• Sonuç bulunamadı

İşçi Sınıfı ve Örgütlülük

Belgede LATİFE TEKİN’İN ROMANCILIĞI (sayfa 109-114)

2.2. Politik Temalar

2.2.1. İşçi Sınıfı ve Örgütlülük

98 yeni kimliğini sembolize eder. Kente tutunamayan öteki’nin yaşantısı, kentin ancak alt kültürü, alt kimliği olmuş, illegal işlerin odağı haline gelmiştir. Sözlü kültürden kent kültürüne geçerken yaşanan deformasyon ve yozlaşma kenar mahallenin Berci’yken Kristin oluşuyla ortaya konur.

Tekin, büyük şehrin dışlanan yoksul kesimlerinin yaşadığı kenar mahalleyi Gece Dersleri’nde politik bir malzeme haline getirmiştir. Örgüt militanı ve romanın anlatıcısı olan Gülfidan’ın bilincinden, kenar mahallenin bilinçlendirildiği ve devrimci sol örgütlerin militan kazandığı önemli kaynaklarından biri olduğu ortaya koyulmuştur. Buzdan Kılıçlar’da anlatılan “pılık pırtık adamlar”ın da yaşadığı varoş mahalleleri bu kez içindekilerin merkeze girme çabalarıyla aktarılır. Halilhan karakterinde somutlaşan gecekondu yaşantısının düzenli bir ekonomik döngüye sahip olamayışı ve taklit yaşantıların mekânı oluşuyla bir araya getirilerek ara kültürün ekonomi-iktidar olgusuna uzak mesafede yaşadıklarının altı çizilerek resmedilir.

Gecekonduda yaşamadığı halde kendisini gecekondulu hissettiğini söyleyen Latife Tekin (1995: 37; 2009: 180), ilk dönem romancılığının ana malzemesi ve yazarlığını besleyen etkin bir unsur olan gecekondu hayatıyla karşılaşmasının uyandırdığı izlenimi şöyle ifade eder:

Yıllar önce bir yaz Sanayi deresinden geçerken -Kâğıthane’ye dek uzanan vahşi gecekondu vadisi- tuhaf bir duyguyla ürperdim. Ağır büyülenme, ardından sezgi krizi!

Dereye inen dik, eğri sokaklardaki törensel faaliyet -el arabası, kum, tel, briket… onarım hareketi- gözlerimin önüne ‘düven’ gibi bir şey getirdi. ‘Harman’ diye iç geçirdim,

‘köylülerin yaz macerası, anlaşılan şimdi böyle sürüyor’. Yol boyunca bilincinde, kendi derinliklerimden yükselen mucizeli bir esinti. Bana ait ilk düşünce… (Tekin, 1995: 37).

99 1983: 5). Tekin’in çocukluğundan gelen bu imge, ilk romanlarındaki işsizlik ve işçi hareketleri ile ilgili temayı besleyen önemli bir kaynaktır.

Sevgili Arsız Ölüm’de kente göç ettikten sonra ailenin erkek çocukları düzenli bir iş sahibi olmazken, Huvat tümden işsiz kalır ve kendisini dinî kitaplara verir. Aile içindeki kavgaların asıl sebebi olan işsizlik, büyük oranda erkeklerin işçileşmeyi reddetmelerinden kaynaklanmaktadır. Kendi işlerini yapıp ‘patron’ olma sevdası yüzünden Halit ve Huvat çalışmayacak, Seyit ve Mahmut ise kısa sürelerle çeşitli işlerde çalışacak fakat büyük oranda yasadışı işlerin peşinden gideceklerdir. Kışın gelmesiyle birlikte tümden işsiz kalan erkeklerin işsizliğe çare aramak yerine kadınların ziynetlerini satmaları da aylaklığın göstergesi olarak ön plana çıkmıştır:

Huvat, köpek karı yağdığı gün, erkenden asık bir yüzle eve geldi. Arkasından Halit’le Seyit içeri girdi. Topluca kara sövüp saydılar. O kış, işsiz kaldılar. Nuğber kolundaki bilezikleri sıyırıp, babasının eline verdi (SAÖ, 69).

