• Sonuç bulunamadı

1.2. Allah

2.2.1. İnsan Allah İlişkisinin Biçimleri

2.2.1.4. Eylemsel İlişki

İnsanın ortaya koyduğu eylemler onun düşüncelerinden ve duygularından bağımsız değildir. Eylemlerin arka planında onu yönlendiren, şiddetini etkileyen bilişsel ve duygusal süreçler bulunur. Aynı şekilde Allah için yapılan eylemlerin arkasında da dini kabullerin, inançların, tasavvurların ve çeşitli yoğunluktaki duyguların olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla insanın Allah hakkındaki bilgileri, O'nu nasıl tasavvur ettiği, O'nunla olan duygusal bağı Allah için yaptığı eylemlerinin niteliğini ve niceliğini etkileyecek unsurlar olmaktadır.

İnsan Allah arasındaki eylemsel ilişki canlı ve dinamik bir ilişkidir. İlişkinin bir ucunda yaratıcı sıfatıyla Allah'ın insan için yaptıkları diğer ucunda insanın Allah'ın fiilleriüzerinde tefekkür ederek verdiği ahlaki ve fiili karşılıklar bulunmaktadır. “Allah'ın fiilleri” farklı bir bölümde ele alındığı için burada özellikle inanan insanın Allah'ın sevgisini kazanmak için ortaya koyduğu eylemleri incelenecektir.

Eylemsel ilişkide ilk hareket Allah'a aittir. Çünkü Allah'ın dışındaki her şey (âlem) Allah'ın ilim, irade, kudret ve yaratma sıfatlarının bir tecellisidir. O yeryüzünde olan her şeyi insan için yaratan,189 gökleri ve yeri altı evrede yaratıp, gece ve gündüzü birbiri arkasından getiren, güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdirendir.190 Allah yarattığı şeyleri belli bir ölçüye göre takdir etmiş,191 insanı ilk defa topraktan yaratıp192 ona şekil vermiş,193 en güzel ve temiz şeylerden rızıklar verip onu yaratılmış varlıkların birçoğundan üstün kılmış194 ve ona yeryüzünde halife olarak sorumluluk yüklemiştir.195 Aynı zamanda “emaneti” (sorumluluğu) yüklenmek istemeyen göklere, dağlara ve yere karşılık “emaneti” yüklenmek isteyen insandan196 Allah, kendi varlığı da dahil olmak üzere yarattığı bütün varlıklar üzerinde düşünmesini istemiştir.197 Çünkü Allah

189 Bakara, 2/29. 190 A'râf, 7/54; Zümer, 39/5. 191 Furkan, 25/2. 192 Âl-i İmran, 3/59; Fâtır, 35/11 193 A'râf, 7/11. 194 İsrâ, 17/70. 195 Bakara, 2/30. 196 Ahzâb, 33/72. 197 Mü'min, 40/67; Târık, 86/5; Ğaşiye, 88/17-20.

varlıkları boşu boşuna yaratmamıştır198 ve yarattığı varlıklarda da insan için deliller vardır.199

Allah'ın yarattığı varlıklar üzerinde tefekkür eden insandan beklenen ilk tavır Allah'a iman etmesi ve O'na şirk koşmamasıdır. Kur'an'a göre insanın Allah'a karşı en temel ahlaki görevi, kendisine varlığını ve yaşamak için yeryüzünde sahip olduğu her şeyi veren, hibe eden Allah'ı tanımak, O'nu gereği gibi takdir etmek yani O'na inanmaktır.200 Şirk ise, Allah'ın Kur'an'da kesin bir dille yasakladığı bir eylemdir.201 Bu nedenle mü'min şirk anlamına gelebilecek ifadelerden ve davranışlardan sakınmak durumundadır.

