• Sonuç bulunamadı

1. ELAZIĞ İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER

3.1. Düğün Öncesi

3.2.4. Gelin Alma

Gelin ve damadın tüm hazırlıkları bittikten sonra, sıra gelinin baba evinden alınıp, damadın evine götürülüşüne gelir.

Gelin ve damat hazır olduktan sona gelin alma töreni başlar. Gelin alma töreni genellikle düğünün yapıldığı gün sabah erken saatlerde yapılır. Köyün dışından gelin getirilecekse gelinin köyüne atlarla kalabalık bir şekilde gidilir. Oğlan tarafı kız evinin önüne gelince kapının önünde bir süre oynar. Gelin evden çıkarılırken gelin sandığı da beraberinde çıkarılır ve özellikle gelin sandığı kardeşi tarafından verilmez. Üzerine oturulur ve damattan bahşiş beklenir. Gelinin kardeşi istediği parayı aldıktan sonra sandığın üstünden kalkar. Gelin müzik eşliğinde dışarı çıkarılır ve arabaya bindirilerek damat evine getirilir. Gelin, damat evine girerken başına elma atılır. Gelin geldiği eve bolluk, bereket getirsin diye gelinin başına buğday, şeker ve kuru üzüm serpilir. (K-66)

Gelini almaya gelen damada kapı açılmaz ve gelinden bahşiş alınmadan verilmez. Gelinin ablası veya kardeşi kapı arkasına gider ve kapı hakkını ister. Kapı hakkını alan abla/kardeş kapıyı açarak damadı odaya alır. Gelin evden çıkmadan önce, erkek kardeş gelinin beline bir kırmızı kuşak bağlar. Buna “kardeş kuşağı” denir. Gelin ata bindirilmeden önce erkek kardeşi ata biner ve birkaç tur attıktan sonra gelinin yanına

gelir ve durur. Sağ ayağını atın üzengisinden çekerken gelin sağ ayağını atın üzengisine koyar. Sol ayağını çekerken de gelin sol ayağını koyar ve ata biner. Gelinin yolculuğu sırasında sağdıç tarafından Türk bayrağı en önde taşınır. (K-32)

Sivrice ilçemizde, düğün günü erkenden kalkılır ve davul zurna eşliğinde eğlenmeye başlanır. Öğlen saatine kadar oğlan evinde eğlenilir. Öğle yemeği, oğlan evinde yenildikten sonra “düğüne gitme” diye tabir edilen gelin almaya gidilir. Gelinin bineceği at süslenir, bezenir, sağdıç tarafından gelinin evine götürülür. Davul, zurna ve davetliler beraber kız evine gidilir. Kız evinin önünde çalınır, oynanır, türküler söylenir. Gelinin bulunduğu evin kapısı gelinin küçük kardeşleri tarafından kilitlenir ve bahşiş alınmadan kapı açılmaz buna “kapı kilitleme” denir. Gelin başı kırmızı bir örtüyle örtülmüş şekilde evden çıkarılır. Evden çıkarken başına darı, buğday, üzüm, fındık vb. atılır. O an, düğünün en hareketli anıdır. Silahlar sıkılır, bağrışmalar, çağrışmalar ve tekbir sesleriyle gelin ata bindirilir ve gelin atının yuları kız babasına teslim edilir. Bu arada uğursuzluk olmasın diye, atın ayakları dibinde bir küp kırılır ve gelin, oğlan evine doğru yol almaya başlar. O sırada sağdıç gelini babasından teslim alır. Gençler ağlamakta olan kız babasının şapkasını alır, havaya atar ve havada mermilerle şapkayı delik deşik ederler. Burada kız babasının üzüntü halini yok etmeye çalışırlar. (K-71) düğün sırasında hemen her aşamada karşımıaza çıkan eski Türklerin saçı geleneği burada da görülmektedir. Gelin evden çıkarılırken silah sıkılması, gürültü yapılması, atın ayağının önünde küpün kırılması, eski Türk kültüründe ses çıkararak kötü maksatlı ruhları oradan uzaklaştırma inanışından kalma bir gelenektir.

Ağın’da, davul zurna eşliğinde gelin almaya gidilir. Konuklar yol boyunca eğlenmeye başlarlar ve bunu kız evinde de devam ettirirler. Gelinin çeyizi de aynı gün gelinle beraber gider. Çeyiz ve gelin evden çıkarken çeyiz sandığının üzerine oturulur. Bahşiş istenir. Gelin evden ayrılmadan önce herkesten helallik ister ve büyüklerin ellerini öper. Bu sırada gelinin erkek kardeşi gelinin beline kırmızı kuşak bağlar, gelin evden sağdıçla beraber çıkar. Gelin, babası ve hoca eşliğinde tekbirlerle evden alınır ve gelin arabasına bindirilir. Gelin evden çıkarılırken, arkasından duru ve temiz su dökülür ki, yolu ve kısmeti su gibi duru olsun (K-11). Buradada su iyesinin temizliğinden saflığından yararlanmak istenilmiştir. Suların temiz ve kutlu ruhunun olduğu inancı ile hareket edilerek, gelin evden uğurlanırken suyun koruyucu ve temiz ruhunu yanına alması için arkasından su dökülür.

