• Sonuç bulunamadı

2.4. HoĢgörü Değeri

2.4.4. HoĢgörü Değerinin Öğretimi

Sevgi, saygı, güven, anlayıĢlı olma, farklılıkları kabul etme gibi özellikleri barındıran hoĢgörü değerinin toplumsal yaĢam, insan iliĢkileri ve gündelik yaĢamdaki olumlu etkileri göz önünde bulundurulduğunda eğitim araĢtırmalarında önemle üzerinde durulması gereken bir değer olduğuna inanılmakta ve hoĢgörü değerinin öğretimine vurgu yapılmaktadır (Tezcan, 1995). Bu bağlamda Gültekin (2007) tarafından hoĢgörünün eğitim ile verilmesi, eğitimde farklılıklara karĢı ilgi ve çeĢitliliğe saygı davranıĢlarının yerleĢtirilebilmesi, anlaĢmazlıkların yapıcı yollarla ortadan kaldırılmaya çalıĢılmasının sağlanması ile mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Kaymakcan (2007) da insanın geliĢiminde eğitimin rolünü gündeme getirerek hoĢgörüsüzlükle mücadelede eğitimden faydalanılması gerektiğini, öğretim programlarının ve okul kültürünün yeni bir anlayıĢla gözden geçirilmesinin önemli olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca 1995 yılının BirleĢmiĢ Milletler tarafından hoĢgörü yılı olarak ilan edilmiĢ olması ile birlikte insan hakları ve özgürlüklerini kapsayan birçok uluslararası sözleĢmede hoĢgörünün önemine atıf yapılmakta ve hoĢgörünün geliĢtirilebilmesi için eğitimin rolüne vurgu yapmaktadır. Bununla beraber, Evrensel Ġnsan Hakları 1948Beyannamesi‟nde eğitimin en baĢta gelen görevlerinden biri olarak hoĢgörünün geliĢtirilmesi belirtilmiĢtir. Kültürler ve inançlar arası eğitimle ilgilenen çevrelerde Oslo Din ve Ġnanç Özgürlüğü Koalisyonu tarafından baĢlatılan “HoĢgörü Öğretimi” projesinin de hoĢgörünün anahtar bir kelime olarak kullanılmasına örnek olarak gösterilebileceği ifade edilmektedir (Leirvik, 2007). Günümüzde artan sosyal problemlerden, saygı eksikliğinden, hoĢgörüsüzlükten ve Ģiddetten çocukların daha fazla etkilendikleri gerçeği ile karĢı karĢıyayız. Birçok ülkede aileler, bu sorunun değerlerin öğretimi ile çözüleceğine iliĢkin görüĢ birliği içerisindedirler (Tillman, 2000). Ailede baĢlayan değerler eğitiminin farklı yollarla öğrenildiği bilinmekle beraber rastlantılara bırakılmaması ve değerlerin öğretiminin sistemli ve düzenli bir Ģekilde okullarda gerçekleĢtirilmesi gerektiği de araĢtırmacılar tarafından belirtilmektedir. Kendinden farklı özellik ve kültürlere sahip bireylere, toplumlara hoĢgörü ile yaklaĢmayı

öğretebilmek sağlıklı bir birey ve sağlıklı, huzurlu bir toplum için vazgeçilmezdir. Ġlköğretim dönemi, kiĢilik geliĢimi için taĢıdığı önem vesilesi ile hoĢgörü öğretimi için en uygun dönemlerden biri olarak görülmektedir (Kolaç, 2010). HoĢgörü öğretimi, öğrencilerin vicdanlarına hitap etmeyi ve inançlar üstü dayanıĢmayı öğrenmelerine yardımcı olmayı içermektedir (Leirvik, 2007).

HoĢgörünün öğretiminde Anadolu Mevlâna, Hacı BektaĢ Veli ve Yunus Emre gibi uçsuz bucaksız bir kaynak sunmaktadır bizlere. Ahmet Yesevi‟nin öğretileriyle baĢlayarak geliĢen ve Anadolu‟ya taĢınan hoĢgörü, Mevlana, Hacı BektaĢ Veli ve Yunus Emre gibi mutasavvıflar aracılığı ile çok sağlam bir temele oturmaktadır. HoĢgörü ve ahenge dayanan tasavvuf felsefesinin Anadolu geleneğinde çok önemli bir yeri vardır. Mevlana, Hacı BektaĢ Veli ve Yunus Emre gibi farklılıkları zenginlik kaynağı gören, insanlara sonsuz bir sevgiyle kucak açan mutasavvıflar, Türk toplumuna hoĢgörünün aktarılmasında önemli roller üstlenmiĢtirler (Kolaç, 2010).

