• Sonuç bulunamadı

Amerika Pazarlama Derneği (American Marketing Association [AMA])’ne göre bugün evcil hayvanın hanedeki rolü 10-20 yıl öncesine göre çok farklıdır. Örneğin köpekler evin arka bahçesinde yaşamaktan, ön bahçesine, sonrasında da oturma odasına ve en nihayetinde ise sahipleriyle yatak odasında yaşamaya başlamışlardır (Marketing Health Services, Summer 2014, s. 29).

İnsan – evcil hayvan ilişkisinin psikolojik, fiziksel ve sosyal faydaları vardır, özellikle de kedi ve köpek sahipleri için (Smolkovic, Fajfar ve Sonal, 2012, s. 15). Evcil hayvanlar ayrıca ruhsal bozukluk dolayısıyla tedavi gören hastalar ve yaşlılar için terapi amacıyla kullanılmaktadır (Friedmann, Honori, Lynch ve Thomas, 1980, s. 311). Boris Levinson’un içine kapanık bir çocukla iletişimde köprü kurması için bir köpeği kullanmasıyla, psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkları bulunan çocukların tedavisinde köpek kullanılmaya başlanılmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır (Byrd, 2012, s. 5-6).

Şiddet gören her dört kadından üçünün şiddetle başa çıkmada evcil hayvanlarından gördükleri duygusal desteğin çok önemli bir rol oynadığının belirtildiği bir çalışmada, evcil hayvanı da şiddete maruz kalan kadınların kalmayanlara kıyasla evcil hayvanlarına karşı daha güçlü duygusal bir bağ kurdukları ortaya çıkmıştır (Flynn, 2000, s. 168-169). Evcil hayvanların özellikle afetzedeler ve gazilerin yaşadığı travma sonrası stres bozukluğuna iyi geldiği yönünde araştırmalar da mevcuttur (Clower ve Neaves, 2015, s. 7). Özellikle cinsel istismara maruz kalmış travmazedelerin sadece bir evcil hayvanın kendilerini güvende hissettirdiğini belirtmesi bu araştırmalardan sadece biridir (Walsh, 2009, s. 492). Köpekler sadece çocuklar için değil, genellikle arkadaş ve aileden uzak yaşayan kişilere neşe getirmesi amacıyla da beslenmektedir (Byrd, 2012, s.

7). 2013 yılını Kanada evcil hayvan ürünleri piyasa araştırmasına göre, köpek

sahiplerinin %86’si ve kedi sahiplerinin %89’ı evcil hayvanlarını ailelerinin bir parçası olarak gördüğünü belirtmiştir. Köpek sahipleri hayvanlarının kendilerinin fiziksel sağlığını geliştirmede katkısı olduğunu düşünürken, kedi sahipleri hayvanlarının ruhsal sağlığını geliştirdiğini ifade etmişlerdir (Competitiveness and Market Analysis Branch, Haziran 2014, s. 3). Alzaymır hastaları üzerinde yapılan bir araştırmada, evcil hayvanla vakit geçiren hastaların geçirmeyenlere kıyasla korku, sözlü saldırı ve hiperaktivite nöbetlerini daha az bir sıklıkla geçirdikleri saptanmıştır (Fritz, Farver, Kass ve Hart, 1995, s. 461). Evcil hayvanların insanların psikolojisini olumlu etkilediğine dair birçok çalışma olmasına rağmen Yeni Zelanda’da 282 üniversite öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırmada, evcil hayvana bağlılığın derecesinin araştırmaya katılanların psikolojisinde herhangi olumlu bir etki kurmadığı saptanmıştır. Bu alanda daha önce yapılan ve olumlu sonuçlar veren diğer çalışmalardan farklı olarak yaşlı insanlar yerine gençlerin araştırmaya dahil edilmesinin bu sonucu doğurduğu farklılığın nedeni olarak gösterilmiştir (Lewis, Krageloh ve Shepherd 2009, s. 99).

