• Sonuç bulunamadı

Rus kaynakları, Türk tarihinin birçok alanı ile ilgili önemli bilgiler içermektedir. Slavların ortaya çıkmalarından itibaren çeşitli Türk boy ve devletleriyle yan yana yaşaması, onlarla hakimiyet mücadelesi vermesi, yapı- lan savaşlara rağmen ticarî münasebetlerin hiç kesilmemesi, iki taraf arasında en üst seviyede evliliklerin yapılması, Rus kaynaklarının Türkleri konu etme- sine neden olmuştur. Rus kaynakları özellikle Karadeniz’in kuzeyindeki Türk boylarının tarihini anlamamız açısından büyük önem arz etmektedir. Avarlar, Hazarlar, İdil Bulgarları, Peçenekler, Kıpçakların tarihini büyük ölçüde Rus yıllıklarından öğrenmekteyiz.1 Altın Orda tarihi açısından da Rus kaynakları, büyük önem arz etmektedir.2 Bu dönemler için manastırlarda kaleme alınan yıllıklarla edebi eserler ön plana çıkmaktadır.

Osmanlı Devleti tarihi açısından da Rus kaynaklarının önemi büyüktür. Bu kaynakların başında Rus yıllıkları, seyahatnameler, elçi raporları, istihbarat raporları gelmektedir. Diğer taraftan Ruslar, XV. yüzyılın sonuna kadar Altın Orda’nın hâkimiyeti altında kaldıklarından ve bu tarihe kadar bağımsız bir dış politika izleme şansına sahip olmadıklarından dolayı Osmanlı Devleti ile geç tanıştılar. Bundan dolayı da Rus kaynakları Osmanlı’dan geç bir tarihte bah- setmeye başladılar.

* Prof. Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

1 Bu konu için bkz. İlyas Kemaloğlu, Rusların Gözüyle Türkler (İstanbul: Kaknüs Yayınevi, 2015), 15-30. 2 İlyas Kemaloğlu, Altın Orda ve Rusya. Rusya Üzerindeki Türk Tatar Etkisi (İstanbul: Ötüken Yayınevi, 2.

Ayrıntılı olarak Osmanlı, ilk defa Rus yıllıklarındaki “O Vzyatii Tsargra-

da” (İstanbul’un Ele Geçirilişi Hakkında Hikâye) adlı hikâyede anlatılmaktadır.

İstanbul, Rus yıllıklarında ve dönemin diğer kaynaklarında “Tsargrad”, yani “Çarlar Şehri” olarak geçmektedir. Yıllıklardaki bu hikâye, aslında bağımsız bir eser olup, daha sonra yıllıkların farklı nüshalarına dâhil edilmiştir.3 Söz konusu eserin yazarının Nestor İskender adlı bir Rus olduğu düşünülmektedir. Kendisiyle ilgili Türklere esir düştüğü, sünnet edildiği, İstanbul’un fethine ka- tıldığı, bu sefer sırasında notlar tuttuğu ve bu notlarını da İstanbul’daki insan- lardan bilgi alarak tamamladığı bilinmektedir.4

Hikâyede İstanbul şehri ve Bizans’taki sorunlardan bahsedildikten sonra İstanbul’un fethi konusuna geçilmektedir: “1453 yılında Tanrısız Mehmet’in

hâkimiyetindeki Türkler, ataları Murat hayattayken İstanbul’da hüküm süren Ortodoksların Çarı Konstantin ile barış içerisinde olup anlaşma imzalamaları- na rağmen, İstanbul’a yürüdüler. Karadan ve denizden çok sayıda asker getirdi- ler ve aniden şehre yaklaştılar… Çar, Sultan Mehmet’in yanına ne olduğunu öğ- renmek ve barış sağlamak için elçiler gönderdi. Lanetli, inançsız ve sinsi sultan, elçileri kabul etmedi, büyük bir orduyla ve korkunç hareketle karadan ve sudan Aralık ayında şehre yaklaştı ve topların atılmasını emretti…”5 Rus yıllığındaki hikâyenin başlangıcından anlaşılacağı üzere Rusların Osmanlılara bakışları da önceki Türk devlet ve boylarına bakışlarından farklı değildir. Hâlbuki Sultan Mehmet, Rus Devleti’nden çok uzaktaki topraklara saldırmıştı. Ancak İstan- bul, Ruslar için de çok önemli bir şehirdi. Zira Ruslar kendileri de Bizans üze- rine birçok sefer düzenledikleri gibi Hristiyanlığı da Bizans aracılığıyla kabul etmişlerdi. Bundan dolayı İstanbul onlar için dinî merkez ve kutsal bir yer olup bu olayı da İslamiyet’in Hristiyanlıkla mücadelesi olarak görüyorlardı. Nite- kim Rus yıllığında her ne kadar Türkler, Tanrısız olarak adlandırılsa da her iki tarafın da dua ettikleri ve Tanrı’dan yardım istedikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Türklerle ilgili kısım şöyledir: “…Kuşatmanın 14. günü Türk-

