• Sonuç bulunamadı

Ekonomik ve Sosyal Alanda Kadın Hakları

1. BİRİNCİ BÖLÜM

1.1. Ekonomik ve Sosyal Alanda Kadın Hakları

İlk başta da dile getirildiği gibi Türk tarihi boyunca kadınların toplum içerisindeki statüsüne bakıldığında dönemlere göre farklı seyirler izlediğinden bahsedilebilir. Bunda toplumun içerisinde bulunduğu ekonomik durumlarında etkisi olduğu bilinmektedir. Ataerkil toplumların kökleri, tarım devrimi ile erkeklerin kadınlarda fiziksel olarak güçlü olması ile ortaya çıkmıştır. Fiziksel güç ile geçimini devam ettiren toplumlarda kadınlar erkeklerden geri planda kalmıştır. Toplumsal alanda durum böyle iken kültürel açıdan bakıldığında din olgusunun ortaya çıkması ile birlikte kadın daha da geri plana itilmiştir. Örneğin; Hristiyan teolojik felsefesi, kadını “günahın sembolü”, “şeytanın aracı” gibi sıfatlarla tanımlamaktadır.48

Tarıma dayalı ekonomik hayat henüz tam anlamıyla başlamadığı dönemlerde Türk toplumunda aile içi ilişkilerde ve kadın erkek arasındaki ilişkilerde bir eşitlik söz konusuydu. Hakan’ın eşi hatun ile birlikte yönetimde eşit söz sahibi olduğu bir dönem sürmekteydi. Kadın ata biner, silah kuşanır, eşiyle birlikte savaşa katılırdı. Böyle bir durumda, kadının fiziksel açıdan yeterliliğine bakılmazdı. Kadına verilen değer aile toplum nazarında olduğu kadar aile içi ilişkilerde de bu şekilde devam etmekteydi. Kadın aile yaşamı içerisinde çocuklarına bakar, ev içerisindeki sorumluluklarını da yerine getirirdi. Çocukların terbiyesi, aile fertlerinin giyecekleri ve yiyeceklerinin teminiyle ilgilenmekteydi. Süt, peynir, tereyağı gibi yiyecekleri kadınlar yapmaktaydı. Bunun yanı sıra bağ ve bahçe işleriyle de ilgilenmekteydi. Erkekler bu dönemde aile yaşamına oldukça düşkündü ve eşlerine karşı oldukça saygı göstermekteydi. Bu dönemde erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi gibi bir duruma rastlanmamaktadır.49

48İhsan Şerif Kaymaz, Çağdaş Uygarlığın Mihenk Taşı: Türkiye’de Kadının Toplumsal Konumu, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S.46, Güz 2010, s. 335. 49AbdülKadir İlgen, “İslamlık Öncesi Türk Toplumlarında İktisadi Ve İçtimai Yapı”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:2, 1999,s.102.

30

10.yy’da Oğuz, Peçenek, Başgırt Ülkelerini gezen Arap seyyahı İbn Fadlan’ın seyahatnamesinde Türk toplumu hakkında anlattıkları şöyledir; “Zina diye bir şey bilmezler. Birinde böyle bir şey görürlerse onu iki parçaya bölerler. Ağaçların dallarını bir yere getirip failin ellerini-ayaklarını ağaca bağlarlar, sonra o dalları serbest bırakırlar, adam ikiye ayrılır.”50 şeklinde nakledilmiştir.

Kadınlara duyulan saygının yanı sıra kız çocuklarına önem verilmekteydi. Kız çocukları erkek çocuklarıyla beraber aynı kültüre göre yetiştirilmekteydi. Kız çocukları ve kadınlar diğer toplumlarda ki gibi baskıya maruz kalmadan yaşamını sürdürmekteydi.51

Türk destanlarında, mitlerinde kadınlardan bahsedilmektedir. Altay yaratılış mitinde kadının önemli bir yeri vardır. Tanrı Kara Han’a “yarat” emrini ya da ilhamını veren, “Ak Ana” adlı bir kadındır.52

Göçebe yaşam tarzının son bulduğu yerleşik hayat geçildiği 11.yüzyıla gelindiğinde kadınların toplumsal açıdan geri plana itildiği bir değişim dönemine rastlanmaktadır. Bir yandan yerleşik yaşamın getirmiş olduğu zorluklara uyum süreci, bir yandan İslamiyet inancı ile farklı kültürlerin tesirinde kalınması ile geleneksel kültür değerleri terk edilmiştir. Bu dönemden itibaren kadın, ev dışına çıkmayan, örtünen ve toplumdan soyutlanmış ev içerisinde yaşamının devam ettirmeye başlamıştır. Kırsal yaşam süren toplumlarda ise kadın, ev içerisinde eşine hizmet eden, çocuk büyüten, eve kapanarak yaşamını bu şekilde idame ettirmenin yanı sıra tarlada çalışan, tohum ekip diken bir tarım işçisi olmuştur. Mülkiyet ve miras hakkı sınırlandırılmıştır, evlenme ve boşanma konularında da söz hakkı bulunmamaktadır.53

