• Sonuç bulunamadı

Gözlemci Anlatıcı

Belgede LATİFE TEKİN’İN ROMANCILIĞI (sayfa 170-177)

159 zaman üçüncü şahıs, kimi zaman da üst anlatıcı konumundan yazarın müdahaleleriyle yine çoklu bakış açısı ve çoğul anlatıcılı romanlar içinde değerlendirmeye olanak tanır.

Yazarın ilk iki romanında anlatıcı konumu ve bakış açısına dair en genel tespitin katılımcı ve kolektif özellikler taşıyan anlatıcı olduğu söylenebilir. Anlatıcı ve anlatılan arasındaki açıklığın kaldırıldığı ve “mesafeli olmak yerine duygudaş ve katılımcı” (Ong, 2007: 62) anlatıcının varlığı, Latife Tekin’in romanlarındaki anlatıcı konumunu özetleyen bir özelliktir. Latife Tekin’in sekiz romanındaki anlatıcı tipi için üç ana başlık kullanılabilir. Bunlar, gözlemci anlatıcı (üçüncü tekil şahıs anlatıcı), özne anlatıcı (birinci tekil şahıs anlatıcı) ve çoğul anlatıcıdır. İlk başlıkta Sevgili Arsız Ölüm ve Berci Kristin Çöp Masalları; ikinci başlıkta Aşk İşaretleri, Unutma Bahçesi ve Muinar; üçüncü başlıkta ise Gece Dersleri, Buzdan Kılıçlar ve Ormanda Ölüm Yokmuş romanları incelenecektir. Romanların anlatıcı konumları, tutumları ve bakış açıları ise bu başlıklar içinde irdelenecektir.

160 veya şehirde gerçekleşen olağanüstü ve mantık dışı olayları inanarak anlatması klasik gerçekçi roman anlayışının ötesine geçildiğini göstermekle beraber Latife Tekin’in modern bir meddahı anlatıcı olarak tercih ettiği izlenimi uyandırır. Huvat’ın köye getirdiği radyoyu “konuşan kutu” (SAÖ, 2) olarak nitelemesi, köylüler gibi Atiye’nin köye gelişini uğursuzluk sayması, üç koyunun şişip ölmesi, çifte yumurtlayan tavuğun yumurtadan kesilmesi ve Huvat’ın annesinin tahtalıdan düşmesinin sebebini

“bu cinli ve uğursuz kadına” (SAÖ, 3) bağlaması, anlatıcının anonim karaktere sahip olduğunu gösterir. Anlatıcının aktardığı toplum kesimiyle özdeş tutumu, köyde yaşanan inanç ve hurafeleri de yadırgamaksızın aktarmasından anlaşılır. Anlatıcı, köylülerin cin-peri inancını paylaşır, Dirmit’in doğaüstü güçlere sahip olarak canlı cansız varlıklarla konuşmasını köylülerin kullandığı dil kalıplarıyla aktarır.

Sözgelimi Dirmit’in sırdaşı olan tulumbayı anlatırken onun bilincine sahip biri gibidir.

Aktaş ailesinin şehirdeki yaşamının anlatıldığı ikinci bölümde de anlatıcının Atiye’nin Azrail’le sık sık görüşmesini yansız bir tutumla aktardığı görülürken Hızır’la görüşmesinde ironik bir tutum sergilemesine tanık olunur. Bu durum kentin bireyi önceleyen dokusuyla birlikte okunduğunda anlam kazanır. Anlatıcı da kolektif bilinçten kimi zaman sıyrılarak alaycı bir dil kullanmaya başlayarak aktardığı topluluğun dışına çıkar. Fakat özellikle Atiye ve Dirmit’e odaklanan anlatıcının yine roman kişilerinin dünya görüşüne ve Aktaş ailesinin ideolojisine ortaklık göstermesi, onların yaşam biçimlerini yargılamayan bir bakış açısı seçmesiyle anonim kimliğini korur. Sözlü anlatım türlerinde kişilerin yalnız davranışlarıyla ve konuşmalarıyla aktarılması, olağan ve olağanüstünün bir arada ve yadırganmadan aktarılması, Orta Asya Türk inanışlarına yapılan göndermelerle bir arada düşünüldüğünde Latife Tekin’in “Deli Dumrul bilincini” (Uğurlu, 2008: 170) kullandığı argümanı güçlenir.