Allah'ın varlığı ve birliği konusunda inancını sağlam zeminlere oturtan insan Allah'a karşı duygularının bir ifadesi olarak bazen şifahi bazen de şifahi olmayanbedensel bir takım eylemlerde bulunur. Kendi varlığını ve kendisine verilen nimetleri düşünen insan, bu bilinçli düşünmenin akabinde minnettarlık duygularıyla Allah'a yönelerek şükrünü ifade edecek eylemler ortaya koymak ister. Zaten Allah da insandan böyle bir davranışı beklemektedir: “... size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah'a şükredin”.202 İnanıp Allah'a şükrünü ifade eden insana Allah'ın vereceği karşılık onu cehennem azabından azat etme şeklinde gerçekleşmektedir.203 Ancak insanların çoğu Allah'ın verdiği sayısız nimet karşısında şükrü değil de nankörlüğü tercih etmektedirler. Bu gerçeği Allah Kur'an'da: “... Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler”204 şeklinde ifade etmektedir.205

Mü'min Allah'ın kendisine verdiği nimetlere karşı şükrünü bazendua206 gibi şifahi bir yolu tercih ederek gerçekleştirir bazen de ibadetler gibi şifahi olmayan yolları tercih eder. En genel anlamda ibadetler kalpteki imanın dışa akseden yönüdür. Bu anlamda samimi bir şekilde sadece Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla yapılan ibadetler kalpteki imanın gücü ile doğru orantılıdır. Mü'minin Allah ile olan ilişkisi,

198 Sâd, 38/27; Duhân, 44/38-39.

199 Bakara, 2/164; Âl-i İmrân, 3/190; Rûm, 30/22; Câsiye, 45/4; Şûrâ, 42/29; Yûnus, 10/6.

200 Güler, İlhami, "Allah-İnsan İlişkisinin Ahlaki Boyutu (Allah'ın "Kulları" mıyız?), İslami Araştırmalar,

c. 5, S. 3, 1991, s. 194-207.

201 En'âm, 6/100; A'râf, 7/191-192; Yûnus, 10/34; Ra'd, 13/16; Mü'minûn, 23/91. 202 Bakara, 2/172.

203 Nisâ, 4/147. 204 Bakara, 2/243.

205 Aynı ifadelerin geçtiği başka ayetler için bkz. Yûnus, 10/60; Yusuf, 12/38; Neml 27/73; Mü'min,

40/61.

ibadet tecrübesiyle samimi bir “Ben-Sen” ilişkisine dönüşür ve mü'min, normal şuurunun üstünde başka bir varoluş yaşar. Böyle bir yaşantıda inananın muhatabı, yüce varlığın kendisidir. Mü'minin ruhsal derinliklerinde kurulan bu iletişim, dini şuurun, duygu ve heyecanın zirve noktasını teşkil eder.207 İnanan insan, inanıp bağlandığı üstün yaratıcıya karşı içinde duyduğu ta'zim, saygı, sevgi, bağlılık, teslimiyet ve şükran duygularını fiilen ifade edip göstermek ve inancını bir takım pratiklerle realize etmek üzere ibadet etme ihtiyacı duyar.208 Bu anlamda ibadetler, mü'min ile Allah arasında bir iletişim, bir inanç ve duygu bağı, kulun Allah'a bir yönelişi, sevgi, saygı ve teslimiyetini, yalvarıp yakarışını, naz ve niyazlarını sunduğu davranış tarzlarıdır.209 İbadetleri eylemsel ilişkinin bir unsuru olarak ele alsak da, ibadetlerin yerine getirilmesindeki itici güç olan duyguları, ibadetler sırasında ve sonrasında inanan insanın yaşadığı psikolojik halleri gözardı etmememiz gerekir. Zaten duygudan yoksun, sadece şekli olarak yerine getirilen samimiyetsiz ibadetler konusunda Allah insanları uyarmaktadır.210

İnsanın Allah ile eylemsel ilişkisinde odak noktayı ibadet kavramı oluşturmaktadır. Allah'a gönüllü olarak boyun eğmeyi, tapınmayı ifade eden ibadet vasıtasıyla insan Allah ile iletişime geçer. Ancak buradaki ilişki Izutsu'nun “abd” kavramından yola çıkarak ifade ettiği “Efendi-Köle” ilişkisi211 değildir. Çünkü ibadet ve kölelik ilişkisini birbirinden ayıran önemli noktalar bulunmaktadır. Köle olan insanın efendisi karşısında özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Oysa insan ontolojik anlamda Allah'a bağlı olsa da ibadet ilişkisinde özgürdür. Efendinin kölesi üzerindeki baskıcı, zorlayıcı tavrının aksine Allah insanı seçimlerinde özgür bırakmıştır. İnsan ile Allah arasındaki ibadet ilişkisi, kendi gücünü ahlaki ilkelerle sınırlamış, adaletli, merhametli Allah ile insan arasındaki bir ilişkidir. Allah, insana başta kendi varlığı olmak üzere yaşam ortamı olan dünyada sahip olunabilecek sayısız nimetler hibe etmiştir. Buna karşılık olarak ibadet ilişkisiyle insandan istenen, Allah'ın bu ahlaki tavrını gereği gibi takdir ederek şükran duygusuyla ona saygı göstermek, tapmak; bir de insanlığın lehine olan ahlaki buyruklarına, tavsiyelerine uymaktır.212 İnsan Allah

