• Sonuç bulunamadı

İçtihadın Geliştirilmesi ve Cassis De Dijon Kararı

2.3. MİKTAR KISITLAMASI VE EŞ ETKİLİ ÖNLEM YASAĞI

2.3.2. İçtihadın Geliştirilmesi ve Cassis De Dijon Kararı

Malların serbest dolaşımına ilişkin ikinci temel içtihat olarak Cassis de Dijon kararı, Dassonville kararına nazaran eş etkili önlem kavramını daha dar yorumlamış ayrıca ulusal önlemin ayrımcı olmayan niteliğine özel sonuçlar bağlamıştır. Cassis de

Dijon kararına251 konu olay, Alman Alkollü İçki Tekeli Kanunu’nda yer alan meyve likörlerinin %25 oranında alkol içermesi gerektiği yönündeki kurala ilişkinidir. Buna göre Almanya’da sadece belli bir alkol yüzdesine sahip içeceklerin ‘likör’ olarak satılmasına izin verilmektedir. Rewe – Zentral şirketi, Alman Alkollü İçkiler Tekel

İdaresinden Fransa’da üretilen Cassis Dijon adlı meyve likörünü Almanya’ya ithal etmek için izin istemiştir. Buna karşı ilgili talep Fransa’dan üretilen likörlerin alkol oranının %15 ila %20 dolayında olması ve bu sebeple içkilerin Federal Almanya’da satılması için gerekli niteliklere sahip olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Alman ithalatçılar ise bu likörün Fransa’da yasal olarak piyasaya sürüldüğünü ve pazarlandığını belirterek ilgili ulusal yasanın amacını aşarak ithalatta miktar kısıtlamasına eş etkili bir kısıtlama yarattığını dolayısıyla da Birlik hukukuna aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Bu kapsamda Alman Vergi Mahkemesi Adalet Divanı’na yaptığı ön karar başvurusunda Divan’a iki soru yöneltmiştir. Bunlardan birincisi alkollü içkiler için asgari alkol oranlarını belirleyen Alman Alkollü İçki Tekelinin ilgili hükmünün Roma Andlaşması md. 30 (yeni madde 28) anlamında miktar kısıtlamasına eş etkili bir kısıtlama yaratıp yaratmadığıdır. İkinci sorusu ise asgari alkol oranlarını belirleyen böyle bir hükmün Roma Andlaşması md.37 açısından üye ülkeler arasında üretim ve pazarlama koşulları bakımından ayrımcılık olarak nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasındadır.

Davaya müdahil sıfatı ile katılan Almanya Cumhuriyeti yaptığı savunmasında, ilgili ulusal yasanın hiçbir şekilde yabancı ürünlere karşı ayrımcılık içermediğini, meydana gelen kısıtlamanın Fransa ve Almanya’daki meyve

likörlerinde aranan farklı orandaki alkol içerme kanuni zorunluluğundan kaynaklandığını belirtmiştir. Alman Hükümetine göre ilgili yasa hükmü, kamu sağlığının ve adil olmayan ticari uygulamalara karşı tüketicinin korunması amaçlarına hizmet etmektedir. Çünkü düşük oranda alkol içeren içkiler yüksek orandakilere göre daha büyük bir bağımlılık kaynağıdır ve ilgili ulusal yasa alkollü içkilerde belirli bir alkol oranını sabit tutarak düşük oranda alkol içeren içkilerin ülkesinde yayılmasına engel olmaktadır. Ayrıca bu hükmün kaldırılması durumunda düşük oranlı içkilere rekabet üstünlüğü verilmiş olacaktır. Bunun gerekçesi olarak da alkollü içki vergilerinin büyük bir kısmının alkol oranlarına göre artması gösterilmiştir.

