• Sonuç bulunamadı

3.3. VI Yüzyılda Sâsânî Bizans İlişkileri

3.3.1. Sâsânî-Bizans Savaşlarının Şiddetlenmesi ve Sonrasında Sâsânî Hâkim

3.3.1.1. Hüsrev Anuşirvan Dönemi ve Ebedi Barış

VI. yüzyılda Sâsânî- Bizans ilişkilerindeki istikrarın başlıca sebebi, VI. yüzyılda iki devletin başında bulunan hükümdarlar Hüsrev Anuşirvan ve Justinianos’un uzun süre iktidarda kalmalarıdır. Yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayan ve hemen, hemen sonuna kadar devam eden bu döneme geçmeden önce, geriye bakacak olursak, Bizans devletinin başına Anastasius’tan sonra Justinos (518-527) geçmiş ve dokuz yıl hüküm sürmüştür. Aynı dönemde Sâsânîler tarafında I.Kavad (488-531) ‘ı görmekteyiz. Bu dönemde, Sâsânî- Bizans ilişkilerinin bozulmasına dolaylı olarak Ermeniler sebep olmuştur.

Sâsânîlerin, Ermenileri, Mecusiler gibi, ateşe tapmaya mecbur edilmesi üzerine Ermeniler, Sâsânîlere karşı isyan ettiler ve Bizanslılara sığındılar. Böylece yapılan anlaşma bozuldu ve Kisra, Justinos’a haber göndererek şu sözleri söyledi:344

“hükümdarlarına karşı isyan eden bir millete yardım etmek size yakışmaz. Siz bu milleti kendi tarafınıza alacaksanız alabilirsiniz. Fakat onların toprakları benimdir. Onlar da benim topraklarımı boşaltsınlar.” demiş, Justinos da şu cevabı vermiş: “Şeytanlara tapmaktan kaçan ve benim yardımımı dileyen bir Hıristiyan milleti senin ellerine bırakamam. Kendileri nasıl benim iseler, onlarla beraber toprakları da benimdir.” Bunun üzerine Kisra ikinci bir defa yazarak şu sözleri söyledi: “Bu milleti de, topraklarını da bırakmıyorsanız, hiç olmazsa Ermenistan’a hâkim olan krallarınızın vermek itiyadında

342 Mar Yeşua, a.g.e, s.45,47-48 343

Mar Yeşua, a.g.e, s.49-55 344

Malalas, Chronicle s.473 Diğer kaynaklar Hüsreve Justinianos’un barış için elçi gönderdiğini belirtirken Malalas, Hüsrevin Justiniaous’a elçi gönderdiğini kaydeder. Kanaatimizce Malalasın bilgisi yanlıştır, çünkü yaklaşık olarak 400 yıl boyunca yapılan savaşlarda hemen hemen barış isteyen taraf Bizans olmuştır.Barhabreus,( Abu’l Farac), a.g.e, s.156

oldukları vergileri veriniz.” Justinos, daha kuvvetli sözlerle cevap vererek dedi ki:”Ben önceden almış olduğunuz altınları da sizden geri istiyorum. Biz, sizden Bizans’a ait olan Nisibis’i istediğimiz halde siz bizden şimalde olan bir memleketi nasıl isteyebilirsiniz? Eski vesikalarda yazılı olduğu üzere burası Sâsânîlere, şartlara bağlı olarak, verilmiş idi. ”345

Aslında Sâsânî- Bizans mücadelesinin görünen yüzünde Ermeniler üzerinde hâkimiyet sağlanmak istnmesi yatsa da, yine asıl mesele dönüp dolaşıp Nisibis’in durumuna gelmekteydi. Çünkü burası hem askeri, hem ticari ve hemde siyasi öneme sahip bir yerdi.

