• Sonuç bulunamadı

B. KABİLECİLİK ANLAYIŞININ HAKEM OLAYINA ETKİSİ

1. Hârici Çıkışının Kabile Boyutu

Şam ordusunun yenilme tehlikesini gördüğünde, Amr b. el-Âs'ın ortaya attığı tahkim fikri, Irak ordusu içinde farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Hz. Ali de dâhil olmak üzere ordunun bir kısmı bu isteği kesinlikle reddetme taraftarı iken, bir kısmı hemen kabul edilmesini istedi. Ayrıca yine ordu içinde halifenin kararı ne olursa

702 İbn Kesîr, el-Bidaye, VII, 281. 703 İbn Kesîr, el-Bidaye, VII, 281.

704 Hakemlerin müzakereleri ve varılan sonuçla ilgili rivayetler hakkında bk. Önkal, "Tahkim Olayı

Üzerine Bir Değerlendirme", İSTEM, s. 55–65.

705 Rayyıs, İslamda Siyasi Düşünce, s. 62.

706 Lewis Tarihte Araplar, s. 89; Bakır, Hz. Ali ve Dönemi, s. 230. 707 İbn A'sem, Futûh, I/II, 89.

olsun bunu kabul ederiz şeklinde düşünenler de mevcuttu. Halifeyi tahkime zorlayanların başında Eş'as b. Kays ve onun etkisi altındaki kabilelerin olduğu bilinmektedir. Ancak daha sonra isimleri Hâriciler olarak ifade edilen ve Kurra'dan oldukları söylenen bir kısım insanın, halifeyi tehdit edercesine tahkime zorladıkları görülmektedir. Bu kişilerin halifeye karşı söyledikleri belirtilen tehdit ifadelerinde Hz. Osman'ın öldürülüşü hatırlatılmakta ve yapılan bu davranış konusunda hiçbir endişe duyulmaksızın aynı akibete Hz. Ali'nin de uğratılabileceği gayet rahatlıkla ifade edilmektedir. Bu kişilerin tahkimi isteme nedenleri daha çok İslâmî kaygılar ve Kur'an hakkındaki hassas tutumları olarak gösterilmektedir. Ancak olayın bir basamak sonrasında yani tahkim ile ilgili ayrıntıların masaya yatırılması gündeme geldiğinde işler değişmeye ve yine karşı çıkışlar ortaya çıkmaya başlar. Önce Hz. Ali'nin istememesine rağmen Ebû Mûsâ'nın hakem olmasını arzu eden insanlar, daha sonra karşı tarafın Hz. Ali'nin halifelik görevini tanımayarak bu ifadeyi kullanmaması konusunda yaptırım uygulamaları üzerine bu durumu ayaklanma sebebi olarak görürler. Burada birbirine tezat görülen fakat her seferinde halifeye karşı duruşu sergileyen bu davranışların Hâriciler'e ait olduğu ifade edilmektedir.708

Hârici zihniyetinin ortaya çıktığı ortam olarak belirtilen Basra ve Kûfe Kurrası, çoğunlukla Abdullah b. Mes'ud'un yetiştirmiş olduğu talebelerden meydana gelmiş geniş bir halk kitlesidir.709 Bunlar Kur'an'ı ezberleyen, onun ayetleri ile yakından meşgul olan ve ibadetlerine oldukça düşkün olan insanlar olarak bilinmektedirler. İfade edildiğine göre bu grup daha çok kuzey ve doğu Arabistan çöllerinden Kûfe ve Basra gibi şehirlere yerleştirilen Araplardan oluşmaktaydılar.710 Farklı kabilelerden olmakla birlikte çoğunluğu Bekr (Rebia'nın bir koludur) ve Temîm (Mudar'ın bir koludur) kabilelerindendi.711 Ancak Hz. Osman döneminde bu insanlar, özellikle Ümeyyeoğulları'nı ön plana çıkarması nedeniyle yönetimlerinden gittikçe şikâyetçi olmaya başladıkları halifeye ve valilerine karşı İslâmî söylemlerle birlikte muhalefet hareketine başladılar. Asıl olarak toplumda sorun yaratan Hz. Osman'ın hilafetinin ikinci altı yılıydı ki bu dönemde fetihler durmuş fakat devletin sınırları kontrolü zorlaştıracak ölçüde genişlemişti. Bu nedenle ganimetler de azalmış, gelir dengeleri