Belirli bir meslek sahibi olmayan Aktaş ailesinin erkekleri, informal sektörlerde çalışmak zorunda kalırlar. Halit, düzenli çalışmayı bırakıp geçici heveslere ve hayalperestliğe dayanan işler peşinde koşturur. Bir süre babası gibi yeşil kitaplara takıldıktan sonra kuşçu dükkânı açmak için evde kuş beslemeye başlar. Mahmut ise kuaför, kaloriferci çıraklığı, tombalacılık, sigara, çizgi roman ve kitap satıcılığının ardından “gece lambası imal edip satacağını” (SAÖ, 158) söyleyerek farklı bir işin rüzgârına kapılır. Seyit de bir süre çalıştıktan sonra kabadayılık ve mafya özentisiyle çeşitli illegal işlere bulaşarak para kazanma yollarını dener. Huvat ise kente geldiği ilk günlerde Dirmit’e yazdırdığı iş teklifi mektuplarından sonuç alamaz ve işsizliği kendine meslek edinir.

Sevgili Arsız Ölüm’deki iş teklifi mektubunun bir örneğini Buzdan Kılıçlar’da Halilhan’ın yazdığı görülür. Sentaksı ve grameri bozuk olan ve paraya ulaşmak amacıyla yazılan teklif mektubu, roman kişilerinin işsizlik içinde kıvrandıklarının açık göstergesidir. Sunteriler kardeşlerin Gogi’yle birlikte içine düştükleri sefaletten kurtulmak için Teknojen adlı batık şirketlerini yeniden canlandırma hayalleri peşinde koştukları, toplantılar ve girişimler yaptıkları görülür. Romanda aylak olarak resmedilen yoksulların iş bulmak amacıyla gittikleri, sahte şirket kartları sunarak iş almaya çalıştıkları bir “yeraltı kahvesi”nden söz edilir. Bu kahve işsizlik ve yoksulluğun bir araya geldiği ve aynı zamanda yoksullara umut aşılayan bir mekân

100 işlevine sahiptir. Sunteriler ailesinin yoksulluğa daha rasyonel yaklaşan bireylerinden Mesut ve karısı Aynina, Halilhan’ın hayalciliğinden ümit kestikleri için kısa vadede kendilerini kurtaracak informal bir alan yaratmışlardır. El becerileriyle yaptıkları

“hava tahmin kartonu”nu (BK, 78) resimleyip satarak geçimlerine çözüm bulmaya çalışırlar.

Latife Tekin, ikinci romanı Berci Kristin Çöp Masalları’nda işsizlği; çöpten geçinen insanlar, gecekondu mahallesinin yanıbaşındaki fabrika işçileri, grev, sendika ve sınıf bilinci çerçevesinde anlatır. Çiçektepe kurulduktan sonra çöple geçinen mahallelinin, yeni çöp tepeciklerinin oluşmasıyla birlikte iş sahaları genişler.

Bir süre sonra elinde resmî belgelerle mahalleye gelen ve çöpün sahibi olduğunu söyleyen kişiyle anlaşarak çöpleri para karşılığında ona vermeyi kabul ederler. Bu aşamadan sonra gecekondu halkı iş ve işveren ilişkisi çerçevesinde çöp toplamayı meslek haline getirirler. Çöp Ağası’nın ortaya çıkmasıyla gelir kanalları daralan mahallenin erkekleri, çöp toplama işini kadın ve çocuklara bırakarak Çiçektepe’den dışarı iş aramaya çıkarlar. Fakat bu da “onların günlerce işsiz dolaş(malarının)”

(BKÇM, 16) önüne geçemez. İşsizlik sorunu, ekonomi-iktidar ilişkilerinin minimize edilerek romana yansıtıldığı bir gelişmeyle çözüme ulaştırılmaya çalışılır. Çöp Bakkal’ın, Çöp Ağası’yla anlaşarak “çöp yıkama işinin Çiçektepe’de işsizliğin kökünü kazıyacağını müjdeleme(si)” üzerine ulaşılan çözüm, rant elde etmenin otoriteye yakın durmakla mümkün olacağına da gönderme içerir. İş sahibi olmakla politik manevralar yapmanın birbirine koşut olduğuna bir örnek de Kürt Cemal’in Belediye Meclisi’ne gireceğini duyan Çiçektepe’nin işsizlerinin onun peşinden sürüklenmesi olayında ortaya çıkar.