Sâsânîlerin hükümdarı, Bizans imparatoru Justinos’tan beş yüz elli kantar (talen) altın isteyerek bunların Hunlara karşı geçitleri muhafaza eden Sâsânî ordularına verileceğini bildirdiği zaman, imparator bu paranın verilmesini reddetti. Bu yüzden Sâsânî hükümdarı kendisine tabi olan Arapları, sık aralıklarla Bizanslıların memleketine gönderiyor ve buraları tahrip ettirerek yağmalatıyordu. Arapların Kralı Münzir, sınırdaki bütün havaliyi talan ettirerek, bir çok kişiyi öldürttü.. Bu vassal Kral Bizansa gözdağı vermek amacıyla, İran’ın emirleri doğrultusunda daha içerilere de girerek, Emesa’ya, Apamea’ya ve Antakya havalisindeki halka da aynı zulmü yaptı ve geride kalan halkı esir aldı. Bu girişime Bianslılar cevap vermekte gecikmemiş, bir Bizans ordusu Nisibis’e doğru gönderilmiştir.

Araplar’ın, Bizans topraklarına yaptığı akınlara karşılık bir diğer Bizans askeri birliği de Pers- Ermenia olarak bilinen Sâsânîlere ait Ermeni topraklarını işgal etti. Nusaybin’de iki taraf arasında görüşmeler başladı, ancak bir netice alınamadı.346

Ordu Komutanı Marcion, Dara şehrine vardığı zaman askerlerinin bir kısmını Sâsânîlerın topraklarını istila etmek için gönderdi, gereğini yapan ordu geriye döndü. Sâsânîlerın Nisibis’deki komutanı hileli bir surette hareket ederek. Marcion’a gitti ve “biz Nisibis şehrini size sulh içinde vereceğiz, vermezsek harp olur” bahanesini ileri sürerek zaman kazanmaya ve bu arada ordusunu savaşa hazırlamaya başladı. Bu girişim O’na dört ay zaman kazandırdı. Bu sayede Sâsânîler Nisibis’e gıda maddeleri getirttiler, şehrin etrafındaki bağları ve ekili yerleri bir ok atımı mesafesince temizlediler ve Hıristiyanları şehirden çıkardılar. Bunun üzerine kral, Marcion’a yazarak vakit geçirmeden şehrin etrafında ordugâh kurmasını emretti. Bu yapıldıktan sonra savaş hazırlıkları hız kazandı.

345Barhabreus,( Abu’l Farac), a.g.e., s.156 346

95

Sezar şehrin etrafında tepeler oluşturarak, bunların üzerinde mancınık kurup, yüksek kuleler vücuda getirmiş ve büyük bir zorlukla şehri zapt etmeyi başardı.

Daha sonra kral, ileride anlatacağımız bir sebep yüzünden, Marcion’a kızdı ve son derece sert ve katı yürekli bir adam olan Acacius’u onun mevkiini almak ve Marcion’u atmak üzere gönderdi. Acacius buraya gelerek Marcion’u yakaladı ve onu Dara’ya gönderdi, askerler bunu görünce kralın öldüğünü ve bir başkasının Bizans’a hâkim olduğunu sandılar. Bu yüzden çadırlarını bırakıp kaçtılar. Sâsânîler bu durum karşısında Nisibis’den çıkarak bunların çadırlarını yağma ettiler.

Kisra, Bizanslıların kaçtıklarını haber alınca, şehre gelerek, hücum için kullanılan muhtelif aletleri ve Bizanslıların bırakıp gittikleri bütün silahları ele geçirdi ve Dara şehrinin etrafında karargâh kurdu. Kisra burada altı ay muharebe etti ise de, şehri zapt edemedi ve şehir halkından beş talen altın isteyerek buradan ayrılacağını bildirdi. Ancak, yerli halktan saklanan Kralın isteği açığa çıkınca, Hükümdar fena halde kızdı ve savaş hazırlıklarına başladı. Bizanslılar ile yedi gün süren çarpışmada Sâsânîler şehri almayı başaramadılar. Bunun üzerine Kisra bunlara “Geliniz sulh yapalım. Çünkü dikkat edin bizim de, sizin de adamlarınızdan birçokları maktul düştüler.” dedi. Bu zavallı adamlar Sâsânîlerin içmiş oldukları antlara inanarak silahlarını bıraktılar ve iki tarafın askerleri birbirlerilerine karıştılar. Sâsânîler, Bizanslıları yakalayarak yüz elii bin kişiyi öldürdüler, doksan bin kişiyi esir ettiler. Topladıkları altının miktarı iki yüz talen kadardı. Bunun üzerine Kisra, Bizanslı kumandanlara şu sözleri söyledi: “Budalalar! Niçin iki yüz talenden beşini verip bütün canları kurtarmadınız?” Bizanslılar altın istendiğine dair Kont’un bir şey söylemediğine yemin ettiler. Kisra hakikatin bu merkezde olduğunu anlayınca Kont’a kızdı ve gözlerini oydurdu.347

