• Sonuç bulunamadı

Şaman Nitelikli Kişiler

Belgede LATİFE TEKİN’İN ROMANCILIĞI (sayfa 183-188)

4.1. Merkezî Kişiler

4.1.1. Şaman Nitelikli Kişiler

172 4. KİŞİLER

Latife Tekin’in romanlarında kişi kadrosu sınıflandırmayı zorlaştıracak düzeyde dağınıktır. Kimi romanlarında bir-iki kişiden oluşan şahıs kadrosu kimi romanlarda otuz-kırk kişinin üstüne çıkar. Romancılığının ilk dönemini oluşturan Sevgili Arsız Ölüm’den Aşk İşaretleri’ne kadar yoksul kesimi konu alan Tekin’in bu süreçte onları bireyliğini kazanamamış, kolektif, psikolojik derinliği olmayan, anonim niteliklere sahip ve cemaat olgusu içinde varlık gösterebilen kişiler olarak kurgular. Son üç romanında ise kentin trajik yalnızlarını, kentten ve kendisinden kaçan bireyleri, iç dünyalarını ön plana çıkararak kurgular. Gerek ilk romanlarda yer alan yoksul kesimin, gerekse ikinci dönem romanlarındaki kişilerin farklı karakter özelliklerine sahip olmalarından dolayı onları mesleklerine, romandaki işlevlerine veya cinsiyetlerine göre sınıflandırmak güçtür. Yazarın her romanda farklı denemelere girmesi onun roman kişilerini ancak ana ve yardımcı karakterler olarak tasnif etme imkânı tanır. Tekin’in belli bir dünya görüşünü öne çıkarmak istememesinin neticesi olarak da romanlarında bir sınıfın, felsefenin veya ideolojinin temsilcisi olan “tip”lerin varlığına rastlanmaz.

173 Atiye: Sevgili Arsız Ölüm’de Huvat’ın şehirden her gelişinde köye getirdiği yenilikler arasında köylüyü en çok şaşırtan, anlatıcının “yüzü alev alev yanan, başı kıçı açık, süt gibi beyaz bir kadın” (SAÖ, 2) olarak tasvir ettiği Atiye’dir.

Başlangıçta köyde yerleşmiş âdetlere ve kültürel yapıya uymayan Atiye’nin köye gelişi uğursuzluk sayılır ve köylülerce ötekileştirilerek ahıra kapatılır. Kısa bir süre sonra ise Atiye, Alacüvek köylüsünden daha çok “o yerli” olur, köylünün algısını, yaşam tarzını onlardan daha ileri boyutlara taşıyarak özümser, kısacası köylüleşir:

Az zamanda tandırda ekmek pişirmeyi, koyun kırkmayı, tezek yapmayı, kuzu emiştirmeyi, tavuk teleğiyle çocuk düşürmeyi öğrendi. Halı kertmekte köyün gelinlerini, kızlarını yaya bıraktı. Hatta ölü evlerinde ağıt bile düzmeye başladı. Aynı köylüler gibi konuşmaya başladı. Sadece yolda önüne bir erkek çıkınca durup erkeğe yol vermesini öğrenemedi (SAÖ, 4-5).

Köylülerden farklı olarak dikiş dikmeyi, iğne yapmayı, muska yazmayı bile öğrenen Atiye çocuklarını da köyün öteki çocuklarından farklı giydirir. Bunların yanı sıra arzu etmediği durumları değiştirmek için muskalar yapacak kadar boş inançlara, batıl ve hurafelere kapılır. Olağanüstü ile olağanın bir arada gerçek kabul edildiği yaşam biçimini benimser ve daha ileri götürerek gerçek dışını yaşamının esas belirleyicisi olarak kullanır. Psikiyatri dilinde ‘histerik’ olarak adlandırılabilecek bir kişilik kazanan Atiye, ailesini kontrol altında tutmak ve yönlendirmek için gerçekdışı işlere başvurur. Sık sık hastalanıp yataklara düşerek aile bireylerini başına toplayan, öleceğini söyleyerek onlara yön veren Atiye’nin değiştirmek istediği gerçeği “gerçek dışı bir yaşantı ile dengeleme”ye (Özay, 1985: 18) çalışması histerik kişiliğin belirtilerindendir. Atiye’nin dünyasında olağanüstülükler, gerçeğin yerine geçer.