ler, kendi kötü dualarını ettiler ve zurna ve ağız kopuzu çalmaya başladılar…”6

3 M. N. Speranskiy, “Povesti i Skazaniya o Vzyatii Tsargrada Turkami (1453) v Russkoy Pismennosti XVI-XVII Vekov”, Trudı Otdela Drevnerusskoy Literaturı, XII, otvetstvennıy redaktor İ. P. Eremin (Moskva - Lningrad: İzdatelstvo Akademii Nauk SSSR, 1956), 188-225. Emine İnanır, Rusların Gözüyle İstanbul adlı eserinde hikâyenin Türkçe çevirisini kısa yorumlarla vermektedir. Bkz. Emine İnanır, Rusların Gö-

züyle İstanbul (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2013), 65-95. Yine bu hikâye, Türkiye’de yayımlanan bir

başka çalışmaya daha konu olmuştur. Bkz. T. Caferov, XV-XVII. Yüzyıl Rus Edebiyatında Türkler, Çev., N. Abdullayev (Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, 2010), 7-21.

4 İlyas Kemaloğlu, Rusların Gözüyle Türkler, 75-76.

5 PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, podgotovil k izdaniü A. İ. Tsepkov (Ryazan: İzdatelstvo Aleksandri- ya, 1998), 175.

51 Rus müellif, Bizans’ın zayıflaması ve Türklerin gelişini de aslında dinî sebeplerle izah etmektedir: “…Çar, patrik ve bütün din adamlarıyla birlikte

bütün kiliselerde dua ediyor ve savaşın sona ereceği düşüncesiyle Tanrı’ya şükrediyorlardı. Kötü inançlı Mehmet de birçok gün istişare etti ve geri çekilmeye karar verdi. Çünkü deniz yolu açılmış ve şehre her yerden yardım gelmesi bekleniyordu. Ancak kanunsuzluklar, bizim başlarımızın da üstünde olduğundan, günahlarımızdan dolayı kalplerimiz ağırlaştığından, Tanrı’nın emirlerine uymadığımızdan ve onun yolunda olmadığımızdan, onun öfkesinden nereye kaçabiliriz ki? Şehirde çara ve patriğe insanlar kötü tavsiyede bulundular: “Kötü inançlı, kaç gündür şehrin kapısında savaşmadan durduğundan dolayı hazırlık yapmaktadır. Ona barış teklifiyle elçi gönderelim.” Böyle de yaptılar… (Sultan), elçilere şöyle cevap verdi: “Çar böyle akıllı karar aldıysa ve barış isti- yorsa ben de aynısını yapacağım. Ancak önce şehirden Mora’ya gitsin. Patrik ve isteyen herkes oraya engelsiz gidebilir. Şehri de bana boş bırakın ve ben sizinle asırlarca geçerli olacak barış tesis edeceğim. Ve kötü planlarım da olmayacak, Mora’ya ve adalarına saldırmayacağım. Şehri terk etmek istemeyenler ise be- nim hâkimiyetim altında güvende ve üzüntü içinde olmadan yaşasınlar.”7 Sultan

Mehmet’in bu teklifi kabul edilmedi. Diğer taraftan Nestor İskender’in yuka- rıdaki satırları, yıllıklardaki Çengizoğullarının Rus topraklarına gelişini anla- tan satırlarla aynı içeriktedir. Diğer bir deyişle Ortaçağ Rus müellifleri, gerek Çengizoğullarının Rusya topraklarına düzenledikleri seferlerin gerekse de Os- manlı’nın İstanbul kuşatmasının nedenlerinin aynı olduğunu yazmışlardır. Bu neden - her iki toplumun Tanrı’nın yolundan uzaklaşması ve çok sayıda günah işler olmasıdır.

