• Sonuç bulunamadı

1.1.1. İnsanın Bilişssel Yapısı

1.1.1.3. Bilme-Öğrenme Yetisi

İnsanlarda kalıtım yoluyla gelen içgüdüsel davranışlar yok denecek kadar azdır. İnsandaki mirasın, gerek tür gerek birey açısından en önemli tarafı öğrenme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu yetenek kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir; ancak sonuçta, insanı diğer varlıklardan farklı yapan en önemli şey öğrenmedir. Belli bir dili konuşur hale gelmemiz, alışkanlıklar ve tutumlar kazanmamız, dünyayı algılamada farklı yaklaşımlar geliştirmemiz, hep öğrenme yoluyladır.70 Allah Kur'an'da insanın dünyaya hiçbir şey bilmez bir halde geldiğini ancak kendisine verilen duyular ve akıl ile öğrendiğini ve bunun için de Allah'a şükretmesi gerektiğini: “Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi”71 ayetiyle ifade etmiştir.

68 Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur'an Psikoloji Atlası, Kendini Bilmek Yay., Malatya, 2010, c. II, s. 140. 69 Muhammed, 47/15.

70 Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 66. 71 Nahl, 16/78.

Psikoloji'de öğrenme, tekrar ya da yaşantı sonucu davranışta meydana gelen oldukça devamlı bir değişiklik olarak tanımlanmaktadır.72 Bu tanımda üç önemli öğe vardır: 1) Öğrenme davranışta bir değişikliktir; bu değişiklik iyiye doğru olabileceği gibi kötüye doğru da olabilir.

2) Tekrar ya da yaşantı sonucu meydana gelen bir değişikliktir; büyüme, olgunlaşma ya da sakatlanma sonucu meydana gelen değişiklikler öğrenme değildir.

3) Öğrenme adını alabilmesi için değişikliğin oldukça devamlı olması gerekir.73 Öğrenme biçimi, doğuştan gelen zekâyı oluşturan öğelerin, özelliklerin sonradan kazanılan bilgilerle birleşip bütünleşmesiyle oluşur ve yaşam boyu sürer. Öğrenme biçimi, düşünme sürecini, engel aşma, sorun çözme becerisini; amaçların, beklentilerin belirlenmesini; toplumsal durumu, rolü, yeri etkiler. Bireylerin kendilerini, başkalarını, doğayı, evreni, toplumu algılamalarını, anlamalarını yönlendirir.74

İnsanda öğrenmenin nasıl gerçekleştiği konusunda psikologlar tarafından birçok kuram ortaya konmuştur. Bu kuramlardan bazıları tamamen davranışlara yani uyarıcı- tepki ilişkisine odaklanırken bazıları da zihinsel süreçleri öğrenmenin merkezine almışlardır.75 Aslında öğrenmenin gerçekleşmesi insanın bir yönüne indirgenemeyecek kadar karmaşık bir süreçtir ve bu süreçte etkin olan birçok faktör (öğrenen bireyle ilgili hususlar, öğrenme ortamı ve öğrenilecek durum, nesne vb. ile ilgili hususlar gibi) vardır. Bu nedenle öğrenme kavramı değerlendirilirken bu faktörler göz ardı edilmemelidir.

İnsanda öğrenmenin gerçekleşmesi farklı yollarla olabilir. Çocukluk çağında ailenin aktarımları ve rol model olması öğrenmede etkilidir. Bu dönemde çocuklarda somut düşünme hâkim olduğu için öğretme faaliyetlerinde bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. İlkokul yaşındaki çocuklarda öğretmen çocuk için bilen ve öğreten konumundadır ve artık ailenin etkisi azalmaya başlamıştır. Ergenlik döneminde gençler için aileden ziyade arkadaşlar önemlidir ve onların doğruları genç tarafından öğrenilir. Bu yaşlarda gençler tarafından model olarak alınan şahıslar ve onların inanç, tutum ve

72 "Öğrenme, bireyin, olgunlaşma düzeyine göre, çevresiyle olan etkileşimi sonucunda, yeni davranışlar

kazanması ya da eski davranışlarını değiştirmesi süreci" olarak da tanımlanmıştır. Bu tanımda da öne çıkan temel hususlar şunlardır: Öğrenmenin gerçekleşmesi için birey belli bir olgunlaşma düzeyinde olmalıdır. Öğrenmede çevre ile etkileşim çok önemlidir. Özellikle öğrenmenin çok daha fazla olduğu çocukluk çağı için aile çok önemlidir. Bkz. Cavit Binbaşıoğlu, Öğrenme Psikolojisi, Binbaşıoğlu Yay., Ank., 1978, s. 3-5.