Romanın sonunda anlatıcının Atiye’nin ölümünden sonra öbür dünyada gördüklerini görebilmesi, öteki dünyaya ilişkin bilgileri rasyonel gerçeklikle aynı düzleme taşıması onun da Atiye ve Dirmit gibi olağanüstü yeteneklere sahip biri olduğuna işaret eder.

Berci Kristn Çöp Masalları’nda da yine üçüncü tekil anlatım kullanılmakla beraber bu kez dışarıdan bir bakış açısına sahip anlatıcı konumu söz konusudur.

Romana konu olan mahallede gerçekleşen olayların rivayetler üzerinden

161 yayılmasından hareketle John Berger, Berci Kristin Çöp Masalları’nın anlatıcısının söylenti olduğundan söz eder (Berger, 1996: 7). Üçüncü tekil şahıs anlatıcı, ilk romanda olduğu gibi anlattığı insanlarla aynı algıya sahiptir. Sevgili Arsız Ölüm gibi içeriden anlatmasa da, roman kişilerinin olağanüstü olaylara yaklaşımı yazarsal ketumluk ve ironik mesafenin bir karışımıdır. Sürekli efsaneler yaratan, doğaüstü güçlere inanan roman kişilerinin anlatıldığı romanda yazar, doğaüstü veya gerçeğin herhangi birine üstünlük tanıyan bir bakış açısı sergilemez. Anlatıcının Güllü Baba ve onun mucizelerine karşı yaklaşımı kimi zaman yazarsal ketumluk, kimi zaman ise yazarsal ironiyle aktarılır. Rüzgârı, karı, kuşları konuştururken ketum davranarak anlattıklarında herhangi bir gerçek dışılık şüphesi uyandırmayan anlatıcı, Güllü Baba söz konusu olduğunda yer yer ketumluğu elden bırakarak ironik bir tutum takınır.

Anlatıcının bu tutumunu, konu edindiği toplum kesiminin kültürel kodlarına bağlamak mümkündür. Köyden henüz göç edenlerden oluşan bu toplum katmanı,

“sözlü kültürün, geleneksel yaşam tarzının güçlü bir şekilde etkisi altındadırlar.

Böylece onların yaşamında gerçek ve efsane iç içe girer; ermişler, yatırlar, toplumun doğal bir parçasıdırlar” (Turgut, 2003: 62). Bu melez yapı içinde anlatıcı da bir yandan roman kişileriyle ortak ve duygudaş olurken diğer yandan ironik bir anlatım tutumu benimseyebilmektedir.

Berci Kristin Çöp Masalları’nın anlatıcısı, Çiçektepe insanının ideolojisine yaklaşan algı düzeyinin yanı sıra onları dışarıdan anlatarak mesafeyi açtığı da görülür. Romanın başlarında mahallede üretilen âdetleri şu sözlerle aktarır: “Bu âdetler Çiçektepe’de konan ilk âdetlerdi. Zamanla bu âdetlere işsizlik âdetleri, rüzgâr âdetleri, çöp âdetleri eklendi. Kimi yerini bulup yerleşti. Kimi de kalktı.” (BKÇM, 14). Bu pasajda dikkati çeken bir özellik de anlatıcının dili Çiçektepeliler gibi kullanmasıdır. Sözgelimi mahallede sözlü kültüre uygun bir davranış biçimi olan

“duruma göre isim verme” özelliğini anlatıcı da kullanır. İşçiler arasındaki küçük gruplara verilen isimlerden biri olan “çadır tutan işçiler” (BKÇM, 33) nitelemesini aynen anlatıcı da kullanır. Kullanılan dilin, anlatılan insanların bilgi düzeyi ve dil algısyla ortak olması, anlatıcının kolektif kimliğini güçlendiren özelliklerden biridir.

Büyük bir Çin ermişinin Konfiçyus yerine “Konfekçiyun” (BKÇM, 91) diye isimlendirilmesinin yanında aşağıdaki alıntıda yazı ve kitap diline uzak, sözlü dil özelliklerinin anlatıcı tarafından kullanıldığı net bir şekilde görülür:

162

Daha çöp bayırları ve kondu diye bir şeyin adı duyulmamışken, dünyanın koca bir ülkesinde, insan kasırgası anlamına gelen ‘Devrim’ diye bir durum ortaya çıkmıştı. […]

Romanikalar çalgı çalıp dolanırken, insan kasırgası dindikten sonra bu ülkenin adı tarihe

‘Komünist’ diye kayıtlandı (BKÇM, 90).

