• Sonuç bulunamadı

4. GÜVENCESİZLİK: NESNEL-ÖZNEL İŞ GÜVENCESİZLİĞİ

4.2. İş Güvencesizliği Yaklaşımları

1970’lerden bu yana ekonomik bunalımlar, endüstriyel yeniden yapılanmalar, teknolojik değişimler ve küresel rekabet çalışmanın doğasını değiştirmiş ve çalışma hayatı dramatik bir dönüşüme tanıklık etmiştir. Küresel rekabet, örgütleri; maliyetlerini düşürüp daha esnek olmaya zorlarken, ekonomik bunalımlar rekabet edemeyen örgütlerin kapanmasına, bu da işsizlik ve güvencesizliğin büyümesine sebep olmuştur. Yeni teknolojiler, işgücü yoğun üretimin azalmasına yol açarken niteliksiz işgücünün istihdam alternatiflerini de kısıtlamıştır. Yeniden yapılanma süreci sanayi üretiminden hizmet üretimine kaymıştır. Piyasa odaklı ekonomi anlayışı hükümet politikalarının değişmesine yol açmış ve pek çok ülkede istihdama ilişkin yasal korumaların çözülmesi gündeme gelmiştir. Bütün bu değişim ve dönüşüm sürecinde iş güvencesizliği konusuna olan vurgu artmıştır (Sverke ve Hellgren, 2002: 24-25).

Bu bağlamda iş güvencesizliği’nin ölçülmesine ilişkin araştırma sayısı da artış göstermiştir. Daha önce de belirtildiği gibi iş güvencesizliğinin tanımlanmasındaki farklı yaklaşımlar bu konu üzerindeki araştırma konularını da farklılaştırmıştır. Yazın incelendiğinde iş güvencesizliğine ilişkin araştırmaların temelde iki farklı yaklaşım üzerinden yapıldığı görülmektedir. Birinci yaklaşım, iş güvencesizliğini nesnel (objektif) bir olgu olarak ele alırken, ikinci yaklaşım ise iş güvencesizliğini öznel (algılanan) boyutta ele almaktadır.

91

Aslında burada şöyle bir ayrım da yapmak mümkündür. Davranış bilimi ve psikoloji yazını iş güvencesizliğini “öznel” (algılanan iş güvencesizliği) olarak ele alırken, daha yaygın olarak diğer bilim dalları ise büyük ölçüde “nesnel” boyutuyla ele almaktadır. İş güvencesizliğini nesnel bir boyut olarak ele alanlara göre; iş güvencesizliği, bireysel deneyimlerden ve durumu anlamlandırmadan bağımsız bağlamsal bir fenomendir (Sverke vd, 2006: 5). Buna göre, iş güvencesizliğinin nesnel belirleyicileri iş gücü piyasası özellikleri, örgütsel değişim, iş akti türü ve örgüt için belirsiz bir gelecektir (Sverke ve Hellgren, 2002: 37). Öznel tanımlamanın ise iki varsayımı vardır: 1) iş güvencesizliği deneyimi bireysel ve özneldir 2) ve bu, güvenli bir durumdan güvencesiz bir duruma doğru gönülsüz bir değişim üzerine kuruludur (Sverke vd, 2006: 7). Kısaca öznel açıdan iş güvencesizliği; tehdit altındaki işin arzulanan devamlılığını sağlamadaki güçsüzlük durumudur (Greenhalg ve Rosenbaltt, 1984: 438). İş güvencesizliğinin psikolojik tanımının odak noktası, bireyin olayları algılama biçimi üzerindedir ve iş güvencesizliği bir çalışanın mevcut istihdamına yönelik bir tehdit algılaması durumunu açıklamaktadır (Seçer, 2007: 308).

Nesnel iş güvencesizliğine dikkat çeken diğer araştırmacılardan biri olan Pearce, iş güvencesizliğinin çalışanların algılarından bağımsız olarak tanımlanması gerektiğini öne sürmüştür. Buna göre iş güvencesizliği tarafsız bir bakış açısıyla ya da iş güvencesizliğinin nesnel belirleyicilerine dayanılarak tanımlanmalıdır. Pearce’e göre öznel iş güvencesizliğinden farklı olarak nesnel iş güvencesizliği, geçici, kayıt dışı ve kısmi süreli istihdam ilişkisi ile çalışanların güvencesizliğini yansıtmaktadır (De Wıtte ve Naswall, 2003: 150).

