• Sonuç bulunamadı

2.4. III Yüzyıl El-Cezire Bölgesindeki Yeni Mücadeleler

2.4.2. El-Cezire Bölgesinde Sâsânî Roma-Mücadelesi

Üçüncü yüzyıldaki el-Cezire bölgesindeki Sâsânî –Roma mücadelelerine girmeden önce Doğu Roma imparatorluğunun doğu sınırlarına baktığımızda kuzeyde Kafkaslardan güneye Dicle-Fırat nehirleri yönünde önemli kaleler ve surlarla çevrili kentleri görürüz. Bunları kalelerden ayırt etmek gerekir. Theodosipolis (Erzurum), Martyropolis (Silvan), Amida (Diyarbakır), Anastasiopolis (Dara), Konstantina (Viranşehir), Edessa (Urfa), Karrhae (Harran), Kallinicum (Rakka) ve Kirkesion (Karkamış)) gibi.

176

Bu önemli dış sınırın arkasında, Fırat nehri boyunca ikinci bir çizgi daha vardı. İmparator Diokletianus döneminden beri belirlenmiş olan bu ikinci sınır hattında nehir boyunca kaleler ve küçük sınır kentleri bulunuyordu. Bu sınır güzergâhı, sadece ordulara değil, aynı zamanda Orta Asya’ya giden ve gelen kervanlara güvenli hizmet sağlıyorlardı. Kuzeyde Samosata’dan Edessa’ya inilir; doğuda Konstantina ve sınırı geçince de Nisibis’e varılırdı. Samosata’dan sonra en eski ve önemli geçiş noktası Zeugma idi. Buraya, kuzeyden Germanika (Kahramanmaraş)’tan ve batıdan Antiochia (Hatay) ’dan yollar ulaşmaktaydı.

Bu sınır çizgisinin iki yanında dönemin iki büyük gücü yer almaktaydı : Bunlar, Sâsânîler ve Doğu Roma imparatorluğu idi. Bu iki güç hem kendi arasında hem de çevrede yaşayanlarla bazen savaş, bazen barış içerisindeydiler. Bizans ve Sâsânîler arasında sürekli rekabete sebep olan İberler ve Lazlar, bu iki devlet arasında bulunmakta olup, Kafkaslar’da tampon devlet görevini görmekteydiler. Özellikle Sâsânîlerin doğu sınırını devamlı tehdit eden Hunlar177

güneyde Lübnan ve Filistin topraklarında göçebe kavimler ve en doğuda da Lahmiler ve Gassaniler bulunmaktaydı.178

Böylece, Kafkaslar’dan Önasya’ya kadar bölgede birinci derecede etkin olan Sâsânî ve Bizans devletini ve bunlara bağlı olarak vassal statüsündeki diğer küçük devletçikleri tanımış olduk.

Yaklaşık iki buçuk asırdan bu yana bölgede Roma ile Sâsânîler arasında devam eden savaşlar, ağırlıklı olarak Roma’nın üstünlüğünü göstermektedir. III. asrın başlarından itibaren İran’da Arsakid Hanedanı’nın başlamasıyla bu mücadelenin daha şiddetli geçeceği tahmin ediliyordu. İran’daki son siyasî ve askerî gelişmeler, Roma İmparatorluğu’nun Doğu sınırları için çok ciddi bir tehlike oluşturuyordu. Bu dönemde Roma’ın doğal sınırları Dicle’nin doğusuna kadar uzanıyordu. Artık böyle bir durumda kâh Sâsânîler kâh Bizans’a göz kırpan ve bu esnek politika sayesinde krallıklarını devam ettirmeye çalışan Abgarlara güvenilemezdi. Doğu seferleri sırasında ordunun her türlü lojistik ihtiyaçlarını karşılamakta da problemler yaşanıyordu.