2.4.4.1. Mevlana

Çağımızda, özellikle Batı dünyasında kendi döneminde çığır açmıĢ bir bilge olan Hz. Mevlana‟ya karĢı artan büyük bir ilgi var. Çünkü modernizm ve bilimde Mevlana‟nın öğretilerinden izler görüldüğü gibi kendi döneminin insanları ve kültürü üzerindeki etkilerinin canlılığı devam etmektedir (Kolaç, 2010; Tarhan, 2012). Mevlana‟nın vefatının üzerinden yedi yüz yıl geçmesine rağmen milyonlarca insana pozitif enerji vermeye, insanların gönüllerini sevgi, neĢe ve coĢkuyla doldurmaya devam eden önemli bir mutasavvıftır (Atçakarlar, 2012;7). Tarhan (2012), Duygusal zekânın Mevlana‟nın bilimsel karĢılığı olduğu ifade ederken, onun asırlar öncesinden söylediklerinin bilim tarafından daha yeni yeni söylenmeye baĢlamıĢ olmasını, onun Batı‟da gördüğü ilginin sebebi olarak dile getirmektedir. YaĢadığı çağdan yüzyıllar sonrasındaki insanlığa seslenebilen Mevlana‟nın evrensel hoĢgörü mesajında farklı din, dil ve kültürdeki insanları barıĢ ve sevgiyle kaynaĢtırmıĢ ve bütün insanları sevgiyle kucaklamıĢ; insanları iyiliğe, hoĢgörüye, barıĢa ve sabırlı olmaya çağırmıĢtır (Artun, 2007). Mevlana, gerçekte pek az insanın sahip olabileceği ilimleri öğrenmiĢ ve çok yüksek seviyelere çıkmıĢ olmasına rağmen O, insanlara değer veriyordu. O, çok sabırlı, çok cömert, çok bilgili, çok alçakgönüllü, çok merhametlidir. Herkesi seviyor, herkese saygı duyuyordu (Atçakarlar, 2012; 81). Çünkü Mevlana‟nın felsefesi, “düĢmanları bile sevmek” ve O‟nun yolu aydınlığın, hoĢgörünün, aĢkın, her varlığı, her yaratılanı sevmenin yoludur (Çetin, 2010; 53-61). Engin hoĢgörü

düĢüncesinin mimarlarından biri olan Mevlana‟nın felsefesinde insanları o, bu, Ģu diye sınıflara ayırmak, “öteki”leĢtirmek yoktur; insanlarda kusur aramayı reddeder, iyiliği karĢılıksız yapmayı telkin eder. Ayrım yapmadan bütün insanları kucaklayarak onlara “gel” diye seslenmesi, bu düĢüncesinin en güzel kanıtıdır. Mevlana‟nın hoĢgörüsünde Ģefkat, merhamet, sabır ve baĢkalarının kusurunu görmezlikten gelme vardır (Kolaç, 2010). YaĢadığı çağın vicdanına hizmet etmiĢ biri olan Mevlana, bizlerde var olan duyarlılıkları harekete geçirerek güzele, iyiye duyduğumuz özlemi, hatta arzu eksikliğimizi, gizli ihtiyaçlarımızı ortaya çıkarıyor (Tarhan, 2012). Mevlana okurken insan, kendisinde saklı duran hazinenin farkına varıyor. Çünkü Mevlana kendi zamanında iyi ve güzel Ģeylerin yayılması için verdiği büyük mücadelede birçok bilgi ve kavram üretmiĢtir. ĠĢte bu sebeple onun eserleri, sadece bir sanat eseri olmaktan öte, duygusal keĢif yapmak isteyenlere müthiĢ bir materyaller sunmaktadır. En önemli eserlerinden biri olan Mesnevi, insanlardaki içsel onarımı sağlamak amacıyla kullanılabileceğini ifade eden Tarhan (2012) buradaki hikâyelerin birçok iĢleve sahip olduğunu açıklamaktadır. Ona göre kiĢilerin hikâyeyi okudukları zaman kazandıkları farkındalık ayna iĢlevi görmektedir. Ayrıca hikâyelerin model fonksiyonu bulunmaktadır, hikâyelerdeki sembolik ve kavramsal düĢünceyle ve sosyal normlarla ilgili bir bakıĢ açısı ortaya konulabilir. Bununla beraber, hikâyelerin geleneği taĢımaya katkıları da bulunmaktadır. Hz. Mevlana da Mesnevi‟nin iyileĢtirici özelliğine Mesnevi‟nin birinci cildinin ön sözünde “Doğrusu Mesnevi gönüllere Ģifa, hüzünlere ciladır.” diyerek dikkat çekmiĢtir. Mevlana‟nın eserlerinin günümüzde artan bir ilgiyle okunup incelenmekte olduğu bilinmektedir. Eserlerine artan bu ilginin altında edebi güzelliğinin yanı sıra insanların bu eserleri okurken edindiği duygusal kazanımlar olduğu muhakkaktır (Karaköse ve Karaköse, 2013; 37).

