• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: SİNEMA KURAMLARI

2.4. Medyalararasılıkta Film Uyarlamaları

2.4.6. Bu Çalışmanın Film Uyarlamalarına Bakışı ve Çözümleme Yöntemi

Uyarlamalar üzerine tartışmalara yer verildikten sonra bu başlıkta araştırma nesneleri olan film uyarlamalarına çalışmada hangi açılardan yaklaşıldığına ve buna bağlı olarak uyarlamaların hangi unsurlar göz önünde bulundurularak çözümleneceğine yer verilecektir.

Uyarlamalara ilişkin tartışmalara bakıldığında, uyarlama filmlerin uyarlanan eserle bağının, bu iki yapıt arasında kurulan ilişkilerin ve filmin uyarlanan metinle benzerliklerinin oldukça önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Uyarlamalar, kurulan bu ilişkinin biçimine ve derecesine göre değerlendirilmekte ve sınıflandırılmaktadır. Uyarlamalar üzerine kuramsal çalışmalar yapan yazarların bir bölümü yazılı eserin bir kopyasını, yani eserin doğrudan görüntüye, sese aktarılmış halini, bir bakıma görüntülü ve sesli romana dönüştürülmesini29, uyarlama eserde uyarlanan eserin büyük bir etkisinin olması gerektiğini savunmakta, eseri doğrudan yeni medyada aramaktadır. Bu durumda uyarlama filmi daha önceden okunan eser temel alınarak bir karşılaştırma halinde izlenmektedir. Ancak alımlama ve yorumlamanın devreye girdiği bu noktada film uyarlamalarını ne denli metnin filme uyarlanmış hali olarak görmek gerekir, sorusu ön plana çıkmaktadır. Film uyarlamalarında romanın içeriği mi, yoksa roman içeriğinin bir senarist/yönetmen tarafından yorumlanışı mı izlenmektedir?

Yukarıda belirtilen yaklaşımda göz ardı edilen en önemli unsur, yazılı bir eserin alımlanmasında, söz gelimi bir romanın her okura göre farklı anlamları barındırması ve hatta aynı okurun aynı eseri farklı zamanlarda yeniden okuduğunda bile farklı bir alımlama sürecinin oluşması ve bu doğrultuda her okumada yeni bir giydirme/anlamlandırmanın ortaya çıkmasıdır. Bu süreç zaman ve mekânsal faktörlerin, okurun değişen dünya deneyimlerine ve görüşüne (Alm. Weltanschauung) ve buna benzer faktörlere göre değişkenlik göstermektedir. Bir eserin yorumlanışı oldukça değişken unsurlara bağlı iken, akla gelen soru, esere sadık bir uyarlamanın ne kadar mümkün olduğudur? Bunun mümkün olmadığı daha önce söylenen nedenlerden ötürü

29 Bu noktada Bazin’in ‘iyi bir uyarlama asıl yapıtın sözünü ve özünü yeniden kurabilmelidir’ iddiası akla gelir (bkz. Bazin, 1966:128).