Kısaca, nesnel iş güvencesizliği, bireyin işindeki dışsal tehditlerle ilgili iken, algılanan yani öznel iş güvencesizliği, bireyin tehditleri değerlendirmesi ile ilgilidir. Ancak her iki tür iş güvencesizliği birbirleri ile önemli derecede ilişkilidir. Öznel iş güvencesizliği, nesnel iş güvencesizliği söz konusu olmadığında pek görülme olasılığı olmasa da, daha fazla stres yaratma potansiyeline sahiptir. Taşerona devretme veya özelleştirme söz konusu olduğunda, dışsal tehditler ortaya çıkmakta ve iş güvencesizliği daha çok nesnel bir nitelik taşımaktadır (Çakır, 2007: 123).

92

İş güvencesizliğini nesnel koşullarda ele alınmasını ileri sürenlerden biri olan Büssing de yapılan araştırmalara, iş güvencesizliğinin nesnel boyutlarının katılmasını, sonuçların farklı çıkma olasılığı olduğu için önermektedir. Büssing’e göre, işsizliğin tahmin edilmesi, nesnel kavramlaştırmanın temel öğesi olan iş kaybı tehdidi tarafından yaratılmaktadır. Dolayısıyla böyle bir tehdit, yakında olmasından korkulan bir iflasta veya işin geçici doğasında meydana gelebilmektedir. Kısaca, iş kaybı tehdidinin, öznel ve nesnel olarak birlikte ele alınması gerektiği ileri sürülmektedir (Büssing, 1999: 221).

De Witte ve Naswall da dört Avrupa ülkesinde geçici istihdam ile algılanan iş güvencesizliğinin iş doyumu ve örgütsel bağlılıkla olan ilişkisini araştırmışlardır. Pearce ve Büssing’in geçici istihdamı iş güvencesizliğinin nesnel bir biçimi olarak görmeleri gibi De Witte ve Naswall’ın çalışmalarında da nesnel iş güvencesizliği göstergesi olarak geçici istihdam kullanılmıştır. Ayrıca algılanan iş güvencesizliği de araştırılmıştır. İş güvencesizliğinin iki farklı biçiminin analiz edilmesi, her ikisi arasındaki ilişkinin ve etkileşimin açıklanması olasılığını sunmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, geçici istihdam ve iş doyumu ile örgütsel bağlılık arasında ilişki sadece algılanan iş güvencesizliği analize dahil edildiğinde ortaya çıkmaktadır. Geçici istihdamın, algılanan iş güvencesizliği ile ilişkili olduğu hipotezi, dört ülkeden üçünde doğrulanmıştır. Buna göre, aralarındaki ilişki düşük olmasına rağmen, geçici istihdam, algılanan iş güvencesizliği ile ilişkilidir. De Witte ve Naswall’a göre, ilişkinin az olmasının nedeni geçici istihdam edilen çalışanların bir kısmına gelecekte sürekli istihdam teklif edilme olasılığıdır (De Witte ve Naswall, 2003: 149-150 ve ss.174-179). Görüldüğü gibi, iş güvencesizliği araştırmalarında sadece geçici istihdam gibi nesnel göstergeleri dikkate almak da yanıltıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Algılanan iş güvencesizliği birtakım nesnel koşullardan kaynaklanabilmekte; fakat bütünüyle bu koşullardan oluşmamaktadır. Nesnel koşullar her birey tarafından farklı değerlendirilebilmekte ve böylece farklı iş güvencesizliği seviyeleri ortaya çıkmaktadır (Seçer, 2007: 174-175).

Bu nedenle iş güvencesizliğinin öznel yani psikolojik boyutu da en az nesnel koşulların varlığı kadar önemlidir. Nesnel koşulları aynı olsa da, bireylerin iş güvencesizliğini algılamaları farklılık gösterebilir. Örneğin aynı statü de çalışan iki kişi, aynı nesnel koşullar altında, iş güvencesizliği anlamında içinde bulundukları

93

durumu farklı algılayıp farklı yorumlayarak iş güvencesizliğinin derecelerini farklı deneyimleyebilirler (Sverke vd, 2002, 241). Bu farklılık bireylerin kişilik özelliklerinden, eğitimlerinden, tecrübelerinden kaynaklanabilir. Fakat bu öznel durumda farklı sonuçlara yol açabilir. Kişi nesnel koşullar altında yani somut olarak iş güvencesizliği var iken bunu algılayamıyor diye bu iş güvencesizliği sorunu ortadan kalkmaz. Bu nedenle tek bir boyut açısından konuyu ele almak bir takım sınırlılıkları da beraberinde getirebilir.

