• Sonuç bulunamadı

1.2. Allah

1.2.3. İlahi Fiillerde Bilinebilirlik

Hâdis varlıkların bulunması Allah'ın fiillerinin olduğunu açıkça göstermektedir. Bu fiiller âlemde gerçekleştiğinden dolayı insan tarafından kavranmakta ve bilinmektedir. Bu fiillerin bazısı insan merkezli olduğu gibi340 bazıları da -dolaylı olarak insanı etkilese de- toplum ve tabiat merkezlidir. İlahi fiillerin nasıllığının insan tarafından kavranmaya çalışılması, insanın Allah'ı tanıması ve O'nunla duygusal iletişimi açısından önemlidir. İlâhî fiilerin nasıl gerçekleştiği, insanın müşahede ettiği mahlûkât hakkında “nasıl” sorusunu sorması ve bu sorulara verdiği cevaplar bu başlık altında üzerinde duracağımız konulardır.

Allah'ın ilim, irade ve kudretiyle eşyayı yaratması/halk O'nun fiillerini oluşturur. Bu yaratma işinin nasıl gerçekleştiği insan için her zaman merak konusu olmuştur. İnsanın kendi varlığını ve kâinatı tanımaya çalışmasını bu merakın bir sonucu olarak görebiliriz. Hz. İbrahim, bir elçi olarak “İbrahim 'Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini

338 Cüveynî, Kitâbü'l-İrşâd, s. 208-209. 339 Gazalî, el-iktisâd fi'l-İtikâd, s. 51. 340 Yar, Erkan, Teklif ve Sorumluluk, s. 49.

göster' demişti”341 ayetinde ifade edildiği gibi, ölülerin nasıl diriltileceğini bilmek istemiştir. Dolayısıyla varlığın nasıl meydana geldiği tüm insanlar için her zaman sorgulanan ve cevaplar aranan bir problem olmuştur.

“Allah mahlûkâtı nasıl yaratmıştır?” sorusunu İmam Mâtüridî, ilâhî fiilin nasıllığının söz konusu olamayacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Çünkü O'na göre nasıllık özelliği taşıyan her şey, benzerleri bulunan bir şeydir. Bir şeyin yaratılışının o şeyin kendisi mi yoksa gayrı mı olduğu konusunda ise farklı görüşler mevcuttur. Bazıları yaratma yaratılanın aynıdır, demiştir. Mâtüridî bu kanaati, soruyla uyumsuz kabul etmiştir. Çünkü O'nun yaratışının gayrı olan bir şey söz konusu değildir ki benzetilerek nasıllığı anlatılabilsin. Mâtüridî, bazılarının da “Allah'ın bir şeyi yaratması O'nun ezelde nitelendiği sıfatıdır” şeklindeki cevaplarını “buna göre bu yaratmanın keyfiyetini sormak Allah'ın zâtının, ilminin ve kudretinin keyfiyetini sormak demektir, bu ise yanlış bir davranıştır” diyerek reddetmektedir.342 İlâhî fiillerin zâttan ayrı olarak düşünülemeyeceğini ifade eden Mâtüridî ilâhî fiiller hakında soru sormayı, Allah'a niçin rab ve âlim olduğunu sormak gibi değerlendirmiştir.343 Onun bu değerlendirmesi, ilâhî fiillere dair sorulan soruları Allah'ın zâtıyla ilişkilendirdiğini göstermektedir. Mâtüridî'nin “Allah, mahlûkâtı nasıl yaratmıştır?” sorusuna yaklaşımının yaratılanlar ve Allah açısından olmak üzere iki farklı şekilde olduğunu söyleyebiliriz. a)Yaratılan şeylerin nasıllığının anlaşılması ancak benzerleriyle kıyaslanmasıyla mümkündür. Yaratılan şeyler bizzat kendileri olunca onların nasıllığını sormak ona göre anlamsızdır. b) Bu soru Allah'ın zâtına ve sıfatlarına dönük anlaşıldığında da, Mâtüridî tarafından yanlış olarak değerlendirilmiştir. Aslında bu soruyu Allah'ın zâtına ve sıfatlarına dönük olarak değil de, fiillerin mahlûkâttaki tezahürlerini anlamaya dönük olarak344 değerlendirdiğimizde Mâtüridî'nin yanlış olarak kabul ettiği cevabı da bertaraf etmiş oluruz. Varlıkların varoluşlarının nasıllığını araştırmak insanı Allah'ı tanımaya götürse de bu eylem Allah'ın sıfatlarının sorgulanması şeklinde değerlendirilmemelidir.

