• Sonuç bulunamadı

Bu betimlemeden bir sonuç çıkarmamız gerekirse Türkiye idaresinin başta örgütlenme olmak üzere, çalışma yöntemleri, çalışanları, ilgilileri, karar alma süreçleri, kamu politikalarının toplumsal mütekabiliyeti, bürokratik kültür ve değerler dizgesi bakımından önemli sorunlarla karşı karşıya olduğu ve acil bir reform talebi ile muhatap olduğu görülmektedir. Ancak tam bu noktada ciddi bir algılama ve yöntem sorunu ortaya çıkmaktadır ki reform ihtiyacı hiç kimse tarafından yadsınmazken reformun kapsamı, ölçeği ve referansları noktasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıkmaktadır.

Ülkeler bir yandan gelişmiş bir ekonomik yapıya ve kalkınmış bir topluma sahip olmayı isterken bu süreçleri pratiğe aktaracak bir idare aygıtına ihtiyaç duymaktaydılar. Kapitalist sistemin içine girdiği kriz bir anlamda az gelişmiş ülkeler için farklı bir pencerenin açılmasına neden olurken iktisadi yapının dönüşümüne bağlı olarak yönetsel yapının da buna uygun hale getirilmesi gerekmekteydi. Bu noktada reform sorunu ortaya çıkıp hayati bir önem kazanırken çevre ülkeleri olarak nitelendirilen az gelişmiş ülkeler için “reform sorunu” gündemin değişmez maddesi haline gelmekteydi.

Taylor-Weber tarafından tanımlanan bilimsel yönetim anlayışının temel argümanlarından biri olduğu görülmektedir. Reform olgusunu iktisadi-politik değişmenin bir aracı olarak değil mevcut bürokratik yapının iyileştirilmesi bağlamında irdelediğimizde idari reformun sadece yürütme erki içinde bir düzenlemeyi değil bütün olarak kamu yönetimi sisteminde bir yeniden yapılanmayı amaçladığını görürüz.

Mosher, idari reformun amaçlarını örgütsel yapının, politika ve programlarının yeniden düzenlenmesi, idarenin veriminin artırılması, yönetim süreçlerinde tasarruf sağlanması, dış tehdit ve baskıların bertaraf edilmesi ve çalışanların sorunlarını iyileştirmeye yönelik olarak yapılan çalışmalar olarak sıralamaktadır(Sürgit, 1972:28). Bu amaçların yanında az gelişmiş ülkelerde idari reformun birincil amacının kalkınma ve gelişmeyi sağlayacak bir örgütsel düzenin kurulmasını sağlamak olarak görülmektedir. Venezüella’da idari reformun gelişmesini ve idari reformun kalkınmanın sağlanmasındaki rolünü irdeleyen incelemede reformun amacı şu şekilde ifade edilmektedir(Carias, 1971:130):

“İdari reformun amacının geleneksel yönetimi geliştirmek değil onu kalkınma yönetimine dönüştürmektir. Yol gösterici, özendirici ve denetimci yönetim kalkınmanın temel koşuludur. Bu nedenle yönetim kalkınmanın bir aracı olmaktadır. Artık devletin rolü daha insancıl, daha mutlu bir toplum yaratabilmek için sosyal ve ekonomik faktörleri dengeleyerek, kalkınmayı hızlandırıcı, teşvik edici bir yönetim ve plan uygulanmasına yönelmek olmuştur. Devlet kalkınmaya yönelik yeni bir yönetime ihtiyaç duymaktadır. Yeni yönetimin amaç ve yöntemleri eski uygulamalara göre çok değişik olduğundan idari reform süreci, yeni yönetim biçimine uygun, etkin bir bütün olarak ele alınmalıdır.”

Yukarıdaki ifadelerde açık biçimde görüldüğü gibi idari reform kalkınmanın temel amacı olarak görülmekte ve idarenin bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi öngörülmektedir. Bu yaklaşımın dönemin hakim görüşü olduğunu hemen

belirtmemiz gerekmektedir. Özellikle az gelişmiş ülkelerdeki idari reform çalışmaları ile gelişmiş ülkelerin seviyelerine ulaşabilmek için idare aygıtına hiç olmadığı kadar bir anlam ve misyon yüklenmiştir. Bu değerlendirmelerle beraber idari reformun amaçlarını, “kamu giderlerinin azaltılması, mevcut yönetimin yerinden yönetim ilkesi doğrultusunda düzenlenmesi, geleneksel devlet memurluğunun çağdaş bir yapıya kavuşturulması, kalkınma amacının gerçekleştirilmesi”(Zamor, 1971:122-123) olarak gören yaklaşımda bulunmaktadır. Çalışma içerisinde çeşitli defalar belirtildiği üzere bu dönemsel yaklaşımın daha sonra değiştiği ve idareyi kalkınmanın bir aracı olarak gören anlayışın yerini mevcut idareyi ve yönetim anlayışını gelişmenin ve dünyayla uyumlu hale gelmenin önünde engel olarak gören yaklaşıma bırakmıştır.