Berci Kristin Çöp Masalları’nda bir yandan Çiçektepeli işsizler anlatılırken, öte yandan işçilerle ilgili asıl gelişmeler mahallenin fabrikalarında gerçekleşir.

Çiçektepe halkının grev, sendika, işçi sınıfı kavramlarıyla tanışması da fabrikalardaki işçi hareketleriyle mümkün olur. Romanın dördüncü bölümünde ilaç fabrikası işçilerinin greve gitmesiyle birlikte başlayan süreç, roman boyunca farklı görünümlerle sürdürülür. Fabrikadan akan mavimsi sıcak suyun kesilmesi ve fabrika önüne asılan bezde yazılan “Bu işyerinde grev var” (BKÇM, 31) ifadesiyle birlikte ilk işçi hareketinin başladığı haber verilir. İşçilerden birinin teneke çalarak söylediği mâni ile beraber grevin başladığı duyurulur:

101

Tıng tınga tınga tıng İlacın işçisi greve çıktı Hele hele tınga tıng

Fabrika önünde ak çadır açtı Hele hele tınga tıng (BKÇM, 31).

Fabrikaların kadın işçilerinin hep birlikte söyledikleri “Grev Başlatma Türküsü”, işçi hareketlerinin sözlü edebiyat türlerinden yararlanılarak yansıtıldığını gösterir. Pil işçisi kadınların yaktığı “Çöp Yolu’nun ak çadırdan gülü var, gülü var da hayli arsız yeli var” (BKÇM, 32) türküsüyle grev başlatılır. İlaç işçilerinin başlattığı ve “Çiçektepe kurulduktan sonra Çöp Yolu’nda çıkan ilk” (BKÇM, 32) grevin ardından fabrikaların “soyunma odalarında, helâlarında, grev yerlerinde başına adam toplayıp işçi sınıfı diye bir sınıfın varlığından, sömürüden laf açan işçilere ‘Çadır tutan” (BKÇM, 33) diye isim takılır. İşçilerin Çiçektepe mahallesini grevlerine destek vermeye çağıran bildiriler dağıtması, grev bezlerinden aktarılan

“Çocuklarımıza bayram hediyesi istiyoruz”, “İşçi miyiz, köle miyiz?” gibi cümleler yazılması işçi hareketlerinin ve sınıf bilincinin Çiçektepeliler tarafından algılanmasına yol açar. İlaç fabrikasından yayılan grev dalgaları zamanla işçilerin sendikalaşmasına kadar varır. Elde edilen haklar romanın sözlü diline uygun bir anlatımla aktarılır:

Bacaların ağzından çok dumanlar savruldu. Zamanla Çöp Yolu’nda yan yana kurulu fabrikalarda çalışan işçiler sendikalaştı. Dayakçılar Kel Ali’ye hikâye oldu. Bu kez de uluyan makinelerin sesine fabrika sahiplerinin toplu sözleşme masalarından yükselen çığlıkları karıştı (BKÇM, 68).

İş koşullarının iyileştirilmesi ve işçi haklarının teminat altına alınması yolundaki çabalar içinde yaşanan sağlıksız koşullar; buzdolabı işçilerinin “yoğurt gibi bembeyaz kesilen yüzleri”, gözlerine buzdolabı gazı kaçması ve gırtlakları yırtılana kadar öksürmeleriyle ifade edilirken, kapitalist düzenin eleştirisi, fabrika sahibi Bay İzak ve müdürüne yöneliktir. Fabrikanın yurtdışında okuyan müdürü, kapitalist sistemin uygulayıcısı olarak işçileri daha fazla çalıştıracak usuller getirir.