Arındık köyünde, düğün sabahı belirlenen saatte gelini almak için düğün evinde toplanılıp gelin almaya gidilir. Buna “dönüye gitme” denir. Gelin alma konvoy halinde gidilir ve gelini aldıktan sonra geri dönülür. Gelini almak için kız evine gidildiği zaman kadınlar aralarında kısa bir müddet eğlenirler. Daha sonra gelinin duvağı giydirilir ve gelinin beline kardeşi, kardeşi yoksa babası tarafından kırmızı kurdele bağlanır. Gelin oradakilerle vedalaşır. Gelin evden çıkmak üzereyken gelinin kardeşi kapıyı kapatır. Kardeşine bahşiş verilerek kapı açtırılır. Gelin kapıdan çıkarken üzerine hasavan denilen beyaz bir örtü örtülür. Başına da Kur’an tutularak arabaya bindirilir. (Kıyak, 2003: 14)

Gelin evinden alındıktan sonra, Harput’a çıkarılır. Harput’u dolaştıktan sonra damadın evine gidilir (K-24). Harput’a gidilmesinin sebebi, orada bulunun evliyaların türbelerinin ziyaret edilmesi ile Ata ruhlarını memnun etmek ve evliliğin hayırlı geçmesi için onların rızalarını almaktır.

Gerçekleştirilen uygulamalarda eski Türk inançlarının izlerini görmek mümkündür. Yapılış sebebi bilinmeyen bu uygulamaların temellerini eski inançlarımız oluşturmaktadır. Bu bölümde, yukarıda aktardığımız geleneklerimizin eski Türk inançlarıyla bağlantısını kurmaya çalışalım.

Gelini almak için kalabalık bir şekilde atlarla gelin almaya gitmek Orta Asya Türklerinde görülen bir gelenektir. Göçebe ve hayvancılıkla uğraşan bir toplumun en kıymetli hayvanı attır ve gelin alma geleneği de çok özel bir gelenek olduğu için kullanılan atlar da çok kıymetli ve önemlidir.

Gelin, baba evinden ayrılmadan önce gelinin erkek kardeşi gelinin beline kırmızı renkte bir kuşak bğlar. Bu kırmız kuşağa ayrıca “kardeş kuşağ” adı da verilir. Dualar eşliğinde iki kez bağlanıp çözülen kuşak üçüncü seferde erkek kardeş tarafından bağlanır. Kırmızı kuşak bekâreti aynı zamanda iffeti de sembolize eder. Ayrıca kuşağın renginin kırmızı olması, alkarısı denen şerir ruhun düğün sırasında vereceği zararlardan korunma amaçlıdır. Bilindiği üzere kırmı renk, alkarısını uzaklaştırıcı etkiye sahiptir.

Gelinin evden çıkarken başına, kuru üzüm, fındık, darı buğday atılması tamamen saçı geleneğinin bir uzantısıdır. Günümüzde üzüm, fındık vb. gibi çerezlerin yerini demir para almıştır. Gelin evden çıkarken, başına demir para serpilir ve çevrede bulunanlar bunu “uğur parası” olarak alıp saklarlar. Burada saçı niyetiyle atılan şeker; ağız tatlılığını, buğday; bereketi, para ise bolluğu ve koruyuculuğu simgelemektedir. Saçı adı verilen bu gelenek, eski Türk inancından kalma bir uygulamadır.

Yaşar Kalafat’ın da dediği gibi, Türkler ata ruhlarını, muhtelif fonksiyonları üstlenen iyeleri ve Tengiri’yi memnun etmek, onun rızasını almak, yardımını sağlamak ve dileklerini ona kabul ettirmek için kurban kesip saçı yaparlardı. (Kalafat, 1995:110) Saçı geleneğinin temelinde bu yatar. Kurbanlar kanlı ve kansız olarak iki farklı biçimde sunulmaktadır ve kansız kurbanlara saçı denilmektedir. (Kalafat, 1995:111) Burada asıl amaç eve giren gelin ile güveyinin birleşmesine mani olma ihtimali olan iyeler/cinler/ruhlar için tedbir almak ve onları memnun ederek uzaklaştırmaktır. Aynı zamanda uğur ve bereket anlamı da vardır. Uğur ve bereket dışında saçının en önemli fonksiyonu gelin ve güveyinin nesillerini sürdürücü ve çocuk sahibi olmalarını sağlayıcı olduğuna inanılmasıdır.

Gelinin evden çıkarken başına kırmızı örtü ya da tülbent örtülmesi eski Türk inancıyla bağlantılıdır. Kırmızı ateşin rengidir ve ateş Türklerde kutsal bir koruyucu iyedir. Ateşin koruyucu özelliği, ateşin evi ve aileyi koruması özelliği ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden koruyucu bir güç olan ateş, günümüzde düğün gelenekleri içerisinde gelinin başına takılan kırmızı örtü ve geline bağlanan kırmızı kuşakta tezahür etmektedir.