• Sonuç bulunamadı

HAZİNE-İ HASSANIN YENİDEN DÜZENLENMESİ

Mefruşat İdaresinin kaderi Hazine-i Hassa Nezaretinin kaderiyle Hazine-i Hassa da Osmanlı’nın mali yapısıyla çok yakından ilişkilidir. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlının mali durumu da hiç de iç açıcı değildi. Bunu anlatmaya bile gerek yok; ama II. Abdülhamid işi bir şekilde 1908’e kadar getirmişti. 24 Temmuz 1908 yılında tahtta hâlâ II. Abdülhamid oturuyor olmasına rağmen yetki ve kontrol onda değildi. II. Meşrutiyet ilan edilmiş, sistemde büyük değişiklikler yapılmış, iktidar daha ziyade Meşrutiyetçilere geçmiştir. Dolayısıyla, geleneksel Mefruşat İdaresinin veya onun bağlı olduğu Hazine-i Hassa Nezaretinin, eski düzenini devam ettirmesi mümkün gözükmemektedir. Bu hem 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşturulmaya çalışılan düzen hem de II. Abdülhamid’in kendine özgü oturtmaya çalıştığı saray düzeni için geçerlidir. Her şeyden evvel II. Abdülhamid’in kullanmakta olduğu Yıldız Sarayı, sembol bir mekân olduğu için, 1909 yılına kadar aktif olarak kullanılmış olsa da, ondan sonraki padişahların Yıldız’ı kullanması demek, II. Abdülhamid geleneğini sürdürmek anlamına geleceğinden Meşrutiyetçiler bunu kabul edemezlerdi. Bu da, sarayda ve saray düzeninde kısmen de olsa bazı değişikliklerin meydana gelmesi demekti. Artık, sistemde meşruti bir anlayış vardı, kurumlar da meşruti anlayışa göre kendilerine yeniden çekidüzen vermeliydiler. Görünmez bir el ya da ilan edilmemiş bir karar, muhtemelen o dönemin yöneticilerini etkilemiş görünmektedir. İşte bu noktada bu

etkilerin, Hazine-i Hassada ve Mefruşat İdaresinde nasıl bir durum ortaya çıkardığını açıklamak gerekecektir.

Önce Hazine-i Hassanın nezaretten müdürlüğe geçişi ve II. Abdülhamid döneminde Hazine-i Hassayla ilgili kimi düzenlemeler hakkında bilgi vermek daha doğru olacaktır. İlk olarak, tıpkı Mefruşat İdaresi gibi Hazine-i Hassa Nezareti bünyesinde yer alan Emlak-i Hümayun İdaresinin, Hazine-i Hassa İdaresinin içinden çıkarılmaksızın bağımsız bir kurum haline getirilmesiyle değişmeler başladı. Bu konuyu bir daha irdeleyecek olursak; Hazine-i Hassa Nezareti, masrafları artıp ödemelerini karşılayamaz hâle gelince, buna çözüm aramaya başladı. Nezarete devlete ait çiftliklerden veya arazilerden, muhtemelen, önemli miktarda gelirler geliyordu. Bu gelirlerin temelde nereye kullanıldığını kesin olarak bilemiyoruz. II. Abdülhamid, bunları serbestçe harcayabildiği bir kaynak olarak kullanıyordu. Bunu, bugünkü örtülü ödeneğe benzetmek ne derece doğrudur, bilemiyoruz. II. Abdülhamid, bu kaynakları daha da geliştirdi. Ülke sınırları içinde mülkiyet kaydı bulunmayan arazileri “Emlak-ı Hümayun” adıyla toplayarak kendisine tapusunu çıkarttı. Esasında böyle bir uygulama ile yabancıların Osmanlı ülkesindeki sömürgeci emellerine de engel olabileceğini düşünmüştü. Böylece buraların idaresini Hazine-i Hassa Nezaretine bağlı Emlak-ı Hümayun İdaresi adı altında bir birime devretti. Yine muhtemelen, II. Abdülhamid, söz konusu kaynakların kendisine yarattığı avantajı daha da arttırmak isteyerek bazı ilavelerde bulundu. Söz konusu idare, her ne kadar Hazine-i Hassanın içinde yer alsa da, gelirinin Hazine-i Hassa harcamalarına dahil edilmemesine dikkat etti, kararlar aldırdı. Zamanla da Emlak-ı Hümayun İdaresi öyle genişledi ki Hazine-i Hassanın içinde yer almasına rağmen hem personel hem de gelirler bakımından ondan daha büyük bir birim hâline geldi269. Bu çelişki, ilk olarak Meşrutiyetçilerin dikkatini çekti. Konuyla ilgili bir düzenleme yapılmasına karar verilerek Emlak-i Hümayun İdaresi Maliye Hazinesine devredildi. Meşrutiyetçiler belki bununla bir başka hususu da gerçekleştirmek istediler: Hem Emlak-i Hümayun İdaresini hem de gelirlerini Maliye Hazinesine devrederek II. Abdülhamid’in gücüne önemli katkılar sağlayan para kaynaklarını kurutmayı amaçladılar. Bu düşüncelerini, her ne kadar buna dair bir belge ve bilgi bulamamış