Türkiye’de yapılan reform çalışmalarında ise idari reformun amacının dönemlere göre farklılaştığı görülmektedir. Bu dönemde yapılan çalışmaların dünya ile benzer biçimde Türkiye’de de kalkınma planlarında saptanan görüşler doğrultusunda şekillendiği belirtilmektedir. 1960 dönemi ile başlayan süreç içerisinde devlet aygıtına yeni görevler verilirken bunların başında “iktisadi ve toplumsal kalkınmanın sağlanması ve buna bağlı olarak idare aygıtının bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi” gelmektedir. Ancak 1961 yılında hazırlanan “İdari Reform ve Reorganizasyon Hakkında Ön Raporda” bu amacın görülmediği tespit edilirken idari reformun amacı “etkili-kaliteli-ekonomik” bir idare anlayışı olarak saptanmıştır.

Bu anlayışın sonraki çalışmalarda tekrarlanan “etkili-verimli-hızlı” idare amacının öncüsü olduğu ve idari reformun amaçlarını daralttığı öne sürülmektedir. Bu yaklaşımın aynı zamanda yönetimi sosyo-ekonomik ve siyasal düzenden soyutlayarak, kendi içinde alınacak önlemlerle daha iyi çalışan bir idare aygıtı

meydana getirileceği görüşüne dayandığı belirtilmektedir(Yalçındağ, 197:25). Bu değerlendirme reform metinlerinin giriş kısmına ve amaçları başlığı altındaki ifadelere baktığımızda doğru olmakla birlikte reform metinlerinin tamamı irdelendiğinde bunun çok doğru bir saptama olmadığını görmekteyiz. Örneğin Mehtap raporu görece daha devletçi bir dönemde hazırlandığı için “etkili-verimli-hızlı” idare dizgesinin dışına çıkarak:

“...Türkiye’nin süratli ve sürekli biçimde kalkınması için devlet teşkilatını modern devlet anlayışına uygun bir hale getirmeye ihtiyaç olduğu aşikardır. İdareyi geliştirme bir çerçeve tespiti ve mevzuat değişikliğinden ibaret değildir.”

denilmek sureti ile Mehtap raporunun amacı olarak iktisadi kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için yeni anlayışa ve görevlere uygun biçimde düzenleneceği belirtilmektedir.

İdari Reform Danışma Kurulu tarafından hazırlanan “İdarenin Yeniden Düzenlenmesi İlkeler” isimli raporda çalışmanın amacı “Türk kamu idaresi, bir çok yönlerden, bugünün ihtiyaç ve koşullarına cevap vermekten uzaktır” denilmek sureti ile kamunun değişen bu koşullara uyum sağlamasının esas alındığı görülmekte,

“etkili-hızlı-verimli” kamu yönetimi hedefine ulaşmak için alınması gereken tedbirler sıralanmaktadır. İdari Reform Danışma Kurulu raporunda Mehtap raporunda açık biçimde dile getirilen “ülkenin kalkınma arayışlarına uygun bir idari mekanizma” amacı yer almamaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde kamu yönetiminin topluluğa uyumunu sağlamak ve Türk kamu yönetiminin içinde bulunduğu tespit etmek amacı ile hazırlanan Kamu Yönetimi Araştırma Projesinin amacının artık kalkınmada devletin öncülüğü bir yana kamunun

küçültülmesi politikalarından bahsedilmektedir. Raporun amacı şu cümlelerde daha çık biçimde görülmektedir:

“kamu yönetimi sisteminin toplumun gereksinmelerini karşılamada etkin bir araç durumuna dönüştürülebilmesinin başlıca koşullarından birisi, sistemin gelişen ve değişen koşullara ayak uydurmasını sağlayıcı yönde sürekli yenilenmesidir. İdari reform çalışması ile öz olarak “daha etkili, daha verimli, daha hızlı” bir kamu yönetimi sisteminin kurulabilmesi amaçlanmaktadır.”

En son yapılan “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma, 2004” isimli çalışmada ise amacın değişen dünyaya uyum, küreselleşme sürecine entegrasyon, kamunun küçültülmesi ve özelleştirme politikaları olduğu görülmektedir.

Hazırlanan kanunun amacı şu şekilde ifade edilmektedir:

“bu kanunun amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili, verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezi idare ile mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi, merkezi idarenin teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemektir.”

II. TÜRK KAMU YÖNETİMİNİN GENEL DURUMU