708 Bakır, Hz. Ali ve Dönemi, s. 251–252.

709 Selim Nu'aymî, "Hâricîlerin Doğuşu", çev. Harun Yıldız, OMÜİFD, sayı 10, Samsun 1998, s. 518. 710 Wellhausen, Dini Siyasi Muhalefet Partileri, s. 9–10.

bozulmaya başlamıştı. Bu içe dönüş döneminde geçmişin tahlilini yapmak, bedevilerin hayat tarzında yaşanan değişikliklerin ve şehir hayatına geçişin olumsuz yönlerini irdelemek ve toplumun gelir dağılımındaki farklılıklarını gözlemlemek daha mümkün hale gelmişti.712 Özellikle bedevi Araplar çöl hayatının özgür ortamından sistemli bir hayata geçişin gerginliğini üzerlerinden atamamışlardı.713 Bedeviler için üst-as ilişkisi de söz konusu değildi. Hz. Osman'ın Kûfe valisi Saîd b. Âs, Velîd b. Ukbe'nin Kûfeliler'ce halifeye şikâyet edilmesinin ardından onun görevini devraldığında, halifeye Kûfe'yi değerlendirirken Kûfeliler'deki bu tehlikeli yönü bildirdiği belirtilmektedir. Saîd, Kûfeliler'in ızdırap içinde olduklarını, şerefli ve üstün insanların kahredilip İslâm'ın ileri gelen şahsiyetlerinin zillete uğratıldıklarını, buraya hâkim olanların ise daha sefil kimseler ve bedevî Araplar olduğunu, üstün ve şerefli insanlara itibar edilmediğini ifade etmiştir.714 Saîd'in dikkat çektiği Kûfe halkının bu yaklaşımları, gittikçe Kureyş aleyhinde şekillenmeye başladı ve kesinlikle haklı oldukları düşüncesi ile birlikte Hz. Osman'ın öldürülmesine kadar vardı. Onlar Kureyş'i özelleştirmek istemiyor fakat muhtemelen kendilerini dine bağlılıkları nedeniyle daha üstün görmek istiyorlardı.715 Halife ise Allah'ın kitabından, Peygamber'in sünnetinden ve ilk iki halifenin uygulamalarından sapmakla birlikte İslâm'a aykırı hareket etmiş oluyordu.716 Dolayısıyla Allah'ın emrine uyan ve doğru davrananlar onlardı. Onlar basit bedevi mantığıyla birlikte olayları değerlendiriyorlar, Kur'an ayetlerini de bu mantıkla okuyor ve uyguladıklarını düşünüyorlardı.717 Hz. Ali'nin onları cezalandıramayışı ve bunun sonucunda suçlu bir pozisyona düşmemiş olmaları onları daha da cesaretlendirmiş olmalıydı. Ancak Kurra içerisinden çıktıkları ifade edilen bu insanların topluca ve tek bir bakışla hareket ettiklerini söylemek mümkün görünmemektedir. Kendisine kesin olarak bağlandıkları her hangi bir önderleri olmayan bu insan topluluklarının, olaylar karşısında zaman zaman ortak hareket etseler de zaman zaman farklı tercihlerde bulunabildikleri anlaşılmaktadır.

Hârici düşüncesini temsil eden insanları ve görüşlerini değerlendirdiğimizde şüphesiz onların İslâm ile yeni bir bakış kazandıklarını, yaşantılarını ve fikirlerini bu

712 Lewis, Tarihte Araplar, s. 84–85.

713 Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 13–14. 714 İbnü'l Esîr, el-Kâmil, III, 108.

715 Demircan, Hâriciler, s. 59. 716 Demircan, Hâriciler, s. 82.

inanç etrafında şekillendirmeye çalıştıklarını söylemek durumundayız. Ancak Hz. Peygamber'in getirdiği İslâm anlayışından farklı bir sistem geliştirmeleri ve özellikle Kureyş'in İslâm modelinden aşırı derecede saparak İslâmî öğretiler konusunda oldukça keskin bir yaklaşım içerisine girmiş olmalarında, eski bedevi yaşantılarının ve kabile kültürünün yoğun bir şekilde etkisinin olduğunu görmekteyiz.718 Hâriciler'in bu kabileci kültürünün üzerine kurulmuş olan Kur'an bilgisi onların geleneklerine dönme düşüncesini tamamen yok etmiş olmakla birlikte İslâm öncesi kültürlerinin etkilerini kendilerinin dahi farkında olmadıkları bir şekilde Kur'an'ın yorumlanmasında uygulamalarına neden olmuştur. Bu durumu çok da yadırgamamalıdır; zira onlar daha çok göçebe Araplar olan kuzey ve doğu Araplarının Hz. Ömer döneminde şehirlere yerleştirilmesi ile göçebelikten kurtulmuş olan Araplardı.719 Basra, Kûfe gibi merkezlerin kurulmasıyla, bu merkezlere kabilelerin yerleştirilmesinin üzerinden bir kültürün değişmesi açısından çok uzun bir süre geçmemişti. Muhtemelen onlar çöldeki özgür kimliklerini bu defa İslâm ideolojisi ile yakalamaya çalışmışlardı. Çünkü İslâm'da eşitlik ön planda tutulmakta, dinin emirleri her konumdaki insanı aynı ölçüde bağlamaktaydı.720

