• Sonuç bulunamadı

2.5. IV Yüzyılda El-Cezire Bölgesindeki Mücadeleler

2.5.3. İmparator Konstantin Döneminde Sâsânî – Bizans İlişkileri

IV. yüzyıl Sâsânî-Bizans çatışmalarının sebebi bir önceki yüzyılda Sâsânîlerin büyük kayıplara uğradığı 299 Antlaşması ve hatta daha önceki yüzyılların anlaşmazlıkları bulunmaktadır. Ancak her iki devletle sınırlarını ötekinin merkezine yaklaştırarak bu düşmanlığı körüklemiş oluyorlardı. 226

Sâsânîler ile Bizans arasında IV. yüzyıl ortalarına doğru 330 yılında II. Şapur’un (İbni Hürmüz b.Nersi b.Behram b.Behram b.Behram b.Hürmüz b.Şapur b.Erdeşir b.Babek) başa geçmesiyle ilk olarak Bizans imparatoru Konstantinos’a yazdığı bir mektup ile aralarındaki sınırların yeniden düzenlemesini istemiş.227

Ancak olumsuz cevap almıştır. Bunun üzerine gözdağı vermek amacıyla II. Şapur (310-379) Ermeni topraklarına girerek Ermeni kral Dikran’ı kaçırmış ancak Konstantios yeğeni Hannibal’i buraya atayarak karşılık vermiştir. Olayların durulmayacağı muhakkak

223 Ostrogorsky, a.g.e, s.31 224 Ostrogorsky, a.g.e, s.35 225 Ostrogorsky, a.g.e, s.51 226 T.Kaçar, a.g.m, s.132

227 T.D Barnes; “Constantine and the Christians of Sâsânîia” The Journal or Bizans Studies 75(1985) s.126-136; krş. T.Kaçar, a.gm.136

olduğundan Konstantios, Sâsânîlere karşı sefer hazırlığına başlamış ancak 337 yılında ölümüyle bu girişim yarım kalmıştır. 228

Ölen imparatorun oğlu Konstantios (337-361) aynı hararetle olmasa da aynı çizgide devam ederek doğu sınırı da Sâsânîlerle savunma savaşları yapmıştır. Konstantios hâkimiyeti süresince Sâsânîlerle dokuz kez savaşmıştır. Bunlardan beşinde Sâsânîler Bizans kentlerini kuşatmış, kuşatmaların üçü Nusaybin, diğer ikisi yani 359 ve 360 yıllarındakiler Amida (Diyarbakır)229

ve Singara’ya (Sincar) yapılmıştır. Bu saldırılar Bizans’ın doğu sınırını pek etkilememiş Dicle’ye kadar olan sınır Bezabde (Cizre) hariç korunmuştur. Ermenilerin kontrolünde devam etmektedir. Ancak stratejik durumdaki Nusaybin’in 337/338, 340 ve 350’lerde Sâsânîlerde kuşatılmasına verilen cevap ortak olmuş ve savunma işini kentin piskoposu Yakup üstlenmiştir.

İki aydan fazla süren230

bu kuşatma mitolojik motiflerle süslenerek anlatılmıştır. Piskopos Yakup surlara çıkıp sayısız Sâsânî askerini görünce dua etmeye başlamış bu esnada bir bulut gibi ortaya çıkan sinekler fillerin hortumlarını, atların burun deliklerini doldurarak kargaşaya neden olmuş.231

Konteynırlarda biriktirdiği sivrisinekler olabileceğini çünkü tarihte 198 yılında Septimus Severus’un ordusunun da böyle bireyle karşılaşarak yok olma tehlikesi geçirdiğini belirtmektedir.

Sâsânîler Nusaybin’i ele geçirmek amacıyla bir kez daha saldırırlar. Ancak bu sefer hazırlıklı ve planlı bir saldırı yapacaklardır. Nusaybin’in içinden akan Mygdonius (Çağ Çağ) suyunun önünü kapatarak kent surları önünde baraj oluştururlar. Ancak yükselen su önündeki engelleri aşarak, kentin dış surlarının kısmen yıkılmasına yol açar. Bu durum asıl olarak şehrin önünde balçık bir alan oluşturmuş ve yine kuşatmanın başarısız kalarak kaldırılmasına yol açmıştır.

