• Sonuç bulunamadı

İşkence ve Kötü Muamele İddialarını Etkili Bir Biçimde Soruşturma

B. İşkence Yasağı (AİHS m. 3) Kapsamında Pozitif Yükümlülükler

3. İşkence ve Kötü Muamele İddialarını Etkili Bir Biçimde Soruşturma

Sözleşme’nin 1. maddesi 3. maddesiyle birlikte ele alındığında etkili soruşturma yapma yükümlülüğü doğal olarak ortaya çıkmaktadır. AİHS 1.

maddesine göre “Yüksek sözleşmeci taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkese bu Sözleşme’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar”

hükmünden hareketle, devletler 3. maddenin ihlal iddiasıyla karşılaştıkları zaman

uygun ve etkili bir soruşturma yapacaklar ve faillerin cezalandırılması yoluna gideceklerdir. Kısacası, soruşturma tam ve etkin bir biçimde yapılacaktır. İhlal iddiasının tartışılabilir durumda olması devlet yetkililerinin harekete geçmesi için yeterlidir. (Gökçınar, t.y.:13)

Mahkeme’ye göre, işkence ve kötü muamelelerin soruşturulmasının iki amacı vardır. Birincisi, işkence ve kötü muamele faillerinin tespit edilerek gerekli cezai yaptırımların sağlanmasıdır. İkinci amaç ise eğer gerekliyse mağduriyetin bireysel sonuçlarının tazminat vb. yollarla giderilmesidir. Mağdura sadece tazminat ödenmesi ama failin cezasız kalması etkili bir soruşturma anlamına gelmez. Çünkü ihlal edilen alan onur ve kişilik alanıdır. (Anayurt, 2009: 274)

Assenov ve Diğerleri-Bulgaristan (Başvuru no. 24760/94, 28 Ekim 1998) davasında AİHM başvurucunun, gözaltında devlet görevlilerince ciddi bir şekilde kötü muameleye tabi tutulduğuna dair başvurucunun yapmış olduğu tartışılabilir iddia karşısında devlet makamlarının harekete geçmemesini, etkin bir soruşturma yapmamasını ve sorumluların ortaya çıkartılıp cezalandırılmasına yol açabilecek nitelikte şikâyetçinin de etkin bir şekilde katılabileceği eksiksiz ve etkili bir soruşturma yapılmamasından ötürü 3. maddenin ihlaline karar vermiştir. Mahkeme bu davada doktor raporundaki bulguların yetersizliğinden ötürü kötü muamele yapıldığına dair delil bulunmadığından bu yönden 3. maddenin ihlal edildiğine kanaat getirmemiştir. Assenov kararı, Mahkeme’nin önemli bir içtihadıdır. (Reidy, 2004: 36; Gölcüklü ve Gözübüyük, 2005: 160; Erdal ve Bakırcı, 2006: 189)

Sözleşmeci devletlerin kötü muamele iddialarının etkili bir şekilde soruşturulması yükümlülüğünün Assenov kararının alınmasından önce de söz konusu olduğu ve Sözleşme’nin etkili hukuk yollarının sağlanmasını öngören 13. maddesi altında incelendiğini belirtmek gerekir. (Erdal ve Bakırcı, 2006: 189)

Soruşturma yükümlülüğü konudaki örnek kararlardan biri Sevtap Veznedaroğlu-Türkiye (Başvuru no. 32357/96, 11 Nisan 2000) kararıdır. Bu kararda başvuran, 4–15 Temmuz 1994 tarihleri arasında gözaltında tutulduğunu ve bu süre içerisinde Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı olarak ellerinden asılarak, kendisine elektrik verilmek suretiyle işkenceye maruz kaldığını, ölüm ve tecavüzle tehdit edildiğini iddia etmiştir. 13 Temmuz 1994 tarihli adli tıp raporunda şahsın

vücudunda çürükler saptanmıştır. 18 Temmuz 1994 tarihinde başvuran, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden 20 gün iş göremezlik raporu almıştır.

