• Sonuç bulunamadı

1.1.3. İnsanın Eylemsel Yönü

1.1.3.3. İnsanın Eylemleri/Üretkenliği

Kelam ekolleri tarafından genellikle “Kulların fiillerinin yaratılması/halku efâli'l-ibâd” başlığı altında insan fiillerinin yaratıcısının kim olduğu sorusu etrafında bu konu tartışılmıştır. Fiil “bir şeyin bir başka şey üzerinde etkili olması, müessirden meydana gelen etki, bir şeyin taşıdığı oluş vasfı, bir müessirin etkisiyle bir varlık üzerinde görünen şey” olarak tarif edilmiştir.234لعف kelimesi Kur'an'da insan için kullanıldığı gibi Allah içinde kullanılmaktadır.235لعف kelimesi ile aynı anlama gelen لمع kelimesi de Kur'an'da ikiyüz elliden fazla ayette geçmekte ve insan için kullanılmaktadır.236

İnsan fiillerinin yaratıcısının kim olduğuna dair görüşler genel olarak üç kısımda değerlendirilebilir. Birinci görüşe göre insan fiillerinin yaratıcısı Allah'tır. İkinci görüşe göre insan kendi fiillerinin yaratıcısıdır. Üçüncü görüşe göre insan fiilleri hem Allah'ın hem de insanın katılımıyla meydana gelmektedir. Kaynaklar genellikle kullara ait fiillerin Allah tarafından yaratıldığını ve onlarda fiil yapma gücünün bulunmadığını ilk söyleyen kişinin Cehm b. Safvan olduğunu belirtir ve onu Cebriyye'nin önderi sayarlar.237 Cehm'e göre tek olan Allah'tan başka hiç kimsenin fiili yoktur. O, Fâil'dir. İnsanların fiilleri mecaz yoluyla kendilerine nisbet edilir. Allah insan için fiili meydana getirecek kuvveti, irade ve ihtiyarı yaratmıştır.238 Dolayısıyla asıl fâil Allah'tır. İnsanların işledikleri itaat nitelikli davranışların Allah'a nisbet edilmesi Cebriyye açısından zor olmasa da günahlar bağlamında şirk, fısk gibi çirkinliklerin Allah'a nispet

234 Yazıcıoğlu, M. Sait, "Fiil" md., DİA., c. XIII, 1996, s. 60.

235 Allah için kullanımlarına bkz. Bakara 2/253; Âl-i İmran 3/40; Nisa 4/147; En'am 6/112, 137; Enbiya

21/79, 104.

236 Abdülbaki, el-Mu'cem, s. 483-488.

237 Yazıcıoğlu, M. Sait, "Fiil" md., DİA., c. XIII, s. 60. 238 Eş'arî, Makâlâtü'l-İslâmiyyîn, s. 976.

edilmesini izahta zorluk çekmişlerdir.239 Nesefi de: “Kul, istediği fiili yapmada seçme hakkına ve fiili yapabilme potansiyeline sahiptir. Ondan çaba, kasıt, niyet ve fiili işlemeye yönelme mevcuttur” diyerek Cebriyye'nin görüşünü eleştirmiştir.240

Hasan el-Basrî, “Kim öz canını tertemiz tutarsa felah bulur, kim öz canını kirletirse hüsrana uğrar”241 ayetini delil göstererek insanın öz canını kirletenin Allah olmadığını eğer böyle olsaydı insanın hüsrana uğramaması gerektiğini dolayısıyla insanın fiillerini Allah'a değil de insana nisbet etmenin gerektiğini ifade ederek kaderci anlayışı reddetmiştir.242

Matüridî kulların fiilleri hakkında Kitabü't-Tevhid adlı eserinin ilgili bölümünde, insana hakikat manasında fiil nisbet etmenin gerekli olduğunu ifade etmiş ve bu görüşünü aklî ve naklî delillerle ispat etmeye çalışmıştır. Mesela naklî delil olarak “Dilediğinizi işleyin”,243 “Hayır işleyin”,244 “Amel ettiklerinin karşılığı olarak”245 gibi ayetleri sıralamıştır. Taat ile masiyetin, çirkin ve gayrimeşru fiilleri işlemenin Allah'a nisbet edilmesinin, O'nun emirlere ve yasaklara muhatap olup mükâfat ve cezaya konu teşkil etmesinin aklen çirkin ve hikmetsiz olduğunu söyleyen Matüridî, Allah'ın dünyada kendisine itaat edene mükâfat vaad etmesi, isyan edeni cezalandıracağını bildirmesi, eğer itaat ile isyan kendi fiilleri olursa sözü edilen sonuçlara da kendisinin muhatap olacağı, dolayısıyla eğer gerçek mükâfat ve ceza insana aitse bunları doğuran emirlere uyma ve yasaklardan sakınma ve benzeri fiillerin de insana ait olması gerektiğini ispat etmeye çalışmıştır.246 Matüridî aynı eserinde kulların fiilleri konusunda isabetli olan görüşün, fiilleri hakikat manasında hem Allah'a hem de kullara nisbet etmek olduğunu söylemiştir.247 Aynı eserin bir başka yerinde Allah'ın insan fiillerinin yaratıcısı olduğunu “Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; O kalplerinizde olan her şeyi bilmektedir. Yaratan bilmez mi hiç? O, en ince işleri görüp bilen ve her şeyden haberdar olandır”248 ayetini delil göstererek ispatlamaya çalışmıştır.249 Ancak bu ayet Allah'ın insan fiillerini yarattığına dair açık bir bilgi sunmamaktadır. Dolayısıyla