Kisra, buradan harekât kumandanı Adramon’u yola çıkardı, o da Balaş, Kinnesrin ve Antakya havalisini yağma etti. Daha önce Sâsânî kralı, Apamea’ya geldiği zaman halk onu karşılamaya çıktıkları, o da şehre girip piskoposu gördüğü ve halka fenalık etmediği için bu defa da Adramon’un gelmesi üzerine halk beyazlar giyerek onu karşılamaya çıktılar. O da şehre girdikten sonra burasını yağma etti, şehri yaktı ve Sâsânîler doksan iki bin yahut iki yüz doksan iki bin kişiyi gönderdi.348

347 Abu’l Farac, a.g.e, s.157

348

Bizanslıların kralı bu hadiselerin vukuundan haber alınca şarka gitmek için hazırlandı ve teessürünün şiddetinden çıldırdı. Bizans elçisi Zecharia sulh yapmak üzere Kisra’ya gönderildi. Yanına, sulhun yalnız bir yıllık olmasına mebni altı yüz elli altın litresi almıştı. İmparatorun aklı başına gelmiş, ağlayarak ve matem tutarak kendine gelmiş olduğu için şefler ona nasihatte bulundular. O da ismi Tiberius olan İyonyalı bir kâtibi, bir Tarkı memleketinin idaresine tayin etti ve onu Sezar ilan etti. Bu sırada Kisra gurur ve inadından kabarmış bir halde idi. Kendisi Ermenistana gelerek Kayseri’yi zapt etmek üzere doğrudan doğruya Kapadokya’ya girdi. Bunun üzerine Bizanslılar, Sâsânîlerı talip ettiler. Kisra, Papelion’unu yani şahane otağını ve bütün hazinesini bırakarak kaçtı. Bunun üzerine Bizanslılar onun karargâhını ve ateşgedesini soydular ve bunu zafer içinde alıp götürdüler. Aynı sırada Kisra Malatya’ya vardı ve burasını da yaktı. Bizanslılar onu takip ediyorlardı ve Kisra’nın askerlerinden çoğu Prath (Fırat) nehrinde boğuldular ve bunların çok azı kurtulabildi.

Bu hadiseden sonra Bizanslılar, kazandıkları zafere güvenerek, atlarının eğerlerini çıkardılar ve rehavet içindeyken birden bir keşif kuvvetleri olan Slavlar gelerek Sâsânîler’in gelmekte olduğu haberini verdiler. Bizanslılar düşmandan korunmak için nöbetçiler dikmemişlerdi. Bu yüzden Sâsânîlerın orduları birdenbire bunların üzerine çullandılar. Bizanslılar korkmuşlar ve yaya olarak kaçmaya başlamışlardı. Onları takip eden Sâsânîler Bizans kuvvetlerinin kaçarken attıkları kargılarını kırdılar ve silahlarını, dizginlerini, zırhlarını topladılar.

Daha sonra Nu’man hayatını tehlikeye atarak, Mavrikios’un yanına Başkent’e gitti ve onun tarafından kabul olundu. O sırada Nu’man’ın babası Bizansın elinde bulunmaktaydı. Kendisine Sâsânîlere karşı savaşması durumunda, babasının serbest bırakılaacağına yemin etti. Ona Halkidon konseyinin itikatlarını kabul etmesi yani mezhebini değiştirmesi teklif edildiği zaman, özür diledi ve şu sözleri söyledi: “Tay kabilesi ortodokstur. Dinimi değiştirecek olursam beni öldürürler.” Nu’man buradan ayrıldıktan sonra bir daha kendi isteği ile Bizanslıların yüzüne bakmamaya yemin etti. Bizanslılar bu sözü işiterek onu yol üzerinde iken yakaladılar ve babası gibi sürgün ettiler.

