• Sonuç bulunamadı

1. ELAZIĞ İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER

5.3. Halk Meteorolojisi

İnsanların hayatlarını düzenlemesinde hava şartlarının çok büyük payı vardır. Yola, bağa, bahçeye ve tarlaya gidecek olan insanlarımız, yapacakları işlerle ilgili planlamalarını yaparken mutlaka hava şartlarını göz önünde bulundururlar.

Günümüzde hava durumları gazete, radyo, televizyon ve internet gibi haber kaynaklarından öğrenilirken, geçmişte hava durumları tecrübe ile sabitlemiş deneyimler sonucu öğrenilirdi. Geçimini çiftçilikle sağlayan kırsal kesim insanı bu deneyimlere dayanarak meyvesini sebsezesini eker, hava durumuna göre bağ-bahçe işlerini yapmaktadır. Tarımsal faaliyetlerini herhangi bir yazılı belgeye dayandırmayan halk, nesillerden nesillere aktarılan deneyimlerle işlerini fiiliyata geçirmektedir. Bu tecrübelere dayanarak inanılan tahminler aşağıdaki gibidir:

Yüksek dağların tepesine koyu bulutlar çöktüğü zaman yağış beklenir. (K- 87)

İnekler burnunu havaya dikerse ve koyunlar toplu halde yayılırsa yağmur yağar. (K-67)

Gökyüzü parlak ve yıldızlı olursa hava güneşli ve sıcak olur. (K-29) Ağaçta armut ve ayva çok olursa kış sert geçer. (K -18)

Kuşlar havada toplu halde ötüşürse yağış olur. (K -73)

Kurbağalar ötmeye başlarsa yaz gelir. (K -79)

Kışın, gece gökyüzünde yıldız çok olursa hava ayaz olur. (K-96) Arılar hızla peteklerine geri dönerlerse yağmur yağar. (K - 59) Hava çok sıcak olursa, ardından yağmur yağar. (K-102)

Halk meteorolojisi içerisinde düşündüğümüz diğer bir husus ise yağmur duasıdır. Yağmurun meteorolojik bir olay olması sebebiyle, yağmur yağdırma pratiğini bu bölümde açıklamayı uygun gördük.

Yağmur yağdırma, havaların kurak gittiği dönemlerde geciken yağmuru yağdırmak ve böylelikle toprağı canlandırmak amacıyla düzenlenen dinsel ve büyüsel işlemlerin yapıldığı bir törendir. Özellikle tarımla uğraşan toplumlarda iklim şartlarının ve yağış seviyesinin alınacak mahsulü etkilemesinde önemi büyüktür. Bu nedenle insan doğa olaylarını bir takım güçlerle kontrol olmaya çalışmış ve yağmur yağdırmak amacıyla bir takım törenler düzenlemişlerdir. Bir başka deyişle yağmur yağdırma törenleri, insanoğlunun kendisinin üstesinden gelemeyeceği durumlardan yağmursuzluk durumu tersine çevirerek bir nevi büyü yapmasıdır. Yapılan bu büyüde, taklit, kılık değiştirme, toplu yemek yeme gibi özellikler bulunmaktadır.

Elazığ yöresinde ‘Molla Potik’ denilen yağmur yağdırma amaçlı yapılan bir

tören mevcuttur. Anadolu’nun muhtelif yörelerinde Molla Potik, ‘Çömçe Gelin’, ‘Godi

Godi’, ‘Çullu Kadın’, ‘Gelin Gok’, ‘Göde Göde’, ‘Yağmur Gelin’ gibi adlarla

anılmaktadır. (Araz, 1995:147) Bu törende eski Türk geleneklerinden kalma pratikler uygulanır ve Allah’a yağmur yağdırması için dualar edilir.

Esma Şimşek “Çömçeli Gelin” adı verilen yağmur yağdırma töreninin üç aşamadan oluştuğunu şu ifadelerle aktarmaktadır: “ Çömçeli Gelin adı verilen bu tören, aynı zamanda çocuklar tarafından oynanan bir oyundur ve üç aşamadan oluşur. Birinci aşama olan hazırlık aşamasında kurakşığın baş gösterdiği günlerde köyün/mahallenin çocukları bir araya gelerek Çömçeli Gelin oynamaya karar verirler. Ağaçtan yapılmış bir kaşık üzerine bir değnek bağlanarak insan sureti yapılır, üzerine bir kız çocuğunun elbisesi giydirilir ve başına bir örtü örtülen bu şekil bir gelini çağrıştırır. Tahtadan yapılmış bu bebeğe Çömçeli Gelin adı verilir. Çocuklardan biri Çömçeli Gelin’i elinde tutar. Çocuklardan birkaçı ise verilecek yiyecekleri koymak üzere bir torba/heybe taşır böylece hazırlık aşaması tamamlanmış olur.