108

açıktır, bu nedenle her bir uyarlama aslında başlı başına yeni bir eser olarak ele alınmalı, uyarlanan eserin filmde bire bir kopyası değil, uyarlamada bıraktığı izler aranmalıdır. Bu tıpkı çeviribilimsel bir tartışma olan çeviri metninin çevirmen tarafından yorumlanmasıyla ortaya çıkan çeviri metninin doğrudan değerlendiril(e)meme süreci ile benzerlik göstermektedir. Burada bir çevirmeninin kaynak metinden aldığı bir cümleyi erek metinde farklı zamanlarda farklı biçimlerde çevirmesinin olağan karşılandığı ya da kaynak metinin farklı çevirmenlerce farklı şekillerde çevrilmesi durumundan bahsedilmektedir. Buna göre çevrilen metin ne ‘iyi’ ne de ‘doğru’ olarak nitelendirilmektedir. Zira her bir çeviri eylemi ve çeviri süreci aktarılan dilin yapısına ve çeviri edimine eşlik eden kişisel ve sosyal çeşitli faktörlere göre değişkenlik gösterebilmektedir. O halde uyarlama filmlerin de edebi eserden bağımsız olarak yönetmenin bir yorumu kapsamında ele alınması gerekmektedir. Çünkü yönetmen aynı zamanda bir okurdur ve her okur edebi metni kendi dünya görüşü ve deneyimlerine dayanarak okur ve yorumlar. İşte uyarlamalar da bu okuma sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkar30. Bu bağlamda söylenebilecek en doğru şey, uyarlamaların romanla birebir aynı olması ya da özünü yansıtması değil, uyarlamaların yalnızca asıl metinle ilişki kurmakta olduğudur. Bir uyarlama filmi bir romanı birebir biçimde beyaz perdeye aktaramaz, çünkü eserin ‘özü’ diye tanımlanan bir şey aslında yakalanamaz bir olgudur. Roman ile kurulan ilişkinin kapsamı yukarıda da uyarlamaların sınıflandırılmasında görüldüğü gibi yalnızca uyarlamanın biçimini belirlemektedir, bu açıdan ‘iyi’ ‘doğru’ veya ‘güzel’ bir uyarlama olduğunu belirleyecek unsur, eserin özü ile kurulan bir bağlantı üzerinden ilerleyemez. Yazarın eseri yazarken kastettiği ve betimlediği herhangi bir unsuru, okurun yazarın düşündüğü ve kastettiği gibi birebir canlandırması ne kadar mümkün ise, birebir uyarlama yapmak ve eserin ‘özünü’ yansıtabilmek de bu bağlamda o kadar mümkündür. Bu noktada Barthes’ın Yazarın Ölümü (1993:140-144) adlı ünlü çalışması da önemli bir dayanak teşkil etmektedir. Zira Barthes’a göre yazınsal metin çok anlamlıdır ve yazınsal metinlerde bu nedenle pozitif bilimlerdeki gibi bir kesinlikten bahsetmek olanaksızdır. Bu bağlamda uyarlamalar üzerine yapılan bu çalışma kaynak metinde, yani romanlarda bulunan unsurların uyarlamalardaki yansımalarını ‘iyi’, ‘doğru’ gibi nitelemelerle nitelendirmek yerine, bu yansımaların ve

109

kurulan ilişkinin hangi derecelerde, nasıl ve niçin yapıldığını incelemeyi amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, aynı zamanda bu çalışmanın uygulamalara bakışının bir özeti olarak görülebilir. Böylece gerçekleşmiş olan medya değişimi ve medyalar arası ilişkinin boyutu da daha net biçimde sergilenebilecektir.

Uyarlamaların ve romanların anlatısal unsurları kullanılan medyanın özelliklerine göre biçimlendiği için hangi unsurun daha ön plana çıktığı, hangi unsurun daha geri planda kaldığı, çarpıtma, ekleme ve çıkarmaların neler olduğu da uygulama kısmında araştırılacaktır. Bilindiği gibi uyarlamalarda sıklıkla ekleme, çıkarma ya da çarpıtmalarla karşılaşılmaktadır. Uyarlanan metin ile arasındaki mesafe kimi zaman da farklı iki medyanın anlatım olanaklarına göre şekillenebilmekte ve bu ekleme ve çıkarmalar uyarlama filmin birçok farklı alanında kendini gösterebilmektedir.

Bu farklılığı derli toplu bir şekilde değerlendirebilmek adına, romanların temel alındığı roman merkezli bir tutum ile uyarlama filmlere yönelen çeşitli sorularla yaklaşılacaktır. Bu sorulardan ilki konuya ilişkin bir sorudur: buna göre Kafka’nın romanlarının konuları uyarlama filmlerde hangi oranda yansıtılmaktadır? Genel akış bakımından bu uyarlamalarda herhangi bir değişiklikle karşılaşılmakta mıdır? Şayet değişiklik var ise, bu değişikliklere hangi bölümlerde ve hangi biçimde rastlanılmaktadır? Bu değişiklikler hangi amaçla yapılmış olabilir?

