• Sonuç bulunamadı

Marx ve Engels’in işçi sınıfının mücadelesinin niteliği ve hedefleri konusundaki görüşleri, işçi sınıfının iktidarı hedefleyen bir siyasi harekete yönelik bir örgütlenme içinde olması gerektiği vurgusunu içerir. Marx, Bolte’a yazdığı mektubunda, “İşçi sınıfının siyasal hareketinin son amacı, doğal olarak siyasal iktidarı kendi hesabına ele geçirmektir ve bunun için elbette ki, işçi sınıfının önceden örgütlenmesi, belli bir gelişme aşamasına ulaşmış ve doğrudan doğruya işçi sınıfının iktisadi savaşımlarından çıkıp gelen bir örgütlenme zorunludur.” demektedir (Marx, vd. 1979: 68). Bu vurgulamalarına rağmen,

6 Marx’ın Alman İdeolojisi adlı eserinde yer verdiği hegemonya kavramının temelini atan bu düşünceler, örgütlenme konusuyla birlikte daha sonra diğer Marksist düşünürlerce özellikle de Lenin ve Gramsci tarafından ele alınarak geliştirilecektir.

7Engels’in Uluslararası İşçi Derneği’nin (I. Enternasyonal) topladığı Londra Konferansı’nın 21Eylül 1871

örgütlenme konusunda, Marx ve Engels’den bütünlüklü bir kuram devralındığı söylenemez: Çünkü her ikisi de işçi sınıfı örgütlenmesinin niteliği ya da biçimleri konusundaki görüşlerini sistematik bir şekilde geliştirmemiştir. Bununla birlikte, yine de kimi eserlerinde ve çeşitli dönemlerdeki örgütsel gelişmelerle ilgili görüşlerini aktardıkları yazılarında, bu konuda ilkesel hareket noktaları ortaya koymuşlardır. Özellikle Komünist Manifesto ve Marx tarafından kaleme alınan Enternasyonal kararları bu konuda ana metinler olarak dikkat çekmekle birlikte, diğer eserlerinde de örgütlenme konusunu ele aldığı bazı bölümlere rastlanmaktadır.

Marx’ın yaklaşımında örgütlenme ile ilgili üç temel ilke ön plandadır. Birinci temel ilke, çokça bilinen, işçi sınıfının kurtuluşunun bizzat işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği düşüncesidir.8 “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” önermesinden yola çıkan Marx, bununla sınıfın birliğinin sağlanması zorunluluğuna işaret etmektedir (Marx, 1993b: 58). İşçi sınıfı başarılı olabilmek için birleşmek, tüm güçlerini biraraya getirmek zorundadır. İşçi sınıfının kurtuluşunu hedefleyen daha önceki girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmasının nedeni, çeşitli iş kolları ve dolayısıyla işçiler arasında birliğin sağlanamayışıdır. Öyleyse, bundan sonraki görev, tüm işçi birliklerini (hangi biçim ve ad altında olursa olsun) bir araya toplamak olmalıdır. Böyle bir birlik yerel olamayacağı gibi, tüm ulusal sınırları da aşarak uluslararası alanda, evrensel bir şekilde işçileri birleştirmelidir. Buradan hareket eden Marx ve Engels, daha sonra I. Enternasyonal adını

8Bu ilke, Marx tarafından Uluslararası İşçi Derneği için kaleme alınan Geçici Tüzüğün açılış cümlesidir.

Tüzüğün gerekçe kısmında uluslararası bir işçi derneği kurulmasına neden ihtiyaç duyulduğunu anlatan Marx, ilk paragrafta şöyle yazmıştır; “İşçi sınıfının kurtuluşunun bizzat işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini; işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinin sınıf öncelikleri ve tekeller konusundaki bir mücadele değil, eşit haklar ve yükümlülükler, sınıf egemenliğinin yok edilmesi için mücadele olduğunu;

(…..) dikkate alarak (…) .aşağıda imzası bulunan üyeler Uluslararası İşçi Derneği’nin kurulması için gerekli adımları atmışlardır.” 1 Kasım 1864 tarihinde geçici konsey tarafından kabul edilen tüzük, 1866’da yapılan Cenevre Kongresi’nde onaylanmıştır (Marx, 1993b: 58–9).

alacak olan Uluslararası İşçi Derneği’nin kuruluşunda ve kararlarında aktif rol oynamışlardır.

İkinci olarak, tek tek bireylerin ancak bir başka sınıfa karşı ortak mücadele içinde yer aldıkları ölçüde bir sınıf oluşturdukları (Marx, 1999: 98) düşüncesi, üçüncü ilke olan proletaryanın ancak ayrı bir siyasal parti kurarak bir sınıf olarak hareket edebileceği düşüncesine bağlanır. Marx, anarşistlerle yaptığı tartışmalar sonucunda, I.