Başvuran, Savcıya ve Diyarbakır DGM’ye bağlı yedek hâkime işkence gördüğüne ilişkin iddiada bulunmuş, ancak başvurandan daha ayrıntılı bilgi edinilmesi yönünde herhangi bir adım atılmadığı gibi, işkence iddialarına yönelik herhangi bir işlem de yapılmamıştır. Hükümet başvuranın iddiasını reddetmiş, adı geçen Tıp Fakültesi’nin düzenlediği 20 günlük raporun sahte olup olmadığını incelemek üzere soruşturma açıldığını vurgulamış, iki çürüğe bu uzunlukta bir istirahat verilmesini abartılı bulduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, hastane kayıtlarında yapılan incelemede, başvurana verilmiş bu tür bir belgenin kaydına rastlanmamıştır. Hükümet yaptığı savunmada, başvuran tarafından tek somut kanıt olarak sunulan bu belgenin sahte olduğunu ve dolayısıyla dikkate alınmaması gerektiğini, neticede Savcının şikâyeti incelemediği için kusurlu bulunamayacağını dile getirmiştir.

Mahkeme, “Hükümetin, başvuranın gözaltında tutulduğu sırada meydana gelen çürükleri inkâr etmediğine dikkat çekmektedir. Lakin Hükümet, bu çürüklerin küçüklüğüne işaret ederek bunların şikâyetçi olunan muamelenin ağırlığıyla bağdaşmadığını vurgulamaktadır. Mahkeme, kendisine sunulan kanıtlarla, başvuranın yaralanmasına polisin yol açıp açmadığına ya da iddia edildiği ölçüde işkenceye maruz kalıp kalmadığına karar vermeyi olanaksız bulmaktadır.

Mahkemeyi ikna edecek, davaya esas teşkil eden olayları açıklığa kavuşturacak ya da başvuranın iddialarını kanıtlayacak bir tanık dinleme duruşması da gerçekleşmemiştir. Aynı zamanda Mahkeme, başvuranın vücudundaki çürüklerin makul bir açıklamasının olup olmadığının ya da maruz kaldığını iddia ettiği muamelenin yetkililerin, şikâyetleri incelemeyi savsaklamasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesindeki zorluğa dikkat çekmektedir. Mahkeme, başvuranın işkence gördüğüne ilişkin ısrarının, dosyadaki tıbbi kanıtlarla birlikte, Savcının soruşturma açması için yeterli olması gerektiği” kanaatindedir.

Başvuranın, yargılama aşamasında da iddialarında ısrar etmesi ve başvuranın iddialarına yönelik, yetkililerin sergiledikleri atalet, Sözleşme’nin 3. maddesinin taraf devlete yüklediği usuli sorumluluğa aykırıdır. Sonuç olarak, Mahkeme, başvuranın işkence iddialarına yönelik soruşturma görevinin yerine getirilmediği için 3.

maddenin ihlal edildiği kararını vermiştir. (Çor, 2005: 108–109)

Dikme-Türkiye (Başvuru no. 20869/92, 11 Temmuz 2000) kararında başvurucu Metin Dikme 10 Şubat 1992'de bir kız arkadaşı ile birlikte gezerken polis tarafından durdurulmuş, kimliğinden kuşkulanılması üzerine Terörle Mücadele Şubesine götürülmüştür. Başvurucu burada on altı gün süreyle dış dünyayla iletişim kurmadan gözaltında tutulmuştur. Kendisini sorgulayan polisler Dev-Sol hareketi üzerine uzman olduklarını söylemişlerdir. Başvurucunun iddiasına göre polisler, "sen Devrimci Sol'a üyesin; istediğimiz bilgileri vermezsen buradan ancak cesedin çıkar"