Arapların memleketi on beş kısma ayrılmıştı ve Arapların en çoğu Sâsânîlere bağlanmışlar. Kalanlar silahlarını atmışlar, Asur ve Suriye’deki şehirler ve köylerde ikamet ederek Ortodoksluklarını bugüne kadar muhafaza etmişlerdir. Nitekim

97

Emesa’daki Bet-Arabaya 349’ da bulunanlar buna örnektir. Bizans hiçbir zaman doğu

halkıyla aynı safta olamamış, üstüne üstlük uyguladığı baskı yüzünden halk tarafından hiçbir zaman sevilmemiş ve halk kendinsin efendisi olarak Sâsânîleri kabul etmiştir.

Bizansta taht değişikliği sinyallerinin verlmesi İmparator Justinos’un ömrünün sonlarında kız kardeşinin oğlu Justinianos’u kendisine ortak imparator yaparak Sezar ilan etmesiyle başlamıştır. Üç ay sonra Justinos’un ölümü ile taht tamamen Justinianos’a kalmıştır. Justinianos (527-565) otuz sekiz yıl hüküm sürdü. Bu devrinin başlangıcında doğruda Sâsânîlere karşı ılımlı bir politika izlenmesi kararlaştırılarak uzun sürecek bir barış anlaşmasının yapılması için hazırlıklara başlandı.

İmparator Justinianos I, doğu sınırlarını güvenlik altına alarak batıya ağırlık verebilmek için “Ebedi Barış”350

adı verilen anlaşmayı 532’de Sâsânî hükümdarı Hüsrev Anuşirvan ile imzalamıştır.351

Bu anlaşma Bizans’a haraç ödemek pahasına batıda hareket serbestliği kazandırmıştır ancak şunu da hemen belirtelim ki bu yüzyıl Sâsânî’lerin yüzyılı olacaktı. Sâsânî Devleti’nin büyük hamleler yaptığı, Ön Asya’ya damgasını vurduğu zaman dilimi olacaktı. Bu dönem Sâsânî sınırlarının en geniş olduğu dönemdir.352

Bizans tarafında ise bir gerileyiş yaşanarak özellikle doğuda ikinci derecede pozisyon alan bir konuma gelecekti ancak yüzyılın sonlarına doğru Mavrikous ile ataklara tekrar geçecekti. Menandros’un geniş bilgi verdiği anlaşmaya geçmeden önce iki devletin durumunu ele alacak olursak Sâsânîler için en parlak dönemini yaşadığı bu sırada Bizans savunmada kalırken Sâsânî’lerin sürekli hücumda olduklarını, bölgeyi kuzeyde İberya ve Ermeniya’dan başlamak üzere batıda el-Cezire ve Suriye’yi Antakya’ya kadar olan araziyi yağmaladığını ve halkını esir aldığını sıkça görmekteyiz. Kuzeydeki bölgelerde ise vassaller üzerinde hâkimiyet kurmaya ve mücadeleye devam ederken el-Cezire bölgesinde ise tamamen bölgeyi ele geçirmeye yönelik bir restleşme yaşanıyordu. Genel olarak Bizans anlaşma yolunu tercih ederken, Sâsânîler ise savaşarak bölgede hâkimiyetlerini idame etme eğilimi gösteriyorlardı.353

Bir yandan Hüsrev’in el-Cezire bölgesindeki bu yıkıcı hücumları bir yandan da batı sınırlarında Türk boylarının ganimet elde etme girişimi ve Slavlar’ın Balkan’lara

349

Abu’l Farac a.g.e, s.156

350 E.Gibon, Bizans İmparatorlunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, c.V, İstanbul 1994, s.238 Hüsrev Bizans’ın elçilerini kabul etmiş ve barışın bedeli olarak on bir paund almış ayrıca Kafkaslarda otoritesini Bizans’a kabul ettirmiş ve Dara’nın yıkılarak yerleşim birimi yapılmaması şartını koydurmuştu.