Surların önünde set oluşturup, sonra birden seti kaldırmak baraj kapaklarının etkisini yaratarak şehri sular altında bırakmak olarak düşünülebilinir.

Kuşatmanın kaldırılması içerideki bir problem veya salgın hastalık sebebiyle olmalıdır.

228

İbnü’l-Esir, İslam Tarihi El-Kamit Fi’t-Tarih Tercümesi, c.I, çev. A.Kerim Özaydın-Z.Tüccar, İstanbul 1985, s.355

229 Doğuyu batıya bağlayan yolların kavşağında kurulan şehir M.Ö. 2300lerden itibaren bir yerleşim merkezi olarak göze çarpmaktadır. Kalesinin IV. yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır. MS. 349 yılında Doğu Bizans imparatoru II. Konstantinos’un Sâsânîlere karşı şehrin etrafını surlarla çevirterek burayı askeri ve idari vs. haline getirmiştir. (A.T Yüksel, a.g.m, s.461)

230 T.Kaçar, a.g.m, s.134 231

57

Bu kuşatmada dikkat çeken en önemli husus asker veya yöneticilerden veya imparator Konstantios’dan değil, şehrin ruhani liderlerinden bahsedilmemiş olmasıdır. Yine de askeri strateji olmaksızın bir başarı elde etmek mümkün görünmemektedir.

Şapur bin kişilik ordusuyla Arapların üzerine yürümüş ve onları ülkesinden kovmuştu. Fars ülkesinin diğer bölgelerinde de bulunan bu Arap kabilelerine karşı sefer düzenlemiş ve onların bir kısmını esir almış, çoğunu da katletmişti. Diğer taraftan deniz seferine çıkarak, Bahreyn üzerine yürümüş ve orada hiçbir ganimet elde etmeye aldırmadan önüne çıkanı öldürmüş, oradan da Hacera Temim Bekr b.Vail ve Abdulkays kabilelerine mensup kimselerle karşılaşmış, önüne çıkanları kılıçtan geçirerek, kanları yerleri sulayıncaya kadar onları öldürmüştü. Oradan Yemame’ye geçerek halkını kılıçtan geçirmiş, su membalarını kurutmuş ve oradan da Bekr kabilesi üzerine yürüyüp Şam ve Irak arasında bulunan bütün Araplara karşı şiddetli bir mücadeleye girerek onları kısmen kılıçtan geçirmiş, bazılarını esir almış ve sularının membalarını topraklarla doldurup kurutarak, Şam şehri yakınlarına kadar gelip buralarda önüne çıkanı öldürmüştü. Şapur, karşılaştığı düşmanın ve reislerinin kollarını kestiğinden dolayı ona Şapur Zü’l-ektaf adını vermişlerdi. İşte bundan dolayı İyad kabilesi o günlerde el-Cezire bölgesine göç edip, oradan Sevad bölgesine akınlar düzenledikler için, Şapur onlaırın üzerine askeri kuvvetlerini sevketmişti.

Bu arada Ben -i İyad’ın bir casusu da bu askerlerin arasında bulunuyordu. Kendi kabilesine bir mektupla durumu bildirmişti. Bu casus onlara şöyle diyordu: “Size bir haberciden selam var bu mektupta. Bu mektubumda, el-Cezire’de bulunan İyad kabilesine hitap vardır. Haberiniz olsun ki üzerinize Kisra geliyor. Sizi çarşı pazarlardaki paralar ve alış verişler meşgul etmesin. Çünkü o binlerce birliği alıp getirip, yetmiş bin askerle üzerinize geliyor.”

Onlar gelen bu habere pek aldırış etmemişlerdi, fakat bu haberci onlara tekrar mektup yazarak durumun son derece vahim olduğunu bildirmişti. Onun yazdığı bu mektup meşhur bir kaside halinde idi. Ayrıca meydana gelebilecek savaşı da daha sonra kasidesine ilave etmiş bulunuyordu. Ancak, İyad kabilesi buna karşı herhangi bir tedbir almamıştı. Üzerlerine gelen Şapur, onları tamamen kılıçtan geçirmiş, Bizans’a kaçabilenler kurtulmuşlardı. Şapur’un Araplara karşı giriştiği bu mücadele büyük bir meydan okumaydı. .232