Kadınların etkin olduğu eski Türk topluluklarından, kadınların geri planda kaldığı döneme geçilmesi yalnızca İslamiyet inancını benimseyen toplumlarda görülen bir durum olmamaktadır. Batı’daki Hıristiyan toplumlarında da durum böyledir fakat Batı’daki gelişim tarımsal ekonomiden önce ticaret ve sonrasında da sanayi şeklinde farklı bir seyir izlediği için, dinin getirileri ve düşünceleri aşılmaya, yeni bakış açıları ile aklın ve bilimin çerçevesinde bireye ve topluma değer verilmeye başlamıştır.

50 Ramazan Şeşen, “İbn Fadlan Seyahatnamesi”, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, s.21.

51İbrahim Tellioğlu, “İslam Öncesi Türk Toplumunda Kadının Konumu Üzerine”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S: 55, 2016, Erzurum, s.212-213.

52Rabia Gökçen Kayabaşı, “Altay Yaratılış Miti İle M. Necati Sepetçioğlu’nun Yaratılış Destanının

Yüzeysel Yapı Unsurları Bakımından Karşılaştırılması”, International Journal Of Eurasia Social

Sciences, Cilt: VII, 2016,s.234. 53Kaymaz, a.g.m.,s.336.

31

Bireysel hak ve özgürlükler Rönesans ve aydınlanma çağıyla birlikte daha önemli bir hal almaya başlamıştır. Endüstri Devrimi ile birlikte kadın çalışma hayatında etkin bir rol oynamış, böylece kadının statüsü toplumsal açıdan artmaya başlamıştır. Fransız İhtilali sonunda Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirisi yayınlanmış ve kadınların hakları açısından da ilk adım atılmıştır. İlk olarak; 19.yüzyılın ilk yarsında İngiltere’de Chartist Hareket bünyesinde ilk örgütlenme başlamıştır. Hareketin öncülerinden biri İngiltere’de Mary Wollenstonecraf, Fransa’da ise Olympe de Gauge olmuştur. A.B.D de 1848 yılında düzenlenen kongrenin sonunda bir Bağımsızlık Bildirisi yayınlanmıştır. Bu bildiriden 9 yıl sonra 1857 yılında Amerika Birleşik Devleti'nin New York kentinde yaklaşık 40 bin kadın dokuma işçisi çalışma saatlerinin kısaltılması ve ücretlerin adil bir şekilde verilmesi, işte cinsiyetçi ayrımların önlenmesi gibi taleplerle grev yapmışlardır. 8 Mart 1857 tarihinde bu durumu protesto eden kadınlar ve çocuklar polisin sert müdahalesi sonucunda hayatını kaybetmiştir.54

1910'lu yıllara gelindiğinde Alman siyasetçi Clara Zetkin kadın işçilerin kendi haklarını savunmak için gösterdikleri mücadeleyi simgeleyen 8 Mart gününün, "Dünya Kadınlar Günü" olmasını önermiş ve bu öneri kabul edilerek her yıl çeşitli ülkelerde kutlanmaya başlanmıştır.55

Türk toplumuna bakıldığında Osmanlı Devleti içerisinde bu dönem içinde pek fazla bir gelişme söz konusu değildir. Devletin ilk yıllarında kadınların toplumsal alandaki konumları eski Türk toplumdaki gibi etkili bir halde iken Osmanlı Devleti’nin yükselme dönemine girmesiyle birlikte kadınların toplum içerisindeki yeri, yaşanılan coğrafyanın ve Osmanlı hukuk sistemindeki şeriat hukukunun etkisiyle kadınların etkinliği giderek azalmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin 1453 yılında İstanbul'un fethiyle birlikte Bizans ve Arap kültürünün etkisinde kalarak harem hayatını başlatmış olduğu bilinmektedir. Bu tarihten sonra saray haremlik ve selamlık olarak ikiye ayrılmıştır. Sarayın ileri gelenleri de bu durumu kısa sürede benimsemişlerdir. Saray hayatı içerisinde padişahın haseki, ikbal olarak adlandırdığı kadınlar bulunmakla birlikte bolca da cariye bulunmaktadır. Saray içerisinde yer alan kadınlar farklı toplumlardan ve farklı inançlardan gelmekteydi. Saray içerisinde bulunan cariyelerin eğitim görme hakkı bulunmaktaydı; Müslümanlık, okuma yazma, musiki dikiş nakış

54 gös.yer.

55Songül Sallan, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü Ve Kamu Hayatında Türk Kadınının Konumu”, Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C:XXXVI, S:1.2, 1993, s.159-168.

