• Sonuç bulunamadı

Yabancılaşma kavramını boyutlandıran çalışmalar incelendiğinde çoğunluğunun Seeman (1959) tarafından yapılan boyutlardan en az birini kullandığı görülmektedir. İlgili alanda çalışan araştırmacıların, Seeman (1959) tarafından geliştirilen ölçeği geliştirerek ya da değiştirerek kullandıkları söylenebilir. Bu nedenle bu başlık altında Seeman tarafından geliştirilen beş boyut işe yabancılaşmanın boyutları olarak incelenmektedir.

3.5.1 Güçsüzlük

Güçsüzlük boyutunun kökeni, Marx’ın kapitalist sistemde çalışanların şartlarını ele almasına dayanmakta olup kişilerin olay üzerinde ya da üretim sürecinde kullandığı araçlar ve üretiminin sonuçları üzerinde denetimini, kontrolünü kaybetmesi ya da kontrolünün yokluğu ya da kontrol beklentisi ve olanağından uzaklaşması olarak tanımlanmaktadır (Seeman, 1983: 173; Seeman, 1959: 784). Güçsüzlük duygusunun oluşmasında, şans, kader ve diğer kişilerin manipüle edici davranışlarının etkili olduğu ve kişinin kendi ürünlerini çok az kontrol edebildiği belirtilmekle beraber kontrolün sistem ya da daha üst konumda olan kişilerce sağlandığına inanılmaktadır (Zielinski ve Hoy, 1983: 29; Hoy, 1972: 41).

Yabancılaşmanın güçsüzleşme boyutu şu durumlar gerçekleştiğinde ortaya çıkmaktadır (West, 1988: 127).

 Ürünün sahipliğinden ayrılma,

 Genel yönetimsel politikaları etkilemede yetersizlik,  Çalışma şartları üzerindeki kontrolün eksikliği,

 Doğrudan doğruya çalışma süreci üzerindeki kontrolün eksikliği.

Kişiler, kendi emekleri ve çabalarının sonucunda ürettikleri çıktıların sahipliğini kaybettiklerinde, örgüt içinde politikalar oluşturulurken herhangi bir etkide bulunamadıklarında, kendi çalışma şartlarına müdahale edemeyip çalışma süreci üzerinde kendi denetimlerini sağlayamadıkları takdirde güçsüzlük duygusunu yaşayabilirler. Çünkü yapılan iş, iş süreçleri ve çıktılar kişinin egemenliğinden çıkarak başkası ya da başkaları tarafından kontrol edilmeye başlandığı söylenebilir. Kendi gücüyle kendi işini yönlendiremeyen, düzenleyemeyen ya da kontrol edemeyen çalışanların, güçsüzlük duygusu hissetmelerinin kaçınılmaz olduğu düşünülebilir.

Zielinski ve Hoy’un (1983), ilköğretim okullarında öğretmenlerin yabancılaşmalarını inceledikleri çalışmada, örgütsel güçsüzlük ve öğretimsel güçsüzlük olmak üzere iki güçsüzlük türü belirledikleri görülmektedir. Örgütsel güçsüzlük duygusu, öğretmenlerin okul yönetimi, kara alma, denetim gibi örgütsel düzeydeki konularda katılımının olmadığı durumlarda ortaya çıkarken; öğrenimsel güçsüzlük duygusu, öğretmenlerin sınıf içinde öğrencileri etkilemede yetersiz kaldığında görüldüğü belirtilmektedir. Bu doğrultuda çalışanların, içinde bulundukları örgütün yönetimsel olaylarına katılmadıklarında ve kendi çalışma alanlarını etkilemede yetersiz kaldığı durumlarda güçsüzlük duygusunun yaşanabileceği söylenebilir.

Politik bilimciler, psikologlar ve sosyologlar temelde kişi ve sosyal kontrol ile ilgilenmeler nedeniyle, yabancılaşmanın güçsüzlük boyutunun en çok kapsalı olarak incelen boyut olduğu söylenmektedir (Seeman, 1976: 269).

3.5.2 Anlamsızlık

Seeman (1959)’a göre anlamsızlık, kişinin neye inanması gerektiği konusunda belirsizlik yaşaması olarak tanımlanmaktadır. Anlamsızlık, kişinin gelecek hakkındaki tatminkar öngörüleri konusunda düşük beklentilerin olması olarak belirtilmektedir (Hoy, 1972: 41). Çalışanın yaptığı işe bir anlam verememesi, iş çıktılarını değersiz ve önemsiz görmesi ile ortaya çıkan psikolojik bir durum anlamsızlık olarak değerlendirilmektedir (Günaydın-Çalışkan, 2015: 235). Kişi, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda belirsizlik yaşayarak bir inanca bağlanamadığı ve bu doğrultuda herşeyin onun için önemsiz gözüktüğü söylenebilir.