351

Taberi ,Miletler ve Hükümdarlar Tarihi, .c III İstanbul 1991 s.1132 352 P. Hitti,”Sâsânîds” The EA. Vo.l XXX, New York 1829 p.313b 353

yerleşme eğilimi Bizans Devleti’ni kıskaç içine almıştı. Bunun için yalnızca müstahkem mevkilere değil, kuvvetli bir orduya da ihtiyaç vardı. Ancak ne yazık ki dört bir yandan yapılan saldırılar buna imkân vermemekteydi. Ayrıca merkez kaynayan bir kazan gibiydi. Halkın iktidar ile olan mücadelesinin bir yansıması olarak 532 Ocak ayı’nda Nika isyanı çıkarak payitaht alevler içinde kalmıştı. Yine mali açıdan büyük giderlerin halkın sırtına yüklendiği bir dönemdi. Ayasofya’nın inşası sonraki yüzyıllara da damgasını vuracak bir şaheser olarak karşımıza çıkacaktı.354

İçeride bu sıkıntılara rağmen devlet kurumlarında yeniden yapılandırma yoluna gidilmişti. Ekonomik olarak pasif olan doğu ticareti canlandırılmaya çalışılmış, zengin batı ülkeleri ile ticaret potansiyeli arttırılmıştı. Bu anlamda Çin, Hindistan gibi ülkeler başı çekmiştir. Yine uzak doğuya yapılan deniz ticareti kuvvetlendirilmiş, ilk kez casuslar yoluyla ipek böcekleri Çin’den bastonların içinde Bizans’a getirilmiş ve bundan sonra Ülkenin en büyük gelir kaynaklarından birisini bu ipek ticareti oluşturmuştur. Tüm bunların yanında en uzun soluklu eseri olan Bizans Hukuk’u Kodex haline getirilerek bu gün bile hukuk fakültelerinde okutulan en önemli derslerden birisini teşkil etmektedir.

Sâsânîler’in dışarıdaki ilerlemeleri kadar içerideki durumları o kadar da parlak değildi. Anuşirvan ilk olarak “ devletin çizgisi din üzerinedir ve işler dine aykırı olmamak zorundadır “ demiştir. Bu yüzden önce Mazdek olayına el atmış, onu çok fazla taraftarı olduğu için (yaklaşık yüz elli bin kişi) hile ile ele geçirip ortadan kaldırmaya karar verdi.355 Bunun için de en uygun zaman Mihrican Bayram’ıydı. Dicle Nehri

354 G.Ostrogorsky, a.g.e, F.Işıltan, s.66 vd

355Abu’l Farac,a.g.e,s.391-394( Enûşirvan’ın, mezhebi ve Mezdek’e tabi olma hususunda babasına muhalif olduğunu da biliyordu. Zira Enûşirvan bu mezhebi sevmediği için kabul etmiyordu. Sonra, Enûşirvan bütün insanların huzuruna gelebilmelerine izin verdi. Önce, Mezdek sonra da el-Mûnzir huzuruna geldiler. Enûşirvan emri üzerine Mezdek öldürüldü. (s.391)

Enûşirvan Mezdek ve arkadaşlarını öldürünce, insanların mallarına ve malların sahiplerine verilmesine müdahalede bulunan bir grubun da öldürülmesini emretti. (s.392)