269 Arzu Terzi, Bağdat-Musul’da Abdülhamid’in Mirası Petrol ve Arazi, Timaş Yay., İstanbul 2009, s.21-33, 253-258.

olsak da, II. Abdülhamid’e 1908 yılında kendisini iktidardan indirmeden önce bir şekilde ilettiler. II. Abdülhamid de, gönüllü olarak veya kendi rızasıyla Emlak-ı Hümayun gelirlerinin 2/3’lük kısmını, 1.000.000 lira karşılığında Maliye Hazinesine (Devlet Hazinesine) devretmişti. Ancak bu hibesinin karşılığında istenen paranın çok az bir kısmını alabilmiştir. Ama Meşrutiyetçiler, bununla da yetinmediler ve 1909’dan sonra Emlak-i Hümayun İdaresinin gelirlerinin tamamını Maliye Hazinesine devrettiler270. Böyle yapmakla, belki sadece II. Abdülhamid’in serbestçe kullandığı kaynakları elinden almış olmakla kalmayıp ondan sonra gelecek padişahların da aynı yolla büyük bir ekonomik imkâna sahip olmalarını, dolayısıyla da güçlü bir iktidar kurmalarını engellemiş olacaklardı.

Meşrutiyet’le birlikte yaşanan başka bir gelişme de, padişahlara, saray iktidarının sembolü olan Yıldız Sarayı yerine Dolmabahçe Sarayında ikamet ettirilmesidir. Böylece, hem büyük bir kompleksin masrafları azaltılmış hem II. Abdülhamid’in gölgesinin dolaştığı mekânlardan uzaklaşılmış olur. Ayrıca geniş bir mekânı kontrol etmenin zorluğu yerine kontrolü kolay sağlanır bir mekân da tercihe şayandır. Bu gelişmeler de, hâliyle Hazine-i Hassaya müdahaleyi kaçınılmaz kıldı. Böylece Hazine-i Hassa, hem yukarıda bahsi geçen Emlak-ı Hümayunun Maliye Hazinesine devriyle hem de Dolmabahçe Sarayı’na geçişle görev alanı daraltılmış, personeli azaltılmış bir hâle geldi. Böylece küçülen Hazine-i Hassa Nezareti için muhtemelen idari bazı düzenlemelerin de yapılması ihtiyacı hissedilmiş olmalı ki Kurumun nezaretten müdürlüğe indirilmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla II. Abdülhamid’in son Hazine-i Hassa Nazırı Nuri Bey görevden alındı, yerine yenisi atanmadı. Bunun yerine bir süre için Hacı Feyzi Efendi nazır muavini olarak getirildi. Hacı Feyzi Efendi 6.000 kuruş maaşla görev yaparken Hazine-i Hassa yeniden düzenlenerek Kurumun idaresi 26 Ekim 1909 tarihinde müdürlüğe çevrilmiş ve Hacı Fevzi Efendi de ilk Hazine-i Hassa Müdürü olarak atanmıştır. Hacı Fevzi Efendi, Mehmed Reşad’ın saltanatı boyunca görevinde kalmıştır. Burada dikkat çekici bir gelişme de Müdürlüğün Muhasebeciliğinin Hazine-i Hümayun Kethüdasına verilmesidir. Bunun ne anlama geldiğini, birçok zihinsel yordamalar yapabilirsek de, elimizdeki bilgiler bunları açıklayacak nitelikte olmadığından

bilemiyoruz. Belki biçim olarak küçük ancak muhtemelen nitelik olarak önemli bir başka gelişme de Hazine-i Hassa İdaresinde görev yapan Heyet-i İdarenin yerini onun küçültülmüş modeli olan ‘Encümen-i İdare’nin almasıdır. Yapılan bir araştırmada, bu değişikliğin sayısal olarak küçültülmek suretiyle yapıldığı belirtilmekle beraber aynı zamanda arşivde, tasnif edilenler arasında bu konuda, henüz yeterli belgelerin bulunmadığına işaret edilmektedir. Diğer taraftan Hazine-i Hassaya bağlı birimlerden Matbah-ı Amire, Istabl-ı Amire, Mefruşat-ı Hümayun, Hatap Anbarı, Depo İdaresi gibi birimler görevlerini yapmaya devam etmiştir271. Ancak Ebniye-i Seniyye İdaresinin ne şekilde yürütüleceğine karar verilemeyerek, Cumhuriyet Dönemine kadar değişik uygulamalara gidilmiştir272. Hazine-i Hassa Müdürlüğü içinde, arazi idaresi ile ilgili iki önemli birim olduğunu yeniden hatırlatalım: 1.Emlak-ı Hakanî, 2.Emlak-ı Hümayundur. Emlak-ı Hümayun, Osmanlı hanedanından sultan II. Abdülhamid’in üzerine tapuladığı arazilerin idaresi ile ilgilenir; Emlak-ı Hakanî ise Osmanlı hanedanın kadim mülklerinin idaresi ile ilgilenir273.

