• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: SİNEMA KURAMLARI

1.2. Biçimcilik Geleneği ve Rus Biçimciliği

1.2.1. Hugo Münsterberg

gerçekliğe özel bir yolla katılmak için (kendi doğal olmayan teknikleriyle) bizi zorladığı zaman estetik bir fonksiyona hizmet etmektedir (Shklovsky’den aktaran Andrew, 2010: 159).

Gestalt psikolojisinin sinema kuramı açısından kullanımı biçimci geleneğin gelişmesinde önemli bir pay sahibi olmuştur. İnsan zihninde görüntülerden oluşturulmuş imgelerin nasıl anlamlandırıldığı bu noktada önem kazanmaktadır. Münsterberg ve Arnheim gestalt psikolojisini kuramlarında oldukça faal biçimde kullanmaktadırlar. Bu kuramcılar imgelerin zihinsel alanda algılanış biçimleriyle oldukça yakından ilgilenmektedir.

Film kuramlarından biçimci gelenek ve Rus Biçimciliğinin birçok temsilcisi olduğu bilinmektedir. Ancak bu bölümde bu akıma ait ve etkileri bugün dahi devam etmekte olan nispeten önemli isimleri başlıklar halinde toplama yolu seçilmiştir. Böylece aynı kurama ait farklı görüşleri keskin çizgilerle ayırmak ve aralarındaki farkları daha net görmek mümkün olacaktır.

1.2.1. Hugo Münsterberg

Sinemanın ilk kuramcısı olarak adlandırılan Münsterberg, çalışmalarını psikoloji alanındaki yetkinliğinden hareketle, sinema ve psikoloji arasında bağ kurarak ilerletmiştir. Münsterberg, 'yeni kantçılar' olarak bilinen grubun üyelerindendir, bu nedenle Kant'ın biçimci kuramını esas alarak kendi film teorisini geliştirmiş, temel olarak zaman, mekân ve nedensellik üzerinde yoğunlaşmış ve bu sırada tiyatroyu da sinemaya olan dramatik yakınlığıyla sürekli olarak karşılaştırma ihtiyacı hissetmiştir (bkz. Buyan, 2013;20). 1916'da The Photoplay: A Psychologic Study (Sinema: Psikolojik Bir Çalışma) adlı kitabı ilk sinema kuramı kitabı olarak dikkat çekmektedir. Eserinde sinemanın neye hizmet ettiği, nasıl kurumsallaştığı, 'photoplay'in içerik olarak estetiği ve taşıdığı mesajlar gibi konuları incelerken, gerçeklik ve hayal dünyası ile ilgili çıkarımlar da yapmaktadır (bkz. Münsterberg, 1916: 21-22). Sinema hakkında yazılmış bu ilk eserde, sinemaya olan yaklaşım ve takınılan tavır, Münsterberg’in yeni sanat dalının kapasitesinden ne kadar etkilendiğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Kitabında sinemanın gelişmelerini iç ve dış gelişmeler olarak ikiye ayıran Münsterberg, dış gelişmeler kısmında teknolojik açıdan sinemanın geçirdiği evreleri kronolojik olarak anlatırken, yeni ve eski dünyanın bilimsel ve sanatsal çalışmalarının birleşimi ile

17

sinemanın kazanımlarını tarih sıralaması içinde sunmaktadır. İç gelişmeler olarak ele alınan kısım ise, insanların film izleme gereksinimini belirleyen unsurların üzerinde durarak oluşturulur. Bu alanda ilerleme her şeyden önce estetik anlamda içsel kısımda ağırlık kazanmaktadır ve filmi gerçeğin sinemadaki aksi olarak tarif etmektedir (bkz. Buyan, 2013:28).

Araştırma konusu olarak ele aldığı bütün filmler belirli bir konuya dayanan, hikâye odaklı çekilmiş filmlerdir. Bunun nedeni konu ve hikâyesi olmayan filmlerin makineleşmiş görüntülerden başka bir şey olmadığına inanmasıdır. Zira film öyküsünün içinde kaybolma deneyimi, o filmin bir sanat eseri olduğunun kanıtıdır. Buradan hareketle Aristoteles'in katharsis kavramına açık bir göndermenin olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Caroll’e göre Münsterberg bugün anlatımcı montaj ya da Hollywood montajı diye adlandırılan montajı tutkuyla yorumlayarak, bu montaj ayrımlarını izleyicinin kendi düşlemlerine (fantazi) benzeterek kavradığını öne sürmüştür (Carroll, 1985:178).