İkinci aşama ise oyunun oynandığı asıl kısımdır. Bu aşamada, hazırlanan bebeği taşıyan çocuk önde olmak üzere diğer çocuklarla birlikte kapı kapı dolaşıp, hep birlikte Çömeli Gelin tekerlemesini söylerler. Bu tekerleme şöyledir:

“Çömçeli gelin çöm ister

Bir kaşıcık yağ ister Yağ verenin oğlu olsun Bulgur verenin kızı olsun Teknede hamur

Tarlada çamur Ver Allah’ın ver

Bir sulu yağmur” (Şimşek, 2003: 81)

Tekerlemenin ardından, ev sahibi çocuklara; yağ, bulgur, un, yumurta vs. gibi yiyeceklerden verir. Yiyeceklerden birini veren ev sahibi Çömçeli Gelini taşıyan çocuğun üzerine su döker. Yağmurun çok yağmasını isteyen ev sahibi daha fazla miktarda su döker. Böylece suyla ıslanan çocuklar hızla o evden uzaklaşarak, başka bir eve giderek aynı uygulamaları gerçekleştirir.

Son aşama ise toplanan yiyeceklerin pişirilip ardından dua edilmesidir. Mahalleden/köyden toplanan; yağ, tuz, un, yumurta, ekmek vs ile yemek yapılır ve birlikte yenir, ardından da yağmurun yağması için dualar edilir. (Şimşek, 2003: 80-83)

Çömçeli Gelin oyunu Elazığ yöresinde de aynı maksatla ve aynı kurallarla oynanan bir oyundur. Fakat oyun kısmında söylenen tekerlemede bazı küçük farklılıklar bulunmaktadır. Elazığ yöresinde “Molla Potik” adı verilen bu oyunun tekerlemesi aşağıdaki gibidir:

“Molla Potik ne ister

Allah’tan yağmur ister Tenekeden gavurma ister Küpden bulgur ister

Çiniden yağ ister” (Araz,1995: 416)

“Molla Potik” veya “Çömçeli Gelin” oyunu içerisinde eski Türk inanışlarına dair pek çok iz bulunmaktadır. Bunları sırasıyla açıklamaya çalışalım: Çömçeli Gelin’in

ağa./tahta kaşıktan yapılması, ağaç kültü ile alakalıdır. Türkler ormanları ve ağaçları kutsal kabul etmiş ve ağaçların bir ruhunun olduğuna inanmışlar ve onlara iye sıfatını vermişlerdir. Tanrı’ya yaklaşmak için iyeleri aracı kabul eden Türkler, dileklerini iyeler vasıtasıyla Tanrı’ya iletmişlerdir. Burada ağaç iyesi tahta kaşık kabul edilerek yağmursuzluk durumu ağaç iyesinin yardımıyla giderilmeye çalışılmıştır.

Belli bir tekerleme ile Allah’tan yağmur isteme, Şamanizmde, Şaman duaları ile yapılan törenleri anımsatmaktadır.

Evlerden toplanan; yağ, un, tuz, bulgur vs gibi yiyecekler birer saçı mahiyetindedir. Bilindiği üzere, eski Türkler olağanüstü güçlere sahip olduklarına inandıkları iyelere, rızalarını almak ve iyiliklerini kazanmak amaçlı bir takım yiyecekler sunmuşlardır. Bu uygulamada bazı iyelerin yardımlarını almak için bulgurun, unun, yağın, tuzun vb. dağıtıldığını görüyoruz.

Çömçeli Gelin’in başından aşağı su dökme pratiğinde su hem yağmuru simgeler hem de su iyesini temsil eder. Su iyesinin, temizleyici gücünden yararlanmak amaçlı yapılan bir uygulamadır.

Uygulamalar sırasında, okunan Kur’an- Kerim ve dualar İslami kökenli inanışlarla alakalıdır. Yöre halkı çeşitli dualar okuyarak Allah’tan yardım dilemektedirler.

Yörede Molla Potik uygulamasının dışında taşlarla ilgili yağmur yağdırma pratiklerine de rastlanmaktadır. Haraput’ta gerçekleştirilen bir başka yağmur yağdırma töreni ise şu şekildedir: “Harput’ta Akyol mezarlığında meftun bulunan Hacı Ali Efendi

namı ile bilinen ulu ve bilge kişinin mezarından alınan nohut büyüklüğündeki kırk bir adet taşın her birine yedi defa Yasin-i Şerif okuduktan sonra, bez bir torbanın içersinde doldurup ağzı bağlanır. Sonrasında bu torba akan bir suyun içine bırakılır. Torbanın akan suda gitmemesi için, suyun kenarına çakılan bir kazığa bağlanır. Bu davranıştan sonra yağmurun yağması beklenir. Eğer çok şiddetli yağmur yağarsa yağmuru durdurmak için taş dolu torba sudan çıkarılır. Torbadaki taşlar tekrar eski toprağına iade edilir. Yörede bu pratiği bizzat yapanlar, yapıldığını görenler ve duyanlar vardır”.