Adalet Divanı’nın ilgili davaya yaklaşımı dikkat çekicidir. Adalet Divanı öncelikle Birlik düzeyinde alkollü içki üretimi ve pazarlaması konusunda ortak bir düzenleme olmadığından dolayı üye ülkelerin kendi toprakları üzerinde alkollü içkilere yönelik tüm kararları alma hakkını tanımakla beraber ilgili malların serbest dolaşımını kısıtlayıcı yasal düzenlemelerin makul ve adaletli olmak koşulu ile geçerliliğini koruyacağını belirtmiştir. İkinci olarak kısıtlayıcı hükümlerin yerli ve ithal mallarda ayrım gözetilmeksizin uygulanması ve ilgili düzenlemenin yapıldığı alanlarda mevzuat uyumlaştırmasının yapılmış olmaması durumunda, Birlik içerisinde serbest dolaşımı kısıtlayan bu kuralların ‘mali denetim, kamu sağlığı, ticari işlemlerde güvenliği sağlama ve tüketicinin korunması’ amaçlarına yönelik olması durumlarında kabul edilebileceğini belirtmiştir.

Ancak Adalet Divanı, Almanya Cumhuriyetinin kamu sağlığı ve tüketicinin korunması ile ilgili yaptığı savunmasını kabul etmemiştir. Kamu sağlığının korunmasına ilişkin savunmanın reddedilmesine gerekçe olarak Alman tüketicilerinin Alman pazarında çok çeşitli düşük ve orta derecede alkollü içkilere ulaşabilme imkânlarının bulunması ve yüksek oranda alkol içeren içkilerin seyreltilerek tüketilmesi alışkanlıklarının olması gösterilmiştir.

Tüketicinin korunması gerekçesi ise, şişe etiketlerinde bilgi verilmek suretiyle tüketiciye yeterli bilgi iletilmesini sağlayarak ticari işlemlerde güvenliğin sağlanmasının mümkün olabileceği gerekçesi ile reddedilmiş ve Almanya tarafından ilgili Almanya tarafından alınan önlemin aynı amaca ulaşma bakımından makul ve

orantılı olmadığına hükmetmiştir. Bundan dolayı Adalet Divanı yorumunda, asgari alkol oranları hakkında tek taraflı yükümlülük yükleyen böyle bir hükmün hiçbir

şekilde Birliğin temel ilkelerinden biri olan malların serbest dolaşımının gereklerini göz ardı etmeyi gerektirecek kadar genel yarar sağlama amacına hizmet etmediğinin açık olduğunu yani orantılılık ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca uygulamada bu nitelikteki sınırlayıcı hükümlerin temel amacı ve etkisi, ulusal yasalar yoluyla belirlenen gereklere uygun olmayan diğer üye ülke ürünlerinin ulusal pazara girmesine engel olunarak, yüksek oranda alkol içeren bu ürünlerin desteklenmesidir. Dolayısıyla alkol içeren içeceklerin satışı bakımından bir üye ülke yasasında var olan asgari alkol oranları hakkında tek taraflı yükümlülüğün, Andlaşmanın 30’uncu maddesine (yeni madde 28) aykırı olacak şekilde ticaretin önünde engel oluşturduğu belirtilmiştir.

Tüm bu nedenlerle, üye ülkelerin birinde yasal olarak üretilen ve piyasaya sürülen alkollü içkilerin başka bir üye ülkeye sokulmaması için hiçbir geçerli neden bulunmamakta ve bu gibi ürünlerin satışının ulusal yasalar tarafından belirlenen orandan daha düşük alkol oranı içeren içkilerin piyasaya sürülmesiyle ilgili yasal bir yasaklamaya tabi olamayacağı belirtilmiştir. Burada dava ile ayrıca ‘Karşılıklı Tanıma İlkesi’ olarak adlandırılan ilkenin ortaya çıkarılmıştır. Karşılıklı tanıma ilkesi, bir üye ülke yasaları çerçevesinde üretilen ve piyasaya sunulan bir ürünün, hiçbir engel olmaksızın tüm üye ülkelerde pazarlanabilmesi ve üye ülkelerin karşılıklı olarak birbirlerinin yasal düzenlemelerini tanımaları anlamına gelir. Bu ilke Adalet Divanı tarafından özellikle Birlik bünyesinde uyumlaştırma yapılmamış alanlardaki sorunların giderilmesine ve bu yolla üye ülkeler tarafından malların serbest dolaşımı hükümlerini ihlal eden düzenlemeler yapılmasına engel olunması amaçlarıyla kullanılmaktadır.

