• Sonuç bulunamadı

CUMHURİYET TÜRKİYE’SİNDE KURULAN İLK SANATÇI DERNEĞİ

3.1. MÜSTAKİL RESSAM VE HEYKELTRAŞLAR BİRLİĞİ

3.2.7. Hale Asaf (1905 – 1938)

Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin tek kadın ressamı Hale Asaf’tı.

Hale Asaf’ın resimleri ilk defa Müstakillerin Ankara ve İstanbul’da düzenledikleri sergilerde halka tanıtılır. Bu sergiler için yapılan eleştirilerde Asaf’ın resimlerine büyük bir yer verilir. Almanya, İstanbul, Paris’te gördüğü öğrenim yıllarının birikimleriyle yetişen Asaf, yeteneği ve duyarlığı ile Türk resim sanatına farklı fakat özgün bir sanat görüşünün katılmasını sağlıyordu. Sanatçının bu dönem çalışmaları, geniş renk planlarının kübist inşasına kayan serbest fırça darbeleri bir kent manzarasını ya da bir portreyi ansızın duygu, düşünce, yaşam yüklü olarak betimler. Paris ve kendi portresi sanatçının hayata ve dünyaya bakış açısını betimler (K. Giray: 1997, s 174-176).

Fikret Mualla ile Berlin’deki son yılında sınıf arkadaşı olan Hale Asaf, parasal durumunun kötü gitmesi nedeniyle 1924’te İstanbul’a dönmüş, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Feyhaman Duran ve İbrahim Çallı atölyelerinde çalışmalarına devam etmiştir. 1925’te mezun olduktan sonra Avrupa sınavını kazanarak Münih’e gitmiş ve çok kısa bir süre Lovis Corinth’in öğrencisi olmuştur. Corinth’in ölümü ve kendisinin hastalanıp ameliyat olması nedeniyle Almanya’daki bu ikinci öğrenim dönemi de yarım kalan Hale Asaf Türkiye’ye geri dönmüştür (B. Pelvanoğlu: 2008, s 649).

“Hale Asaf’ın sanatını günümüzde tanınmasını sağlayan eserlerini iki gurup altında değerlendirebiliriz: Portre çalışmaları ve peyzajlar. Çeşitli yayınlarda yanlışlıkla

‘Burhan Toprak Portresi’ olarak belirtilen İsmail Hakkı Oygar Portresi’ne kendisinin 1938 Paris ve 1929 Paris tarihli portreleri sanat anlayışına önemli bir açıklık kazandırır. Bursa görünümleri de Hale Asaf’ın sanatının önemli bir dönemini aydınlığa kavuşturmaktadır. Bu eserlerinde kent görünümleri, mimari ve çevre özellikleriyle zenginleşerek lirik bir anlatıma ulaşır. Yaşam coşkusu aşılayan ak boyalı evlerin dış dünyaya kapalı pencereleri, dar sokaklar arasında ürkek adımlarla seyirten kara çarşaflı kadınlar ve arka planda tüm görünümü çevreleyen dağ sıraları Asaf’ın paletinin ve sanatçı duyarlığının göstergesidir. Asaf yaşadığı kentin genel görünümünü ve yaşam özelliklerini yansıtırken, o yılların Bursa’sını da belgelemektedir” (K. Giray: 1997, s 177).

1929 tarihli ‘Bursa’dan’ isimli manzara resmi 47x47 cm boyutlarında tuval üzerine yağlıboyadır. M.S.Ü İstanbul Resim Ve Heykel Müzesi’nde bulunan resmin arka yüzünde eski yazıyla 1929 tarihi ve “I. Ankara Genç Ressamlar Sergisi. Eser, Hale Asaf Hanımefendi’nindir. Resim, …edin… malıdır.” ibaresi bulunan bu tablo, 15 Nisan 1929 tarihinde, Ankara Etnografya Müzesi’nde sergilendikten sonra Gazi Terbiye Enstitüsü tarafından satın alınmış ve İstanbul Resim Heykel Müzesi’ne de bu kanaldan girmiştir. Asaf’ın sayıca fazla olan Bursa Manzaraları arasında bu yapıtını ayrıcalıklı kılan, karaltı halindeki figür olmuştur.

Hale Asaf, manzara geleneğine uymak için mi yoksa Bursa’da pek de mutlu olmamasıyla ilişkili olarak sadece kent görünümünü resimlediği için midir bilinmez fakat gerçekleştirmiş olduğu Bursa görünümlerinde figüre yer vermemektedir. Bu resimde yer almakta olan siluet halindeki çarşaflı kadın figürü, o dönem Bursa’sında kadınların henüz kabuklarından sıyrılamamış olduklarını da bir bakıma ortaya koymaktadır.