207 Bahadır, A., İnsanın Anlam Arayışı ve Din, s. 155.

208 Certel, Hüseyin, "İslami İbadetlerin Psiko-Sosyal İşlevleri", EKEV Akademi Dergisi, c. 1, S. 3, 1998. 209 Şentürk, Habil, İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, s. 63.

210 "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla)

gösteriş yaparlar..." Mâûn, 107/4-6.

211 Izutsu, Kur'an'da Tanrı ve İnsan, s. 293-294.

212 Güler, İ., "Allah-İnsan İlişkisinin Ahlaki Boyutu (Allah'ın "Kulları" mıyız?)", İslami Araştırmalar, c.

arasındaki ilişki gönüllülük esasına dayalı, içerisinde sevgi, ta'zim, şükür gibi duyguların olduğu samimi bir ilişkidir. İnsan bu ilişki sayesinde hayatının anlamlı ve değerli olduğunu düşünür, kendisini baskı ve zorlama altında hissetmez.

En genel anlamda Allah'ın yapılmasından hoşnut olduğu fiiller anlamına gelen ibadet,213 insanın Allah'a saygı, sevgi ve itaatini göstermek, O'nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve gerçekleştirdiği davranışlar için kullanıldığı gibi daha genel olarak aynı mahiyetteki düşünüş, duyuş ve sözleri de ifade eder; ancak kelimenin dini içerikli belli ve düzenli davranış biçimleri için kullanımı daha yaygındır.214 Bireyi ve bireyin toplum içindeki yerini esas alarak yapılan farklı bir ibadet tanımı da şöyledir: “İnsanları kendi kendilerinin olmaktan çıkarıp toplum içinde, toplum denilen bütünden ayırmaksızın ayrı ayrı, teker teker fertler halinde devamlı olarak eğitip yetiştiren ve böylece onları toplum menfaatlerine yönelten, toplum hizmetine hazırlayan fakat şekil ve görünüş itibariyle birbirine benzemeyen hareket ve faaliyetler bütünüdür”.215 Tanımda ibadetin birey ve toplum üzerindeki etkilerine dikkat çekildiği görülmektedir. İbadetin birey ve toplum üzerindeki maddi ve manevi faydaları önemli olmakla birlikte insan, ibadet olarak nitelendirilebilecek bütün fiilleri sadece Allah için yapmalıdır. Çünkü Allah hiç bir şeyde ortaklığı kabul etmediği gibi kendisinden başkasına ibadet edilmesini de kabul etmemektedir.216 Allah'ı sever gibi başka varlıkları sevmek, ta'zim göstermek, O'ndan başkasına kulluk etmek, boyun eğmek ve teslim olmak Allah'a ortak koşmakla aynı anlamı ifade etmektedir. Bu nedenle bütün peygamberler gönderildikleri toplumları Allah'tan başkasına kulluk etmemeleri konusunda uyarmışlardır.217

Kalpteki Allah inancının tezahürü olan ibadetler, insanın Allah ile ilişkisini canlı tutan, her an O'nun gözetiminde olduğu şuurunu kazandıraneylemlerdir. İbadetlerin imanı güçlendirmesi yanında hem birey için hem de toplum için başka faydaları da vardır. Bu faydaları elde etme isteğinin yanında inanan insanı ibadetlerini yerine getirmeye sevk eden başka etkenler de vardır ki bu etkenler mümin için dünyada elde edilecek faydalardan daha öncelikli olarak düşünülür. Bunlar cehennemde cezalandırılma korkusu, cennet nimetlerine kavuşma isteği ve Allah'ın rızasını kazanma arzusudur. Allah kendisine itaat eden mü'minlere sayısız cennet nimetlerini vaad