Roman boyunca anlatıcının sürekli hareket halinde olan bakışı, herhangi bir nesne, kişi, olay ya da durum karşısında duraksamazken, yirminci bölümde Çiçektepe’nin Birlik Çiçektepe ve Vakıf Çiçektepe olarak ikiye ayrılmasından sonra durur. “Çiçektepeli çocuklar(ın) Birlik Çiçektepe’ye gitmek için yola çıkıldığında gökyüzüne bakıyor” (BKÇM, 129) oldukları anda görüntü dondurulur ve roman biter.

Benzer bir bakışın Sevgili Arsız Ölüm’de de yaşandığı görülür. Sevgili Arsız Ölüm’ün episodlar halinde ve bir olaydan hızla ötekine geçen anlatımı, romanın sonunda Dirmit’in dama çıktığı sahnede durmuştur. Bu iki istisna dışında her iki romanın anlatıcısının da episodlar halinde ve ileriye doğru anlattığı olaylar içinde kişilerin iç dünyalarına girmedikleri, onları yalnızca eylem ve sözleriyle aktardıkları söylenebilir. Bu dışa dönük anlatım tutumuyla Sevgili Arsız Ölüm ve Berci Kristin Çöp Masalları’nda Latife Tekin’in “çoğu zaman anlattığı kolektivitenin bir parçasıymış izlenimini” (Sönmez, 2004: 29) yaratan anlatıcı tiplerini tercih ettiği görülür.

Çoğunlukla üçüncü tekil şahsın anlatıcının kullanıldığı Buzdan Kılıçlar ve Ormanda Ölüm Yokmuş romanlarında anlatının sık sık farklı anlatıcılar tarafından kesildiği görülür. Üçüncü tekil anlatıcının aktardığı kısımlarda yine katılımcı ve duygudaş anlatıcının roman kişileriyle aynı bilince sahip biri olarak ormanın ve doğanın bilgisine hâkim olduğu görülür. Buzdan Kılıçlar’da müdahil anlatıcı ve yazar anlatıcı sesinin romanda devreye girmesi, Ormanda Ölüm Yokmuş’ta ise birinci tekil şahsın ve müdahil anlatıcının anlatımı kesintiye uğratması bu romanların çoklu bakış açısı ve anlatıcı kapsamında değerlendirilmesini gerektirmektedir. Bunun yanı sıra Gece Dersleri’nin birinci tekil şahısla başlayan kurgusu, romanın bütününe hâkim olan parçalı yapının etkisiyle bozulur ve kimi zaman üçüncü şahıs, kimi zaman da üst anlatıcı konumundan yazarın müdahaleleriyle yine çoğul anlatıcılı romanlar içinde değerlendirmeye olanak tanır.

163 3.2. Özne Anlatıcı

Birinci tekil şahıs anlatıcı da denilen özne anlatıcı tipinin romanların kimi kısımlarında belirsizleşerek farklı anlatıcı kimliklerine bürünse de ana çizgileriyle Aşk İşaretleri, Unutma Bahçesi ve Muinar’da kullanıldığı görülür. Tekin, bu romanlarının anlatıcılarını roman kişilerinden seçmiştir. Romanda hem anlatan, hem anlatılan hem de yansıtıcı bilinç görevi gören bu kişilerin öznel tutumlarının hâkim olması olağandır. Kişiler ve olaylar bu anlatıcı kahramanların tanıklığıyla aktarılır.

Bireysel görüşleriyle bir arada aktarılsa da söz konusu romanların anlatıcılarının -Aşk İşaretleri’nde görüldüğü üzere- kolektif özneyi de temsil ettiklerinden söz edilmelidir.

Aşk İşaretleri’nde yansıtıcı bilinç romanın tek kadın karakteri olan Cihan’dır.

Cihan, aynı zamanda Nezir’in peşinde koşan üç arkadaşı -Saim, Yener ve Gülhan- adına da konuşur ve çoğu zaman ‘biz’ anlatıcı kimliğine bürünerek kolektif özne haline gelir. Bu dört arkadaşın Nezir’in arkasından sürüklenmeleri, onun diline öykünmeleri, kendilerine ait dillerinin olmayışından dolayı mekânsız ve dilsiz kalışları sonucu iradelerini dilin ve iktidarın sahibi Nezir’e teslim edişleriyle oluşan ortak ve pasif kişilik, Latife Tekin’in bu romanda ‘ben’ dilini ‘biz’ diliyle bir arada kullanmasının temel sebebidir.