Hale Asaf’ın yerelliği sadece konu ile ilintili kalmamış kullandığı renklerle de bunu verebilmeyi başarmış bir sanatçıdır. Renk seçimindeki ustalığını Nurullah Berk şu satırlarla dile getirmiştir; “Basit, adeta şema halinde bir desenle iktifa ederek bir sarıyı, bir moru, bir maviyi, taptaze, çiçeklerden sızma birer usare imişler gibi tuvalin üzerinde öyle bir koyuşu vardı ki, aramak endişesiyle paletlerini kirleten bizler için bu, gıptaya değer bir meziyetti. Bence sanatkarın elde edebileceği en kıymetli hassa,- uzun bir araştırmaya yahut Hale’de olduğu gibi bir sevki tabii neticesi olsun karar verme kudretidir” (N. Berk: 1942, s 96-99).

1930’larda yaptığı sanılan ‘Saksılı Natürmort’ adlı tablosu 51x38 cm boyutunda tuval üzerine yağlıboyadır. Ceri Benardete Koleksiyonu’nda bulunmakta olan ‘Saksılı Natürmort’, sehpa ve duvarın birleştirilmesi, arka planın açık ve koyu renk alanlarıyla verilmesi gibi özellikleriyle Lhote atölyesi etkili çalışmaların en güzel örneğidir. Ancak salt Lhote etkili bir çalışma olarak değerlendirilmemeli; Asaf’ın Lhote öğretisiyle birleştirmiş olduğu “duygu öğesi”de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tabloda siyahın bir renk olarak kullanılması, Asaf’ın Matisse’e olan hayranlığını da akla getirmektedir (http://sanalmuze.org/arastirarakogrenmek/haleasaf- erişim: 25.07.2008).

Resim 11. Hale Asaf, “Saksılı Natürmort”, 51 x 38 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya, 1930’lar, Ceri Benardete Koleksiyonu

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer nokta Hale Asaf’ın ‘Saksılı Natürmort’ resminde kullandığı renklerin yanında yerel çini motiflerine de yer vermesidir. Saksının üzerindeki mavi, kırmızı, yeşil renklerden oluşan bu detaylı anlatım onu tıpkı Matisse’in ‘Yemek Sonrası’ adlı tablosundaki dekoratif bir desen arayışına götürmüştür. Ancak burada hatırlatılması gereken Matisse’in doğu sanatından etkilenerek modern tasarım anlayışına büyük etkisi olduğudur ve Hale Asaf’ın da bu yollu bir anlatım seçerek bize özgü bir anlatıma yöneldiğini söyleyebiliriz. Arka planda kullanılan siyah rengin zeminle birleşmesi ve resmi sert geometrik planlara ayırması ile ön taraftaki saksının dekoratif ayrıntıları kontrast oluşturacak biçimde düzenlenmiştir.

Hale’nin resimlerinde başlıca iki etki görülebilir. Henri Matisse ve Raoul Dufy’nin etkileri. ‘Burhan Toprak Portresi’, ‘Bursa’da Bir Ev’ bu iki sanatçının sentetik üslubunu belli eder. Şematik bir çizim, ayrıntısız, sadeleştirilmiş geniş renk lekeleri (N. Berk: 1972, s 27).

Asaf’ın tüm eserlerinde, mekan etkisi, renk lekelerinin dengeli dağılımı, geometrik bir inşa ile kurulu başarılı kompozisyonlara dönüşür. Sanatının en belirgin özelliği, doğal, içten, doğaçlama olarak oluşuvermiş gibi duran ve lirik anlamlar yüklediği

resimlerinde, rengin, leke dağılımının, biçimin ve kompozisyonun çok iyi hesaplanmış olmasıdır.

“Hale Asaf, Paris öncesi resimlerinde belirgin fırça vuruşlarıyla noktacı bir tekniğe yönelmiştir. Paris’te sanat anlayışı yeni bir döneme girer. Bu dönem resimlerinde, renk, çizgi ve biçim ayrıntılarını arıtarak birleştirerek büyük lekelere indirgemeye özen göstermiştir. Üçüncü boyuta önem vermeksizin kuruluş, denge ve uyum araştırılarına yönelmiştir. Yaşamı boyunca bu yöntemini koruyarak ilerlemeye çabalaması da sanatındaki belli başlı özelliği olmuştur. İstanbul’a döndükten sonra yaptığı tüm yapıtlarında bu özelliği çok belirgindir” (K. Giray: 1997, s 177).

Paris’in hareketli sanat ortamında kendi başına hayat ve tanınma savaşı verirken Sicilyalı yazar Antonio Aniante ile tanışır. Mussollini yandaşlığına karşı olduğu için sürgünde olan arkadaşıyla sorunlarını ve yaşamını paylaşır. Asaf’ın etkisiyle kaleme aldığı Moustapha Kemal Le Loup Gris d’Angora adlı kitabını Aniante, 1934’te Paris’te yayınlar. Kitabın ilk sayfasında “Genç Türk ressamı Hale, bana kendi memleketini tanıttı ve sevdirdi. Bu kitabı ona ithaf ediyorum.” yazmaktadır (K. Giray: 1997, s 178).

Peyami Safa, Hale Asaf’a, müstakiller arasında en önemli yeri vermekte ve onu dünya çapında bir ressam olarak tanıtmaktadır (S. Tansuğ: 1982, s 1112).