Bunu yapmak için de yine histeriklerin belirtilerden biri olan hastalığı kullanır. Fakat yazar, Atiye’nin olağandışı yaşamına gerçekle eşit mesafede durarak “yazarsal ketumluk” tavrını korur. Romanın büyülü gerçekçi atmosferinin beslendiği kaynaklardan birinin “Şamanizm” olduğu göz önüne alınırsa Atiye’nin hastalanması, gerçek dışı işlerle -büyü, muska, rüya, hayal- gerçeğe şekil vermesi şamanların “sırra erme” yolculuğunun mertebelerinden biri olarak okunabilir.

Atiye’nin şaman özelliklerine sahip oluşuna dair birçok gösterge ile karşılaşılır. Sık sık hastalanan Atiye’nin yemeden içmeden kesilmesi, bakışlarının donuklaşması, gözlerini tavana çevirmesi şamanların nöbetlerini hatırlatır. Öteki

174 dünya ile iletişime girerek babasıyla konuşması, hastaları iyileştirme misyonu üstlenmesi de şamancıl özelliklerindendir. Ama bu romanda Atiye ruhsal bir güç kullanmak yerine “kına kına kırmızı üzüm şerbetleri içir(erek) veya kırmızı kırmızı iğneler getirt(erek)” (SAÖ, 45) bu görevi ifa eder. Atiye’nin sahip olduğu olağanüstü güçler sadece bunlar değildir. Sözgelimi yaptığı büyücülük faaliyetleri istediği sonuçları verir. Örneğin Zekiye’ye soğuk davranan Halit’in karısına düşkünlüğünü büyücülükle sağlar, Huvat’ın durmadan konuşmasının önüne geçebilmek için mendilin dört ucunu bağlar ve Huvat’ı susturur. Şaman inancında önemli bir yere sahip olan “uçma motifi” Atiye’nin bir “gece meleklerin kanatlarına binip göğün yedi katını dolaş”masıyla (SAÖ, 76) ortaya çıkar. Gündüz rüyalarına yatmaya başlayan Atiye, sık sık Azrail’le görüşür, ömrünü uzatmak için pazarlıklar yapar ve sonuç alır. Fakat romanın sonunda ölen Atiye’nin, ölmeden önce “ruhunu avuçlarının içinde sımsıkı” tutarak çocuklarının sonunun ne olacağını Tanrı’ya sorması ve öğrendiklerini kimseye söylemeyeceğine dair yemin etmesi, onun her iki dünyayı görebilen şamansal yetiye ulaşmış biri olduğunun farklı bir göstergesidir. Öldükten sonra ise Atiye’nin kafasını kaldırıp cenazesine gelenleri saymaya kalkması, yaşayanları ve ölüleri aynı anda görebilecek kadar olağanüstü yeteneklere sahip olması, şamanlara özgü bir tavırdır.

Dirmit: Dirmit, Sevgili Arsız Ölüm’de anlatılan köy toplumunun ve Aktaş ailesinin hâkim düşünce sisteminden ayrık durmasıyla okuyucunun belleğinde kalıcı bir roman kişisi olmuştur. Berna Moran’ın da belirttiği gibi, “romanın anlamı bakımından en önemli kişisinin belli bir çizgide gelişen ve bu çizginin bittiği noktada, yani romanın sonunda, ötekilerden kopacak kadar uzaklaşan Dirmit olduğuna kuşku yok. Dirmit’in bireyliğini kazanması, içinde bulunduğu aile ortamının kültür düzeyinden başka bir kültür düzeyine geçmesi uzun bir savaşım sonucu mümkün olmaktadır” (1998: 80). Dirmit’in kolektif yapıdan farklı bir kimliğe sahip olduğunun ipuçları daha anne karnındayken Atiye’nin annesinin sesiyle “Ana!

Ana!” (SAÖ, 8) diye çağırmasından anlaşılabilir. Dirmit’in ait olduğu cemaat yapısından sıyrılışının ilk sinyalleri henüz köyde iken okula giden tek kız çocuğu olması, öğretmeninin evi yakıldığı sırada içinde açık saçık şiirler yazılı kara kaplı defterinin yangından kaçırıp gizliden öğretmene teslim etmesi ve onunla mânidar konuşmasıyla ortaya çıkar (Uğurlu, 2010a: 39).