Roma, Gotlara karşı yaptığı savaşı kaybedince Doğu topraklarını kendi kaderlerine terk etme zorunda kaldı. Bu fırsatı kaçırmayan Sâsânî hükümdarı Şapur I. M.S. 252 yılında önce Ermenia’yı ele geçirdi, sonra Mezopotamya’ya girdi. (Roma İmparatoru Maxentius Armenia’dayken, Sâsânîler Osrhoene’ye saldırdılar. Şehri ele

177

Bizans ve Sâsânî ordusunda paralı asker olarak bulunuyorlardı.

178 A.B. Yalçın, “VI.yüzyılda Roma İmparatorluğunun Doğu Sınırları ve Amida”, I. Uluslar arası Oğuzlardan

47

geçirip yakıp yıktılar. Birçok ganimet ele geçirip geri çekildiler. İmparator Maxentius’un ölümü üzerine yerine Konstantinos Khlaros ve ondan sonra Maximus Licianos geçti.179

Ancak başta Edessa olmak üzere bölgenin iyi tahkim edilmiş kolonileri kendilerini savunmayı başarmışlardır.180

Decius sonrası Doğu’daki bu karışıklıkları gidermek için İmparator Valerianus 258 yılında Antakya’ya gelir. Ancak bu sırada başlayan veba salgını Roma ordusuna zayiat verdirir. Tam bu sırada181

da Şapur ordusuyla Antakya’ya yönelmiştir. Valerianus ufak bir zafer elde ederek Mezopotamya’ya geçer, fakat ordusunun zayıflığı ve salgın hastalık yüzünden cesareti kırılmıştır. Şapur, M.S. 260 yılında karargâhını Edessa’nın surlarının dibine taşır. Valerianus ise Fırat Nehri’nin karşısına ve Edessa’ya uzanan yolu savunan Samsat’taki karargâha yerleşmişti. Bununla birlikte çarpışmayı göze alamıyordu. Şapur bunun üzerine Edessa’yı kuşatır. Bunun nedeni ise Şapur’un esas hedefi olan Suriye’ye saldıracağı zaman, bu kilit noktayı ele geçirmeden, güvenliğini sağlayamama endişesi olmalıdır. Şapur’un Nakş-ı Rüstem’deki kayıtlarına göre, Valerianus’la giriştiği savaşın en yoğun muharebesi kuşatma altındaki Edessa’nn surları dibinde cereyan etmiştir.182

İmparator Valerianus’un esir düşmesi, Roma ordusunun hezimete uğraması, tüm ülkede büyük yankılar uyandırır.183

Şapur I. Antakya dâhil tüm bölgeyi talan ve tahrip eder.184 Sonra ordusuyla ülkesine geri dönerken Edessa topraklarından geçmek zorunda kalır. Bu nedenle aldığı ganimetlerin bir kısmı geçiş parası olarak Edessa’lılara verilir.185 Bu dönem, (235-284 yılları) tarihçiler tarafından “III. yüzyıl krizi” olarak adlandırılan dönemdir. Sâsânî-Roma savaşlarının en önemli dönüm noktasını Roma imparatoru Valerianus’un Sâsânîlere esir düşmesiyle Mezopotamya’da üstünlüğün Sâsânî tarafına geçmiş olmasıdır.

Valerianus’un esaretinden sonra Gallienus ile Macrianus arasındaki taht mücadelesinde Gallienus’a sadık kalan Palmira186

Kralı Odenathus, Doğu’da İmparator naibi oldu. Böylece Roma’nın Doğu eyaletlerinin korunması Palmira Krallığı’na

179

Malalas,The Chronicle of Malalas, trans.E.M.Jeffreys, Melbourne, 1986, s.169 180

F.Işıltan, Urfa Bölgesi Tarihi, İstanbul 1960, s.23. 181

Malalas, a.g.e, s.162, Valerianus’un Bizanslıların öcünü almak için Sâsânîlere karşı mücadeleye başladığını birçok yeri yağmaladığını ve düşmanın yaktığı yerleri restore ettiğini bildirmektedir. Dört yıl süreyle vergileri ertelemiş Sâsânîler ile giriştiği mücadele de birçok yeri ele geçirmişti.