Almanya’da yapılan bir araştırmada evcil hayvan sahipleri yılda ortalama 11 defa doktora giderken, evcil hayvan sahibi olmayanların yılda 12,9 defa doktora gittiği tespit edilmiştir. Avustralya’da ise bu sayı evcil hayvan sahipleri için 4,9; evcil hayvan sahibi olmayanlar içinse 5,6’dır. Fiziksel aktiviteyle alakalı olarak, evcil hayvanlarıyla yürüyüşe çıkanların obezite oranı %17 iken, evcil hayvan sahibi olmayanlarda bu oran

%22’dir. Fakat evcil hayvan sahibi olup da hayvanlarıyla yürüyüşe çıkmayanlarda bu oran %28’dir (Clower ve Neaves, 2015, s. 5-6). Rijken ve Beek (2010, s. 374-382), köpekleriyle yürüyüşe çıkan insanların sıkça diğer köpek sahipleriyle tanışıp köpekleri hakkında konuştuğunu ve böylece aynı ilgi alanlarına sahip kişilerle kolaylıkla sosyal ağlarını genişlettiklerine değinip, köpek sahibi yaşlı insanların köpek sahibi olmayanlara kıyasla daha çok fiziksel egzersiz yaptıklarını belirtmiş, fakat kedi sahibi yaşlılarda bu durumun tam tersi olduğunu tespit etmiştir. Smolkovic ve diğerleri (2012, s. 17) de Rijken ve Beek’in araştırmasını destekler nitelikte, köpeklerin yürüyüş ihtiyacından dolayı fiziksel fayda sağladığını, sahipleri için sosyal etkileşim ve bağlantı kurmayı kolaylaştırma yetisine sahip olduklarını, hatta köpekleri yanlarında olmasalar bile, sahiplerinin başka insanlarla köpekleri hakkında konuşarak sosyal bağ kurabileceğine değinmişlerdir. Aynı çalışmada, evcil hayvanların ihtiyacı karşılanırken aile bağlarının daha da güçlendiğine yer verişmiştir. Avustralya Kılavuz Hayvanlar Örgütü tarafından Avustralya’da yapılan bir araştırmada köpek sahiplerinin %50’sinin, herhangi bir evcil hayvan sahibi olanların ise %40’ının evcil hayvanları sayesince

çevrelerinde yaşayan diğer insanlarla tanıştığı, köpek sahiplerinin %80’inin ise köpeklerini gezdirirken diğer insanlarla konuştuğu sonucuna varılmıştır (Australian Companion Animal Council [ACAC], 2009, s. 3). Avustralya’da yapılan başka bir araştırmada da, kadınların yanlarında evcil hayvanları yokken yürüyüş yapmayı daha az tercih ettikleri ve özellikle geceleri ve tehlikeli yerlerde, köpeklerin yürüyüş sırasında kadın sahiplerine güven duygusu verdikleri sonucuna varılmıştır (Byrd, 2012, s. 7-8).

Köpeklerin ayrıca görme engellilere kılavuzluk etme, emniyet ve gümrükte koku almaya yardımcı olma, koyun ve ineklere çobanlık etme gibi görevleri de bulunmaktadır (ACAC, 2009, s. 3). Dünya’nın ilk rehber (kılavuz) köpek okulu, 1.

Dünya Savaşı’nda görme yetişini kaybetmiş Alman askerler için 1916’da açılmıştır.

Rehber köpek okulunun Amerika’da açılması 1929 yılında The Seeing Eye adlı okulla gerçekleşmiştir. Bu tarz bir okulu Türkiye’de faaliyete geçirme girişimine, 2014 yılında kurulan Türkiye Rehber Köpekler Derneği vasıtasıyla başlanmıştır (Rehber Köpekler Derneği, 2014).