Latife Tekin, anlatıcı konumundaki Cihan’a; birinci tekil anlatımla romanı aktarmasına karşın, roman kişilerinin iç dünyalarını görebilen, ruhsal çözümlemelerini yapabilen tanrısal özellikler de yüklemiştir. Bu başlangıçta bir çelişki gibi görünse de anlatıcının Yener, Gülhan ve Saim’den oluşan kolektif özneyi temsil ettiği göz önüne alındığında anlamını bulmaktadır. Romana ‘ben’ diyerek başlayan anlatıcı ilk sayfada, “İfadesini bulmuş en mükemmel eserde bile vicdanımızı yaralayan bir giz yok muydu?” (Aİ, 2) diyerek Nezir’le ilişkileri söz konusu olduğunda diğer gençleri de içine alan bir anlatım tutumuna geçer.

Işık korkunç ürperişiyle birden öyle parlıyordu ki kımıldanamıyordum. Varlığım sanki öncesiz ve sonrasız. Nezir’in hayata hâkim sesi ileriden kulağıma gelmese, her şeyden ayrı, öylece kendimden habersiz sönüp giderim.

Işığı atlatıp bizi dünyanın içine sokuyor, kulağımıza, gözümüze çarpan her şeyin sırrını fısıldayarak cansız varlıkların seyrine götürüyordu (Aİ, s. 31).

164 Aşk İşaretleri’nin anlatıcı kahramanı, yedinci bölümde “Düşünsenize. Nezir ayaklarımızın dibinden yansıtıyor kendini” (Aİ, 73) veya “ona ayaklarımızın altında hışırdayan yaprakların korkusuyla bağlıydık. Söylemedim değil mi? Geceye ‘gecoş’

diyordu herif.” (Aİ, 76) şeklinde okuyucuyla konuşarak üst anlatıcı konumuna yükselir. Anlatılanların içinde ve bizzat yaşıyor olmasına rağmen okurla konuşması anlatıcının olanlara dışarıdan bakışına sebep olur.

Latife Tekin, Unutma Bahçesi’nde de Aşk İşaretleri’ne benzer şekilde bir erkek etrafında toplanmış olan bir grup insan arasından Tebessüm adlı kadın kahramanı anlatıcı olarak seçer. Unutma Bahçesi’nde Tebessüm’le birlikte bahçede yaşayan yazar ve sanatçıların, oranın kurucusu ve sahibi, aynı zamanda merkez kişisi olan Şeref’e odaklı yaşantılarının içeriden ve sübjektif aktarımı söz konusudur.

Tebessüm de Aşk İşaretleri’nin anlatıcısı Cihan gibi peşinde sürüklendikleri ve yanaşmaya çalıştıkları Şeref’le olan ilişkileri çerçevesinde roman kişilerinin iç dünyalarını yansıtır.

Başından sonuna kadar ‘ben’ anlatımın hâkim olduğu Unutma Bahçesi’nde kimi zaman Tebessüm’ün üst anlatıcı konumundan okurla konuşması, romanın postmodern kurgu tekniğine yaslanan özelliklerinden biri olarak dikkat çeker.

Romanın ismine ve anlatılan bahçenin içeriğine uygun bir anlatım tutumu tercih eden Latife Tekin, anlatıcısını daha romanın başında “Olup bitenleri, kolayca unutabileceğiniz hafiflikte anlatacağım size” (UB, 15) diye konuşturur. Roman, Tebessüm’ün sık sık anlatacağını söylediği ama bir türlü anlatmadığı hikâyenin öyküsü olarak okunabilir. Tebessüm, “Unutma Bahçesi’ni herhangi bir plana bağlı kalmaksızın dağınık bir şekilde” (Doğrul, 2009) anlatır. Bilinçli bir tercih olarak romanı dağınık anlatan ben-anlatıcının kendisiyle de mesafe oluşturması Latife Tekin’in romanlarında pek rastlanmayan kuşkucu bir anlatım doğurur. Romanın geneline hâkim olan ikircikli ve kuşkulu dili kullanan anlatıcı, olan biteni “sessizce izleyen, gezinen, yalnızlık anlarında doğayı kucaklayan” (Parla, 2010a) bir bakışa sahiptir. Jale Parla’ya göre, “Tebessüm, ‘benim de içimden boşalan bir solukla kendim olmaktan çıktığım, havadaki parlamalar gibi bilinmez anlarım oluyor’

diyerek bu eğretiliği pekiştirir ve hikâye de, Latife Tekin’in romancılığında ilk kez, azımsanmayacak bir mesafeyle anlatılır” (Parla, 2010a). Tekin, anlatıcısını saf bir

165 kadın kimliğine büründürerek anlattığı her şeyin kuşkuyla ve okunduktan sonra çabucak unutulacak şekilde algılanmasına olanak tanır.