Mu'tezile'nin ileri gelen âlimlerinden olan Muhammed b. Şebîb “Allah mahlûkâtı nasıl yaratmıştır?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: Eğer bu soruyla, yaratma fiilini gerçekleştirmede Allah'ın sarfettiği çaba kastedilmişse bu doğru değildir. Çünkü Allah, kâinatı herhangi bir çaba sarfetmeden ibtidaen yaratıp şekillendirmiştir. Soruyla

341 Bakara, 2/260.

342 Mâtürîdî, Kitâbü't-Tevhîd, trc. B. Topaloğlu, s. 160. 343 Mâtüridî, Kitabü't-Tevhîd, trc. B. Topaloğlu, s. 170. 344 Öge, Sinan, Allah'tan Âleme İlâhî Fiiller, s. 84.

Allah'ın neler yarattığı kastedilmişse soran kişiye gök ve benzeri tabiat nesneleri gösterilir. Şayet niçin yarattığı kastedilmişse, “yaratıklara dinleri açısından yararlar sağlaması ve onları mükellef tuttuğu hususlarda kendileri için elverişli olması amacıyla yaratmıştır” denilir.345 Muhammed b. Şebîb'in soruyu Allah'ın zâtına dönük ve yarattığı şeylerle ilgili olmak üzere iki farklı şekilde yorumladığını görüyoruz. Allah'ın yaratma eyleminde bir çaba sarf etmesi yahut yorulması mümkün değildir. Çünkü bu sıfatlar acizliğin göstergesidir. Allah'ın yarattığı varlıkların sayısı da insan için tamamen kavranmış değildir. Yapılan bilimsel araştırmalarla her gün yeni varlıklar keşfedilmektedir. Yaratılan her varlığın da eko sistem içerisinde bir işlevi bulunmaktadır. Özelde her varlığın bir yaratılış amacı olsa da nihayetinde bütün varlıklar insanoğlunun yaratılış gayesini yerine getirmesinde yardımcı aktör konumundadır.

Kur'an-ı Kerim'de ilâhî fiillerin sayısız örneği mevcuttur. Allah bu fiillerini sıralarken çoğu zaman insanı fiillerinin nasıl gerçekleştiği hususunda düşünmeye ve ibret almaya davet etmektedir. Yani Allah'ın fiilleri için “nasıl” sorusunu sorup bunlar üzerinde düşünmek ilâhî bir emirdir.346 Kur'an, “O'nun ayetlerinden biri de ...” şeklinde başlayan çok sayıda ayette Allah'ın sıfatlarının tezahürü olan ve dünyada insanın yaşamasını, nimetlenmesini sağlayan fiillerini sayarak, insanın bunları düşünmesini ister. Bu anlamda “tabiatı bilmek” Allah'ın fiillerini bilmektir. Tabiatı inceleme ve araştırmamızda biz mutlak zâta biraz daha yaklaşma çabasında oluruz.347 Ancak Allah'ın insanı fiilleri üzerinde düşünmeye davet etmesi, bu fiillerin bütün yönleriyle insan tarafından kavranacağı anlamına gelmediği gibi, insan idrakinin sınırlı oluşundan hareketle bu fiiller üzerinde düşünmeyi ve soru sormayı uygun bulmayarak bu yaklaşımı Allah'ın zâtıyla ilişkilendirmek de, akıl sahibi insana doğru bir bakış açısı sunmaz.

Allah: “Deveyi düşünmezler mi, nasıl yaratılmıştır! Göğü düşünmezler mi, nasıl yükseltilmiştir! Dağları düşünmezler mi, nasıl dikilmişlerdir! Yeryüzünü düşünmezler mi, nasıl yayılmıştır!”348 buyurarak kendi fiilleri üzerine insanın dikkatini çekmiştir. Allah ayette sıraladığı varlıklara insanın dikkatini çekerek bunlar üzerinde düşünülmesini istemektedir. Bu varlıklar üzerinde düşünebilmek, akıl sahibi ve sağlıklı

345 Mâtürîdî, Kitâbü't-Tevhîd, trc. B. Topaloğlu, s. 160. Mâtüridî İbn Şebîb'in soruya verdiği cevapları

ayrıca değerlendirmiştir. Bkz. Mâtürîdî, Kitâbü't-Tevhîd, trc. B. Topaloğlu, s. 161-162.