32

gibi konularda eğitimler verilmekteydi. Saray içerisinde yer alan Valide Sultanın

yaşam tarzı ise diğerlerinden tamamen farklıydı. Valide Sultan tamamen özgür bir yaşam sürmekte ve bazı zamanlarda gücün merkezi haline gelmekteydi.56

19.yüzyılın ilk yarısında kadınların alınıp satıldığı köle pazarları bulunmaktaydı. Kölelik, Tanzimat’tan sonra köleliğin yasaklandığı 1848 yılı uluslararası antlaşmaların kabulü ile son bulmuştur. Köle pazarlarının kaldırılmasından sonra yine de padişah, devlet ricali gibi kişilerin sarayları içerisinde satın alınmış yahut hediye edilmiş kadın esirler bulunmaktaydı. Sarayın dışında bulunan halktan olan kadınların durumları da diğer kadınlardan farklı değildi. Üretim yapmaları, geçimlerini devam ettirebilmek için ekim dikim işiyle uğraşmak zorunluluğundaydı. Kadınların toplumsal yaşamdan soyutlandığı, giydiklerine dolaşacakları yerlere tavır ve hareketlerine müdahale edildiği ve bunların kısıtlandığı çoğu şeyin yasaklandığı dönemlerden bir kaçından bahsetmek gerekirse;

Kadınların arabalarla uzak mesire alanlarına gitmelerinin yasak olduğuna dair57bazı bölge kadılarına ve yeniçeri ağasına kadınların pazarlarda çarşılarda iştah

çekici tavırlarla dolaşmalarının yasak olduğuna dair, fermanlar gönderilmiştir.58

Tanzimat dönemine gelindiğinde ise kadınlara Batı’nın etkisiyle bazı haklar tanınmıştır. Giyim kuşam, çocukların terbiye edilmesi gibi bazı konularda değişimler yaşanmaya başlamıştır. Eğitim alanında hukuksal alanda ve toplumsal alanda yaşanılan bu gelişimler ve değişimlerde dönemin fikir adamlarının, kadınların toplumun gerisinde kalmaması için uğraşlarının sonucunda gerçekleşmiştir. Şeriata dayanan kadın düşüncesi Batı’dan alınan hukuk kuralları çerçevesinde değişim göstermeye başlamıştır.59

Batılılaşma etkileri kadın kıyafetlerinde, XVII. yüzyıldan itibaren kumaş desenlerinde, giysilerin kol, yaka ve eteklerindeki değişikliklerle kendini gösterirken, XVIII. yüzyılda geleneksel Osmanlı giysileri yanında yeniliklere de rastlanmaktadır.

56Yılmaz,a.g.m.,s.195.

57 Başbakanlık Osmanlı Arşivi(BOA),HAT 1666-70.(H.29-12-1200) 58Hale Biricikoğlu, Türk Modernleşmesinde Kadın,

https://www.academia.edu/40618001/T%C3%9CRK_MODERNLE%C5%9EMES%C4%B0NDE_A.DI N, Erişim Tarihi:25.03.2020.

33

XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Batı etkisiyle geçiş dönemi yaşanmış ve kıyafetlerde Avrupai süsler görülmeye başlamıştır.60

Tanzimat dönemiyle birlikte dönemin aydın kişilerinin başlatmış olduğu çalışmalar kadınların toplumsal alanda iş hayatında ve eğitimlerinde adımlar atılmasına kadının Batı’da ki halklar gibi ön plana ve sosyal yaşama dâhil olmasına yönelikti.

1856 Islahat Fermanı ile de cinsiyetlerin birbirinden aşağıda tutulması terk edilecektir. Meşrutiyet dönemi ile kadınların haklarını ve seslerini duyurmak amaçlı çeşitli kadın dergileri çıkarılmış çeşitli dernekler kurulmuş, konferanslar düzenlenmiştir.61

Çıkarılan dergilerin amacı kadınların isteklerini yazmalarını sağlamak ve onları topluma dâhil etmekti. Muhadderat Dergisi, Şükufezar, Hanımlara Mahsus Malumat, Hanımlara Mahsus Gazete, Mehasin, Kadın, Kadınlar Dünyası, Demet, Kadınlar Âlemi, Türk Kadını gibi çeşitli dergilerde çıkarılmıştır. Kadınlar bu dergilerde, kadın eğitimi, edebiyat, ahlak, aile, yaşam, sağlık gibi konulara, hikâyelere ve sohbetlere yer vermiş, kendi haklarını elde etmek, seslerini duyurmak ve en önemlisi toplumda var olmak istemiştir.62 Kadınların toplumda var olma mücadelesi Meşrutiyet dönemiyle

zemin oluşturarak, Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonraki dönemde resmi olarak sağlanacaktır.