• Sonuç bulunamadı

1. BİRİNCİ BÖLÜM

1.3. Hukuki Alanda Kadın Hakları

Hukuk; bir milletin varoluşu boyunca devam eden ve o toplumdaki insanların milli şuurunu oluşturan en önemli unsurdur. Toplumdaki vicdan kavramının da en önemli yapıtaşıdır. Türk toplumunun varoluş süreci içerisinde meydana gelmiş ve sürekli olarak devam eden vicdanının ortak ürünüdür.81

Bir toplumda ilk olarak kadınların cinsiyetçi ayrımlara maruz kalıp kalmaması, evliliklerde kadına verilen değer, özellikle aile içerisindeki ilişkilerde kadının rolü ve hakları, çerçevesinde gelişen olayların ışığında değerlendirildiğinde toplum nazarında hukukun var olup olmadığından söz edilebilir.

Eski Türklerde toplum nazarında hiçbir cinsiyetçi ayrıma maruz kalmayan kadınların, erkeklerle ortak ilişkilerde ve faaliyetlerde etkili olduğu bilinmektedir. Kadına verilen değerin en önemli örneklerinden biri Kül Tiğin’in sözüdür.

Eski Türklerde baba tarafı asil olanlara İnal unvanı verilmektedir. Bir prensin hakan olabilmesi için hem tiğin hem de inal olması gerekmektedir. Kül Tiğin “ Ben

yetişemeseydim, annem Hatun, büyük annelerim, ablalarım, gelinim ve prenseslerim

80gös.yer.

39

cariye olacaklardı.” diye dövünür. Çünkü Kül Tiğin için vatanın korunmasında; vatanı

vatan yapan nesillerin yetiştiricisi olan “kadın” korunması çok önemlidir.82

Yine Türk toplumunda evlilik konusunda da babanın rızası alındığı gibi baba, kızın annesine de fikrini sormaktaydı ancak evlenecek gençler arasında yakın kan bağı olmaması gerekmekteydi. Yapılan evlilikler resmi törenlerle ve nikâhla yapılmaktaydı. Gençlerin birbirini görüp beğenebilecekleri Yuğ ayinleri ve toplantı yerleri bulunmaktaydı. Evlenecek gençlerin ilk olarak kızın gönlünü kazanmaları gerekmekteydi.83 Yani kızın eve hapsolması gibi bir durum söz konusu olmayıp, kızların ne düşündüğünün ve ne istediğinin önemi vardı.

Altay geleneklerinde; kız istemeye giden kişiler kuda olarak adlandırılırdı. İlk olarak baba, ev yaptırıldıktan sonra düğün tesis edilirdi. Evlenmek için bir yaş sınırı olmamakla birlikte buluğ çağına girmiş olmak gerekirdi. Evlenen kız artık kadın sayılırdı. Evlilik sırasında erkek kadına bir bedel ödemek zorundaydı bu genellikle iş yardımı şeklinde verilmekteydi. Uygurlarda evlenecek kızı ailesinden kalın ile satın alınırdı. Kalın kelimesi çeyiz anlamında kullanılmaktaydı. Evlenme gerçekleştikten sonra, yeni gelin kocasının ailesine hizmet ettiğinden, ailesinden at deve koyun gibi hayvanlar karşılığında satın alınmaktaydı. Bu bedel zamana, ailenin servetine gibi türlü etkenlerle de değişiklik göstermekteydi. Bir şahsın yanında çalışan kadınların evliliklerinde istedikleri gibi bir yuva kurma hakkı vardı. Kölelik olarak tabir edilen bir durumda olan kadınlarda farklı toplumlardaki gibi muameleye maruz kalmamakla beraber, arzusu dışında başka kişilere verilemez, hangi konu da satın alınmış ise yalnızca onun hizmetini yerine getirmekteydi. Birden fazla kadınla evlilikler yerine tek eşlilik esastı fakat bazı Türk geleneklerinde kadının çocuk doğurmaması gibi durumlarda ikinci bir kadınla evliliklere de rastlanmaktaydı. Genelde bu Kazak toplumlarında görülen bir durumdu.84

Genellikle birden fazla kadınla evlilik yapılan kültürlerde yine bir baş kadın ve harem usulü bir gelenek mevcuttu. Bu durum genellikle zengin aileler için geçerliydi.