Gerçekten iş güvencesizliği, nesnel koşullar sonucunda oluşan sadece yoksulluk gibi nesnel olguları da beslemekle kalmamaktadır, gündelik yaşama sirayet eden, toplumsal bağları yok eden ve bireylerin psikolojik yapılarını tahrip eden bir virüs tarzında, moral bozucu bir ilke olarak, bölücü toplumsal ilke olarak hareket etmektedir. Richard Sennet’in bir başka bağlamda kullandığı ifade ile tam da “karakter aşınması” yaratmaktadır (Castel, 2004: 35). Sennett, karakter aşınması adlı kitabında, iki farklı kapitalizm dönemini bir baba ile oğlunun çalışma hayatı üzerinden ele almaktadır. Buna göre, baba Enrico, Fordist üretimin yani istikrarlı kapitalizm döneminin sıradan bir işçisi, oğul Rico ise esnek ve istikrarsız kapitalizmin “başarılı” ama güvencesiz çalışanıdır. Değişime ayak uydurmak zorunda olan, sürekli kısa süreli işlerin peşinde koşarak, zaman ve mekan birlikteliği yakalamayan modern yüzyılın çalışanı, tıpkı oğul Rico gibi yalnızlaştırılmakta ve güvencesizliğe mahkum edilmektedir. Bu nedenle, iş güvencesizliği sadece sigortasız veya güvencesiz çalışma değil aynı zamanda işle ilgili belirsizlik ve kaygının yarattığı psikolojik bir sıkıntı halidir (Sümer vd, 2013: 30).

Öznel olarak algılanan iş güvencesizliğini bazı görüşler, makro bir bakış açısıyla işin gelecekteki varlığının devamına ilişkin bütünsel bir endişe olarak kavramlaştırırken, diğerleri de çok yönlü bir sorun olarak görmekte ve tanımlarken çeşitli iş özelliklerine karşı algılanan bir tehdit ve bu tehditleri ortadan kaldırmadaki yetenek gibi kavramlaştırıcı çerçeveler kullanmaktadırlar (De Witte, 1999: 156). Bu ayrım nitel ve nicel iş güvencesizliği tanımlamalarını ortaya çıkarmaktadır.

Nitel ve nicel iş güvencesizliğine ilişkin ilk ayrımı Greenbalgh ve Rosenblatt (1984)’ın çalışmalarında görmek mümkündür. Greenbalgh ve Rosenblatt, istihdamın

94

devamlılığına yönelik tehdit ile iş özelliklerine yönelik tehdit arasındaki farklılığın önemini vurgulamıştır. Bu ayrım, bireyin bütün istihdamına yönelik bir tehdit veya ilerleme olanakları gibi işin belli değerli özelliklerine ait tehdit algılayıp algılamadığını dikkate almaktadır (Greenbalgh ve Rosenblatt, 1984: 440-441). Hellgren, Sverke and Isaksson (1999) da Greenbalgh ve Rosenblatt (1984)’ın bu ayrımını nitel ve nicel iş güvencesizliği olarak adlandırmaktadırlar. Buna göre, nicel iş güvencesizliği işin kendisini kaybetmedeki kaygı, nitel iş güvencesizliği ise işin özelliklerinin kaybedilmesine ilişkin kaygıdır. Nicel iş güvencesizliği yapının geneli ile ilgili iken, nitel iş güvencesizliği çalışma koşullarında kötüleşme, kariyer olanaklarından yoksunluk ve ücret artışının azalması gibi istihdam ilişkisinde kaliteyi zayıflatan, algılanan tehditlere ilişkindir (Hellgren vd, 1999: 179-182; Sverke ve Hellgren, 2002: 30; De Witte, 2005: 2). Ancak, bu farklı iki boyutun ortak noktası, iş güvencesizliğinin bireysel algıya dayanan öznel bir deneyim olduğudur (Chirumbolo ve Areni, 2005: 65).

Sonuç olarak iş güvencesizliği hem nesnel hem de öznel iş güvencesizliği olarak iki yaklaşım açısından irdelenmelidir. Tek bir yaklaşımla ele alındığında bir boyutu eksik kalmaktadır. Bu nedenle, bu çalışmada da iş güvencesi iki yaklaşım açısından da değerlendirilecektir. Birinci ve ikinci bölümde kamuda iş güvencesizliğinin nesnel boyutu ele alınacak, nesnel ölçütleri, yani iş güvencesizliğini yaratan esneklik uygulamaları, esnek istihdam şekilleri, taşeron, özelleştirme gibi uygulamalar tartışılacaktır. Böylece kamu çalışma alanı içindeki iş güvencesizliği ve boyutları somutlaştırılacaktır. Üçüncü bölümde ise öznel boyut yani algılanan iş güvencesizliğine bakılacaktır. Nesnel koşullar altında kamu personelinin iş güvencesizliğini algılayıp algılamadığı ve durum karşısında hangi tepkileri verdikleri/verecekleri ölçülmeye çalışılacaktır.

95