diyerek, kendisini öldürmekle tehdit etmişler ve sistemli kötü muamelede bulunmuşlar; sorgulanırken gözleri bağlanmış, defalarca kendisine vurulmuş, Filistin askısına alınmış, vücudunun çeşitli yerlerine elektrik verilmiş, ölümle tehdit edilmiştir. Başvurucuyu on altıncı günün sonunda muayene eden doktorun raporunda kabuk bağlamış eski sıyrıklardan söz edilmiştir. Başvurucu terör eylemlerine karışmaktan yargıç önüne çıkarılmış ve tutuklanmıştır. Başvurucu götürüldüğü cezaevinde doktor kontrolünden geçmiş ve verilen raporda, eski sıyrıklardan ve vücudun çeşitli yerlerindeki çürüklerden söz edilmiştir. Başvurucunun gözaltına alınan arkadaşı da gözaltındayken başvurucuyu bir kaç kere gözleri bağlı bir halde gördüğünü ve kendisini sorgulayan polislerin başvurucuya yaptıklarını kendisine anlattıklarını belirtmiştir. Başvurucunun annesi kendisiyle görüşmek istemiş ancak bu talebi yetkililerce reddedilmiştir. Başvurucu yargılama sırasında, gözaltında verdiği ifadeyi reddetmiş ve kendisini sorgulayan polisler hakkında işkence şikâyetinde bulunmuş ancak bu şikâyetler reddedilmiştir. Başvurucunun şikâyetinden itibaren 8 yıl geçmesine rağmen olay hakkında kayda değer bir sonuç elde edilememiştir. Başvurucuyu nezarette tutmakla görevli olup kötü muameleden sorumlu bulunan polislerin kimliği belirlenememiştir. Hükümet soruşturmanın ilerlemesi konusunda ikna edici herhangi bir açıklamada bulunamamıştır. Bu yönden de işkence yasağının ihlali sonucuna varılmıştır.

Ali ve Ayşe Duran-Türkiye (Başvuru no. 20869/92, 8 Nisan 2008) davasında, başvurucular, 16 Ekim 1994’te İstanbul’da bir polis merkezinde dört polis tarafından dövülme sonucu ölen 26 yaşındaki Bayram Duran’ın anne ve babasıdır. Oğulları bir şikâyet üzerine gözaltına alınmış ve gözaltı sırasında ölü olarak bulunmuştur.

Başvurucular Sözleşme’nin 2, 3, 6 ve 13. maddelerine dayanarak, oğullarının güvenlik güçleri tarafından işkenceyle öldürüldüğünden ve polisler aleyhine açılan

davanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve oğullarının işkence görmesinden ve ölümünden sorumlu olanlara caydırıcı bir ceza verilmemesi nedeniyle yetkililerin etkili bir soruşturma yapmadıklarından şikâyetçi olmuşlardır. Mahkeme’ye göre, Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin takdiri ile birlikte mahkûm edilen polislerin hapis cezalarının hiçbir zaman infaz edilmemiş olması, söz konusu suçun ağırlığı ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlık bulunduğunu göstermiştir. Mahkeme, polislere verilen cezanın infazının ertelenmesi konusundaki ceza hukuku sisteminin, mevcut olayda uygulandığı şekliyle sert olmaktan çok uzak olduğu ve başvurucuların şikâyet ettikleri eylemler gibi hukuka aykırı eylemlerin etkili bir biçimde önlenmesinde pek az caydırıcı bir etkisi olabileceğini düşünmektedir. Bu gerekçeyle 3. maddenin ihlal edildiğine karar verilmiştir. (Anayurt, 2009: 276)

Savcılar veya soruşturmayı yürüten yetkililer kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalı veya çekinmemelidirler. Soruşturmayı yürüten yetkililer nezarethane kayıt defterleri gibi gerçeği veya kötü muamele iddialarını ortaya çıkaran belgelerin doğrulanması için gerekli önlemleri almalı veya polis ya da güvenlik güçlerince verilen bilgilerdeki çelişkiler, tutarsızlıklar ve boşlukların üzerine gitmelidir. Savcılar işkence iddiaları konusunda, adli tıp delilleri de dâhil olmak üzere, bağımsız ve teyit edici delilleri elde etmeye çalışmalıdır. (Reidy, 2004:

60)