Toplumda özellikle aile içerisinde kadın ve erkek çocukların sorumluluğundan birlikte mesul olmaktaydı. Aile içerisinde, babanın vefatı üzerine sorumluluğu

82 a.g.t.,s.14. 83,a.g.t.,s.15,16,17. 84gös.yer

40

tamamıyla anne devralmaktaydı. Baba, aile reisi olması nedeniyle demokratik hakları bulunmakta fakat onları hizmetinde çalışan kişiler olarak görmemekteydi. Pederi aile olarak adlandırılan bir aile sistemi bulunmaktaydı. Bu toplum yapısı içerisinde devlet ve siyasi işlerle dini konular birbirinden ayrı tutulduğundan eşler arasında dini tabulara dayanan ayrımlar söz konusu olmamaktaydı. Bunda özellikle Şamanizm inancının demokratik olmasında ve toplum içerisinde kadın şamanların ön plana çıkmasının da etkisi oldukça büyük bir yer tutmaktaydı.85

Babanın vefatı üzerine babadan kalan mallar sadece erkek çocuklarına değil aynı zamanda evlilik yapmamış kız çocuklarına da bazı oranlarda verilmekteydi. Evlenmiş kızlar ise babadan kalan gelirden faydalanamamaktaydı. Bundan farklı bazı Türk toplumlarında ise kızlar mirastan pay alamazlardı. Mirastan pay alamayan kızlar için erkek kardeşleri onlara evlenene kadar bakmakla yükümlüydü. Babanın yapması gereken görevleri erkek kardeşler yerine getirmekte, çeyiz, kalın gibi görevleri de yine bu erkek kardeşler üstlenmekteydi. Kadın toplumda önemli bir konumda yer aldığından ve cinsiyetçilik gibi herhangi bir ayrım yapılmadığından kadına karşı yapılan davranışların ve işlenen suçların cezaları bulunmaktaydı. Kadına şiddet uygulamanın, dövmenin cezası hayvanla ödenen tazminattı. Genç kızlarla farklı münasebette bulunanlar hem ceza ödemekle hem de o kızla evlenmek zorunluluğundaydı. Kız kaçırmanın cezası fidye ödemekti. Evli kadına karşı işlenen cinsel suçların cezası ise idamdı ve bu en sert kurallardan biri olmakla beraber bu ceza hafifletilmezdi. Yine bazı Türk toplumlarında ölen kardeşin eşiyle evlenme gibi bir

durum söz konusuydu86

Günümüzde bile özellikle Doğu bölgelerimizde ölen kardeşin dul kalan karısıyla evlilikler yapılmakta ve bu da önemli bir görev olarak görülmektedir.

Türklerin İslamiyet ile tanıştığı ve Türk adetleri ve İslam dininin birleştiği dönemde aile önemli bir yer tutmaktaydı. Evlenecek gençlerin birbirini seçmesi, başlık uygulaması gibi önemli unsurlar bulunmaktaydı. Dünürler arası karşılıklı verilen sözler neticesinde kıza verilecek çeyiz olarak, babanın yetiştirme hakkı, annenin süt hakkı,

85,a.g.t.,s.26-27. 86 gös.yer.

41

verilirdi. Eski adetlerde olduğu gibi bir kadın ile evlilik yolunda adımlar atılmaya başlardı.87

İslamiyet’in kabulü ile birlikte Arap toplulukların etkisi ile kadınların geri planda tutulmaya başladığı bir döneme geçilmesi hukuki alanda da kadınları oldukça etkilemiştir. Yine de Türk kadınları belirli bir süreye kadar kendi haklarını korumayı başarabilmiş eskisi gibi yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Hatunların halkın içerisinde etkin bir durumda olması, gelen misafirleri ağırlamaları, kıyafetlerinde de aynı şekilde giyinmeye devam ettikleri bilinmektedir.

Arap kültürü ve diğer kültürlerin etkisi tam olarak yerleşmeye başladığında ise Arap kültüründe olduğu gibi kadınların geri plana itilmesi eve hapis olması gibi durumlar yaşanmaya başlamıştır. 88

İslam dininde kadına oldukça değer verilmektedir. Gerek Allah’ın ayetleri gerek Hz. Muhammed’in davranışlarına bakıldığında İslam dininin kadına zulme karşı olduğu ve kadının değerli bir varlık olduğu sık sık bahsedilmektedir. Sosyal hayat içerisinde, hukuk alanında, eğitim alanında ve birçok durumda kadınlara değer verilmesi önemle vurgulanmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Nisa, Talak ve Bakara surelerinde çeşitli yönlerden kadınlara hükümler konulmuştur.