182

M.Çelik, Edessa’dan Urfa’ya, c.I,Ankara, 2007, s.181 183

M.Çelik, age, s.181 184

O,Akşit, Roma İmparatorluğu Tarihi, c. I,İstanbul, 1985, s.415,416 185 O,Akşit, a.g.e , s.417.

186 Tedmur

verilmiş oldu. Odenathus, Roma ordusunun doğudaki kalıntılarını Suriye’den kuvvetli bir yerli ordu ile tamamlayıp, 262 yılında Sâsânîlera karşı saldırıya geçer. Kuşatma altındaki Edessalılara yardım ettiği gibi, Harran ve Nusaybin’i Sâsânîlerin elinden alır.

Roma İmparatoru namına da olsa bütün Doğu’yu ele geçirmiş olması, muhtemelen Roma’da bazı siyasi endişeleri çağrıştırmış olacak ki, Odenathus 266/267’de Hıms’ta yeğeni tarafından bir suikastla ortadan kaldırılmıştır.187

Palmira’nın tahtına oğlu Weaballath188

adına annesi Zenobia geçer. Tarihin kaydettiği ender kahraman kadınlardan olan Zenobia189, kocasının ele geçirdiği toprakların hâkimiyetini muhafaza etmekle kalmaz, ta Mısır’a kadar başarılı seferler düzenler.190

Bu durum Roma’yı daha çok endişelendirir. 270 yılında Roma tahtına geçen Aurelianus, Palmira’ya bir sefer düzenleyerek bütün bu endişelere son verir(M.S. 273).191 Ancak İmparator, bölgede gerekli düzenleme ve tahkimatı yapmadan alelacele İtalya’ya dönmek zorunda kalınca, bu seferin faturası da Roma için ağır olur: Ermenia ve Mezopotamya bu boşlukta tekrar Sâsânî hâkimiyetine girer. İki devlet arasında doğal sınır yine Fırat’tır.192

Gerek İmparator Aurelianus ve gerekse halefi Probus bir türlü Doğu ile ilgilenemediler. Bu nedenle 282 yılına kadar bölge Sâsânî hâkimiyetini teneffüs etti. Bu yılda Probus’un ölümü ile Roma tahtına geçen Marcus Aurelianus Carus, 273 yılından beri devam eden Sâsânî hâkimiyetine son vermek üzere Doğu’ya bir sefer hazırladı. Ermenistan ve Mezopotamya Sâsânî hâkimiyetinden kurtarılmakla iktifa edilmedi, Roma ordusu Ktesifon’a kadar girdi. Ancak bilinmeyen bir nedenden dolayı İmparator Marcus Aurelianus Carus Sâsânî topraklarında hayatını kaybetti. Yerine geçen Numerianus ise, Ermenia ve Mezopotamya Romalılarda kalmak, geri kalan Sâsânî topraklarından çekilmek şartıyla Behram II. ile bir antlaşma imzalayarak Roma’ya döndü.193

Yeni imparator Diocletionus döneminde toparlanan Roma, tekrar Sâsânîlerle savaşa başlamış. Diocletianus’un kurduğu Tetrarkia rejimini, doğu Kayzeri Galerius’un Sâsânî kralı Narses’i 297-298 arasında yapılan savaşta yenmesiyle üstünlük bir kez daha Roma’ya geçmiş, 299 yılında yapılan antlaşma ile Roma hem Mezopotamya’da Amida 187 M.Çelik, a.g.e, s.182 188 M.Çelik, a.g.e, s.182 189 M.Çelik, a.g.e, s.182 190 M.Çelik, a.g.e, s.182 191 M.Çelik, a.g.e, s.182 192 R.Duval, a.g.e,,127. 193

49

(Diyarbakır), Singara, Nisibis (Nusaybin) ve Bezabde (Cizre))194 gibi önemli kentleri yeniden ele geçirerek; öncelikle bölgede üzerindeki hâkimiyetini ve Ermeni krallığının hamiliğini üstlendiğini Sâsânîlere kabul ettirmiş. Bu siyasi avantajlarına Nusaybin’in doğuda kendisiyle Sâsânîler arasında serbest ticari pazar ve gümrük merkezi olarak düzenlemesini kabul ettirerek ekonomik güç kazanmış oldu.