239 Ammara, Mu'tezile, s. 143.

240 Nesefî, Bahru'l-Kelam, trc. R. Biçer, s. 60. 241 Şems, 91/9-10. 242 Basrî, Mektup, 77. 243 Fussilet, 41/40. 244 Hac, 22/77. 245 Secde, 32/17. 246 Mâtürîdî, a.g.e., trc. Topaloğlu, s. 287-288. 247 Mâtürîdî, a.g.e., trc. Topaloğlu, s. 292. 248 Mülk, 67/13-14. 249 Mâtürîdî, a.g.e., trc. Topaloğlu, s. 325.

Matüridî'nin insan fiillerinin yaratılmasında insan ve Allah açısından ayrı ayrı değerlendirme yaptığını ve Allah'ı yaratıcı insanı da fiilleri kesb eden olarak kabul ettiğini söyleyebiliriz.

Eş'ariler ise “Sizi ve yaptıklarınızı yaratan Allah'tır”250 ayetini delil göstererek kulların fiillerinin Allah tarafından yaratıldığı görüşünü savunmuşlardır.251 Oysa bu ayetin öncesinde Hz. İbrahim'in kavmine: “Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?”252 demesi Allah'ın yarattığı şeyin insanların eylemleri olmadığını göstermektedir. “Yaptıklarınız” ifadesi ile kastedilen yapma fiili değil yapılan putlardır. Râzî de bu ayetin kulların fiillerini Allah'ın yarattığına dair bir delil teşkil etmeyeceğini ifade etmiştir.253 Eş'arilere göre eğer insan kendi fiillerinin yaratıcısı olsaydı, kendine ait fiillerin tafsilâtını bilmesi gerekirdi. Kudret ve irade ile bir şeyi icad etmek için durumun böyle olması zarurîdir. Hâlbuki insan yaptığı fiillerinin ayrıntılarını bilememektedir.254 Eş'arilere göre insan, fiil anında kendisinde yaratılan irade ve gücü kullanarak fiilin meydana gelmesine aracılık yapar ve onu kesb eder; böylece fiilin gerçek fâili değil kâsibi olur. Çünkü gerçek fâil, yaratıcı manasına gelir. İnsanın ise herhangi bir şey yaratması mümkün değildir.255 Matüridi ve Eş'arilere göre insanın fiilleri, insanın irade etmesi yönüyle insana fiilin yaratılması yönü ile Allah'a ait olmaktadır.

Mu'tezile ise kulun hayır ve şer ile ilgili bütün fillerinin yaratıcısının bizzat kendisi olduğu konusunda fikir birliği içerisindedir. Kâdî Abdülcebbar bu konuda “Mu'tezile, kulların fiillerinin kendi tasarrufları ile meydana geldiğine dair ittifak etmiştir. Allah insanları buna muktedir kılmıştır. Kendileri dışında bu fiillerin başka fâili ve muhdisi yoktur. Bunların fâilinin ve muhdisinin Allah olduğunu söyleyen büyük bir hata işlemiş olur”256 demektedir. İnsanın fiilleri onun isteği ve çabası ile meydana gelirken istemediği ve uzak durduğu fiiller de vuku bulmamaktadır.257 Bu nedenle kul, fiillerine karşılık ahirette sevap ya da ceza alacaktır. Allah kötülük ve zulümden, küfür ve günah olan bir fiili meydana getirmekten münezzehtir. Şayet Allah zulmü yaratırsa

250 Sâffât, 37/96.

251 Eş'ari, el-Luma, s. 69; Bâkıllânî, Kitabü't-Temhid, s. 343; Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, haz. S. Uludağ, s.