Günaltay, Hâriciler'in İslâmdan önce daha çok Necd ve Hicaz çevresinde yaşayan Rebia kabilelerinden çıktıklarını ifade etmektedir. Onların sert karakterli, savaşçı, cesur ve çöl hayatına aşırı bağlı olduklarını belirten Günaltay, ne adla olursa olsun hiçbir otoriteye boyun eğecek bir yapıya sahip olmadıklarını vurgulamaktadır. Bir yandan özgürlüklerine aşırı düşkünlük, bir yandan kendi değer yargılarına duydukları koyu taassubun onların savaşçı kimliklerini İslâmî dönemde de devam ettirmelerine neden olduğunu söylemektedir. Günaltay, Hz. Peygamber döneminde ortaya çıkan yalancı Peygamber Müseylemetü'l Kezzab'ın da Rebia kabilesinin kollarından Benû Hanife, Benû Al, Benû Şeybân ve Benû Tağlib arasında yetiştirilmiş olduğuna dikkat çekmektedir.721

Hz. Peygamber döneminde, ona karşı saygısızca hareket etmeleri nedeniyle ayetlerle uyarılan bedevilerin durumu da bize Hârici zihniyetini ve onların kültürlerini

718 Muhammed Ebû Zehra, İslâm'da Siyasi İtikâdi Ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, Çev. Abdülkâdir Şener,

Hisar yay., İstanbul bty., s. 75.

719 Wellhausen, Dinî-Siyasî Muhalefet Partileri, s. 10; Harun Yıldız, Din Siyaset Ve İdeoloji -Hâricilik

Düşüncesinin Doğuşu-, Sidre yay., Samsun 1999, s. 88.

720 Nu'aymî, "Hâricîlerin Doğuşu", OMÜİFD, s. 519; Demircan, Hâricîler, s. 58. 721 Günaltay, İslâm Öncesi Araplar, s. 50.

yansıtmaktadır. İfade edildiğine göre Uyeyne b. Hısn ile Akra b. Hâbis, Temimoğulları'ndan yetmiş kişilik bir heyetle öğle vakti Hz. Peygamber'e gelmişlerdi. O ise odasında uyumaktaydı. Kendisine "Ya Muhammed dışarı çık, yanımıza gel!" diye bağırmışlardı. Bu uygunsuz davranışlarının ardından oldukça dikkat çekici şu ayetler nazil oldu: "Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir…..(Resûlüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir."722

Bu bağırmalar üzerine Hz. Peygamber uyandı ve onların yanına çıktı. Bu kişiler Benû Temîm'in hatiplerini yanlarında getirmişlerdi. Hz. Peygamber onlara kendisinin şiir ile emrolunmadığını söyledi. Onlarla şiirsel anlamda mücadele etmek üzere Sâbit b. Kays'ı hatip seçti. Karşılıklı söyleşi sonucunda Akra b. Hâbis, zaman zaman Hz. Peygamber'in Kur'an ayetleri ile desteklediği Sâbit'in daha güzel sözler sarfettiğini itiraf etmek durumunda kaldı. Hz. Peygamber ise onlara bundan önce söylediklerinin bir günahı olmadığını, bundan sonra ise söylediklerine dikkat etmeleri gerektiğini söyledi.723 Zannediyoruz ayette "aklı ermez kimseler" olarak nitelendirilenler, kaba bir kültüre sahip olan bir kısım bedevi Araplar'dır.