Nisa suresinde “Eğer hanımlarınız arasında adaleti sağlamayacağınızdan korkarsanız sadece bir tane ile yetinin”89 emri getirilmiştir. Böylece birden fazla

evliliği Kur’an tesis etmeyerek ahlaki ve sosyal zaruretler halinde buna izin verilmiştir. Fakat Yine Nisa suresinin 129. Ayetinde “Ne kadar isterseniz kadınlar arasında adaletli davranmaya güç yetiremezsiniz”90ayetiyle bunun mümkün olmayacağını bu nedenle

bir zaruret olmadığı takdirde birden fazla kadınla evlenmemeye işaret etmiştir. Savaş sırasında erkek nüfusunun azalması ve eşlerini kaybeden kadınlara sahip çıkmak adına

87,a.g.t.,s.20,39.

88Ahmet Yılmaz, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Kadın Kimliğinin Biçimlendirilmesi”, Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, C:IX, S:20/21,2010,s.193

89Halil Altuntaş, Muzaffer Şahin, “Kur’an-ı Kerim Meali”, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2011,s.86. 90a.g.e.,s.108.

42

çaresiz ve kimsesiz kadınların ortada kalmaması adına yapılan evliliklerde bu izin birden fazla kadınla evliliğe kadar izin verilmektedir. 91

İslam dininde kadınların toplum içerisindeki durumunu, haklarını gözetmek adına “Mehir” uygulanmaktadır. Mehir, sözlükteki anlam bakımından “ücret” anlamına gelmektedir. Evlilik esnasında ödenen para veya malı ifade etmek için kullanılır. Kur'an-ı Kerim'de kendileriyle evlenilen kadınlara Mehirlerinin verilmesi gerektiği belirtilmiştir.92

Osmanlı Devleti, aile hukuku konularına İslami kurallar çerçevesinde uygulamalar getirmiştir. Evlilikler dini usullere göre gerçekleştirilmiştir. Evlilikler kadıdan alınan izinname ile köy imamları tarafından kılınabildiği gibi, direk kadı tarafından da kıyılmaktaydı. Nikâh iki kişinin şahitliğinde kıyılmakta ve taraflara belirli bir Mehir karşılığında, karşı tarafı eşliğe kabul edip etmediği sorularak yapılırdı. Hutbeler, dualar ve hadisler okunarak nikâh gerçekleştirilmiş olunurdu.93 Mehir’in ne kadar verilmesi gerektiğine dair herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Aynı zamanda kadın Mehir’i dilediği gibi harcama hakkına sahiptir, Mehir sadece kadına aittir.94

Osmanlı Devleti döneminde kadınların toplumsal yaşam içerisindeki durumlarına dair çok az kayıt bulunduğu bilinmektedir. Genellikle nüfus sayımlarında bile kentlerde yaşayan kadınların bulunduğu, köylerde yaşamını sürdüren kadınların daha geri planda kaldığı, bunun ise en önemli nedenlerinden birinin ulaşım açısından olduğu bilinmektedir. Köyde yaşamını sürdüren kadınların herhangi bir mahkemeye ulaşması elbette kente yaşamını sürdüren kadınlara nazaran daha zordur.95

Osmanlı Devleti içerisinde yaşamını sürdüren Müslüman ve gayrimüslim kadınlar bulunmaktaydı. Gayrimüslimler de Müslümanlarla eşit olduğundan bu kadınlar Osmanlı mahkemelerini kullanabilmekteydi Şeri mahkemelerden dilediği gibi yararlanabilen kadınlar genellikle, aile fertleri arasında sağlam ilişkiler bulunmayan,

91a.g.e.,s.86

92Mehmet Akif Aydın, TDV İslam Ansiklopedisi, “Mehir”, C: XXVIII,2003,s.389-391.

93Ekrem Buğra Ekici, “Osmanlı Hukukunda İzinnâme ile Nikâh”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, Sayı:2, 2006 Güz, s.50.