346 Ankebût, 29/20.

347 Güler, İlhami, İman Ahlak İlişkisi, Ankara Okulu Yay., Ank., 2003, s. 84. 348 Ğâşiye, 88/17-20.

duyu organlarına sahip her insan için mümkün olan zihinsel bir eylemdir. Dikkat edilirse ayette sıralanan varlıklar birbirinden tamamen farklı türden varlıklardır. Bunlar üzerinde düşünen insan öncelikle hakîm bir yaratıcının varlığını kabul edip o yaratıcının âlim, kâdir, mürîd ve ganî olduğunu anlar. Dolayısıyla insanın varlıklar üzerinde düşünmesi aslında insanın Allah ile iletişime geçmesinde bir vasıta olmaktadır.

Bir başka ayette ise “Yeryüzünde dolaşın da Allah başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah sonraki yaratmayı da yapacaktır. Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter”349 buyurulmaktadır. Allah'ın yarattığı varlıklar üzerinde insanları düşünmeye davet etmesi insan için fiillerdeki mükemmelliği anlamanın ötesinde onu Allah'ı bilmeye ve tanımaya götürmesi gerekir. Çünkü ayetin sonunda Allah'ın kudreti vurgulanmaktadır. Yani varlıklar üzerinde tefekkür etmenin insanı o varlıkları yaratanın gücünün kemâlini itiraf etmeye sevk etmesi istenen bir sonuçtur. Allah'ın gücünün vurgulanması yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi, aynı zamanda Allah'ın yeniden yaratmayı gerçekleştireceğinin bir ispatıdır. Diğer taraftan yaratılışın nasıl oluştuğunu bilmek için gösterilen çabalar onun yasalarını ortaya çıkarır; bu yasaları bilmek ise insanın kendi emrine verilmiş olan kâinat üzerindeki egemenliğini pekiştirir.350

İnsana yeniden yaratılışa dair dersler vermesi, Allah'ın kudretinin daha iyi kavranması ve yeniden yaratılışın nasıl gerçekleştiğinin gösterilmesi açısından dikkat çekici bir başka ayet de: “Yahut altı üstüne gelmiş bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, 'Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?' demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: 'Ne kadar kaldın?' O: 'Bir gün veya bir günden daha az kaldım' diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: 'Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! Bu seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?' Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: 'Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter”351 şeklindedir. İnsanın ilahi fiillerin tamamını kavraması mümkün olmasa da, duyu organlarını ve aklını kullanarak kavradıkları insanı Allah'ı bilmeye ve O'nun kudretini anlamaya götürmesi açısından yeterlidir. Buna rağmen insan ölümden sonra

349 Ankebût, 29/20.

350 Said, Cevdet, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları, çev. İlhan Kutluer, İnsan Yay., İst., 2011, s.

51.

yeniden dirilişin nasıl gerçekleşeceğini de bilmek istemektedir. Çünkü yeniden yaratılış insanın tecrübe etmediği bir olaydır. Yukarıdaki ayette Allah insanın bu merakını ve yeniden yaratılışın nasıl gerçekleştiğini bir kıssa örneği ile anlatmaktadır. Eşeğin yeniden yaratılışına şahit olan insan Allah'ın kudretinin mükemmelliğini itiraf etmekten kendini alamamıştır.

Sonuç olarak mahlûkât üzerinde 'nasıl' sorusunu sorarak düşünmek, Allah'ın zâtını sorgulamak şeklinde anlaşılmamalıdır. Varlıklar üzerinde düşünmek, onları var edeni bilmeye, tanımaya ve O'na teslim olmaya götürmesi için bizzat Allah tarafından emredilen bir eylemdir. Yukarıda örnek olarak verdiğimiz ayetler Allah'ın fiilleri üzerinde 'nasıl' sorusu bağlamında düşünülüp bilinçli bir imanın oluşması için eylemde bulunmayı emretmektedir. Allah'ın fiilleri üzerinde 'neden', 'nasıl' gibi soruların sorulamayacağını ispat etmek için delil olarak kullanılan “O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar”352 ayetinden anlaşılması gereken O'nun fiillerini öğrenmek ve bilinçli şekilde inanmayı engellemek değil, O'nun mutlak otoritesine, özgür iradesine ve bağımsız fâilliğine hiçbir gücün müdahil olamayacağına iman ve bunu ilandır.353 Varlıklar üzerinde nasıl sorusunu sorup düşünmek, araştırmak aynı zamanda insanı ilâhî fiillerdeki düzeni, yasaları ve hikmeti anlamaya götüreceği için teşvik edilmesi gereken bir eylem olmalıdır. Diğer taraftan ilahi fiiller üzerinde düşünmek ve onları kavramaya çalışmak insanın Allah'a bağlanmasına vesile olurken insanın Allah ile iletişimini de her daim canlı tutacaktır.