Numerianus ile Behram II. arasında varılan antlaşma, Narses’in Sâsânî tahtına geçmesiyle (293-303) tehlike sinyalleri vermeye başladı. Bu dönemde Roma tahtında da Diokletianus dönemi, Roma imparatorluk tarihinde önemli bir devri ifade etmektedir. Bu dönem Roma devletine gerçek ve mutlak bir Asiatik Monarşi karakterinin verildiği dönemdir. Doğunun monarşi sistemi bütün kurumlarıyla Roma devlet idaresine bu dönemde hâkim olmuştur.

Narses, daha önce Roma ile yaptığı antlaşmayı 296 yılında bozmuş, ordusuyla Mezopotamya ve Ermenia’yı ele geçirerek Harran’a kadar ilerlemişti. Galerius komutasındaki Roma ordusu Rakka ile Harran arasındaki bir yerde Sâsânî ordusuyla karşılaştı, ancak büyük bir hezimete uğradı. Bunun üzerine bizzat İmparator Diocletianus, bölgeye hareket etti. Ancak Galerius, Harran yakınlarında uğradığı hezimetin intikamını Narses’ten, 297 yılında Ermenistan’da ikinci karşılaşmalarında aldı. Galerius, zaferini perçinlemek için Sâsânîlerin başkenti Ktesifon’a kadar gelerek şehri işgal etti.195

Sonuçta Sâsânîler barış istemek zorunda kalarak , yapılan antlaşma ile Ermenia ve Mezopotamya yeniden Roma hâkimiyetine girmiş oldu.. 196

İmparator Diokletianus bu antlaşmadan sonra Doğu sınırlarını daha emin bir yapıya kavuşturmak için bazı yeni düzenlemeler yaptı. Buna göre Mezopotamya adı, merkezi Amid 197 olan Habur’un doğusundaki bir eyalete verildi. Fırat ile Habur arasındaki bölgeye ise Osrhoene Eyaleti denildi ve başkenti olarak da Edessa kabul edildi. Bu eyaletin idari yapısı İslam hâkimiyetine kadar devam etti. Diokletianus bu düzenlemeyi stratejik ve askeri nedenlerle yapmıştı. Genel karargâhları askerî harekâtın değişikliğine uyumlu olarak yer değiştiren Doğu eyaleti, daha sonra kurulacak olan Dara (MS. 507) gibi ileri garnizon şehirleri ve Sâsânî sınırınca uzanan kaleler üzerinde etkin kontrolü devam ettirmekteydi. Osrhoene ise geride güvenilir bir ikmal üssünü temsil etmekteydi. Onun batı ve güneyde ki sınırları Fırat idi. Bu sınırlar, Samsat’ın

194

Theophanes, Chronographia, A.M 5793 [=The Chronicle of Theophanes Confessor, Byzantine and Near Eastern History AD (284-813) (ing.çev. C.Mango&R.Scott) Oxford 1997; F.Millar, a.g.e, s.179.

195

O.Akşit, a.g.e, s. 501. 196 M. Çelik, a.g.e, s.184. 197

yaklaşık yüz kilometre kuzeydoğusundan başlayarak Kirkesion’a, doğu da ise aşağı Habur’dan başlayarak ve ırmağın Mgydonius’la kesiştiği noktadan yaklaşık otuz kilometre kadar ileriye uzanmakta ve oradan kuzeyde, Dara’nın yaklaşık yirmi kilometre kuzeybatısındaki bir noktadan geçmekteydi. Kuzey sınırı Mardin yakınından ve oradan kuzeybatı istikametinde Kuzey Suriye’den geçerek Siverek’e kadar uzanmış görünmektedir. Diokletianus’un idari taksimatını yaptığı Osrhoene Eyaleti şu şehirleri içine almaktaydı.

a) Fırat üzerinde geçiş noktaları olan Birtha198, Dausara199, Kallinikos200, Kirsekision201;

b) Edessa’nın doğu ve kuzey doğusunda Resaina202, Tella203, Siverek; c) Edessa’nın güney ve güney doğusunda Batnea204, ve Harran.

