• Sonuç bulunamadı

İngiliz siyaset adamları, imparatorluğun prestijinin ve dünyanın birçok yerinde faaliyet gösteren şirketlerin menfaatlerinin korunmasını, sahip oldukları büyük güç statüsünün devamlılığına bağlı görmüşlerdir. Söz konusu bu güç statüsü ise temelde üç faktöre dayanmaktadır. Bunlar sınai ve ticari güç, deniz üstünlüğü ve dünya çapında bir imparatorluktur. Söz konusu bu faktörler aynı zamanda İngiltere’yi büyük devlet yapan tartışılmaz unsurlardır. Dünya meselelerinde söz sahibi olmasını sağlayan ve birbiri ile ilişkili olan bu faktörlerin var olan hedefleri ne ölçüde yerine getirdiği önemlidir74.

XIX. yüzyılın ortalarında, İngiltere dünya kömürünün yaklaşık üçte ikisini, demirin yaklaşık yarısını, çeliğinin beşte üçünü ve ticaret yapılan malların beşte ikisini kendi üretmektedir. Bununla birlikte İngiltere küresel anlamda finansal, ticari ve taşımacılık hizmetlerinde bir merkez haline gelmiştir75. Bütün İngiliz devlet adamları

imparatorluğun devam eden refahının, malların ülke içine ve dışına sorunsuz taşınmasına bağlı olduğunu kabul etmekte ve ticaret yollarını koruma ihtiyacının ulusal güvenlik meselesiyle ayrılmaz bir parça olarak görülmektedirler76.

Denizlerde egemenliğin sağlanması ise askerî açıdan güçlü bir donanmaya sahip olunmasına bağlıdır. Bunu oldukça iyi analiz eden İngilizler, Viktorya dönemi

73 Kathryn Ledbetter, Tennyson and Victorian Periodicals: Commodities in Context, Routledge,

2016, s. 128.

74 Robert William Seton-Watson, Britain in Europe, 1789-1914: a survey of foreign policy, CUP

Archive, 1955, s. 61.

75 a.g.e., s. 61.

76 Miles Taylor, The Victorian Empire and Britain's Maritime World, 1837-1901: The Sea and

boyunca donanma kuvvetlerini taktik açıdan birbiriyle ilişkili ancak ulusal savunma ve Avrupa’ya müdahale etme görevi ile deniz muhafızlığı yapan kuvvetler olmak üzere iki farklı rol için tasarlamışlardır. Bu nedenle çoğunlukla zırhlı gemiler ile denizlerde jandarma görevini üstlenen tekneler ve korvetlerden oluşan her iki amaca da hizmet edecek bir donanma gücü oluşturmuşlardır77. 1860'larda ve 1870'lerde

Kraliyet Donanması, Fransız, Rus ve İtalyan deniz kuvvetleri ile kendi kuvvetlerini karşılaştırdığı, güvenlik stratejisini bu ülkelerin donanma güçlerine göre planladığı ve ülkenin deniz gücünü söz konusu ülkelerin sahip olduğu donanma gücüne göre farklı bölümlere ayırdığı görülmektedir78. 1870’e kadar İngiliz donanmasının baskın bir güç

olması ve denizlerde dünyanın jandarması haline gelmesi taktik açıdan değerlendirildiğinde ise savaş stratejisindeki komuta birliği ve manevra ilkeleri çerçevesinde birbiriyle ilişkili ve farklı iki rol için tasarlanmış kuvvetlerin birleşmesini oldukça iyi ve etkili bir şekilde planlanmasına ve uyumlu bir kuvvete sahip olmasına bağlayabiliriz79.

Donanma gücü, Britanya'nın gücünün ve prestijinin güçlü bir aracı olmasının yanında dünya ticaretinde yüzde 40’ını oluşturan deniz ticaretinin ve İngiltere'ye kesintisiz gıda tedarikinin sağlamasında da hayati bir öneme sahipti. Deniz yollarının güvenliğinin sağlanması ve İngiltere’nin gıda talebinin karşılanmasının önemine vurgu yapan Amiral John Fisher, “Ana endişemiz bir savaşta deniz kuvvetlerimizin yenilmesi değil onun açlıktan ölmesi olmalıdır” demiştir80.

Bununla birlikte Fisher, İngiliz imparatorluğunun dış politikasında donanmanın ve deniz üstünlüğünün önemini, dünyanın en önemli boğazları olan Dover, Gibraltar, İskenderiye, Cape ve Singapur’a vurgu yaparak analiz etmiştir. Fisher, söz konusu boğazların dünyanın beş temel kilidi olduğunu ve bu kilitlerin anahtarlarının her zaman İngiltere'ye ait olması gerektiğini ifade etmiş ve bu

77 S. Matthew Seligmann, The Royal Navy and the German Threat 1901-1914: Admiralty Plans to

Protect British Trade in a War Against Germany, Oxford University Press, 2012, s. 87.

78 Roger Parkinson, The late Victorian Navy: the pre-dreadnought era and the origins of the First

World War, Boydell Press, 2008, ss. 15-25.

79 S. Seligmann, a.g.e., s. 87. 80 Lambert, a.g.e., s. 35.

boğazların güvenliği için beş büyük filoya sahip olmaları gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca Fisher söz konusu beş büyük filonun “Dover merkezli bir Ülke Filosu; Atlantik Filosu (Cebelitarık); Akdeniz Filosu (İskenderiye); Batı Filosu (Pelerin) ve Doğu Filosu (Singapur)” olması gerektiğini ifade etmiştir 81.