175 Köydeki çocuklardan farklı olarak, bir cin olduğuna inandığı öğretmenini görmek için köydeki hâkim korku kültürüne aykırı bir tavırla olur olmaz yere işeyen, deliklere kaynar su döken veya kuyu taşlayan Dirmit “cinli kız” olarak anılır ve köy toplumunun farklılığa tahammül etmeyişinin neticesinde taşlanarak cezalandırılır.

Dirmit’te görülen şamancıl özelliklerin ilki, artçı kuşlarla ve rüzgârla konuşmasının ardından rüzgârın önüne kapılmasıyla ortaya çıkan ve şamanizmde görülen “sihirli uçuş, göğe çıkış” (Eliade, 2006: 24) imgesiyle anlatılır. Şaman inancına göre, şaman adaylarının ailenin en küçük çocuğu, kadınları veya kızları arasından seçildiği göz önüne alındığında ailenin küçük kızı olan Dirmit’in “bir ateş, bir terlemeyle hastalanma(sını)” (SAÖ, 22) da şamancıl yetilere sahip oluşunun belirtilerinden biri olarak değerlendirmek gerekir.

Eski Türk inanışlarında şamanların doğa güçleri tarafından yönlendirildiği, onlarla konuşabildiği, onların telkinleriyle hareket ettiğine inanılır. Şamanlar,

“ölülerin, ‘cinlerin’ ve ‘doğanın ruhlarının’ aleti olmaksızın onlarla iletişim kurmayı başarır” (Eliade, 2006: 24). Hem köydeki hem de şehirdeki yaşamında aile bireyleri ve çevresindeki insanlarla sağlıklı bir ilişki içine giremeyen Dirmit, insan dışındaki varlıklarla girdiği iletişim sayesinde iç dünyasına dair bilgiler ortaya çıkar. Bu anlamda Dirmit’in köyde rüzgârla, “çaputlu çalı”yla, tulumbayla; şehre geldikten sonra ise karla, parkta gördüğü kuşkuşotuyla girdiği diyaloglar onun yalnızlaştığını gösterir. Aile henüz köydeyken Dirmit’in sıra dışı kişiliği sebebiyle ambar odasına kapatılıp bulgur üstüne yatmaktan hastalanması, yanına kimseyi yaklaştırmaması, gelenlere saldırgan tavırlar sergilemesi şeklinde görülen davranış bozuklukları da şamanlığın belirtileri arasındadır. İyileşmesine rağmen köyde adı cinli kıza çıkan Dirmit, şamanlık sürecinin göstergelerinden olan yalnızlığı yaşamaktadır. Anlatıcı bunu “kimse çocuğunu Dirmit’le oynamaya bırakmadı. Dirmit arkadaşsız kaldı”

(SAÖ, 55) diyerek aktarır.

Aktaş ailesinin şehre göçünden sonra Dirmit’in kişiliğinde görülen sıra dışı özelliklerin ileri aşamalara vararak devam ettiği görülür. Bu değişiklikler şaman olma sürecinde adayın yaşadığı olağan dışı durumlarla benzerlik gösterir. Dirmit’in gözlerini evlerin saçaklarındaki tahta oymalara vererek “yemeden içmeden kesilmesi”, Zekiye’nin güldüğü yerde ak bir leke görmesi, şamanların dam veya ağaç gibi yükseğe çıkma özelliğine uygun bir şekilde kardeşi Mahmut’la veya sıkıntılı

176 anlarında yalnız başına dama çıkması, uzun uzadıya gökyüzünü seyre dalması, karla konuşması, titreme nöbetlerine girmesi, şaman adayının geçtiği süreçlerle örtüşen davranış biçimleridir. Dirmit’in sırra erme sürecinin en önemli gösterenlerinden biri de karla girdiği iletişimden sonra evlerin içini görebilmesidir.

Romanın sonlarına doğru sokakla konuşacak kadar ileri düzeye varan şamanlık süreci, Atiye’nin ölmesinin ardından Dirmit’in öteki dünyayı görmesiyle tamamlanır. Dirmit’in, annesi öldükten sonra onun öbür dünyaya yolculuğunu ve orada neler yaptığını görmesi şamancıl özelliklerinin doruk noktasını oluşturur.