Münsterberg sinemada bir öyküleme ve anlatıma başvurmanın kaçınılmaz olacağı konusunda ısrarlıdır. Öyle ki öyküleme ve anlatımı olmayan sinemanın değersiz olduğunu, bunun yalnızca oyuncak ya da bir aygıt olduğunu vurgulamaktadır. Onun için ayrıca yönetmen ve senarist yaratıcı bir güç olarak asla bir tartışma başlığı bile değildir, Münsterberg’e göre tüm bunlar insan zihninin bir ürünüdür. İnsan zihni anlatımcı, öyküleyici, çözümleyici kapasitesini gösterdiği zaman artık, 'fotoplay' dünyaya gelmektedir (krş. Andrew, 2010: 65). ‘Fotoplay’ kavramıyla kastedilen elbette bugün sinema olarak adlandırılan şeydir, ancak bu kavramın çevirisini 'filme alınan sahne oyunu' olarak yapmak mümkündür. Eserinin yazıldığı yıllarda sinema kavramlarının henüz gelişmemiş olmasından dolayı Münsterberg bu adlandırmayı tercih etmektedir. 1916 yılında yayınladığı kitabının ardından Münsterberg’in, sinema kuramlarına akademik bir bakış açısı kattığını ifade etmek gerekir. Eser sinemayı entelektüel açıdan değerlendirmek ve çözümlemek ve gereksinim duyulan saygın statüyü sağlamaya da büyük katkıda bulunmakta ve bugüne değin etkisini sürdüren dengeli bir kuram sunmaktadır.

Münsterberg her şeyden önce bir psikolog ve filozoftur. Bu nedenle sinemayı açıklarken de sık sık bu alanı psikolojik etkenler üzerinden değerlendirmektedir. Andrew’e (2010:

18

66-67) göre, algı ve algısal örgütlenme konularında yoğunlaşan gestalt psikolojisine dayalı olarak her deneyimin parça ile bütün arasında, canlı ile onun üzerinde yer aldığı zemin arasında ilişkili olduğunu düşünen Münstergberg, insan zihninde hiyerarşik biçimde dizgeler, görüngüler ve imgelerin yer ettiğini ve sinemanın, bir diğer deyişle hareketli görüntünün, sahip olduğu imgeler sayesinde, müziğin kulağa, resmin göze hitap etmesi gibi, insan zihnine doğrudan hitap ettiğini vurgulamaktadır Onun için sinema, insan zihnine doğrudan ulaşabilen ve burada yer edinen bir araçtır. Buradan hareketle, gestalt psikolojisinin kodlarını sinemada arayan Münsterberg, psikolojik anlam verme ve sinemanın etkileşimleri üzerine yoğunlaşmıştır.

Duyguları resimlemek ‘fotoplay’in en temel aracıdır. Dramada bilgeliğin sözcükleri konuşulabilir ve onlar duygusal olmayan, sadece düşünsel karaktere sahip olsa bile, bizler konuşmaları ilgi ile dinleyebiliriz. Ama ekranda gördüğümüz aktör/oyuncu dikkatimizi sadece yaptığı şey ile çekebilir ve onun hareketleri onları kontrol eden duygular ve düşünceler aracılığıyla bizim için birlik ve anlam kazanır. Bizim için fotoplay’deki kişiler dramaya göre her şeyden önce duygusal deneyimlerin konusudur. Onların sevinci ve acısı, ümidi ve korkusu, sevgisi ve nefreti, minneti ve kıskançlığı, iyi niyeti ve şerri oyuna anlam ve değer katar (Münsterberg, 1916:112).

Gözün görüntüyü bir süre hafızada tutması her kare arasındaki çizgileri görmemizi engellemektedir. Projeksiyon cihazında her kare değişiminde ekran kararmakta ve bu sırada değişen görüntü perdeye yansıtılmaktadır. Bu, saniyede 24 kez tekrarlanır. Kareler arasında zihinsel bir köprü sayesinde bir seri durağan görüntünün hareketli olarak algılandığı belirtilir (Parkinson'dan aktaran: Buyan, 2013: 21). Alman sosyologlar Max Wertheimer ve A. Korte'nin kavramını ödünç alan Münsterberg; usun beynin neyi algıladığını denetlediğini ve beynin algılar arasındaki boşlukları doldurduğu bir fi olgusu olduğunu belirtir (Buttler, 2011: 18). Münsterberg filmin hareketini algılayışımızın, bu görüntüler dizisini yorumlamaya dair aktif zihinsel sürecimize olduğu gibi, çok fazla olarak edilgen görüntünün devamlılığı olgusuna dayanmadığını tanımlamıştır ki bu aktif süreç ondan otuz yıl sonra 'fi olgusu' olarak kabul edilmiştir (bkz. Monaco, 2001: 372).