Sonraki gelişmeleri de Rus müellif, dinî hususlarla izah etmektedir. Hikâ- yeye göre 24 Mayıs gecesinde Aya Sofya Kilisesi’nin kubbesi alev almış ve bü- tün şehir aydınlanmıştır. Alev tek bir bütün olarak göğe yükselmiştir. Hikâye- de olayın devamı şöyle anlatılmaktadır: “Patrik, boyar ve bütün danışmanlarını

toplayarak Çarın yanına gitti ve çariçe ile birlikte şehri terk etmeleri için yalvar- maya başladı. Çar, onu dinlemeyince patrik şöyle dedi: “Biliyor musun çar, bu şehirle ilgili bütün kehanetler gerçekleşmektedir. Ve şimdi de yine kötü bir alâmet göründü: Büyük Ayasofya’daki ışık ki, takdis eden ve cihanşümul metropolit ile bağlantılıydı ve Justinian zamanında Tanrı’nın gönderdiği bizleri kuvvetlendi- ren ve yüce kutsal kiliseyi ve bütün şehri koruyan melek, göğe çekildi. Bu da Tanrı’nın şefkat ve lütfunun bizi terk ettiğini ve Tanrı’nın şehri bizim düşmanla- rımıza vermek istediğini göstermektedir.”8 Hikâyenin devamında çar, şehri terk

7 PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, 181. 8 PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, 185.

etmeyi reddetmiş ve söz konusu alametten halka bahsedilmesini de yasakla- mıştır. Ancak halk bunu öğrenmiş ve şehir paniğe kapılmıştır. Patrik bir taraf- tan dua etmiş, diğer taraftan da halk arasında dinî propaganda yürütmüş ve olup bitenleri yine dinî açıdan izah etmiştir.

Bu olaydan sonra yine birkaç gün boyunca taraflar arasında çatışma ya- şanmış, ardından şehrin düşeceğine dair yeni bir alâmet daha zuhur etmiş- tir. Şehri derin bir karanlık kaplamıştır: “Hava yükseklikte yoğunlaşarak şeh-

rin üzerine çöktü ve yere göz yaşları gibi kırmızı büyük damlalar döküldü. Bu damlalar, manda gözleri büyüklüğünde olup yerde de uzun süre kaldılar. İnsan- lar onları görünce hem şaşırıyor hem de korkuya kapılıyordu.” Patrik, bunun

Kutsal Ruh’un ayrılışını ve şehrin sonunun gelişini ifade ettiğini belirtmiştir.9 İşin ilginç tarafı, hikâyeye göre Sultan Mehmet’in yanındaki Müslüman din adamları da bu olayı aynı şekilde yorumlamışlardır. Hikâyede bu olay şöyle anlatılmaktadır: “…Lanetli Mehmet, şehrin üzerindeki büyük karanlığı görünce

âlimlerle mollaları çağırdı ve onlara şehri kaplayan bu karanlığın ne anlama gel- diğini sordu. Ona da cevap verdiler: “Bu olağanüstü alâmet - şehrin sonudur…”10

Bunun üzerine Türkler, saldırıya geçtiler.

İstanbul’un düşüşü ise Rus kaynağında şöyle anlatılmaktadır: “…Çar

kiliseden çıkarken Tanrı’nın kilisesi ve Ortodoks dini için kendini feda etmek isteyenlerin onunla gelmesi gerektiğini belirtti. Ata binerek de Altın Kapı’ya doğru gitti, orada Tanrısız’ı görmeyi umuyordu… Doğru dinde olan Konstantin, 29 Mayıs’ta Tanrı’nın kiliseleri ve Ortodoks dini uğruna bu şekilde zarar gördü. Sağ kalanlara göre kendi eliyle 600’dan fazla Türkü öldürmüştü. Kehanetler gerçekleşti: Şehir, Konstantin tarafından kuruldu ve Konstantin zamanında yıkıldı…”11 Ardından müellif konuyu yine günahlara getirmiş ve bu günahlar yüzünden kanunsuz Mehmet’in çarlık tahtına oturduğunu ve kâinatın iki kı- tasına hâkim olduğunu belirtmiştir. İstanbul’un ele geçirilişi ile ilgili hikâye bu şekilde sona ermektedir.