(Araz, 1995:148)

Bilindiği üzere Türk inançlarında su, taş ve ata ruhları kutsal kabul edilmektedir. Burada taş az önceki pratikteki gibi yapısında “koruyuculuk ve kurtarıcılık” unsurlarını barındırmakta ve ek olarak “bolluk, bereket” verme unsurlarını da içermektedir. Burada mezardan alınan taşın su ile teması ile mezarın aracı tutulmasından ata ruhlarının da

yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır. Taş veya taşlarla yağmurun yağdırılması inanç ve pratikleri eski Türk boylarında ve Çin – Moğol kavimlerinin inançlarında da yer almaktadır. (Araz, 1995: 149) Moğollarda yağmur yağdırma taşı olarak bilinen “cada” taşı bu işlevle kullanılan bir taştır.

Anlattığımız Çömçeli Gelin veya yöredeki adıyla Molla Potik ve taşla ilgili pratiklerin dışında bazı köy ve yörelerde gerçekleştirilen yağmur yağdırma merasimleri ve uygulamaları şunlardır:

Yağmur yağdırmak için halk yağmur duasına çıkar ve imam eşliğinde topluca dua eder. Hatta bulundukları bölgede ulu kimselerin türbe ve yatırları varsa ziyaret edilerek topluca dua edilir (K-100). Türbe ziyaretiyle atalar kültü inancı yeniden karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere mezarlık ziyaretleri, tamamiyle eski türk inançlarından kalma bir gelenektir.

Yağmur yağdırma pratiklerinden bir diğeri ise yılanın öldürülüp yakılmasıdır. Halk yılanın başının yanması ile yağmurun yağması arasında önemli bir ilşikinin bulunduğuna inanmaktadır (K-30). Bu ilişki yılanın, yağmurun yağmasını önleyen bir engel oluşu ile ortaya çıkmaktadır. Bu engel yılanın yakılması ve onun başında bulunan “cada” taşının ortaya çıkması ile kalkmış olacaktır. (Araz, 1995: 151)

Akrebin kuyruğundan ağaca asılması, kaplumbağanın ayağından ters asılması, yağmuru çekeceğine inanılan bir başka uygulamadır. (K-76) Tadım köyü alevileri var olan aşırı yağmur ve dolunun kesilmesi için yağmur ve dolunun önüne metal parçası atarak şiddetli yağan yağmuru durdurmaya çalışır (K- 85). Orta Asya Türkleri için çok önemli bir metal olan demirin güç verdiği inancıyla, demir parçasından güç alınarak oluşan durum tesine çevrilmeye çalışılmıştır.

Ulupınar köyünde çocuklar “Molla Potik” uygulamasını yaparak çeşitli erzaklar toplar ve bu erzakları toplayarak köyün ziyaret yerlerinden olan Pir-i Davut türbesine giderler. Sonra topladıkları erzakları pişirip burada yiyerek topluca dua ederler. (K - 39)

Maden ilçemizde ve köylerinde ise yağmur yağdırma merasimi İslami gelenekler çerçevesinde gerçekleşmektedir. Köylüler yağmur duasına çıkarak Allah’tan yağış dilerler. Yağmur Duasına çıkmadan üç gün önce sabah namazından sonra cami veya mescitte imam tarafından yağmur

duasının okunması ile başlar. Köylüler üç gün içinde sabah namazlarından sonra araziye çıkarlar. Yöre civarında bulunan türbeler ziyaret edilerek yatan zatlardan yardım istenir. Köylülerden dövme, bulgur ve yağ toplanır. Bunlarla yemek yapılarak halka yedirilir. Kurbanlar kesilir. Meralarda toplanan taşlara üç gün içinde dua okunur. Taşlar okunduktan sonra hatim edilir. Hatimden sonra 4444 kere Salât-ı Terficiye duası okunur. O sırada ilahiler de okunur. Dördüncü gün kurbanlar kesilir. Öğle namazına takiben yemekler yenir. Yemekten sonra istika namazı kılınır. Namazdan sonra imam yüksekçe bir yere çıkarak hutbe okur. Araziye çıkanların hepsi elbiselerini ters giyerler. Dua ederken de avuç içleri yere doğru gelir. Allah katında dualar makbul olsun diye çocuklarda yanlarında getirilir. (K-44)

Tarımla uğraşan yöre insanı için havanın durumu oldukça önemlidir. Geçmiş zamanlarda, hava durumunu öğrenebilecek kaynakların olmaması, halkı geçmişten gelen ve tecrübelerle sabitleştirilen hava durumu tahminlere inanmaya yöneltmiştir. Kişiler gökyüzündeki şekillerine göre tahminlerde bulunmuş ve bahçe işlerini bu tahminlere göre gerkleştirmiştirlerdir.