Örgütlerde işi ve çalışma ortamını anlamlı kılmak için, çalışanların başarı ve çabalarının farkedilip takdir edilmesi, mücadele gerektiren iş fırsatlarının yaratılması, dürüst ve yapıcı süreklilik gösteren iletişim kanalının kurulması, vizyon ve misyonun belirlenmesi, çalışanların yaratıcı olabilecekleri, iş birliği geliştirebilecekleri, çalışanlara eşit davranılan ve bilgi, becerilerini aktarabilecekleri bir iş ortamının

sağlanması ayrıca çalışanların iş dışında bir hayatı olduğunun farkına varılıp saygı gösterilmesi gerekmektedir (Terez, 2000; Akt: Elma, 2003). İşin anlamlı olması, örgütte olumlu çıktılar üretilmesi, örgüt için etik ve ahlakı zorunluluk açısından önemli görülmekte olup bireysel açıdan yüksek iyi oluş, yüksek iş tatmini sağlanması konusunda önemli görülmektedir (Akın, Hamedoğlu ve Sarıçam, 2013: 11).

3.5.3 Normsuzluk

Anomi ve yabancılaşmanın boyutu olan normsuzluk birbirine karıştırılan kavramlar olmakla beraber anomi, bireye ait değil sosyal sistem ile ilgili yapısal bir faktörde olmakta ve kuralların düzenleyici gücünü kaybederek sonuçta anarşi, düzensizlik, aşırı rekabet, bireysellik gibi sonuçlara neden olmaktadır. Normsuzluk ise, kişiler ile ilgili olan sosyo-psikolojik bir durum olup davranışlar için belirlenmiş kurallara uyma konusundaki beklentiler ve bağlılık olarak belirtilmektedir (Seeman, 1975: 102). Normsuzluk, sosyal açıdan onaylanmayan davranışların gösterilmesine yönelik yüksek beklentiyi ifade etmektedir (Hoy, 1972: 41). Kişinin, toplumsal yapıyı düzenleyen kuralları anlamsız, gereksiz bulması ve bu kurallara uygun davranışlar göstermemesi normsuzluk olarak belirtilebilir.

Merton’a (1968) göre araç ve amaç arasındaki uyumsuzluk olan’a göre normsuzluğun belirtileri şu şekilde sıralanabilir (Merton, 1968: 218-219):

 Toplum liderlerinin, kişilerin ihtiyaçlarına karşı duyarsızlığı ile ilgili algı,  Düzenin olmadığı ve sonu belirsiz olarak görülen toplumda çok az şeyin

başarılacağı ile ilgili algı,

 Hayat ile ilgili amaçların gerçekleştirileceği yerde giderek o amaçlardan uzaklaşıldığı algısı,

 Anlamsızlık, faydasızlık ve boşluk duygusu,

 Kişinin, toplumsal ve psikolojik destek için kişisel ilişkilerine güvenemeyeceğine dair inanca sahip olması.

Toplumun davranışını düzenleyen değer ve normların kişiye anlamlı gelmemesi, hedeflere ulaşmak için toplum dışı davranışlara yönelinmesi normsuzluğu doğurmakta ve normsuzluk sosyal araçlar ile amaçların gerçekleştirilmesinde karşılaşılan olanaksızlıkları ortaya koymaktadır (Şimşek, vd., 2006: 574).

3.5.4. Yalıtılmışlık

Yalıtılmışlık, kişinin içinde bulunduğu toplumdan, kültürel standartlardan ayrılma, kopma ve uzaklaşma olarak belirtilmektedir (Seeman, 1959: 788). Bowker, Bukowski, Zargarpour ve Hoza (1998), yalıtılmışlığın geri çekilme ve yalıtılma olmak üzere iki şekilde ortaya çıkabileceğini belirtmektedir. Geri çekilme şeklinde gerçekleşen yalıtılmışlıkta, kişi bilerek ve isteyerek kendisini çevresinden soyutlamakta, yalıtılmada kişinin çevresi kişiyi uzaklaştırmaktadır. Kişinin kendi isteği ile çevresinde uzak durabileceği gibi kişi çevresi tarafından dışlanarak ta yalıtılmışlık duygusunu yaşabilir.

Zielinski ve Hoy’a (1983: 29) göre örgüt düzeyinde bir yalıtılmışlık ve bu yalıtılmışlığın sonucunda yabancılaşmanın gerçekleşmesi için:

 Kişinin, formal yetkiye sahip olan kişilerden,  Kişinin, örgüttte sözü geçen, nüfuz sahibi kişilerden,  Örgütteki diğer çalışanlardan,

 Kişinin kendi çalışma arkadaşlarından uzaklaşması gerekmektedir.