Kisra Enûşirvan ile Anadolu hükümdarı Gatyanus arasında bir antlaşma vardı. Gatyanus’ un Suriye emiri yaptığı Halid b. Cebele adında bir Arapla, Kisra’nın, Uman, Bahreyn, Yemame, Taif ve Hicaz bölgesinin diğer yerlerine emir tayin ettiği el-Münzir b. El-Nu’man denilen bir Himyeri arasında fitne zuhur etmiş; Halid, ibn el- Nu’man’a saldırmış ve birçok arkadaşını öldürüp mallarını ganimet olarak almıştı. Kisra Julianos’a bir mektup yazara, aralarındaki sulh anlaşmasını hatırlatmış, Halid’in el-Münzir’e yaptıklarını bildirmiş ve ondan Halid’e, ganimet olarak aldıklarını iade etmesi, öldürdüğü arkadaşlarının diyetini ödemesi için emir vermesini ve Halid ile el- Münzir arasında adil olmasını istemişti. Bunları yapmadığı takdirde sulh anlaşmasını bozacağını da bildirmişti. Gatyanus’a el-Münzir’in adil olması hususunda mektuplar birbirini takibetti, fakat o hiç aldırmadı. (s.393)

Kisra hazırlıklar yaptıktan sonra, yetmiş binden fazla askerle Gatyanus’un ülkesine sefere çıktı. Yolu üzerinde bulunan El-Cezire(Dicle-Fırat arası) dan geçerken, Dara ve el-Ruha şehirlerini aldıktan sonra Suriye’ye geçip Menbec, Halep, Suriye’nin en üstün şehri olan Antakya ile Famiye, Humus ve bunlara bitişik olan birçok şehri zorla alarak, buralara ait mal vs. her şeyi ele geçirdi. Antakya halkını esir alıp onları civar köy ve kasabalara nakletti. Emri üzerine, Tısfun’un güneyinde bunlar için Antakya tarzında bir şehir kuruldu ve buraya yerleştiler. Buraya el- Runniyye denilir. Ayrıca bu şehrin etrafında, yukarı Nehravan, Orta Nehravan, Aşağı Nehravan, Babraya ve Bakusa’ya olmak üzere beş kasaba da kurdurdu. Buraya Antakya’dan naklettiği esirler için erzak gönderiyordu. Başlarına da, aynı dinden olması hesabiyle rahat anlaşabilsinler diye, el-Ehvaz Hristiyanlarından birini tayin etmişti.

99

kenarında Mazdek ve adamlarına özel bir sofra hazırlatarak onu öldürmek için ilk kez iki uçlu kargılar yaptırmış ve ziyafet sırasında hepsini ortadan kaldırmıştır.356

Mazdek’in insanlardan zorla aldığı mal mülk ve paralar sahiplerine geri verildi. Saltanat askerlik ve adalet ile ilgili yeni kanunlar koyarak adeleti sağlamaya çalıştı. Tabi ki vergi adaleti de buna dâhildi. Tüm bu işleri yoluna koyduktan sonra Bizanslılar ile yeniden savaş başlamış ve onun Bizans’ın en büyük, en zengin ve refah düzeyi en yüksek şehri olarak nitelendirdiği Antakya’yı ele geçirerek aldığı esirleri ülkesine götürmüş ve Antakya’nın evlerinin sayılmasını, şehrin ölçümünün yapılmasını, yollarının ve bütün şehrin çizilmesini istemişti. Çünkü kendi ülkesinde bu şehrin benzerini kurarak Rumiye adını vermişti.357 Ülkesinin doğusunda olan Horasan, Toharistan ve Sind ülkesini ele geçirmiş ve bir Türk soyu olan Eftalitler ile ittifak kurmuştu. Hazar ülkesini kontrolu altına aldı, genişleme faaliyetlerne devam ederek, Yemen’e musallat olan Habeşliler’e karşı kendisinden istenilen yardımı, gemiler dolusu insan göndererek yaptı. .358

Oradan Adeni ele geçirdi. Bu bunların olduğu yıl aynı zamanda Peygamberimizin (sav) babası Dünya’ya gelmiş, Save gölü kurumuş ve sarayın on iki burcu yıkılmıştır.