Günlük hayatta uyguladığımız pratikler yaşamı daha da kolaylaştırmak içindir. Günlük hayatta her alanda yaptığımız pratikler o kadar kapsamlıdır ki biz çalışmamızda sadece halk hekimliğine, halk veterinerliğine ve halk meteorolojisine yer verebildik. Yaptığımız alan çalışması içersinde özellikle halk hekimliğinde; türbe ziyaretlerinde Atalar kültünün izlerini, büyüsel-sihirsel işlemlerde de kam inancının tezahürlerini tespit ettik. Halk veterinerliği başlığı altında ise geleneksel iyileştirme yöntemlerin kullanılarak tedavinin yapıldığını belirledik. Halk meteorolojisi bölümünde ise uygulamalarda Gök Tanrı inancı ile ilgili olabileceğini düşündüğümüz gökyüze bakıp tahminlerde bulunma ve bulunan durumu tersine çevirme için İslami unsurların kullanıldığını saptamış bulunmaktayız.

SONUÇ

Toplumların yaşantılarını, zevklerini, tutum ve davranışlarını, gelenek ve göreneklerini yansıtan en önemli öge kültürdür. Kültürü belirli bir toplumda yaşayan halkın hayatı boyunca tüm yaşadıklarını kapsayan geniş bir kavramdır. Aynı zamanda, insanların tarihi ve toplumsal yaşantısı süresince oluşturduğu ve sonraki nesillere bıraktığı maddi ve manevi ögelerin tümüdür. Kültür, halk ait her ögeyi barındırdığı için bir ulusun kimliğini oluşturmaktadır. Bir milleti yakından tanımak istiyorsak o milletin kültürünü yani gelenek ve göreneklerini, adetlerini, örflerini, inançlarını bilmemiz gerekir. İnanç ve kültür birbirlerini besleyen iki önemli unsurdur. İnanç, kültürün kutsiyet kazanmasını sağlarken, kültür ise inancın halk yaşantısına etkisini kolaylaştırmaktadır.

İnançlar ve gelenekler asırlar boyu süregelen, nesillerden nesillere aktarılan kültür mirasımızdır ve bir toplumu en iyi anlatan kavramlardandır. Birçok topluluğun, eski dinlerini ve törenlerini terk etmediğini, geleneklerin içeresinde yaşattığını söyleyebiliriz. Orta Asya’da yaşayan Türklerin eski inançlarına ait pek çok ögeyi kültürel yapısında barındırdığını ifade edebiliriz. Her toplulukta olduğu Türklerde de mensubu olduğu dinin inançlarını geleneklerine ve göreneklerine yansıtmışlardır. Böylece gelenekler ve inançlar iç içe geçerek günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmişlerdir.

Anadolu toprakları üzerinde, Türklerin eski dinlerine ait pek çok inanış, İslamlaşma süreci içerisinde kökleşmiş ve yaygınlaşmıştır. İslamiyet öncesi pek çok öge, inanış ve ritüel tamamen yok olmayarak İslam dini içine yerleşmiştir. Anadoluda yaygın olan pek çok inançlar ve pratikler İslamiyet’e dayalı gibi görünseler de bu uygulamaların pek çoğu İslamiyet kökenli olmayıp, eski Türk inançlarının izlerini taşımaktadır. Araştırmamıza konu olan Elazığ ilinde tespit ettiğimiz geleneklerin birçoğunun meşeinin eski Türk inanışlarına dayandığını söylemek mümkündür. Eski Türk inanışlarının izlerini taşıyan pek çok pratiğin ve geleneklerin altında yatan temel sebep, zorluklar karşısında güçsüz kalan insanların bir vasıta ile yaratandan yardım isteme arzusudur. Toplumun kültür seviyesi ne kadar yüksek olsa da ve teknoloji ne kadar ilerlemiş olsa da uygulanan pratikler geçmişteki inanışlardan izler taşımaktadırlar. Orta Asya Türk kültürüne büyük ölçüde hâkim olan Şamanizm inancı, günümüzde uygulanan pek çok pratiğin temelini oluşturmaktadır. Günlük hayatta