Kişinin, örgüt için yetkiye sahip olsun ya da olmasın her bireyden soğumasının, uzaklaşmasının, kimse ile ilişkide bulunmamasının, kendisini örgütten izole ettiğinin bir göstergesi olarak görülebilir. Örgüt düzeyinde bir yalıtılmışlık,

örgüt ile özdeşleşememe, ihtiyaçların tatmin olmaması, örgütün amaçlarına duyarsız kalınması gibi durumlarda ortaya çıktığı söylenmektedir (Günaydın-Çalışkan, 2015: 235). Bu doğrultuda, kişilerin ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasının, örgüt amaçları ile bireysel amaçların tek bir çatı altında toplanmasının ve uzaklaştığı farkedilen çalışanın işe döndürülmesinin önemli olduğu düşünülebilir.

3.5.5. Kendine Yabancılaşma

Kendine yabancılaşma, kişinin içsel benliğinden uzaklaşması ve kişiliksizleşmenin bir türü olarak belirtilmektedir. Dışsallaşma anlamında kullanılan kendine yabancılaşma, çalışanın işini dışsal bir deneyim olarak görmesi ve git gide dışsallaşması, kişinin dışında kişiye egemen olan bir güç ya da durum olarak tanımlanmaktadır (West, 1988: 129).

Seeman (1959), iş ortamında kendine yabancılaşmanın, kişinin işte kendini ortaya koyamaması ve işle ilgili faaliyetlerin kişi için içsel anlamını yitirmesi olmak üzere iki şekilde ortaya çıktığını belirtmektedir. Kendine yabancılaşan çalışanın, kendisini çalışırken olumlamadığı, inkar ettiği, mutsuz olduğu, özgür bir zihni ve fiziksel enerji geliştiremediği; bedenini çürütüp, zihnini harap ettiği belirtilmektedir (Swain, 2013: 58). Kendine yabancılaşma durumu şu şekilde örneklenebilir (Swain, 2013: 59-63):

 Yapılan bir çalışmaya göre; 2006 yılında Japonyada yaklaşık 1,2 milyon

gencin kendilerini odaya kapatıp dış dünya ile tüm bağlantılarını kopardığı tam anlamıyla yabancılaştığı belirtilmektedir.

 iPad için parça üreten Foxconn Fabrikasında 2010 yılında intiharlar

yaşanmış ve bu durum dikkatleri fabrika koşullarına çevirmiştir. Çalışanlar ile yapılan görüşmede, çalışanların “ellerinin geceleri de seyirmeye devam ettiği ya da yolda yürürken işyerindeki hareketleri tekrarlamaktan kendilerini

alıkoyamadıkları”nı belirtmişlerdir. Fabrikanın intiharları önlemek için çevresindeki ağları yükselterek önlem aldığı belirtilmektedir.

Kendine yabancılaşan çalışan için işin önemini yitirdiği, işten doyum almadığı, işin kişiyi içsel anlamda ödüllendiremediği söylenebilir. Bu tarz duyguları hisseden çalışanların işleri ve hayatları ile ilgili olumsuz durumlar yaşayacağı düşünülebilir.

Yabancılaşmanın Etkinlik Alanları ve Boyutları

Etkinlik Alanı Nesnel Boyut Öznel Boyut

Madde üretimi Üretim araçlarına yabancılaşma Güçsüzlük Bilişsel yaratım Zihinsel anlamda

yabancılaşma Anlamsızlık

Diğer insanlar ve toplum ile ilişkiler

Toplum ve insan karşısında yabancılaşma

Topluma yabancılaşma, Yalıtılmışlık Kişinin kendi etkinliği ile

ilişkisi

Toplumsal rol karşısında yabancılaşma

Kişinin kendisine yabancılaşması

Şekil 3. 2 Yabancılaşmanın Ortaya Çıktığı Alanlar ve Boyutlar Kaynak: Tolan, B. (1993), Sosyoloji, Adım Yayıncılık, Ankara, s.312

Şekil 3.2’de yabancılaşma boyutları ve ortaya çıktığı durumlar özetlenmektedir. Şekile göre; kişi, ürün üretim sürecinde üretim araçlarına yabancılaşıp araçlar üzerindeki kontrolünü kaybedince güçsüzlük, yaptığı iş zihinsel açıdan anlamını yitirirse anlamsızlık, diğer insanlar ile ilişkilerinde ve toplumsal düzeyde uzaklaşma yaşarsa yalıtılmışlık, kendi etkinliğinden uzaklaşır ya da soğursa kendine yabancılaşma görülmektedir.