73 Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 67. 74 Köknel, Akıl İle Düşünce Gücü, s. 397.

75 Öğrenme kuramları hakkında geniş bilgi için bkz. Binbaşıoğlu, Öğrenme Psikolojisi, s. 12-40;

değerleri ön plandadır. Yetişkin insanlar daha çok bağımsız olarak kendi kendilerine öğrenmeyi tercih etmektedirler.

Bilgi, insanın merak ve hayret güdüsünü doyuma ulaştırma yollarının başında gelir. Her insan, evrenin hakikatlerine ulaşma, gerçekleri oldukları gibi keşfetme eğilimi taşır. Psikologlar, hakikati arama hissinin belirtilerinin çok erken yaşlarda çocuklarda ortaya çıktığını vurgularlar. Çocukta iki üç yaşları arasında bu his gelişmeye başlar. Çocuğun sorular sormaya başlaması, onda yeni uyanmaya başlayan arayış hissinin bir belirtisidir.76 Bu nedenle sorular sorarak öğrenme arzusu içerisinde olan çocuğun merak duygusunun ve öğrenme isteğinin körelmemesi için sorduğu sorulara onun anlayabileceği seviyede kısa ve anlamlı cevaplar verilerek öğrenmesi sağlanmalıdır. Merak, soru sormak ve araştırmak gibi bilgiye ulaşmada etkili olan zihinsel unsurların körelmesi, bilgiye giden yolların kapanması anlamına gelir.

Bilginin tanımı, mahiyeti, değeri ve hangi yollarla elde edileceği gibi hususlar hem Felsefe'de hem de Kelâm ilminde tartışılmıştır. İlim kavramı Kelam âlimleri tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Eş'ârî âlimleri ilmi, “malumun olduğu hal üzere bilinmesi”, “malumun olduğu hal üzere açıklanması” ve “kendisiyle vasıflanan kişinin doğru ve mükemmel filler ortaya koymasını sağlayan şey” şeklinde tanımlamışlardır. Cüveynî yapılan bu tanımlardan maksada en uygun olanınilk tanım olduğunu ifade etmiştir. Eş'ari'ye göre ilim, “mahallinin/kişinin âlim olmasını gerektiren şey”dir. Cüveynî bu tanımı genelleme ifade ettiği ve kastedilen şeyin açıklığa kavuşmadığı gerekçesiyle uygun bulmamıştır.77 Nesefî (ö. 508/1115) ise şu tanımı yapmaktadır: “İlim, ait olduğu kimseye, söylenmesi ve düşünülmesi mümkün olan her şeyin açığa çıkmasını sağlayan bir sıfattır”.78 Mu'tezile'ye göre ilim, “nefsin üzerinde sükûn bulması ve karar vermesiyle bir şeye olduğu şekilde itikad etmektir”.79 Mu'tezile'nin bu tanımında bilgi ile inancı aynîleştirmesi eleştirilmiştir.80

76 Kasapoğlu, Kur'an'da İnsan, s.208.

77 Cüveynî, İmâmü'l-Haremeyn, Kitâbü'l-İrşâd, thk. Muhammed Yusuf Musa-A. Abdülmün'im Abdülhamid,

nşr. Mektebetü'l-Hancî, Mısır, 1950, s. 12.

78 Nesefî, Tabsıratü'l-Edille, c. I, s. 19.

79 Kâdî Abdülcebbar, el-Muğnî fî ebvâbi't-tevhid ve'l-adl, thk. İbrahim Medkûr, c. XII, s. 13; Kâdî

Abdülcebbar, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, thk. Ahmed b. Hüseyin b. Ebi Hâşim, nşr. Mektebetü'l-Vehbe, Kahire, 1996, s. 46.