Fakat Gülbey Usta isimli bir işçinin direniş göstererek çevresindekileri bilinçlendirme çalışmasına girmesiyle fabrika sahibinin işi zorlaşır. Çareyi Gülbey Usta’nın tazminatını vermeden işine son vermekte bulan Bay İzak, teki kişilik bir

102 direnişle karşılaşır. Gülbey Usta pres makinesini işgal eder ve bu hareketiyle efsane haline gelir.

Örgütlü faaliyetlerin sözlü kültürle iç içe geçtiği romanda işçilerin kullandığı dil de romanın folklorik dil anlayışına yakındır. İlk olarak ilaç fabrikasında türkülerle, mânilerle başlatılan ve Çiçektepe halkının desteklediği işçi grevleri öteki fabrikalara da yayılır. Rüzgârın çadırı alıp akü fabrikasının bahçesine bırakması, akü işçilerinin de greve çıkacağına yorulur. Nitekim iplikçilerin grevi bitmeden akü fabrikasında grev başlar. Grevlerde güvercin uçurmak, grev çadırı, grev bezi, grev başlatma türküsü âdet haline getirilir. Latife Tekin, grev ve işçi direnişlerini

“anlatırken masalsı dilini anlatısının içeriğine yakıştırır” (Sezer, 2009). Grevde uçurulan güvercinler için karşılıklı söylenen tekerlemeler üretilir:

- Ak güvercin dönelendi ampule geldi - Kanatları boş mu geldi, dolu mu geldi?

- Dolu geldi, dolu geldi.

- Çadıra ne getirdi?

- Yemedi yoğurt getirdi.

- On paket çay getirdi.

- Şeker sigara getirdi. (BKÇM, 33).

İşçi hareketi, romanın onuncu bölümünde başarıya ulaşırken, işçilerin çalışma koşulları iyileşir, Bay İzak kaçmak zorunda kalır. Hakların elde edilmesiyle birlikte gecekondu tipi fabrikalar yıkılır ve kapitalist güçlere karşı kazanılan başarı sonrasında işçi sınıfı kendi sözlü edebiyatını oluşturur, türküler üretir. Örgütlü işçi hareketlerinin elde ettiği başarının ardından, sınıf bilinci ve sendikalaşma yolunda kat edilen mesafe, hareketin politik alt yapısını oluşturur.

Yazarın politik göndermelerle aktardığı bu gelişmeler roman kişilerinden Hınık Alhas’ın tarih bilgisi içinde yer verdiği komünizm eksenli korku senaryoları aracılığıyla kurguya dâhil edilir. İşçi ayaklanmaları, yürüyüşler, grev ve sınıfsal devinimler, bir dönem Türkiye’nin sosyo-politik yaşantısında önemli bir tehlike ve korku unsuru olan “komünizm” ile bağdaştırılır. Hınık Alhas’ın anlattığı hikâyeler içinde komünistlerin kondularda dirlik düzeni bozacağına ilişkin senaryoları, işçi direnişlerinin polis tarafından bastırıldığı ve çatışmaların çıktığı gün bir işçinin polis kurşunuyla ölmesi şeklinde gelişen olaylarda karşılık bulur.

103 Tekin’in masal diliyle aktardığı işçi ve sınıf hareketleri otobiyografik göndermelerle birlikte bir dönemin panoramasını yansıtır. Yazar, işçi sınıfının bilinçlenmesine yönelik imgelere yer vermesinin sebebini gittikçe büyüyen şirketler içinde ustaların bu büyümeye uyamadıkları için yitip gitmelerine ve babasının da bu sorunu yaşamasına dayandırır (Özer, 2005: 49). Berci Kristin Çöp Masalları’nın tek başına direnen Gülbey Usta’sı veya sınıf bilincinin farkında olmayan patronlardan söz edilmesi tesadüfî değildir.

Belgede LATİFE TEKİN’İN ROMANCILIĞI (sayfa 109-114)