Bu hikâye, Rus kaynaklarında Osmanlı Devleti ile ilgili günümüze ulaşan ilk kaynaklardan biridir. Görüldüğü gibi de Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un fethini konu etmektedir. Hikâyede taraflar arasında vuku bulan çatışmalardan bahsedilse de hikâye daha çok dinî semboller ve İslamiyet-Hristiyanlık müca- delesi çerçevesinde kaleme alınmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethe- derek dünya tarihine adını yazdıran bir hükümdar olmasına rağmen Nestor 9 PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, 190.

10 PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, 190-191. 11 PSRL, III, Voskresenskaya Letopisy, 192.

53 İskender, onun için tek bir olumlu kelime kullanmamış ve kendisini yalnızca

lanetli, kötü inançlı, Tanrısız sıfatları ile tasvir etmiştir. Bunun sebebi ise yuka- rıda da belirttiğimiz gibi İstanbul’un Ruslar açısından öneminin büyük olması, bu şehrin Müslümanların eline geçmesini istemeleri ve yıllıkların bu olayı İs- lamiyet ile Hristiyanlığın mücadelesi olarak görmeleridir.

İşin ilginç tarafı, bu olaydan yaklaşık bir asır sonra kaleme alınacak başka bir Rus kaynağında Fatih Sultan Mehmet, çok farklı bir şekilde tasvir edilmiş, IV. İvan’a kendisini örnek alınması tavsiye edilmiştir. Bu tasvir ve tavsiyeler, Rus yazar İvan Peresvetov’a aittir.

Büyük Litvanya Knezliği’nde doğan ve 1520-30’lu yıllarda Leh-Litvanya ordusunda görev yapan İvan Peresvetov, 1538’de Boğdan üzerinden Rusya’ya geldi ve burada yaşamaya başladı. Peresvetov, Rusya’ya gelince Rus Çarı IV. İvan’a yurtdışında kendisiyle ilgili duyduğu ve başka konularda kaleme aldığı iki kitapçık takdim etti. Bu bilgileri biz Peresvetov’un IV. İvan’a daha 1549’da verdiği iki arzuhalden öğreniyoruz. Bu arzuhallerde Peresvetov, bir taraftan Rus çarından iş (görev) isterken, diğer taraftan da farklı konularda bilgi ver- mektedir. Bizi ilgilendiren kısmı, Peresvetov’un aktardığı Boğdan Voyvodası Petro’ya ait düşüncelerden ibarettir. Peresvetov şöyle yazmaktadır: “Boğdan

Voyvodası Petro, Türk Sultanı Mehmet hakkında şunları söylemektedir: “Hü- kümdar, Ortodoks olmasa da kendi devletinde Tanrı’nın istediklerini gerçekleştir- di, devletinde büyük bilgelik ve adalet sağladı. Kendine sadık kadılara hazineden bir yıllığına yetecek maaş bağlayarak ülkenin dört bir tarafına gönderdi. Açık mahkemeler kurdurttu ve bütün devlette kimseden mahkeme harcı alınmadı, vergileri ise kendi adına hazineye toplamayı emretti. Bunu da kadıların cazibeye kapılmamaları, günah işlememeleri ve Tanrı’yı kızdırmamaları için yaptı. Rical- den birini de sadık hizmetinden dolayı şehir veya bir bölgeyle ödüllendirdiğinde onları kendi kadılarına gönderir ve hazineden gelir evraklarına göre ödemesini emreder. Kadı, suç işlerse de Muhammed’in kanunlarına göre idam edilir. Onu yüksek bir yere çıkartır ve aşağı atarlar. Atarken de şunu söylerler: “İyi ün ile yaşayamadın ve hükümdara doğru hizmet edemedin.” Şimdiki hükümdarlar da Muhammed’in kanunları ile yaşıyorlar. Suç işleyenler, idam edilmekte. Suçlula- rı bulduklarında da affetmemektedirler. Ancak yine yaptıkları hizmetlere göre idam ederler. Ve şöyle derler: “Yaptıkları işe göre de Tanrı’dan bulurlar.”…”12