191. Eş'arilerin kullandıkları diğer naklî deliller: Sebe 34/18; Rûm 30/22; Mülk 67/13; Fâtır 35/3; Ra'd 13/16.

252 Sâffât, 37/95.

253 Râzî, Mefâtihu'l-Gayb, c. XXVI, s. 343-344. 254 Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, haz. S. Uludağ, s. 190. 255 Yazıcıoğlu, "Fiil" md., DİA., c. XII, s. 60-61. 256 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğni, c. VIII, s. 3. 257 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, s. 337.

zalim olarak nitelendirilmesi gerekir.258 Allah fiillerin çirkinliğini bilmesi ve onlardan müstağni olması sebebiyle onları tercih etmez.259

İnsan fiillerinin yaratıcısının Allah değil de insanın bizzat kendisi olduğunu söyleyen Mu'tezile bu görüşünü şöyle delillendirmektedir: 1) Biz yürüyenin hareketi ile titreyenin hareketi arasında fark bulunduğunu zarurî olarak bilmekteyiz. Birinci hareket iradeli ve ihtiyarîdir, ikincisi değildir. 2) Hareketlerin hepsi Allah'ın yaratması ile olsa, mükellef olma, övme, yerme, sevap ve günah prensibi geçersiz olurdu.260 Mu'tezile mezhebine mensup bilginler, insanın işlediği fiillerin Allah tarafından yaratıldığı görüşünü reddettikten sonra insanı bu fiillerin “yaratıcı”sı olarak nitelendirmekten kaçınmamışlardır. Çünkü onların literatüründe “yaratma” yoktan var etme, örneksiz meydana getirme, benzersiz bir şekilde ortaya çıkarma anlamını ifade etmemektedir. Tam tersine onlara göre “yaratma” insan bağlamında, yapma, uygulamaya dönük bir plan ve takdire dayalı olarak hareket etme anlamını ifade eder. Bundan dolayı, insanı “yaratıcı” olarak nitelendirmekten çekinmemişlerdir.261

Kısaca görüşlerini vermeye çalıştığımız kelam ekollerinin, Mu'tezile hariç, insanın fiilleri konusunda yaratıcının kim olduğu sorusuna odaklandıkları ve bu konuda Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğu gerçeğini hareket noktası olarak seçtikleri görülmektedir. İnsanın kendi irade ve kudretiyle eylemlerini yaptığı fikrinin kabul edilmesi, Allah'ın mutlak yaratıcılığı için tehlike oluşturacağı ve birden fazla yaratıcının ortaya çıkması anlamına geleceği için ya tamamen kabul edilmemiş ya da fiillerinin sorumluluğunu üstlenme gerekliliğinden dolayı insan eylemleri kesb eden olarak değerlendirilmiştir. Oysa insan fiillerinin yaratıcısı olarak Allah'ı belirlemek, Allah'ın yaratma fiilinin insana dönük olarak iki defa gerçekleşmesini kabul etmek demektir. Bunlar da, insanın ve onun fiillerinin yaratılmasıdır. Bu düşünce açısından, her ne kadar yaratma insan ve insan fiili gibi iki ayrı nesne ile ilişkili olsa da insandan ortaya çıkan bir fiilin var olması için insanın var olması gerekmektedir. Hâlbuki Allah'ın, kendi fiillerini yaratan bir varlığın yaratıcısı olması, Onun sıfat ve fillerindeki mutlaklığı ve olgunluğu ifade etmede daha etkili bir ifade olmaktadır.262

258 Şehristânî, el-Milel, s. 57.

259 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, s. 302.

260 Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, haz. S. Uludağ, s. 192. Mu'tezile'nin kullandığı naklî deliller: Mâide 5/110;

Mü'minun 23/14.

261 Ammara, Mu'tezile, s. 112-113. 262 Yar, Erkan, Teklif ve Sorumluluk, s. 98.

Kur'an'da insana iyi ve kötü fiiller nisbet edilirken iyi fiillerine karşılık mükâfat alacağı,263 kötü fiillerine karşılık da ceza göreceği264 açıkça haber verilmektedir. İnsan fiillerinin yaratıcısının Allah kabul edilmesi durumunda insanın yaptıklarından sorumlu tutulmasının, fiillerine karşılık ceza ve mükâfat almasının bir anlamı kalmamaktadır. Dolayısıyla insanın denenmesi ancak özgürce kendi eylemlerini gerçekleştirmesi ile mümkündür.