94Mehmet Yetişgin, Toroshan Özdamar, “XX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devletinde Aile Kurumu:

Besni Örneği”, KSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, C:XIII, S:1,2016,s.223-224.

95Jülide Akyüz, “Osmanlı Kadınlarının Hukuksal Haklarını Kullanımı Hakkında Bazı

43

evin erkeğinin vefat ettiği kadın bireylerden oluşmaktaydı. Kadınlar mahkemeye birçok konudan dolayı başvurabilmekteydi. Örneğin; miras, nikâh, veraset, borç, hakaret, tecavüz, tasarruf hakkı, hırsızlık gibi daha birçok konu da mahkeme de haklarını aramışlardır. Kimileri kendilerine vekil tutmayı tercih ederken kimileri ise vekil kullanmamışlardır.96

Gayrimüslim kadınların Osmanlı mahkemelerine genellikle en çok başvurduğu konu ise mirastır.Bu durumun en büyük nedeni kendi cemaatlerinin veraset yasalarının kadınlara verdiği paylardaki adaletsizliktir. İslam veraset hukuku kadınlara Yahudi, hatta 18. yüzyıl İngiliz hukukunda tanınmayan veraset hakları tanıyordu. Yahudi kız çocukları mirastan Müslüman kız çocuklarına oranla daha az pay almaktaydı. Bunun yanında diğer gayrimüslimlere oranla Yahudiler mahkemeye kişi hukuku için değil, daha çok ticari anlaşmazlıkların çözümü için başvurmuşlardır.97

Kadınların mahkemeye başvurduğu önemli konulardan bir diğeri evlenme konusudur. Özellikle savaşlarda eşlerini kaybeden kadınlar tekrar evlenebilmek için mahkemeye eşlerinin öldüğünü kanıtlamak zorundadır. Bunun içinde eşinin gidişinden sonra İslami kurallar neticesinde bir müddet beklemek zorundadır. Bu süre yaklaşık üç ay kadar bir süredir. Yine eşinin ve çocuğunun vefatını kanıtlayarak mirastan yararlanmak içinde mahkemeye başvurulmaktadır. Bazen evlenmek istemelerinin nedeni toplumda dul olduklarının bilinmesinden dolayı yaşamış oldukları zorluklar olabilmektedir. Bu gibi durumlarda kadının mağdur olmaması için evlenmesi de mahkeme tarafından uygun görülmüştür. Bunun yanı sıra bir diğer konu ise tecavüz konusudur. Tecavüze ya da tacize uğrayan kadınlar mahkemeye başvurmaktan çekinmemiştir. Mahkemeye başvurduktan sonra yaşanan olayın toplum nazarında açık bir şekilde ortaya çıkacağını bilerek mahkemeye başvurmuşlardır. Kendilerine yaşatılan bu durumda sessiz kalmamışlar ve mağdur oldukları konularda suçluların cezalandırılması için çaba sarf etmişlerdir. Bu gibi durumlarda suçlunun tazminat ödemesi gerektiği gibi aynı zamanda kadının isteği varsa tarafların evlenmesi de bir diğer yoldur. Bazı kişiler evlenmeyi uygun bulurken bazı kişilerde suçlunun cezalandırılmasını uygun bulmuşlardır. Bazı mahkeme kayıtlarına göre Osmanlı Devleti’nde kadınların erkeklerden daha geri planda kaldığı bilinmektedir. Bu durum

96gös.yer.

44

mahkemede verilen kararlara her ne kadar yansısa da kadınların, mahkemeye başvurmalarına, hukuki haklarından vazgeçmelerine neden olmamıştır. Kadınlar haklarını aramak için mahkemelere başvurmaktan vazgeçmemiştir.98

XVIII. yüzyılın ilk yarısında Konya’da aile kurumu içinde kocanın, ailede mutlak bir otoriteye sahip olmadığı belirtilmiştir. Kocanın ailedeki üstünlüğü aile işleyişini düzenleme, yönetme ve gereksinimlerini karşılamakla ilgilidir. Kocanın ailedeki statüsü ve yetkileri dışında sorumsuz hareket etmeye yeltendiğinde karısı ve çocukları tarafından uyarıldığı veya dava edildiği tespit edilmiştir. Kadınların büyük kısmının aile üyelerinin mevki, yetki ve görevlerinin hukuki açıdan farkında oldukları ve aileyi ilgilendiren konulardaki kararlara katıldıkları belirtilir.99