Amerika Evcil Hayvan Ürünleri Derneği’nin 2011-2012 Ulusal Evcil Hayvan Sahipleri Anketi’nde evcil hayvanlarının ölümü halinde sahiplerine ne yapacakları sorulduğunda, at sahiplerinin tamamına yakını atlarını çiftliğe gömeceğini, köpek sahiplerinin %18’i, kedi sahiplerinin %12’si, kuş sahiplerinin %6’sı, diğer küçük hayvan ve sürüngen sahiplerinin %3’ü evcil hayvanlarının küllerini koymak için vazo alacağını, evcil hayvan sahiplerinin %4’ünden azı da hayvanları için mezar taşı yaptıracaklarını belirtmiştir. Ayrıca, evcil hayvan sahiplerin %39’u hayvanının ölümü halinde aynı türden başka bir hayvan beslemeye başlayacağına değinmiştir ki bu oran 2008’de %34’tü (American Pet Products Association [APPA], 5 Nisan 2011). Evcil hayvanının ölümü halinde tekrar evcil hayvan sahibi olma isteği, hayvanın ölümünden sonra bıraktığı boşluk duygusuna bağlanmış, seyahat sıklığı ve ev sahibinin istememesi nedeniyle evcil hayvan sahibi olamayanların ise sıklıkla evcil hayvan sahibi olacakları zamanı bekledikleri belirtilmiştir (Irvine, 2004, s. 20).

2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde yapılan bir araştırmada, köpekler daha sevgi dolu ve neşeli olarak görüldüğü için çocukların kediye kıyasla köpeklere daha bağlı olduğu ve köpeklerin ailenin bir parçası olarak görüldüğü sonucuna varılmıştır (Lue, Pantenburg ve Crawford, 2007, s. 13). Bu bulguyla benzer nitelikte bir sonuç da Freiwald, Litster ve Weng (2014)’in Şikago’da yaptıkları bir araştırmada rastlanmıştır. Kedi ve köpek besleyen evcil hayvan sahiplerine hayvanlarına karşı duydukları bağlılığı 1’den 10’a kadar derecelendirmeleri istendiğinde, köpek

sahiplerinin %93,4’ü, hayvanlarını sokaktan bulup sahiplenenler hariç kedi sahiplerinin ise %89,7’si hayvanlarına olan bağlılıklarını 8 ve yukarısı olarak derecelendirmişlerdir.

Kedilerini sokaktan sahiplenenlerde ise bağlılık oranı %84,9’a düşmüştür. Aynı araştırmada ayrıca hem kedi hem de köpek besleyenlerin köpeklerine karşı daha çok bağlılık hissettiği sonucuna varılmıştır (s. 202). Yalnızlık ve evcil hayvanlara bağlılık arasındaki ilişkiyi ölçmek için gençler üzerinde yapılan başka bir araştırmada kedi ve köpek sahipleri arasında yalnızlık ve bağlılık bağlamında bir fark bulunamamış ve hem kedi hem de köpeğin yalnız yaşayan insanlara duygusal bir fayda sağladıklarına değinilmiştir (Zasloff ve Kidd, 1994, s. 750).

2006 yılında Kenya’nın Maasai bölgesinde yapılan bir çalışmada, genellikle kadınların evdeki eşeklerin bakımından sorumlu olduğu, kuraklığın olduğu dönemlerde insanların günlük su ihtiyacını karşılamak için birkaç güne bir eşeklerin su taşımada, yerel alışveriş merkezlerinden satın alınan mısır, şeker ve çayın taşınmasında, hasta insanların sağlık merkezine götürülmesinde, sığır etinin taşınmasında, törenlerde kullanılmak üzere odun taşınmasında kullanıldığı belirtilmiş ve bu tür işlerde eşeklerin kullanılmasının kadının ev işlerinde harcadığı enerjiyi aza indirdiği dolayısıyla da kadınlar için hareket esnekliği sağladığına ve kadınların iş yükünü azalttığına değinilmiştir (Marshall ve Weissbrod, 2009, s. 59-69).