Mevlana, öykülerinin çoğunu ben diliyle anlatırken insanlara yeni düĢünme yolları gösteriyor. Hikâyelerinde; korku ve kaygı giderici, özgüven arttırıcı, yanlıĢ düĢünceleri düzeltici, alternatif düĢünmeyi ve kiĢiye yeni bir tutum sergilemeyi öğretici, ön yargıları ortadan kaldırmaya yardımcı örneklere yer vermektedir. Anlattığı hikayelerle travma çözücü etkiye sahip olan Mevlana, toplumda var olan kıssadan hisse anlayıĢını bir halk terapisi gibi kullanıyor (Tarhan, 2012).

2.4.4.2. Hacı BektaĢ Veli

Hacı BektaĢ Veli‟nin de insana ve insanlığa bakıĢı Mevlana‟nınkinden farklı değildir, O da insan sevgisini ve sonsuz hoĢgörüsünü dile getirmektedir (Kolaç, 2010). “İncinsen de

incitme” (Sümer, 1974) sözü, Hacı BektaĢ Veli‟nin hoĢgörüsünün en güzel kanıtıdır. Bütün insanları sevmeyi, baĢkalarını ayıplamamayı, bütün sözlerinde iyi, ahlâklı ve hoĢgörü sahibi olmayı telkin etmesi onun en temel özellikleridir (Öztürk, 1995; Aykan, 2000). Hacı BektaĢ Veli‟nin hoĢgörü felsefesinde kibir ve düĢmanlık yoktur, yetmiĢ iki milleti bir gözle görmüĢtür (Arslan, 2007; CoĢan, 1995).

2.4.4.3. Yunus Emre

Yunus Emre, manevi hayatıyla, ilahileriyle ve telkin ettiği değerler sistemiyle Türk-Ġslam kültürü açısından çok önemli bir Ģahsiyettir (Tarhan, 2013). Yunus‟un duygu ve düĢünce dünyasında da Mevlana ve Hacı BektaĢ Veli‟de olduğu gibi barıĢ, sevgi ve hoĢgörü yer almaktadır. Ona göre insan olmanın en önemli yolu hoĢgörülü olmaktan geçmekte ve insanların bu dünyaya geliĢ nedeni sevmek, sevilmek ve hoĢgörülü olmaktır (Araz, 2007). HoĢgörünün hayatımızı kolaylaĢtıracağını dile getirirken, bütün insanları kardeĢ olarak görmekte ve sevgi ve hoĢgörü çizgisinde bütün âlemi birleĢtirmektedir (Göçgün, 1995; Koçal, 2010).

Yunus Emre‟nin yaĢadığı dönem incelendiğinde onun sadece bir derviĢ, bir halk Ģairi, bir mutasavvıf olmadığını aynı zamanda halk hekimi ve sosyal psikolog olduğunu da görmekteyiz. Tarhan (2013), Yunus Emre‟nin asırlar öncesinde derviĢlik vasfı olarak taĢıdığı özelliklerin bugün pozitif psikolojinin önerileri haline geldiğini ve onun da pozitif psikolojinin filozofu olarak nitelendirilebileceğini ifade etmektedir. Yunus Emre Ģiirlerinde “iyi örnek olmak” üzerinde durmuĢ, Ģefkat, merhamet, bağıĢlayıcılık, yardımseverlik, iyilik yaparak mutlu olma, insanları sevme, iç huzura ve esenliğe kavuĢma gibi duygularına yer vererek bize olumsuz duygulardan kurtulmanın yollarını göstermiĢtir. Günümüz dünyasında en çok ihtiyaç duyduğumuz Ģey insanı sevmektir. Bu noktada Yunus‟tan çıkaracağımız çok ders var. Çünkü Yunus Emre‟nin öğretisinin temel taĢıdır, insanı sevmek ve O‟nun gözünde insan sevgisi olmayan birisi dünyanın en fakir insanıdır. Yunus Emre‟nin dünyasında insanın değerinin büyüklüğü, “Âdem âlem içinde, âlem de âdem içinde” sözünde oldukça aĢikârdır.