213 Zebidî, Tâcu'l-Arûs, c. VIII, s.330.

214 Sinanoğlu, Mustafa, "İbadet" md., DİA., c. XIX, İst., 1999, s. 233.

215 Daryal, Ali Murat, Dini Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri, MÜİFV. Yay., İst., 1994, s. 68. 216 En'âm, 6/56; Yûnus, 10/18; Hûd, 11/26; Yusuf, 12/40.

ederken, asi olanlar için de cehennem azabıyla uyarıda bulunmuştur. İnsanın Allah'ın emirlerini yerine getirmesine karşılık Allah'ın fiili razı olma ve mükâfatlandırma, emirlerine itaat etmemesine karşılık da Allah'ın fiili cezalandırma şeklinde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla ahirette Allah'ın insana muamelesini belirleyen insanın dünyadaki eylemleri olmaktadır.

İbadetlerin yerine getirilmesindeki nihai amaç Allah'ın rızasını kazanmak olsa da, onların dünyevi ve uhrevi anlamda insan için sağladığı yararlar her zaman düşünülür. Böyle bir yaklaşım sadece Allah'a kavuşmayı arzulayan sûfiler için ahlakî kabul edilmeyebilir ancak Kur'an açıkça insanın salih amellerine karşılık cenneti ve onun nimetlerini mükâfat olarak sunmaktadır. Sözgelimi: “Mü'min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar”218 ayetinde Allah dünya hayatında iman edip salih amel işleyenler için cenneti ve onun içindeki mükâfatları bir karşılık olarak sunmaktadır. Yine Allah: “İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir!”219

ayetiyle iman edip iyi amellerde bulunanlar için cennetin güzelliklerinden bahsetmektedir. Örnek olarak verdiğimiz ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi insanın dünyada iken yaptığı iyi amellerine karşılık Allah mükâfat olarak onları içinde sayısız güzelliklerin bulunduğu cennete yerleştirmektedir. Dolayısıyla insanın cennetteki mükâfatlara kavuşma arzusuyla hareket etmesi Kur'an açısından sakıncalı görünmemektedir. Çünkü Allah bu mükâfatları insan için zaten vaad etmektedir.

Var olmak ve varlığını devam ettirmek için hiç bir varlığa muhtaç olmayan Allah, kendisine inanan insanların yaptığı ibadetlere de ihtiyaç duymaz. Yapılan ibadetler Allah'a bir yarar sağlamadığına göre, bu ibadetlerin hem bireye hem de topluma sağladığı yararlardan söz etmek gerekir. İbadetler inanan insana ahirette cenneti kazandırdığı gibi bu dünyada da maddi ve manevi açılardan hem bireye hem de topluma çeşitli faydalar sağlamaktadır. Bireyin kişiliğinin gelişmesinde, ruhsal yaşamının sağlıklı ve huzurlu olmasında ibadetler vasıtasıyla insanın Allah ile ilişkisini canlı tutmasının etkin rolü bulunmaktadır. Bireyin hayatına can alıcı dokunuşları olan ibadetler aynı zamanda toplumsal birlik ve beraberliğin, dayanışmanın ve

218 Nisâ, 4/124. 219Ankebût, 29/58.

medeniyetlerin oluşumunun sacayağını oluştururlar. Bu nedenle inançların ve ibadetlerin birey ve toplum için sağladığı dünyevi faydaları göz ardı edemeyiz.