232

Şapur’un, Rumlarla yani Bizanslılarla ilişkilerine gelince, Bizans imparatoru Konstantinos ile anlaşma yapmıştı. Bu arada Konstantinos, Bizans imparatorları içinde Hıristiyanlığı ilk defa resmen kabul eden kişi idi. Kostantin ölünce kendi ülkesini üç oğlu arasında paylaştırmıştı. Büyük Konstantinus döneminde Doğu’ya baktığımızda genelde sakin bir manzara görüyoruz. Zaman zaman Bizans lejyonlarının Tigris (Dicle) nehrine kadar gittiklerini sık sık bu nehri geçerek Sâsânîlerı güç duruma soktuklarını söyleyebiliriz.233

Büyük Konstantinos’un son yıllarında Doğu Mezopotamya, Sâsânîler tarafından yeniden karıştırıldı ve Osrhoene Sâsânîlerin eline geçti. Ancak çok sürmeden Konstantin, şehri ele geçirerek tahkim etti.234 Büyük Konstantin başkente dönerken, Nikomedia (İzmit) yakınlarında öldü. Bu İmparatorun ölümünden235sonra imparatorluğu oğulları Konstantin ve Konstans tarafından paylaşılmıştır.236

Bizans tarafında saltanat değişikliği yaşanırken 359 yılında Sâsânîler Suriye’yi ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Ancak yolda Amida’yı kuşattılar. Kenti ele geçirerek yakıp yağmaladılar. Kışın yaklaşmasıyla birlikte Suriye’ye devam etmeden geri döndüler.

Sâsânîlerin Amida’yı işgali sırasında batı da sorunlarla uğraşmakta olan İmparator Konstantius ancak ertesi yıl doğu seferine çıkabilmiş ancak yolda Galya’da başlayan isyan ile seferi yarı da bırakarak batıya yönelen imparator Tarsus yakınlarında ölmüştü. Yerine Galya İsyanının sorumlusu kuzeni Julianos (361-363) geçti.237

Hâkimiyeti eline geçirdiği anda Rumları tekrar eski dinlerine geri döndürmüş, kiliseleri yıktırarak içindeki piskoposları öldürmüş, Rumlardan ve Hazarlardan topladığı ordularla Şapur üzerine yürümüştü. Diğer taraftan Araplar da Şapur’dan intikam almak üzere bir araya gelmişlerdi. Araplardan da bu Bizans hükümdarı Alyanos (Julianos) komutasında birçok kişi toplanmıştı. Şapur’un casusları kendisine getirdikleri haberlerde birbirine zıt bilgiler vermişlerdi. Buna bir türlü güvenemeyen Şapur, çok yakın adamlarından birkaç kişiyle bizzat Rum tarafına giderek onlar hakkında bilgi istemişti. Şapur Bizans ordularının komutanı bulunan Julyanos’a yakın bir yere gelerek orada gizlenmiş ve adamlarını onun karargâhına göndermişti. Onların bir kısmı esir alınmış bulunuyordu. Kendisine komutandan gelen gizli haberlere göre, hemen oradan ayrılıp askerlerinin başına giderek savaşa başlamış ve Araplarla Rumlara karşı büyük 233 Malalas, a.g.e, s.172 234 Malalas, a..ge, s.176 235 A.Vasilev, a.g.e, s.78 236 A.Vasilev, a.g.e, s.82 vd. 237 A. Marcellinus, a.g.e, s.21.15-3

59

bir savaşa girişmişti. Ancak bu savaşta Şapur büyük bir hezimete uğramış, askerlerinden büyük bir kısmı da kılıçtan geçirilmişti. Bizanslılar, Ktesifon ve Şapur’un bütün hazinelerine ve mallarına el koymuşlardı. 238

Yeni İmparator korkunç bir Putperestlik hayranı kesildi. Julianos 362 yılında İmparatorluğun doğu kısmında putperestliği canlandırma düşüncesiyle, Antakya’ya gelmiş ancak Putperestliğin eski kalesi olan Antakya’da hayal kırıklığına uğramıştı.. Bizzat imparator tarafından düzenlenen Putperest törenlere halkın itibar etmemesi İmparator’un canını iyice sıkmıştı..239