Hâriciler'in çokça Kur'an okumaları ve onun ayetlerini tartışmalarında sürekli gündeme getirme becerisine sahip olmaları,724 bedevi Araplardaki söz sanatlarına duyulan ilgiyi bizlere hatırlatmaktadır. Bu durum Hz. Peygamber'in yaşadığı yukarıdaki olayda adı geçen Temîmliler'in davranışlarında da kendini göstermektedir. Ancak Müslüman olmaları ile birlikte bu defa Kur'an'ın edebi üslubunun onları cezbettiği ve onu ezberleyerek diyalektik anlamda kullanmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır.

Hâriciler'in önderlerine mutlak itaat duygusu taşımamaları, liderlerine rahatlıkla itiraz edebilmeleri ve sert yaklaşımlar içerisine girebilmeleri ise zannediyoruz İslâm'dan önce Araplar'ın şeyh anlayışı ile ilgilidir. Araplar, kendilerine seçtikleri şeyhi kabilenin ihtiyaçlarını gözetmesi gereken, ancak gerektiğinde rahatlıkla kendisine karşı çıkabildikleri ve onu aralarında daha çok hakem kabul ettikleri bir konumda

722 Kur'an, Hucurât (49): 1, 2, 4.

723 İbn Hişam, Sîre, I, 284; Elmalı'lı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1982,

VI, 4453–4455.

görmekteydiler. Şeyhin daha fazla bir yaptırım gücü yoktu.725 Hâriciler'in halifeliğe bakışlarında bu anlayış etkili olmuş olabilir. İslâm'ın eşitlik ve adalet prensibi ise onların halifeyi rahatlıkla yargılamalarında önlerini daha da açmıştır.

Bildiğimiz gibi Araplar kendi kabileleri ile övünmeyi severler, diğer kabileler ile bu anlamda sürekli bir mücadele yaşarlardı. Hâriciler'in Kureyş'in otoritesinden rahatsız olmalarında, halifenin Kureyş'ten çıkışına gösterdikleri tepkilerde de bu düşüncenin izlerinin olduğu söylenebilir. Muhammed Ebû Zehra Hâriciler'in başkaldırılarında asıl nedenin itikadi değil asabiyet anlayışı nedeniyle olduğunu söylemektedir. O, bu görüşünü şöyle ifade ediyor: "Hz. Ali'ye karşı gelmelerine sebep, sadece Hakk'a inanmaları değildi, başka sebepler de vardı. Bunların en başta geleni de, Haricîye mezhebine mensup olanların, hilâfeti tekelinde bulunduran Kureyş'i çekememeleriydi. Bunun delili, Haricîler'in çoğu Rabia kabilelerindendi. Rabia kabileleri ile Mudar kabileleri arasında cahiliyet devri kinleri devam ediyordu. Her ne kadar İslâm bu kinleri hafiflettiyse de tamamen silememişti. İnsanların nefislerinde bu hislerin kalıntıları mevcuttu."726 Ancak bize göre burada Kureyş'e karşı sadece kabilevi bir tepkiden söz etmek yanlış olur. Çünkü onlar Kureyşli olmaları ile birlikte Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in yönetiminden memnundular. Hz. Osman'ın ilk altı yılından da memnundular.727 Onların tepkileri daha çok yönetimin kendilerine karşı değişen yaklaşımlarından veya fetih hareketlerinin durması ile ortaya çıkan ekonomik krizden etkilenmeleri üzerine ortaya çıkmıştı.728 Bu problemlere Ümeyyeoğulları'nın söz ve fiilleri ile asabiyeti körüklemeleri eklenmiş, Hz. Osman'ın İslâmî anlamda gerçekleştirdiği bir kısım ferdi farklılıklar ise halifeye gösterilecek tepki için vicdani ortamı hazırlamıştı.729 Düşüncelerini ilerleyen dönemlerde daha sistematik hale getiren bu grup, halifenin Kureyş'ten olabileceği gibi, başka bir kabileden hatta Arap olmayanlardan da seçilebileceği görüşünü savunmuşlardır.730

725 Demircan, Hâricîler, s. 58; Mustafa Fayda, "Bedevî", DİA, İstanbul 1992, V, 314. 726 Ebû Zehra, Mezhepler Tarihi, s. 76.

727 Emîn, Fecrü'l-İslâm, s. 258; Nevin Abdülhâlık Mustafa, İslâm Düşüncesinde Muhalefet, çev. Vecdi

Akyüz, Ayışığı yay., İstanbul 1990, s. 237.

728 Ethem Ruhi Fığlalı, "Hâricîler", DİA, İstanbul 1997, XVI, 169. 729 Demircan, Hâricîler, s. 59.