80 Pezdevi, Ebu Yusr Muhammed, Usuli'd-Din-Ehli Sünnet Akaidi, trc. Şerafeddin Gölcük, Kayıhan Yay.,

Kelâm ilmi açısından bilgi, duyular, doğru haber ve akıl vasıtasıyla elde edilir.81 Duyular; işitme, görme, tatma, koklama ve dokunma olmak üzere beş tane kabul edilmiştir. Doğru haber iki kısımda ele alınmıştır: Mütevatir haber ve peygamberlerin bildirdiği haber. Akıl yoluyla ulaşılan bilgi de ikiye ayrılmıştır: Zarûrî bilgi, hiç düşünmeden, ilk bakışta meydana gelen bilgidir. İstidlâlî bilgi ise düşünme çeşitlerinden (tümevarım, tümdengelim vb.) biriyle elde edilen bilgi türüdür.82

Türkçe'de bilim, bilgi ve bilme gibi sözcüklerle ifade edilen Arapça'daki “ilim” kelimesi, Kur'an'da en çok kullanılan kelimelerden birisidir. Bu terim, hem Allah hem de O'nun yarattığı şuur sahibi varlıklar (melek, insan) için kullanılmıştır.83 Kur'an'da ilim kavramının ve bu kelimeden türeyen başka kavramların sıkça kullanılmış olması, bilginin ve bilme eyleminin Kur'an açısından oldukça önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Kur'an’ın verdiği bilgiye göre insan, yaratılışın başlangıcında bilgiden yoksun bir durumda dünyaya gelir.84 Sonra insan Allah'ın kendisine vermiş olduğu akıl, duyu organları ve öğrenme yetisi ile hem kendisi hakkında hem de yaşadığı çevre hakkında bilgi sahibi olur. İnsan kendisine verilen bu yetenekler vasıtasıyla içinde yaşadığı dünya hakkında bilgi sahibi olur, kendi dışındaki varlıklarla iletişime geçer, varlığını anlamlandırır, sorumluluklarının bilincinde olur ve nihayetinde Yaratıcı'sıyla iletişim kurmak ister.

Kur'an'a göre insan öğrenme kapasitesine sahip bir varlık olarak yaratılmıştır. Bakara Suresi'nde 30-37. ayetlerde geçen Âdem kıssasında Allah Âdem’e eşyanın isimlerini öğrettiğini söyleyerek insandaki bu potansiyele dikkat çekmiştir. İnsanın dünya hayatındaki yaşamı hayvanlarda olduğu gibi içgüdüsel olarak devam etmemektedir. İnsanın yaşamı, dünya hayatını öğrenmesine ve uyum göstermesine bağlıdır. Aynı zamanda insanın “halife” olarak yeryüzündeki diğer canlıları idare etme görevi de bulunmaktadır. İnsanın hem kendi eylemlerinden sorumlu olması hem de kendisine yeryüzünü imar etme görevinin verilmiş olması onun ilim sahibi olmasını da zorunlu kılmaktadır. İnsan bu özelliği ile de meleklerden üstün kılınmıştır. Diğer taraftan Kur'an'da, bu kabiliyetini kullanarak “bilen” konumunda olan insanlar: “...De

81 Mâtürîdî, Kitâbü't-Tevhîd, trc. Topaloğlu, s. 9 vd; Nesefî, Tabsıratü'l-Edille, c. I, s. 24. 82 Sabûnî, el-Bidâye-Mâtürîdiyye Akaidi, trc. Topaloğlu, s. 55-56.

83 Karaman, Fikret, "Kur'an'da İlim Kavramı ve Değeri", Kelâm'da Bilgi Problemi, Bursa, 2003, s. 7-22. 84 Nahl, 16/78.

ki: 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar”85 şeklinde övülmüştür. Hiçbir dünya görüşü, Kur'an'ın verdiği kadar, bilginin peşinden koşmayı bireysel ve toplumsal yükümlülük kılıp, araştırmaya, incelemeye, akletmeye ve düşünmeye ibadet olarak ahlakî ve dinî anlamı vermez. Bilgi, insan için bir kalite işaretidir ve her bilenden daha iyi bir bilen vardır.86 Bu nedenle Kur'an, bilginin toplumun tüm katmanlarınca tutkuyla kucaklanmasını ve tüm entelektüel çabalarda kendini göstermesini ister.87

İnsanda bilkuvve var olan öğrenme ve bilgi edinme yeteneğinin aktif hale getirilmesi insanın çabalarını gerektirmektedir. Bu çabayı gösteren insanlar kendi varlıklarının diğer varlıklar açısından anlamını daha iyi kavrayabileceklerdir. Kur'an'ın ortaya koyduğu insan profilinde de aklını kullanan, sahip olduğu bilgiyle Allah katında değer kazanan, kendi varlığının anlamını bilen, yeryüzünde kendisine yüklenen sorumluluğun farkında olan ve ona uygun eylemlerde bulunan bir insan vardır.

1.1.2. İnsanın Duygusal Yapısı