Bu sırada çıkan Dafne yangınını240 bahane eden Julianos tüm kiliseleri kapattırıp şehri yağma ettirdi.241 Julianos Antakya’da uğradığı bu hayal kırıklığı ile 363 Yukarı Mezopotamya’ya hareket etti.242

Ordusuyla Edessa sınırlarına girdi. Ancak Antakya da uğradığı benzer bir muameleyle karşılaşmamak için Edessalıların davetini reddederek Harran’a geçti.243

Ancak Malalas, İmparator Julian’ın izlediği güzergâh hakkında O’nun önce Hiyarapolis (Menbiç)’den ayrılarak Karhae (Harran) ‘a geldi. Yol burada birisi Bizans’a ait Nisibis, diğeri de Bizans’ın bir kalesi olan Kirkesion’a ayrılıyordu. Ordusunu ikiye ayırdı altı bin kişiden oluşan birinci birliği Nisibis’e gönderdi. İmparator Julian’a Sâsânî topraklarına yönelmemesi için düşmanı tarafından bir tuzak hazırlanmıştı. Öndeki generallerinin kuşatıldığını ve bunun bir tuzak olduğunu anlayarak Sâsânîermaniyası topraklarına doğru yöneldi. Olay Sâsânîlerden gelen iki kişinin kendisiyle görüşmelerinden dolayı Sâsânî hükümdarı tarafından cezalandırıldıklarını söylemeleri ve onun da buna inanmaması üzerine askerlerine bu kişileri takip ettirdi. Bu iki kişi susuz çöle yüz elli mil kala ayrıldılar. İmparatorun askerleri onları ele geçirerek itiraf etmelerini sağladı. Hayatlarının karşılığı olarak kendilerine asker bulmaları istendi.

Aynı gün saat iki civarında askerler arasında dolaşırken çıkan bir karışıklık sonucunda gizemli bir şekilde yaralanarak çadırına giden imparator, otuz yedi yaşında hayata veda etti. Ordunun bir kısmı Kirkesion’a gönderilmiş, ayrıca takviye olarak iki lejyon daha onlara ilave edilmişti. Bir köprü yardımıyla Abboras nehrini geçip sandallarla Euphrates nehrine ulaştı. O yüksek bir platformda askerlerden biri olarak konuştu. Askerlerine Sâsânîlerle disiplin ve şevkle savaşmaları için uyardı. Çevreden

238 İbnül Esir, a.g.e, s.358 239

Ebu’l-Farac, Tarihi I,137;Ostgorsky, a.g.e, s. 46 ;A. Vasiliev, a.g.e,s.92 vd. 240 M. Çelik, a.g.e, s.189 241 Vasilev, a.g.e, s.93 vd. 242 M. Çelik, a.g.e, s.189 243

gönüllü askerlerin toplanmasını ve en iyi savaşçılardan biri olan Lucianus’un da kendilerine katılmasını istedi. Suyun ortasındaki birçok adacığı ve Euphrates boyunca Bununla beraber Edessa’ya bir heyet göndererek, Edessa halkının Harran’a gelmesini, kendisine tazimlerini sunmalarını ve Sin Mabed’inde tanrılara sunulacak olan kurban törenlerine iştirak etmelerini istedi. Ancak Edessalılar bu emirlere boyun eğmeyi reddettiler ve inançlarından vazgeçmektense ölmeye hazır olduklarını İmparatora bildirdiler.244 Bunun üzerine Edessa’daki Ariusçularla geleneksel inanca bağlı Hıristiyanlar arasındaki sürtüşmeyi bahane eden imparator, ülkenin huzurunu bozdukları gerekçesiyle biraz da Harranlı putperestlerin kışkırtmasıyla çok sert bir ferman yayınladı. Bu fermanda Edessa halkının tüm para ve kıymetli eşyalarının müsadere edilip, bahşiş olarak245

askerlere verilmesini ve topraklarının da imparatorluk hazinesine246 katılmak üzere el konulmasını emretti.247 Julianos fermanında bir de Hıristiyanların inançlarıyla alay ederek , “ kendimi (diyor imparator) Galilelilerin248

gerçek dostu olarak görüyorum: Onların hayranlık uyandıran yasaları, İlahi Melkit249

yoksullara vaat etmiştir. Bu dünyanın yükünden ve mallarından kendilerini kurtardığım erdem ve sonsuz selamet yolunda daha da ileri gidebileceklerdir. Gözünüzü açınız! Sabrımı ve hoşgörümü sona erdirmeyiniz! Bu düzensizlikler sürüp giderse magistralara işlenen suçların öcünü alacağını ve yalnız mallarının müsadere edilerek sürgünle değil, kılıç ve ateşle de cezalandıracağımın bilinmesini isterim” dedi.250