Atiye’nin ölmeden önce kendisine ağır geldiği için kestirdiği saçlarının tellerini ışığa tutarak konuşması, öbür dünyada gördüğü kalabalığın içine girerek her iki âlemde de varlık gösterebilmesi, ruhsal olgunlaşma sürecinin tamamlandığının belirtileridir.

Annesinin öbür dünyada zebanilere karşı geldiğini, ortalığı birbirine kattığını küçük kara noktadan öğrenen Dirmit, babasının küçük kara nokta oyununu yasakladığını ve kızının aklını kaçıracağına dair sözünü belirtmek için, parmağını ıslatıp duvara koyduğu işareti Dirmit’in o kırmızı bir karanfile çevirmesi, annesinden tevarüs eden şamancıl yetinin yansımalarıdır. Şamanlığın kalıtsal oluşu, “kadın tarafından (anadan evlâda)” (Eliade, 2006: 33) da aktarılabilir olması göz önüne alındığında Dirmit’in sırra erme sürecinin Atiye’den kaldığı söylenebilir. Bu sonuç aynı zamanda Dirmit’in aile ideolojisinden ayrılarak bireyliğini kazandığını gösterir.

Güllü Baba: Başkahramanı Çiçektepe mahallesi olan Berci Krstin Çöp Masalları’nın âkil adamı Güllü Baba, sahip olduğu olağanüstü yeteneklerle, gecekonduluların önderi konumundadır. Mahallelinin Güllü Baba’yı bu konuma yükseltmesi, yıkımcılarla girilen mücadelede insanlara çıkış yolu göstermesinden sonra gerçekleşir. Onlara, yıkımcılar gecekondu mahallesini kurdukları tepenin yerini unutuncaya kadar inşaatta yatıp kalkmalarını öğütler. Bu sayede resmî güçler gecekondu semtini unutur ve evler yıkılmaktan kurtulur. Güllü Baba’nın ermiş olduğuna dair inancın pekişmesini anlatıcı şöyle aktarır:

Güllü Baba rüzgâr hastalığı geçirmeden önce küçük bir bisküvi fabrikasında çalışırdı. İki gözü de kör olduğundan Çöp Yolu’nda rüzgâra karşı yürüme oyununa bastonuyla katılırdı. Çiçektepe’de pirlik makamına çıkması, ağlayıp sarsılarak Sırma’yı iyileştirmesinden sonra oldu. (BKÇM, 23).

177 Güllü Baba’nın sahip olduğu olağanüstü güçlerden birkaçı olan “bastonuyla konuşması” ve “toprağı dinlemesi” hızla mahalleye yayılır. Böylece mahallede her işin başında Güllü Baba ziyaret edilmeye başlanır. Bastonu kimin sırtına üç kez değerse “başına tavus kuşu gibi kısmet konacağı” (BKÇM, 24) inancının yaygın olduğu mahallede Güllü Baba’nın olağanüstü güçleri, mahalle halkının gerçeküstünü gerçek sayan algıları içinde karşılık bulur. Yazarın kimi zaman ironik bir dille anlattığı gerçek dışı olayları ve Güllü Baba’nın gösterdiği keramet ve kehanetler, Çiçektepe mahallesinin gerçeğidir. Onun önemli kerametlerinden biri, gözyaşlarıyla insanları dertlerinden kurtarmaktır. Gözleri kuruduktan sonra ise Çiçektepe kondularının kaderini okumaya başlayan Güllü Baba şamancıl kimliğine farklı bir yetenek kazandırmış olur. Tekin’in hem Sevgili Arsız Ölüm hem de Berci Kristin Çöp Masalları’nda gerçek ve gerçek dışına aynı mesafede olan ve ikisini de doğal kabul eden insanlardan oluşan dünyada, olağanüstü yeteneklere sahip insan profilini Orta Asya Türk inanışları içinde önemli bir yere sahip olan “şaman”ın özelliklerinden yararlanarak ortaya koyar.

Belgede LATİFE TEKİN’İN ROMANCILIĞI (sayfa 183-188)