Üstün yeteneklerle donatılarak mükemmel bir şekilde yaratılan ve dünya hayatında imtihana tabi tutulan insanın ortaya koyduğu eylemleri Allah'a nisbet etmek, insanı robottan farksız bir konuma getirmek demektir. Yeryüzünde bulunduğu günden itibaren çevresinden etkilendiği gibi aynı zamanda çevresini etkileyen, değiştirip dönüştürerek yeryüzünü imar etmeye çalışan, fikirsel, sanatsal ve bilimsel anlamda ürünler ortaya koyarak tarihin akışını değiştirmeye çalışan insan, bizzat Allah tarafından yaratılan şeyler üzerinde iş görerek büyük gelişmeler kaydetmiştir. Allah geceyi yaratmış, insan lambayı icat etmiştir; Allah toprağı yaratmış, insan bundan çömlek yapmıştır; Allah çölleri, dağları, ormanları yaratmış, insan da bağları, bahçeleri ve koruları meydan getirmiştir. Kumdan cam yapmış, zehiri panzehire çevirmiştir.265

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri olan üretkenlik yani soyut ya da somut olarak bir şeyler ortaya koyması, aynı zamanda insanı tanımlayan bir niteliktir. Çünkü insan, kendini ortaya koyduğu ürünlerle ifade etmekte ve diğer insanlar arasında yer edinmeye çalışmaktadır. Allah Kur'an-ı Kerim'de insanları yapıp ettiklerine bakarak “iman edip salih amel işleyenler”, “inkâr edip kötülük yapanlar” şeklinde genel anlamda iki sınıfa ayırarak tanımlamakta ve her sınıfın iyi ya da kötü bütün yaptıklarına karşılık verileceğini haber vermektedir. Allah katında üstün insan olmanın şartlarından biri, yaratıcı faaliyete katılmak, yani çalışmaktır. Çalışmak; eşyaya insanın kendinden bir şeyler eklemesidir. Allah, insanın varoluştan getirdiği gücü aksiyona çevirmesini, geliştirmesini, bunun da ancak dünyada olabileceğini, insanın bunları gerçekleştirmek için yaratıldığını, bunu yapabilmek için de yüzünü kendisine ve dış âleme, yani tüm varlığa çevirmesini, varlığı anlamasını, değerlendirmesini ve işlemesini istemektedir.266

263 Hûd 11/11; İnsan 76/22.

264 İbrahim 14/49-51; Kehf 18/29-30.

265 Düzgün, Sarp Yokuşun Eteğinde İnsan, s. 136. 266 Elik, Hasan, İnsan Eksenli Din, s. 107-108.

İnsanın yapma ve yaratma fiili, asla bir rekabet ve şirk eseri olmayıp, insanın halifelik misyonunun doğal bir gereğidir. Hatta insan böyle yapmadığı takdirde sorumludur. Çünkü her şeyden önce bilinçli ve ruh sağlığı yerinde olan herkes, insanın bu yaratmasının yoktan var etmek değil, vardan var etmek olduğunu bilir. Aynı şekilde o, insanın bu gücünü Allah'tan aldığının da idraki içerisindedir. Dünyadaki işlerini bu bilinçle ve bu çerçevede yapan her insan, Allah'ın halifesinden başka bir şey değildir. İnsanı halife olarak yüceltmek, Allah'ın şanına gölge düşürmez, O'nun şanını daha da arttırır. Tam tersine insanın hakir görülmesi, Allah'ın yaratma gücünü sınırlamak ve O'nun sıfatlarını tanımamak anlamına gelir.267 Eş'arilerin iddia ettiği gibi insanın kendi fiillerinin fâili olması hiçbir zaman onu gerçek Yaratıcı'nın seviyesine çıkarmaz. Çünkü insan sınırlı bir güce sahip olduğunun ve gerçekleştiremeyeceği şeylerin olduğunun bilincinde bir varlıktır. Bu anlamda Allah'a meydan okuyucu tavır içerisinde bulunanların bunun boş bir uğraş olduğunu anlamaları çok zaman almayacaktır.

İnsan her şeyden önce yeryüzünde varlığını devam ettirebilmek için eylemlerde bulunması, üretmesi gerekmektedir. İnsanın dünya hayatında imtihan için yaratılmış olması dünyada her alanda boy göstermesi demektir. Dolayısıyla insanın varlığı cansız maddelerin varlığı gibi olmayacak, bilakis insan her alanda varlığını aktif katılımıyla gösterecektir. Düşünen, sorgulayan, üreten insanın özgür bir iradeye ve kudrete sahip olması onun sorumlu tutulması açısından bir zorunluluktur. Dünya hayatındaki bütün alanlarda ürünler ortaya koyabilecek potansiyelde yaratılan insanın eylemlerini bütünüyle Allah'ın yaratmasına dayandırmak insanın fiillerinden sorumlu tutulacağı gerçeğini ortadan kaldırmaz.