12 “Soçineniya İvana Semönoviça Peresvetova”, podgotovka teksta M. D. Kagan-Tarhovskoy, perevod A. A. Alekseeva, kommentarii Ya. S. Lurye, Biblioteka Literaturı Drevney Rusi, IX, (St. Petersburg, 2000), http://www.pushkinskijdom.ru/Default.aspx?tabid=5115 Son Güncelleme: 04.12.2013. Peresvetov ve IV. İvan’a tavsiyeleri hakkında bkz. S. A. Nefedov, “Reformı İvana III i İvana IV: Osmanskoe Vliyanie”,

Peresvetov, Boğdan voyvodasının ağızından bütün bunları aktarırken Bi- zans’taki duruma da atıf yapmaktadır: “…Hükümdarın olgunluğu ve hükümdar

hayatının kanunları hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız, Bizanslıların esa- reti hakkında okuyunuz… Tanrı tembellere değil, çalışanlara, adaleti sevenlere ve doğru mahkemeler oluşturanlara yardım etmektedir. Adalet, Tanrı için kalbî mutluluk, hükümdar için ise büyük bilgiliktir… Bizanslılar kendi dinlerini gâ- vurlara karşı koruma konusunda tembellik ettiklerinden dolayı şimdi istemeden de olsa İslam dinini tehlikelerden korumaktadırlar…”13 Peresvetov da Boğdan voyvodasının ağızıyla aslında Rusya’da da durumun Bizans’ınkine benzer ol- duğunun, yani adaletin olmadığının ileri sürüldüğünü söyleyerek hükümdarı- nı bir taraftan uyarmakta, diğer taraftan da Fatih Sultan Mehmet’in başarısının sırrını vermektedir. Peresvetov, özellikle Rusya’da adaletin olmadığının altını çizmekte ve Boğdanlı Petro ile arasında geçtiği konuşmayı aktarmaktadır. Pe- resvetov’un “Hristiyan dininin, Rusya’da durumu iyidir, kilisenin güzelliği de

iyidir, ancak adalet yoktur” demesinin üzerine Petro da “adalet yoksa hiçbir şey yoktur” demiştir.14 Rus yazara göre Osmanlı’da ise bütün bunların hepsi vardı. Peresvetov arzuhalinde bir ilginç karşılaştırma daha yapmaktadır. Kazan’ın ele geçirilmesi gerektiğini savunan Peresvetov, İstanbul ile Kazan’ı ve Rus çarı ile Osmanlı sultanını karşılaştırmakta ve adeta İstanbul ile Kazan’ı her iki ta- raf için de arz ettiği önem açısından bir tutmaktadır. Bu konuyu Peresvetov şu şekilde aktarmaktadır: “Boğdan Voyvodası Petro bir konuya çok üzülmekte

ve şunları demektedir: “Büyük hükümdar, güçlü ve inançlı çar, düşmanı Kazan hanının faaliyetlerinden çok çekmektedir. Kazan hanı, onun en kötü düşmanıdır, ona karşı o kadar sabırlı olmamalıdır. Türk Sultanı Mehmet de İstanbul’a ver- gi ödemiş, beyefendi çar ile savaşmadan barış içerisinde yaşamıştır. Ama onun babası deniz çapulcusuydu ve Türk topraklarına hâkim oldu. Daha sonra Türk Sultanı Mehmet, ki çapulcu soyundan gelmektedir, güç biriktirdi ve İstanbul’u aldı, beyefendi çar Konstantin’i yok etti, kiliselerin güzelliğini gözden düşür- dü, kilise çan sesini susturdu, kiliselerden haçları indirdi, kiliselerden harikalar yaratan ikonları çıkarttı ve kiliseleri, kendi kötü dualarının yapıldığı camilere dönüştürdü.”15 Bu satırlarda Sultan Mehmet, çapulcu olarak nitelendirilse de sonraki satırlarda kendisinden ve özellikle de ülkesinde kurduğu adaletten yine övgüyle bahsedilmektedir. Peresvetov voyvodanın ağızından bunu Bi- zans imparatorlarının yaklaşımı ile karşılaştırarak aktarmaktadır: “…Bizans’ta

mahkeme adil değildi, ticaret dürüst yürütülmüyordu. Tüccar kendi malına fi-

13 “Soçineniya İvana Semönoviça Peresvetova”. 14 “Soçineniya İvana Semönoviça Peresvetova”. 15 “Soçineniya İvana Semönoviça Peresvetova”.