Mü'min ile Allah arasındaki bağı her daim canlı tutan ve gün içerisinde insanın Allah'ı unutmamasını sağlayan ibadetler, bireyin manevi anlamda kendini huzurlu hissetmesini,220 karamsarlık ve ümitsizlik duygularından uzaklaşmasını ve hayata daha pozitif bakmasını sağlamaktadır. Yapılan araştırmalar, Allah'ın emrettiği fiilleri yerine getiren, yasakladığı şeylerden de kendini uzak tutan insanların; bir başka deyişle dini hayatın pratik boyutlarını yaşayan dindar insanların ruhsal anlamda daha sağlıklı bireyler olduklarını ortaya koymaktadır.221 İnsan hayatı boyunca birçok sıkıntılarla karşılaşır. Bu sıkıntılar bazen insanı istemediği noktalara taşıyabilir. Ruhsal buhranların yaşandığı böylesi durumlarda Allah'ın kudretine teslim olmak, insanı ümitsizlik durumundan kurtaracağı gibi mücadele etme kararlılığını da insana yeniden kazandıracaktır. Allah ile ilişkisini her zaman salih ameller işleyerek canlı tutmaya çalışan insana, karşılık olarak Allah onunla “beraber olduğunu” haber vermektedir.222 Bu nedenle insanın hayat serüveninde Allah ile irtibatını ibadetler vasıtasıyla canlı tutması onun için hayati önem taşımaktadır. Çünkü insanın dünya hayatında ne kadar çok yakını, dostu, akrabası olsa da, Allah'ın huzuruna çıktığında yalnızdır ve orada O'ndan başka hakiki dostu daolmayacaktır.

İbadetler vasıtasıyla insanla Allah arasında kurulan ve devam ettirilen bağ sayesinde insan manevi huzura erişmekle birlikte, ruhunda yaşadığı huzur onun tavır ve davranışlarına da yansır ve böylece toplumu da etkiler. Bir program dahilinde sürekli tekrar edilen ibadetler insanda daima Allah'ın gözetim ve denetimi altında bulunduğu şuurunun oluşmasını sağlar. Bu murakabe hissinin varlığı müminin günlük hayatında ahlaken fazilet sayılan erdemli davranışlara yönelme ve kötü davranışlardan geri durma şeklinde kendini gösterir. Nitekim Yüce Allah: “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor...”223 buyurarak namazın, Hz. Peygamber de: “Oruç bir kalkandır...”224 buyurarak orucun, fert vicdanında oluşturdukları murakabe hissiyle dini ve ahlaki açıdan istenmeyen olumsuz

220 "... Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Ra'd, 13/28.

221 Yapılan araştırmalar ve sonuçları için bkz. Yapıcı, Ruh Sağlığı ve Din, s. 46-57. 222 Bakara, 2/153; Tevbe, 9/123.

223 Ankebût, 29/45.

duygu, düşünce ve davranışlardan alıkoyma işlevine dikkat çekmiştir.225 Yapılan araştırmalarda da dindarlıkla suç işleme, anormal davranışlar gösterme ve suçluluğu arttıran en önemli faktörlerden alkol ve uyuşturucu kullanımı arasında negatif bir ilişki olduğu bununla birlikte yardımlaşma ve dostluk başta olmak üzere temelde iyi bir insan olma eğilimini ifade eden ahlaki davranışlarla da pozitif bir ilişki olduğu ortaya çıkmıştır.226 Dolayısıyla günlük yaşamında ibadetler aracılığıyla Allah fikrini zihninde canlı tutan insan ahlaki anlamda en iyi olmaya çalışacak ve ahlaki olmayan davranışlardan kendini uzak tutmaya gayret gösterecektir.

Bireysel olarak yerine getirilen ibadetlerin toplumsal alana yansıyan birçok faydaları bulunmaktadır. Özellikle bireylerin maddi olanaklarına bağlı olarak yerine getirmek zorunda oldukları zekât ve sadaka gibi ibadetlerin toplumsal birlik ve beraberliğin oluşmasında sağladığı fayda inkâr edilemez. Mal-mülk sahibi olan müslümanların ihtiyaç sahiplerine belli oranda bu mallarından vermeleri dinen bir ibadettir. Bu ibadet sayesinde veren insan bir yandan Allah'ın emrini yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşarken bir yandan da cimrilik hastalığından kurtulmuş olmaktadır. Çünkü insanın dünya malına karşı aşırı bir düşkünlüğü vardır. Hatta Kur'an'da ifade edildiğine göre Allah'ın rahmet hazineleri elinde olsa eksileceği korkusuyla onu elinde tutarak fakirlere vermekten çekinir.227 İnsanın hürriyeti ve ahlaki özgürlüğü kendisini bu cimrilikten arındırmasına bağlıdır. İşte zekât ve sadaka mala olan bu aşırı bağımlılığı ortadan kaldırarak ahlaki anlamda insanı temizler.228 Alan insan ise o mal sayesinde ihtiyaçlarını karşılayarak bir nebzede olsa maddi sıkıntılarından kurtulur. Diğer taraftan zengin insanlara karşı içinde duyduğu kin ve nefret kaybolur. Çünkü insan kendine iyilik yapanlara karşı kötü duygular beslemez; tam tersine minnettarlık hissi duyar. Böylece zengin ile fakir arasında bir diyalog zemini oluşturulmuş olurken aralarında sevgi ve saygı temelli bir dayanışma, yardımlaşma gerçekleşmiş olur.