Bilindiği gibi roman ve sinema anlatısal özellik bakımından zaman zaman birbirlerinden etkilense de kendi alanlarına özgü anlatısal özellikler de taşımaktadırlar. Bu noktada söz konusu, uyarlamalar olduğunda roman ve sinemanın hangi anlatısal özellikleri kullanıldığı sorusu da cevaplanması gereken bir başka sorudur. Sinemasal anlatım olanaklarının çeşitliliği de burada ayrıca önem kazanmaktadır. Zira kamera açıları, montaj ve diğer anlatım olanakları yazınsal metnin uyarlanmış haline eklemlenmekte ve anlatıma farklı bir medyanın olanakları dâhil olmaktadır. Bazı durumlarda ise romanın anlatısal özellikleri doğrudan sinemada kullanılabilmektedir. O halde roman ve film uyarlamaları anlatısal özelliklere göre de karşılaştırılmalıdır.

Bir başka karşılaştırma unsuru ise, roman ve uyarlamalardaki kişi tasarımlarıdır. Kimi zaman asıl metinde yani romanda yer bulan karakterlere uyarlama filmlerde yer verilmemekte, ya da bunlar romandaki gibi yansıtılmamaktadır. Çalışmada yer bulan

110

uyarlamalarda kişi tasarımları noktasında bir ekleme, eksiltme ya da çarpıtma söz konusu mudur? Öyle ise bunun nedenleri nedir?

Franz Kafka bilindiği gibi eserlerini nihilizm odaklı ve otorite karşıtı bir tutum ile kurgulamaktadır ve yazarın bu anlatım durumu da Kafka’ya özgü, Kafka’ yı andıran, onun tasvirlerindeki gibi anlamlara sahip olan kafkaesk tabiri ile anlatılmaktadır. Bu tutumun gereklilikleri olarak da çeşitli duygu durumlarına ve mekân tasarımlarına başvurulmaktadır. İşte bu duygu durumlarına ve mekân tasarımlarına aynı biçimde uyarlama filmlerde de rastlanılmakta mıdır?

Örneklem bakımından yukarıda verilmiş sorular dışında yine mekân tasarımları, mizansen ve yönetmenin uyguladığı uyarlama konseptinin neler olduğu konuları da çalışmada ayrıca incelenecektir. Bu soruları sormaktaki asıl amaç medya değişiminin unsurlarını iki medyanın anlatısal özellikleri bakımından karşılaştırmak, uyarlama kavramının ve olgusunun nereden başlayıp nerede bittiğini bulgulamaktır. Burada kullanılan medyaya özgü anlatım unsurlarının da sınırlarının belirlenebileceği ön görülmektedir. Bir başka ifadeyle tamamen edebiyat medyasına ait anlatım unsurları ile tamamen film medyasına ait anlatım unsurlarının bu araştırmayla daha net bir şekilde görülmesi planlanmaktadır.

Ayrıca sinema medyasında, yazılı olanın görselleştirilmesi durumu mevcuttur. Burada anlatılmak istenenin sözcüklerle değil doğrudan görüntülerle aktarılması sürecinden bahsedilmektedir. Görsel bir aktarım süreci olarak sinemada anlatılanların sınırları nelerdir? Yazınsal metni görsel bir deneyime, görselliğe aktarma süreci söz konusu uyarlama örneklerinde nasıl gerçekleşmektedir? Burada resimlerin ve imgelerin hangi fonksiyonlara sahip olduğu da ayrıca incelenebilecek unsurlardandır.

Bu bölümde görüldüğü gibi medyalararasılık kavramından başlayarak edebiyat-sinema ilişkisi, uyarlama tarihi ve yöntemlerine değinilmiştir. Amaç medyalararasılığın çalışma alanları ve araştırma nesnelerine göz attıktan sonra, film uyarlamalarının bu konunun neresinde olduğunu belirlemektir. Edebiyat-sinema ilişkisine değinildikten sonra, bu ilişkinin en somut örneklerinden uyarlamaların tarihi, uyarlamalar üzerine değerlendirmeler ve yöntemlerle genel bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın bundan sonraki bölümünde ise, Franz Kafka’nın eserleri ve bu eserlerin seçilmiş uyarlamaları üzerinden çeşitli değerlendirmelerin yapılması planlanmaktadır.

111

Burada filmler ve edebi eser konu, anlatısal özellikler, kişi tasarımları gibi yönleriyle karşılaştırılacak, edebi metnin yeni bir medya üzerindeki konumu irdelenecektir.

112

BÖLÜM 3: DAVA ROMANININ FİLM UYARLAMALARI İLE