Bu birimlerin her ikisi de Hazine-i Hassanın yönetimi altındadır. Böyle olmakla beraber, Emlak-ı Hümayunun bütçesi II. Abdülhamid’in özenle altını çizmesi nedeniyle Hazine-i Hassanın bütçesine karıştırılmamıştır. Bu iki birim hem nitelikleri birbirlerine yakın olduğu için hem de görev alanları aynı kurumda olduğu için karıştırılabilir.

Meşrutiyetçiler II. Abdülhamid’in özel mülklerinin idaresine mahsus Emlak-ı Hümayunun idaresini ve gelirlerini, muhtemelen özel bir tavırla Maliye Hazinesine devretmiş olmakla birlikte, Osmanlı hanedanına ait kadim mülklerin yönetimine ait birim olan Emlak-ı Hakanîye müdahale etmemişlerdir. Fakat 11 Nisan 1912 tarihinde müdahale niyetinden ziyade daha iyi idare edilmesine yönelik bir vurgu anlamına gelebilecek bir kanun çıkarmışlardır. Söz konusu düzenleme çağdaş yönetim anlayışının gereklerine göre, eksik olan kararların alınması olarak da bakılabilir.

271 Terzi, age, s.41-42, 139, 165-166.

272 Ebniye-i Seniyye İdaresinin ne şekilde devam etmesi gerektiğine bir türlü karar verilememiş ve bu konuda bir dizi kanun çıkarılmıştır. Ayrıntısı için bkz. Terzi, age, s.166-167. Arzu Terzi, “XIX. Yüzyıl Sonlarında Ebniye-i Seniyye İdaresi (Görevleri ve Teşkilatı)”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S.16, İstanbul 1998, s.109-119.

Nitekim iki sene sonra Emlak-ı Hakanî Hazine-i Hassa Müdürlüğünün Emlak-ı Hakani Şubesi olarak adlandırılmıştır. 4 Temmuz 1918 tarihinde tahta çıkan Sultan Vahideddin, II. Abdülhamid’in mülklerini idare eden birim olan Emlak-ı Hümayunu, Hazine-i Hassaya iade etmiştir. Böylelikle, hem idaresi hem de gelirleri Maliye Hazinesine devredilmiş olan Emlak-ı Hümayunu eski biçimine döndürmüştür. Vahideddin’in tahta çıkar çıkmaz böyle bir uygulamaya gitmesinin altında birçok neden arayabiliriz. Öncelikle I. Dünya Savaşı’nın, Osmanlı’nın aleyhine geliştiğini belirtmek gerekir. Saltanat (her ne kadar Vahideddin savaş başladığında tahtta değil ise de), savaşa girmenin sorumluluğunun kime ait olduğunun farkındadır. Aslında, Mondros Ateşkes Anlaşmasından hemen önce istifa edip yurt dışına kaçan iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi yöneticileri de bunu bilmekte olduklarını göstermişlerdir. Bu yüzden, padişah, iktidarının son günlerini yaşamakta olan İttihat ve Terakki Partisi liderlerine ince bir mesaj vermek istemiş olabilir. Meşrutiyetçiler, II. Abdülhamid’in mülklerinin idaresini, genel bütçeye dahil ettirerek zımnen de olsa hanedana “iktidarın kimde olduğunu göstermek” istemişti; aynı şekilde Vahideddin de hemen aldığı söz konusu kararla aynı şeyi göstermek istemiş olabilir. Emlak-ı Hümayun üzerinden devam eden iktidar gösterileri bunlarla sınırlı kalmamıştır. 1 Kasım 1920’de Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisi, “Hazine-i Hassaya Ait Bulunan Emlak, Arazi ve Muamelat-ı Tasarrufiyeye Dair”274 başlıklı bir kanun yayımlayarak hem iktidarın kimde olduğunu anlatmak hem de o dönemde acil ihtiyaç duyduğu mali kaynaklara hâkim olmak istemiştir. Böylece II. Abdülhamid döneminde, en azından, içindeki Emlak-ı Hümayun İdaresinden dolayı ve onun üzerinden gerçekleştirilen düzenlemelerle II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet Dönemi’nin başlarına kadar büyük iktidar mücadeleleri yapılmıştır. Dolayısıyla Hazine-i Hassa İdaresinde de büyük değişiklikler meydana gelmiş; ancak bu değişiklikler Emlak-ı Hümayunundakilerin gerisinde ya da gölgesinde kalmıştır.