Toplu olarak camilerde yerine getirilen namaz ibadetinin bireysel faydaları yanında toplumda birlik ve beraberliği sağlaması, insanlar arasında diyalogun ve hoşgörü kültürünün yaygınlaşmasına zemin hazırlaması gibi toplumsal faydalarından da söz edebiliriz. Toplu olarak kılınan namazlarda zengin-fakir, işçi-memur, yaşlı-genç omuz omuza aynı safta durabilmektedir. Namazlardaki bu duruş, insana yalnız olmadığı

225 Certel, Hüseyin, "İslami İbadetlerin Psiko-Sosyal İşlevleri", EKEV Akademi Dergisi, c. 1, S. 3, 1998,

s. 149-156.

226 Yapıcı, Ruh Sağlığı ve Din, s. 60. 227 Bkz. İsrâ, 17/100.

duygusunu yaşattığı gibi Allah'ın huzurunda bütün insanların eşit olduğu gerçeğini görmesini de sağlar. Zengin insan, dünyevi üstünlüklerin Allah'ın huzurunda hiçbir anlam ifade etmediğini, sahip olduklarından dolayı kendini diğer insanlardan üstün görmemesi gerektiğini anlar. Aynı camiye devam eden insanlar arasında sürekli birbirleriyle karşılaşmaları ve ortak bir eylemde bulunmaları sebebiyle tanışma, diyalog ve kaynaşma gerçekleşecektir. İnsanlar arasındaki cami merkezli diyaloglar, özellikle de ibadetlerin birlikte yapılması kalplerin de birbirine yakınlaşmasına vesile olacaktır. Dolayısıyla toplumda çatışmalara neden olan sınıflaşma cami ortamında ortadan kalktığı gibi bu durum cami dışına da yansıyacaktır. Cami içerisinde aynı inancı paylaşıp aynı ibadeti yapma insanda biz bilincinin uyanmasına katkı sağlayacaktır. İnanç ve eylem birlikteliğinin uyandırdığı biz şuurunun cami dışında toplumda yaygınlaşması da kuvvetle muhtemeldir.

İnanan insan, dualar, ibadetler ve dinî törenlerle Allah'a yakınlaşmaya çalışır. Allah'a güven ve bağlılık temeli üzerinde, derin bir minnettarlık duygusu ve dinî vazife şuurunun ifadesi ve göstergesi olarak anlam kazanan çok değişik uygulamalar, dinî hayatın ayrılmaz bir boyutudur. Dua ve ibadet, insan ve Allah arasında iman bağı ile kurulan ilişkiyi tanımlayan ve dışa yansıtan uygulamalar bütünüdür. Dinî hayat, bu uygulamalar sayesinde kuvveden fiile geçer. Gerçekte bir ilişki, ancak kendi eylemleri içerisinde mevcuttur. İnsan şuurunu dolduran duygu ve düşünceler, istek ve dilekler, fiil ve hareket tarzları şeklinde dış bir varlığa kavuştukları ölçüde kişiliği etkileyip, şekillendirirler; aksi takdirde sadece sübjektif keyfiyetler olarak yaşanan, şekilsiz ve belirsiz oluşumlar olarak kalabilirler.229 İnanan insan inancını eylemleriyle ispat etmeye çalışır. Allah'ın istediği doğrultuda bir yaşam sürmek mümin için inancının bir gereğidir. İnanç ve eylemlerin uyumu kişiyi Allah'a yakınlaştıracaktır. Allah'ın yapılmasını istemediği davranışlarda bulunma insana Allah'ı unutturacak, bu sebeple Allah da onlara kendilerini unutturacaktır.

2.2.2. İnsan Allah İlişkisini Biçimlendiren Etkenler