İmparatorun Edessa’da yaptığı müsadere, baskı, tenkil vs. hakkında Süryani kroniklerinde yer alan bilgiler, çelişkili, tutarsız ve son derece abartılıdır. Dahası bunların bir kısmı da kronolojik olarak birbirine karıştırılmıştır.251

Ayrıca bunları kaleme alanlar çoğunlukla keşiş ve rahipler olduğu için olayları kerametlerle ve olağanüstü anekdotlarla da süslemişlerdir. Bu nedenle biz burada, bunları söz konusu edip konuyu uzatma taraftarı değiliz. Sadece o günlere ışık tutması ve Edessa’nın olaylar karşısındaki hissiyatını tercüman olması düşüncesiyle, O dönemde Edessa’da yaşayan ve hadiselere bizzat şahit olan Mor Afram’ın konuyla ilgili bir şiirini buraya alacağız.

244

M. Çelik, a.g.e, s.189 245

M. Çelik, a.g.e, s.190(Largitones) 246 M. Çelik, a.g.e, s.190(Res Privata) 247 M. Çelik, a.g.e, s.190 248 Hıristiyanların 249 Cennet 250 E. Gibbon, a.g.e, s. 285 251 M. Çelik, a.g.e, s.190

61

Edessa varlıklarını terk etti. Ve evler açık kaldı.

Çobanıyla 252

birlikte terk etti

Sapkınlarla karşılaşınca işkenceye maruz kalmak pahasına İnancını değiştirmedi

Ne Efendisinin 253 sevgisine Ne de halkı ümitten vazgeçti Ve şöyle diyorlardı:

“Varlıklarımızı vermeye mecburuz;

Ve evlerimizi ve sahip olduğumuz her şeyi, Üzerimize gelen bu zorbaya!

Ve (ancak) değiştirmeyeceğiz inancımızı.” İyiliklerle dolu Edessa

Ve erdemlerle bezenmiş Akılla ve bilinçle donatılmış Teselli oluyor, kendini anlıyor İnancı ile belini kuşattı

Ve Efendisi ile tüm sapkınlıkları yendi. Sevgisiyle yüceldi,

Halkını Mesih kutsasın Edessa mutlulukla donandı

Ve İsa’nın adında gururunu bıraktı Yine hazinesiyle övünüyor

Mutlu elçi254

eliyle Övüncüyle ilahi Kudüs’e Benzeyen şehir!

Ey Edessa! Ne kadar söyleyeyim? Ve üstün güzelliklerini haykırayım! Uzunca anlatmaktan kendimi tutmalıyım Ancak seni övmekle susmayacağım. 255

252

M. Çelik, a.g.e, s.191 (Ruhani önderleriyle) 253

M. Çelik, a.g.e, s. 191( İsa-Mesih) 254 Aday

255

Edessa’nın müsaderesi İmparatorun öfkesini dindirmez gerçek intikamını Sâsânîlerle yapacağı savaş sonrasına erteler.256

Kilise tarihçisi Sozomenos Julianos tahta çıktığı sırada yaklaşan Sâsânî tehlikesine karşı gelen Hıristiyan heyetine kabul etmediği gibi putperest imparatorun onlara Putperestlığa dönmedikleri sürece şehirlerine gelmeyeceği mesajını iletti.257 Julianos’un doğu seferinde Tarihçi Ammianus Marcellenius bizzat bulunmuş kâhinler onun bu seferine olumsuz rapor vermişti. Julianos başarılı bir şekilde bir savaşı sürdürürken tedbirsizliğinin kurbanı olarak, Ktesifon’da. aldığı bir mızrak yarasından dolayı 26 Haziran Sâsânî 363’te 32 yaşında iken hayata veda eder.258

Onun ölümü orduda büyük bir istek çöküşüne yol açmış ve ordunun ileri gelenleri onun yerine komutanlardan Jovianos’u seçmişti.