Enternasyonal’in Londra Konferansı’nda alınan kararlara, işçi sınıfının ancak bağımsız bir parti kurarak bir sınıf olarak hareket etmiş olacağını belirten maddenin eklenmesini sağlamıştır9 (Molyneux, 1991: 13). Bu siyasi partinin kuruluşu, işçi sınıfı hareketinin en yüksek hedefinin yani sınıfların ortadan kaldırılmasının başarısının güvence altına alınması için zorunludur. Böylece Marx, işçi sınıfının, sınıflı topluma son verebilmek için kendi çıkarlarının bilincinde bir sınıf olarak ve siyasal iktidarı ele geçirmek üzere örgütlenme zorunluluğuna dikkat çekmektedir. Marx buradan, işçi sınıfı mücadelesinin, ideolojik, siyasal ve örgütsel olarak egemen sınıftan bağımsız bir işçi hareketi üzerinde yükseleceği sonucuna varmıştır.

Ernest Mandel’e göre, Marx’ın politikada yaptığı devrimci dönüşümün önemi, bireylerin devrimci eylemi ile işçi sınıfının örgütlenmesini birleştirme gayretinde yatmaktadır. Bu, komünistlerce oluşturulmuş örgütlerin, işçilerin yığın örgütleriyle bütünleştirilmesi anlamına gelmektedir (Mandel, 1991: 88). İşçilerin onları sömüren toplumsal ilişkiler sistemine karşı kendiliğinden tepkileri ile oluşan örgütlülüğün, bu

9Uluslararası İşçi Derneği’nin Eylül 1871’de toplanan Londra Konferansı’nda tartışılan önemli konulardan biri, işçi sınıfının siyasal partisinin kurulmasının gerekliliği olmuştu. Konferansta işçi sınıfının politik eylemi üzerine Marx ve Engels tarafından önerilen ilgili madde, Bakunin taraftarlarının muhalefetine rağmen kabul edilerek IX. madde olarak kararlar arasında yerini aldı. “İşçi sınıfının kavgası sırasında onun ekonomik hareketi ile siyasal faaliyetinin birbirine ayrılmaz biçimde bağlı olduğunu” vurgulayan bu madde Avrupa

toplumsal ilişkiler sisteminin işleyişi hakkında bilgi sahibi olan aydın bireylerin örgütlülüğü ile birleşmesi gereklidir. Bu aynı zamanda teori ile pratiğin birleşmesidir, çünkü komünistlerin örgütlenmesi, politik bilince sahip çevre ya da kişilerin devrimci bir program ve ilkeler etrafında toplanması ile oluşur. Mandel, Marx’ın ‘komünistler’

sözcüğüyle üst düzeyde bir bilimsel kavrayış ve sınıf bilinciyle sürekli bir şekilde aktif olan öncüyü kastettiğini eklemektedir (Mandel, 1991). Marx’ın Komünist Manifesto’nun

‘Proleterler ve Komünistler’ bölümünde yazdıkları Mandel’in bu düşüncesini doğrulamaktadır:

Komünistler, demek ki, pratik olarak, bütün ülkelerin işçi sınıfı partilerinin en ileri ve en kararlı kesimi, bütün ötekileri ileri iten kesimidirler;

teorik olarak, proletaryanın geri kalan yığını karşısında, proleter hareketin yürüyüş çizgisini, koşullarını ve nihai genel sonuçlarını açıkça anlama üstünlüğüne sahiptirler (Marx, 1998: 131–132).

Dolayısıyla Marx, proletaryanın bilinçlenmesi ve örgütlenmesi süreciyle, komünistlerin yani öncünün örgütlenmesi sürecini birbirinden farklı süreçler olarak ele almaktadır.

Marx ve Engels’in örgütlenme konusundaki düşüncelerinden bahsederken onların, kendileri gibi proleter olmayan, ama proletaryanın çıkarları için çalışan komünistlerle proletarya arasındaki ilişkilere yönelik düşüncelerine de göz atmak gerekir. Marx’ın bu ikisi arasındaki ilişkiye net bir yaklaşım getirdiği yer, Komünist Manifesto’daki yukarda adı geçen ‘Komünistler ve Proleterler’ bölümüdür. Bu bölümde, ‘Komünistlerin bir bütün olarak proleterler karşısındaki tutumu’nun ne olması gerektiğini sorgulayan Marx, öncelikle komünistlerin proletaryanın çıkarlarının dışında ayrı çıkarlara sahip olmamaları gerektiğini belirtmektedir. Komünistler, proleter hareketi biçimlendirmek ve kalıba sokmak üzere kendilerine özgü herhangi bir sekter ilke getirmemelidirler (Marx, 1998:

131).

Komünistlerin dikkat etmeleri gereken iki önemli noktanın daha, Marx tarafından altı çizilmektedir. Komünistler, farklı ülke proleterlerinin ulusal savaşımlarında, her türlü milliyetten bağımsız olarak, tüm proletaryanın ortak çıkarlarına işaret ederek bunları öne sürmelidirler. Benzer şekilde, işçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımının geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, her zaman ve her yerde bir bütün olarak hareketin çıkarlarını temsil etmelidirler. Bu ilkeler, Marx’a göre, komünistleri diğer işçi sınıfı partilerinden ve savunucularından ayıran biricik noktalardır (Marx, 1998: 132).