Gestalt teorisi, 20. yüzyılın başlarında Alman psikologlarca geliştirilmiştir. Temelde bütünün, onu oluşturan parçalardan daha fazlasını ifade ettiği prensibine dayanmaktadır. Kompozisyon halinde bulunan imgelerin benzerlik, yakınlık, süreklilik, bütünleme, zemin ve şekil ilişkisine bağlı olarak insan zihni tarafından yeniden düzenlenerek

19

algının oluştuğunu savunmaktadır ve bunu görsel örneklerle ispat yoluna gitmiştir. Buna göre Münsterberg, seyirci odaklılığının bir göstergesi olarak, senarist ve yönetmenin de bu süreçle bağlantılı olduğunu kabul eden bir kuramın üzerine yoğunlaşmaktadır. Buyan, zihinde alt seviyelerde yaratılan algının üst seviyedekileri etkileyerek yeni karmaşık duyumlara sebebiyet verdiğini açıklamakta, duygular onun için zirveyi oluşturmaktayken, alınan verileri anlamlı kılmak için insan beyninin hafıza ve hayal gücünden faydalandığını savunmaktadır. Böylece önceki zamana geri sıçrama ve rüya sahneleri aracılığıyla seyircinin zihninde mekân değiştirebilme olanağı sağlamış olmaktadır (Buyan, 2013: 24). Bu noktada çağın popüler yaklaşımı olan freudyen bilinçaltı araştırmalarıyla Münstberg'in yaklaşımının farklı olduğunu belirtmek gerekir. Monaco'ya göre(2001:371-372) “Freud'cu düş psikolojisi, 1920'lerden itibaren birçok sinema kuramının başvurduğu bir çözümleme yöntemi olsa da, Münsterberg'in yaklaşımı Freud öncesine aittir ve onun yaklaşımı Freud'un bilinçdışı, düş benzeri kavramları üzerinden değil, aksine film ile izleyicisi arasında karşılıklı etkileşime dayalı bir anlayış geliştirir”.

Bir filozof olarak Münsterberg, Kant felsefesi doğrultusunda sinemanın biçim ve işlevini tanımlamakta ve çalışmalarında Kant'çı estetiğin kavramlarından faydalanmaktadır. Ona göre sanatın nesnesi, bütün biricikliği içinde algılayan insana başvurmalıdır, onun zihniyle temasa geçmelidir, ilk önce onun zihnini karıştırmalıdır ve ardından onu rahatlatmalıdır. Birtakım belirli özelliklere sahip bazı filmler, Münsterberg’in keşfine göre, bunu bütünüyle başarabilmektedir (karş. Andrew, 2010:74).

Sinemanın yalnızca drama ve sahne sanatlarının kaydedilmiş bir versiyonu olması fikrine şiddetle karşı çıkan Münsterberg, sinemanın insan zihnine daha yakın olduğunu ve bunun tiyatro sahnesinde sergilenen oyunun gerçekliğinden uzak olsa da insan zihni için daha gerçekçi olacağını savunmaktadır. Sinemanın dış dünyanın, mekân, zaman ve nedenselliğin bürüdüğü biçimleri verebilmenin üstesinden gelerek insani bir öykü anlattığını, bunu yaparken de olayları düzenleyerek ve anlamlı bir biçimde sıralayarak iç dünyanın sahip olduğu biçimleri, yani dikkat, bellek, imgelem ve duyguları kullanarak yaptığını belirtmektedir (bkz. Münsterberg, 1916;74 ve Andrew, 2010:78).

20

Münsterberg filmin, zaman ve mekânı bozuma uğratma biçimleriyle de ilgilenmiştir. Bir yandan, bir araç, sabit imgelerin sabit bir ekrana yansıtılmasından ibaret iki boyutlu bir yapıyken, diğer yandan bir mekân yanılsaması söz konusudur. Üstelik film izleyicisi sayısız yerleşim birimine götürülebilmektedir (Münsterberg’ten aktaran Butler, 2011:18). Sinemasal anlatım yöntemleri olarak adlandırılabilecek yakın çekim, geri dönüşler (flaschback), ileriye sıçramalar (flashforward) gibi unsurların dikkat, hatırlama ve hayal etme, duygusal durumların ifadesi gibi insan zihninin çalışma prensipleri ile benzerliğini fark ederek sinemanın psikolojik alanına büyük önem vermektedir (Buyan, 2013:26).

Münsterberg’in sinema kuramı kısaca bu şekilde özetlenebilmektedir. O, sinemaya sanat payesi verilmesi adına mücadele veren, önemli kuramcılardandır.