Bununla birlikte zenginliğin ve refahının kaynağı olan Hindistan’da, birçok açıdan İngilizler için stratejik öneme sahiptir ve İngiliz siyasetçiler Hindistan’ın güvenliğinin sağlanması ve herhangi bir sorun yaşandığında mümkün olan en kısa sürede Hindistan’a takviye gönderme konusunun da donanmaya güvenmişlerdir. Hindistan’a ya da sömürgelerine yönelik tehditler donanmanın gücü ve kabiliyeti ile bertaraf edilmiştir. Bu kapsamda donanma gücü, “savaş gemisi diplomasisi (Gunboat Diplomacy)” adı verilen ve diğer ülkelerin karasularına yakın konuşlandırmak suretiyle caydırıcılık ve siyasi alanda denge sağlamak için dış politikanın çok önemli bir aracı ve stratejik bir unsur olarak kullanılmıştır82.

1876-1915 yılları arasında, dünyanın yaklaşık dörtte biri başta İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika, ABD ve Japonya olmak üzere bir avuç ülke tarafından sömürülmektedir. Bu sömürge düzeninde en büyük pay ise yine İngiltere’ye aittir83. Donanma gücü sayesinde elde ettiği sömürgeler yoluyla

genişleyen İngiltere’nin rakiplerinden olan Fransa bu dönemde topraklarını 9 milyon kilometre kare, Almanya 2,5 milyon kilometre kareden fazla ve İtalya ise yaklaşık 2 milyon kilometre kare artırırken İngiliz imparatorluğu topraklarını yaklaşık 10 milyon kilometre kare artırmıştır84. Türkistan bölgesindeki en büyük rakibi olan Rusya’nın

genişlemesi çoğunlukla birbirine bitişik bölgelerden oluşmakta ve ölçülmesini

81 Lambert, a.g.e., s. 39.

82 Bkz. J. J. Widen, “Naval diplomacy—a theoretical approach”, Diplomacy & Statecraft , Vol. 22.4,

2011, ss. 715-733; Andrew Lambert, Nelson: Britannia's god of war, Faber & Faber, 2010; Eugene L.Rasor, English/British naval history to 1815: a guide to the literatüre, Vol. 15. Greenwood Publishing Group, 2004; Jason Lancaster, “Warship Diplomacy: British Intervention in the Baltic from 1800-1801, Europe, History; Roger Charles Anderson, Naval wars in the Baltic: during the

sailing-ship epoch, 1522-1850,C. Gilbert-Wood, 1910; James Cable, The Political Influence of Naval Forces in History, New York: St Martins Press, 1998.

83 George W. Monger, The End of Isolation: British Foreign Policy, 1900-1907, London; New York:

T. Nelson, 1963, s. 28.

zorlaştırmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarına doğru ise İngiltere imparatorluğu topraklarını dünya topraklarının beşte birini içerisine alacak kadar genişletmiştir.

Bununla da yetinmeyen İngiltere'nin dünyanın kalanı üzerinde de çıkarları vardır. Darwinist fikirlerin ve emperyalist genişlemenin yaygınlaşmasının dünyaya hiyerarşik bir bakış açısını empoze ettiği günlerde, imparatorluğa sahip olmak Britanya'ya kendi vatandaşlarının gözünde benzersiz bir pozisyon kazandırmıştır. İngiltere’nin dış politikasını yönetenler, İngiltere’nin büyük güç kimliğinin sömürge imparatorluğunun korunmasında yattığını düşünmektedir.

XIX. yüzyılda Edward Dicey, İngiliz politikalarının öncelikleri hakkında “doğudaki egemenliğimizin korunması bizim için büyük önem taşıyor, bu ulusal bağımsızlığımızın korunması kadar önemli bir meseledir”85 demiştir. Bu düşüncenin

İngilizlerin büyük bir çoğunluğu tarafından paylaşıldığı ise oldukça açıktır. İyi idare edilmiş bir İmparatorluk, yalnızca Liberaller için değil, Radikaller için de bir gurur kaynağı haline gelmiştir. İngiltere’nin sömürge imparatorluğuna ve Emperyalist politikalarına eleştiriler polemikten öteye gitmemiş ve herhangi bir alternatif sunmamıştı. Çünkü ülkede yaşayan herkes zenginlikten memnundur.

XIX. yüzyılda kurulan sosyalist İşçi Partisi bile 1943'e kadar süren sömürgeci politika konusunda net eleştiri yapamamış ve “pek çok sömürge halkının özerkliğe hazır olmadığını” açıklamıştır86. Görüldüğü gibi hem İngiliz politikacıları hem de bu

siyaseti destekleyenler İngiltere’nin deniz üstünlüğüne dayalı sömürge politikalarından ve bir dünya imparatorluğu olmasından memnundur. Bu memnuniyet dış politikaya yansımış ve İngiliz stratejik politikalarının temelini oluşturmuştur.

Bütün İngiliz hükümetleri imparatorluğun hayatta kalma şartı olarak donanma gücüne önem vermelerinin yanında İngiliz halkı açısından da ülkeyi yönetenlerin en önemli görevi donanmanın etkinliğinin sağlanmasıdır. Bununla birlikte İngilizler, Avrupa’da bir güç olarak ortaya çıkan Almanya’dan endişelenmektedirler. İlerleyen

85 Edward Dicey, “The Rival Empires”, The Nineteenth century and after: a monthly review,

Vol. 54, 1903, ss. 885-902.

dönemlerde güçlenmeye devam eden Almanya, İngilizlerin deniz üstünlüğüne ve deniz ticaretine bir tehdit olmaya başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce, Almanların bir donanma inşa etme kararı alması, İngiliz hükümeti için bir savaşın başladığını göstermektedir.