Cassis de Dijon kararı özellikle ayrım gözetilmeden uygulanan kısıtlamaları,

28’inci madde kapsamından kurtarmak için 30’uncu maddedeki istisnalardan birinin varlığını ispat etmenin yanında, mahkeme tarafından belirtilen ve tahdidi olmayan zorunlu ihtiyaç hallerinin korunmasına yönelik olarak yapıldığını ispat edilmesini yeterli kılması bakımından önem arz etmektedir. Görüldüğü gibi Adalet Divanı bu kararı ile potansiyel kısıtlamaları dahi miktar kısıtlamalarına dâhil eden yaklaşımını yumuşatmış ve karşılıklı menfaatler arasında denge sağlamaya çalışmıştır.

Adalet Divanı Cassis de Dijon kararı ile belirlediği bu tutumu sonrasında incelediği önlemler bakımından da devam ettirmiştir. Bu çerçevede şarabın mayalaması sonucu elde edilen sirke haricinde herhangi bir maddeden yapılan sirkenin satılması yasağını miktar kısıtlamasına eş etkili bir önlem olarak değerlendirmiş, ileri sürülmüş olan tüketicinin korunması gerekçesini de farklı maddelerden yapılan sirkelerin ambalajlarına buna ilişkin bir açıklama eklenerek aynı amaca ulaşılması bakımından, bunların bir bütün olarak yasaklanmasını orantılı görmemiştir252. İthal ürünlerin üzerine ‘yabancı’ kelimesinin etiketlenmesi zorunluluğuna ilişkin İrlanda düzenlemesinin miktar kısıtlamasına eş etki yarattığı kabul edilmiş ayrıca ayrımcı nitelikteki bir hüküm olmasından dolayı İrlanda tarafından ileri sürülen tüketicinin korunması ve ticarette adaletin sağlanması gerekleri kapsamında değerlendirilmesi talebi Adalet Divanı tarafından reddedilmiştir253. Eğer ki İrlanda düzenlemesi yerli ve yabancı mallar için kaynak gösterilmesi zorunluluğu şeklindeki bir gerekliliği düzenleseydi, yerli ve yabancı mallara aynı şekilde uygulanma niteliğine sahip olması dolayısıyla, bu düzenlemenin zorunlu gereklere uygunluğu incelenebilecekti. Bu formül çerçevesinde incelenen bir diğer karar olarak Blesgen kararında254, Belçika yasalarında yer alan ve üye ülke restoranlarında %22 oranından daha yüksek bir oranda alkol içeren içki satışını yasaklayan ulusal önlemin değerlendirmesi yapılmıştır. Adalet Divanı bu yönde bir içki satışının, stoklanmasının yasaklanmasının ayrımcılık içerir şekilde düzenlenmemiş olması sebebiyle Birlik içi ticarette engelleyici bir etki yaratmadığını, bu sebeple de miktar kısıtlaması olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. Bu noktada Adalet Divanı, Belçika tarafından ilgili düzenlemenin gerekçesi olan sosyal boyutta gerçekleşen alkol alma alışkanlığından kurtulmaları yoluyla alkolizmle mücadeleye gerekçesini haklı bulmuş ayrıca bu uygulamanın yerel ve yabancı içkilere aynı şekilde uygulanması sebebiyle bu niteliği gereği kısıtlamanın üye ülkeler arası ticaret, engellemeyeceğini belirtmiştir.

252

ABAD, C-788/79 sayılı Italyan State v. Gilli and Andres kararı [1980] ECR. I-02071.

253 ABAD, C-113/80 sayılı Komisyon v. İrlanda kararı [1981] ECR. I-01625. 254 ABAD, C- 75/81 sayılı Blesgen kararı [1982] ECR. I-01211.