55

yat bile biçemiyordu. Başta kendi ruhunu, daha sonra da malını satardı… Her konuda Tanrı’yı kızdırıyorlardı… Hristiyan biri olmayan, başka dinden olan ise Tanrı’nın gücünü anladı. Türk Hükümdarı Sultan Mehmet, İstanbul’u ele ge- çirdi ve devletin tamamında Tanrı’nın sevdiği adaleti ve adil mahkemeyi kur- du. Böylece Tanrı’yı da kalbi mutluluk ile teselli etti. Bundan dolayı da Tanrı, ona yardım etti. Tanrı’nın yardımıyla birçok yeri ele geçirdi. Kendi devletinde adalet kurdu ve alışveriş ile ilgili tüzük çıkarttı. Ve öyle bir ortam oluştu ki tek bir kelime ile 1.000 Ruble değerindeki bir şeyi satın almak mümkündü. Sultan şöyle dedi: “Tanrı tarafından verilen devletimde adil olunuz. Tanrı’nın doğruyu nasıl sevdiğini, yalana da nasıl kızdığını görünüz. Tanrı’nın emirlerine uyunuz ve mallarınızı ter dökerek edininiz…”16

Genel olarak Peresvetov, Sultan Mehmet’i ideal bir hükümdar olarak tasvir etmekte, ülkede sağladığı adaleti ve mükemmel devlet teşkilatını övmekte ve en önemlisi de yukarıda da belirtildiği gibi Çar IV. İvan’dan onu ve onun sis- temini örnek almasını istemektedir. Yine sultana dair kaleme aldığı Skazanie

o Magmete Saltane (Sultan Mehmet Menkıbesi) adlı risalesinde Osmanlı sulta-

nının çok sayıda Rumca eser okuyarak yetişmiş büyük bir filozof olduğu, bu eserlerden istifade ettiği, kanunlara önem verdiği, devletinde gerçekleştirdiği reformlar sayesinde de ahaliyi refaha kavuşturduğu belirtilmektedir.17

Görüldüğü gibi ele aldığımız bu ikinci çalışmada yıllıktaki hikâyeden bambaşka bir Fatih Sultan Mehmet portresi çizilmektedir. Yıllıktaki hikâye ile Peresvetov’un eserindeki Fatih ve döneminin tasvirleri, Rus kaynaklarındaki konu ile ilgili en ayrıntılı tasvirlerdir. Bununla birlikte Rusya’da Osmanlı’ya ilgi ve dolayısıyla da Rusça kaynaklarındaki Osmanlı’ya dair bilgi daha son- raki yüzyıllarda artacaktır. Petro döneminde Rusya’da Osmanlı’ya dair telif ve tercüme eserler yayımlandı, Rus öğrenciler Türkçe öğrenimi için Osmanlı’ya gönderildi. Yine bu dönemden itibaren Osmanlı-Rus savaşlarına katılan ko- mutanlar hatıralarını, Osmanlı’ya gönderilen elçiler ise raporlar kaleme aldı. Daha sonraki tarihlerde ise Osmanlı ile ilgili istihbarat raporları oluşturuldu. Tüm bu çalışmaların neticesinde Rusya, Osmanlı ile ilgili askerî ve diplomasi alanlarında istifade ettiği bilgilere sahip olduğu gibi Türkoloji ve Şarkiyatçılık çalışmalarının da temelini atmıştır.

16 “Soçineniya İvana Semönoviça Peresvetova”.

17 A. Aykut, “İvan Peresvetov ve Sultan Mehmet Menkıbesi”, Belleten, 46/84 (1982): 874; A. N. Kurat,

Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar (Ankara: TTK Yayınları, 2010), 189. Peresvetov’un menkıbesi,

Türkiye’de başka çalışmalara da konu olmuştur: G. Öksüz, “XVI. Yüzyıl Rus Edebiyatında Fatih Sultan Mehmet Menkıbesi”, Gazi Akademik Bakış, VI/12 (2013): 333-346; T. Caferov, XV-XVII. Yüzyıl Rus Edebi-