Yunus Emre‟nin bir çeĢit değerler eğitimi kitabı niteliği taĢıyan “Risaletü‟n-Nushiye” isimli eseri, yanlıĢ duyguları doğru duygular ile değiĢtirebilmemize yardımcı olabilecek bir değerler manzumesidir. Yunus Emre, öğütlerini mecazlarla, analojilerle, metaforlarla zenginleĢtirerek somutlaĢtırır. Birlikteliği anlattığı Ģiirlerinde ahlak ve itikat olmak üzere iç huzuru sağlamamıza yardımcı olacak iki önemli anahtar sunar. Ayrıca baĢkasını ayıplamak

yerine, kendi eksiğimize bakmamızı söylemiĢ, doğruluktan, dürüstlükten, tevazudan, iyilik etmekten, hüsnü zandan bahsetmiĢtir (Tarhan, 2013).

Hacı BektaĢ Veli, Mevlana ve Yunus Emre sadece yaĢadıkları çağa değil, günümüze ve geleceğe yön veren önemli düĢünürlerimizdirler. Bütün insanlığa sonsuz bir sevgi ve hoĢgörü ile kucak açmıĢ, huzur, mutluluk ve barıĢ dolu bir toplum, dünya amacı taĢıyan bu düĢünürlerin öğretilerinden yararlanarak verilecek olan değer öğretiminin etkili olacağına inanılmaktadır.

Değerler soyut kavramlar olduğu için, değer öğretimi sürecinde öğrencilerin hazır bulunuĢluk düzeyleri, ilgi ve ihtiyaçları, öğrenme stilleri ve beklentileri göz önünde bulundurularak, öğretim somut ve eğlenceli etkinliklerle desteklenmelidir. Nitekim Tarhan‟ın (2013) da ifade ettiği gibi sözler ve fiiller beyinde oldukları Ģekilde kayıt edilmektedirler. Bu sebeple bir insana güzel bir davranıĢı anlatırken, ahlak eğitimi verirken sadece söz yetmez, o davranıĢı halle de göstermek, uygulamak gerekir. Bu bağlamda bilgisayar ve iletiĢim teknolojilerinin çok hızlı bir Ģekilde geliĢtiği ve insanların hayatına girdiği bu yüzyılda özellikle bilgisayarlar ve bilgisayar destekli hazırlanan etkinliklerden değer eğitiminde faydalanılması önemli görülmektedir (Tarhan, 2013). Bilgisayar ve iletiĢim teknolojilerindeki hızlı geliĢimin eğitime yansıması olarak multimedya ortamlarındaki simülasyonların, grafiklerin, animasyonların, modellerin, video ve filmlerin gerçek hayat tecrübelerine yakın uygulamalara olanak vermesi ve öğrencilere yaparak yaĢayarak öğrenme imkânı sunması değer öğretiminde soyut kavramların somutlaĢtırılmasına ve etkili bir değer öğretimi yapılmasına yardımcı olacaktır. Bilinmektedir ki insanlara öğretmek istediklerimizi teypten dinletir gibi aktarmak kalıcı bilginin oluĢmasına yardımcı olmuyor, bilgiye duygusal bir yük yüklemek gerekmektedir. Çünkü disiplinli ve eğlenceli bir ortamda öğrenilenler, severek ya da bedel ödeyerek öğrenilenler kalıcı oluyor. KiĢi dersten zevk alarak öğrendiği zaman bilgi kalıcı belleğe yerleĢiyor, zevk almadan, sevmeden öğrenilenler kısa sürede dağılıp gidebiliyor ve kalıcı bilgi sağlanmamıĢ oluyor (Tarhan, 2012).