Anuşirvan’ın ölümünden sonra başa Kakım’ın kızından olan IV. Hürmüz (579- 590) geçti. Justinos’un son zamanlarında 537 yılına girildiğinde tansiyon iyice yükseldi, tam bu sırada Justinos öldü, yerine Justinianos tahta geçti.359 Justinianos kendisini bir ateş çemberinin içinde buldu. Bölgede ki savaş iyice kızışıyordu. O’nun hâkimiyetinin ilk yıllarında Sâsânîlerin başında Kavad I bulunmaktaydı. ÖzellikleAnastasios’dan beri verilmeyen yıllık haraç konusu bölgede yapılan savaşların en önemli nedenini oluşturmaktaydı. Sâsânîlerin Mezopotamya’da görülmesi ile Justinianos, Mabbug (Mebnice)’a gitmiş, Belih ve Habur yakınındaki kırsal bölge Bizans ve Sâsânî ordularıarasında yapılan savaşlarla bölge harabeye çevrilmişti. .Bu mücadelede zaman zaman Sâsânîler, zaman zaman Bizanslılar galip geliyordu. Bizans’ın meşhur komutanı Belisarius, Dara yakınlarında Kavad’ın ordusunu hezimete uğrattı. Ancak bir yıl sonra

Diğer Suriye şehirleri ve Mudar’a gelince, Gatuyanus, için Kisra’ya her sene ödemek üzere fidye taahhüdünde bulunmuştu. Her sene de bu fidyeyi gönderiyorlardı.

Enûşirvan Anadolu(el-Rum) ‘ dan Hazar(el-Hazer) e gitti ve burada bir çok insan öldürüp ganimet elde etmek suretiyle tebaasının intikamını aldı. Daha sonra Yemen’i, Hirakle, Bahreyn ve Uman’ı aldı.

Enûşirvan saltanatının yirmidört senesinde, Rasullallah(s.a.v) ise kırk ikinci senesinde doğmuştur. s.394) 356

İbni Belhi, Farsname, Çev A. Halik Bakır, Ankara 2008 s.81 357

Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi c.III çev. Z. Kadiri Ugan – A. Temir İstanbul 1991 s.1059 358 Taberi, age, 1060; A. Bail, Bizans, c. V, s.212

359

Kallinikus(Rakka) yakınlarında bu sefer Sâsânîler galip geldi(531).360 Anlaşılacağı üzere bölge sık sık el değiştirdiğinden kesin sınırları çizmek de mümkün olmuyordu.

531 yılında Kavad ölünce, Justinianos rahat bir nefes aldı. Yeni Sâsânî şahı Hüsrev Anuşirvan’la “ebedi barış” adı altında büyük paralar karşılığı bir antlaşma imzaladı.361

Daha önce de değindiğimiz gibi, Anastasios döneminde Sâsânîlerle yapılan barış anlaşması gereğince, Sâsânîlere yıllık olarak ödenen vergi, İmparator Justinos I zamanında ödenmeyince Kavad I önce Arap müttefiklerini, Bizans’a karşı kışkırtarak topraklarını, Arap saldırılarına hedef göstermişti. Bizans’ın bu saldırılara Parsarmania’da karşılık vermesi üzerine taraflar anlaşmak üzere Nusaybin’de görüşmelere başlamışlardı. Her hangi bir sonuç alınamayan bu görüşmelerde tansiyon iyice artmıştı ve bu sırada Bizans tarafında taht değişikliği olmuştu. Yeni İmparator’un Belih ve Habur arasındaki arazisi didik didik edilerek işgal edilmedik hiçbir yeri kalmamıştı. Taraflardan hangisinin kesin galibiyet sağladığı bir türlü belirlenememiş, örneğin bir yıl önce Bizans’ın Dara’da kazandığı başarı, ertesi yıl 531’de Kallinice (Rakka) yakınlarında Sâsânîler’in üstün gelmesi ile gölgelenmişti.

531 Yılında Sâsânî Hükümdarı Kavad I ‘in ölümü, Justinianos’a rahat bir nefes aldırarak yeni hükümdar Hüsrev Anuşirvan ile 532 yılında büyük paralar karşılığında ebedi barışa razı edilmişti. Her iki imparator da ülkesi için büyük ve köklü değişiklikler