Latife Tekin’in son romanı olan Muinar’ın birinci tekil anlatıcısı da yazar kimliğiyle öne çıkan Elime adlı kadındır. Gece Dersleri gibi tek kişilik bir roman gibi görünse de anlatıcı kahramanın içinde uyanan ve onun öteki ben’ini temsil eden

“bin yaşındaki kocakarı” Muinar’ın bir süre sonra farklı bir kimlik kazanmasıyla Gülfidan/Sekreter Rüzgâr’dan ayrılır. Gece Dersleri’nde anlatıcı kişilik bölünmesi yaşayarak farklı konum ve tutumlarla romanı anlatırken Muinar’da Elime’nin iç ben’i olarak ortaya çıkan yaşlı Muinar bir süre sonra farklı bir roman kişisi hüviyetini kazanır. Anlatıcı kahraman, öznel ve yanlı bir tutumla, yazarın sözcüsü olarak romanı anlatır. İki kadın arasında geçen konuşmaların aktarımında Latife Tekin, kendi politik görüşünü, doğacı, çevreci duyarlılığını anlatıcı ve dolayısıyla onun iç sesini temsil eden Muinar karakteriyle ortaya koyar. Anlatıcı kahraman Elime, Muinar’la girdiği diyaloglarda hiçbir mesele üzerinde uzun ve derinlikli bir yaklaşım sergilemez. Elime ve Muinar, geçmişe, güncel siyasete, ekonomik meselelere, feminist ve çevreci duyarlılıkla yaklaşarak birçok konuda eleştirel ve yanlı bir tutum geliştirirler. Anlatıcı kahramanın kadının cinsel kimliğine ilişkin yoğun göndermelerde bulunması, yazarın son dönemlerde eko-sistem eleştirisini ve kadın duyarlılığını öne çıkarmak istemesine bağlanabilir. Bu romanda kullanılan anlatıcının iç ‘ben’ini temsil eden Muinar’la beraber Latife Tekin’in düşüncelerinin taşıyıcısı olduğu sonucuna varılır.

Muinar’ın başında anlatıcının kişiliği “şizofren bir ruhun içindeki bölünmeler gibi algılansa da, iç sesin kimliğini açıklaması ile” (Büke, 2009) Elime’nin öznelliği netlik kazanır. Romanın başından itibaren öznel tutumuyla romanı anlatan Elime, sık sık okuyucuyla konuşarak yazarı temsil ettiğini açığa çıkarır. Sözgelimi Muinar’la çıktığı iç yolculukta anlatıcı, “Unutalım bunları şimdi, sergiyi dolaşmaya başladık, söylediğim gibi içimdeki kocakarı benim gözlerimle bakıyor her şeye…” (MU, 17) diyerek üst-anlatıcı konumuna geçer. Aynı zamanda yazar kimliğine vurgu yapılan anlatıcı Elime’nin, yazdığı öyküler romanda farklı bir anlatı katmanı meydana getirir.

Bu alt metinlerde farklı bir anlatıcı tipine rastlanır. İtalik harflerle ana metnin muhtelif yerlerinde ortaya çıkan öykülerin anlatıcısı üçüncü tekil kişidir. Bu

166 metinler, Elime’nin kadınları cinsel kimlikleriyle öne çıkardığı ve feminist hassasiyetle yazılmış mitolojik hikâyelerdir.

Latife Tekin’in romancılığında ilk kırılmanın görüldüğü Gece Dersleri’nde de özne anlatıcı kullanılmıştır. Fakat bu romanda anlatıcı ‘ben’ kimliği altında birden çok kişiliğe bölünür. Romanın parçalı yapısı anlatıcı profilinde de görülür. Latife Tekin Gece Dersleri’nde hem özne, hem üçüncü tekil şahıs anlatıcı kullanırken, yazar sesiyle romana müdahale ederek üst anlatıcı konumuna da geçer. Anlatının odağında ve aynı zamanda anlatıcı kahraman olan kadını, Gülfidan ve Sekreter Rüzgâr isimleri altında kurgulayarak farklı bakış açıları ortaya koyar. Bu etkenler, romanın çoğul anlatıcı ve bakış açısı kapsamında değerlendirilmesini gerekli kılar.

Belgede LATİFE TEKİN’İN ROMANCILIĞI (sayfa 170-177)