Bütün bu şehirlerin Edessa’ya bağlanmalarının nedeni; şüphesiz hiçbirinin Edessa kadar stratejik öneme sahip olmamalarıdır. Edessa İslam hâkimiyetine girene kadar (yaklaşık 400 yıl sonra) Roma –Bizans döneminde bölgenin siyasi ve askeri açıdan doğal merkezi olmuştur. Bu sebeple eyaletin valisi, askeri komutanı ve piskoposu Edessa şehir merkezinde ikamet etmekteydiler.205

III. yüzyıl sonunda hâkimiyet, Edessa halkının değil, merkezî otoriteye geçerek iç kalede oturan Romalı bir valinin ve Garnizonunun olmuştur.

Bölge Diokletianus ile Narses arasında imzalanan antlaşma ile 40 yıl boyunca bir savaş tehlikesinden korunmuş,ancak yapılan düzenlemeyle MS. 305 yılına gelindiğinde Diokletianus ve Maximianus anayasa gereği tahttan çekildiler.206

Bundan sonraki taht değişikliği nde ani değişimler yaşanacaktı.

Büyük Konstantin’in babası Konstans Klor ile Galer, müşterek imparator oldular.207 Ancak MS. 306 yılında Konstans Klor’un ani ölümü üzerine yerine oğlu Konstantinos geçti.208 Büyük Konstantinos her şeyden önce ülke dâhilinde birlik ve bütünlüğün sağlanmasının zaruretini görmüştü. Özellikle Hıristiyanlığın hızlı inkişafı sırasında üç asırdır devam eden Devlet-Kilise çatışmasına artık bir son vermek 198 Birecik 199 Caber Kalesi 200 Nikeforin 201 Resulayn 202 Resulayn 203 Konstantina. Viranşehir 204 Suruç 205 J.B. Segal, a.g.e ,s.117. 206

A. Vasilev, Bizans İmparatorluğu Tarihi I, çev. A. Müfit Mansel Ankara, 1943 s.,52) 207 A. Vasilev, a.g.e, s: 52

208

51

gerekiyordu. Bunun için Büyük Konstantinos, Licinius ile anlaşarak ülkede iç barışı sağlamaya yönelik bir ferman hazırladı. Bu fermanın temel gayesi; tüm inançlara ve dinlere gösterilen hoşgörünün Hıristiyanlık için de geçerli olmasını sağlamaktı. MS. 313 yılında yayınlanan ve tarihe “Milano Fermanı” 209

adıyla geçen bu emirname tüm ülkeye huzur getirdi.210

Bu fermanla özelikle Decius ve Diokletianus dönemlerinde Hıristiyanların ellerinden zorla alınmış, gasp edilmiş tüm mallar sahiplerine geri verildi.211 Aynı zamanda fermanın en büyük özelliği, Hıristiyanlara sadece yaşama hakkı vermekle kalmayıp, aynı zamanda bu dini resmen devlet himayesi altına almış olmasıdır. Büyük Konstantinos sadece bunlarla yetinmeyip, Kilise’yi güçlendirmek için birçok imtiyazlarla donattığı gibi212

ve hukuki alanda da piskoposluk mahkemeleri kurma yetkisini verdi.213 İmparator 325 yılında topladığı İznik Konsili’nde Hıristiyanlığı kurumsallaştırarak siyasal yapı ile bütünleştirmişti.214

Hıristiyan âleminin ilk Ökümenik Konsili de böylece yapılmış oldu.

2.5. IV. Yüzyılda El-Cezire Bölgesindeki Mücadeleler