İslam hukukunda iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk kabul edilmekteydi. Kadınlar, mirastan erkeğe nazaran daha az pay almaktaydı. Mülkiyet hakkına sahipti ve malını istediği şekilde kullanabilmekteydi.100

Osmanlı Döneminde kadınlar genellikle malları ile hayır kurumları yaptırmışlardır. Kadınların hayatı genellikle evleri içerisinde çocuklarına bakmakla geçmekteydi. Dışarda çalışması eve para getirmesi gibi bir durum söz konusu değildi.101 Fakat kadınların uzun savaş dönemlerinde tımar mülkiyetini ellerinde

bulundurdukları ve dokumacılık ve tarımsal faaliyetlerde etkili olduğu da bilinmektedir. Üretimdeki etkinlikleri ile mülk sahipliği arasında ters orantı olması sebebi ile üretimde her ne kadar etkili olsalar dahi resmi kayıtlarda mülk sahibi olarak isimleri fazla geçmemektedir.102

Kadının aile içindeki ve toplumdaki statüsü çocuklarının sayısı ve yaşının artmasıyla yükselmekteydi. Kadın evlilik aşamasında, üretici emek unsuru olarak değerlendirilmekteydi. Bunun karşılığında, kalın ve başlık âdeti 103devam etmekteydi.

Devlet içerisinde önemli bir konu da esir konusuydu. Devletin genişleme politikasıyla birlikte yapılan akınlardan ve savaşlardan sonra elde edilen ganimetler

98 a.g.m.,83.

99Hayri Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (XVIII. Y.Y.

İlk Yarısı), s.177-178, aktaran Koç,a.g.m.,s.237.

100 Memişoğlu,a.g.t.,s.68 101 a.g.t.,s.68-69.

102 Kadriye Yılmaz Koca, “Osmanlı’da Kadın ve İktisat”,s.152, aktaran Koç,a.g.m.,s.238. 103 Koç,a.g.m.,s.238.

45

arasında savaş esirleri bulunmaktaydı. Esirler diğer toplumlardaki gibi bir duruma tabii tutulmamaktaydı. Fatih Sultan Mehmed döneminde kurulan harem ile birlikte cariyelik kurumu da hızla gelişmeye başlamıştır. Böylelikle cariyelerle evlenme geleneği de başlamış bulunmaktadır.104

Kölelik Osmanlı toplumuna iyice yerleştikten sonra bu kurumu benimseyenler kadar, karşı çıkanlarda çoğalmaya başlamıştı. İlk olarak II. Osman zamanında bu kuruma ilk tepkiler gelmeye, hatta Türk kızları ile evlilikler yapılmaya özendirilmeye çalışılmıştı. Sonrasında ise Tanzimat ile birlikte, herkesin eşitliği ilkesine dayanılarak tepkiler büyümeye başlamıştı. Sonrasında da bu konunun üzerinde durulmuş ve 1847 yılında Sultan Abdülmecid tarafından zenci ticareti yasaklanmış, 1856 Paris Antlaşması ile Avrupa Milletler Cemiyetine girmiş köle ticaretinin kaldırılması kararını onaylamıştır. 1855 Çerkes köle ticaretinin yasaklanması ve köle pazarlarının kaldırılması ile sonu gelmeye başlamıştır. Kölelik kurumu köklü bir kurum olduğundan hemen kaybolup gitmeyerek, imparatorluğun son bulması ile tamamen ortadan kalkmıştır. Fakat bu kurumun yasaklanmasının ardından saraydan çıkarılmaya başlanan kızlar, bu yaşama çok bağlandığından ve sarayda dışarda ki hayattan daha rahat bir hayat sürdüğünden saraydan ayrılmak istememiştir.105

Meşrutiyet dönemi ve Kanun-i Esasi ile birlikte kadın hakları konusunda adımlar atılmaya başlamıştı. Balkan savaşları ile birlikte de erkek nüfusunun azalması ile kadınların etkilerinin arttığı bir dönem başlamıştır. Toplumdaki önemli isimlerden de destek bulan kadınlar haklarını arama mücadelesine devam etmiştir.