• Sonuç bulunamadı

Grup kavramı bilimsel literatüre günlük dilden geçmiş ve 18. yy başında sosyal anlam kazanmaya başlamıştır (Merter ve Talas, 2010: 246). Sosyolojik anlamda ilk defa Florian Znaniecki tarafından kullanılmıştır (Baysal ve Tekarslan, 1996: 130). Genel olarak grup; birbirleriyle etkileşimde bulunan, psikolojik olarak birbirlerinin varlığından haberdar olan ve kendini bir grup olarak algılayan küçük ve büyük insan toplulukları olarak tanımlanmaktadır (Eren, 2000: 96). Gruplar belirli amaçları gerçekleştirmek için bir araya gelen, birbirleriyle farklılaşmış statü ve rol ilişkileri içerisinde bulunan ve davranışları düzenleyici bir seri norm ve değerlere sahip üyelerden oluşan sosyal yapı olarak değerlendirildiği için sosyal psikoloji alanında incelenmektedir (Tevrüz vd., 1999: 127).

Grup yalnızca aynı özelliği taşıyan kişiler topluluğu değildir. Aynı şekilde bir grubu oluşturmak için bireylerin yan yana bulunmaları da yeterli değildir. Grupların taşıması gereken özellikler bazı yazarlar tarafından değişik sınıflandırmalara ayrılmıştır. Fichter’e göre grupların taşıması gereken özellikler aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir (Baysal ve Tekarslan, 1996: 130):

 Grup üyeleri ve grup dışı kişiler tarafından görülebilirlik,  Örgütlü olma,

 Grup üyelerinin kendilerine özgü rolleri,  Grup üyelerinin etkileşim içinde bulunması,  Grup tarafından meydana getirilen roller,  Grup üyelerinin ortak değerleri,

 Devamlılık.

Drake ve Smith ise bu özellikleri üç noktada toplamıştır:  Ortak amaç ve görev,

 Grup özdeşliğinin ve sınırlarının bilinci,

 Karşılıklı ilişkileri düzenleyen en az düzeyde birtakım ortak değer ve normlar (düzgüler).

Wössner de bu özelliklere “roller” ve “süre” olarak iki özellik daha ilave etmiştir. Cuber ve Beck’e göre grup karşılıklı etkileşim içinde bulunan birçok kişiden oluşmaktadır. Bu ayrımlar doğrultusunda genel olarak grup aşağıdaki beş özellik altında toplanabilir:

 Ortak davranış güdüsü,

 Kişiler arası ilişkileri düzenleyen ortak normlar,

 Grup içindeki üyelerin durumlarını bildiren rol ayrımının varlığı,  “ Biz” duygusu,

 Bu şartların belirli bir süre içindeki varlığı.

Bu şartlara göre grup belirli bir süre içinde belli hedeflere ulaşmak için rolleri oynayarak sosyal ilişkileri devam ettiren birçok kişinin meydana getirdiği topluluktur.

Gordon Allport, sosyal psikolojiyi, "bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarının, diğerlerinin, gerçek ya da düşlenen varlığından nasıl etkilendiğini anlama ve açıklama girişimi" olarak tanımlar ve bu kapsamlı tanım, grup araştırmalarının sosyal psikolojideki yerini gözler önüne serer (Hogg ve Abrams, 1990: 9).

Grup araştırmalarında yapılan ilk sosyal psikolojik deney, Triplett' in 1898'de yaptığı gruptaki diğer üyelerin varlığının çeşitli görevlerdeki edim üzerindeki etkisini ele aldığı araştırmadır (Brewer ve Miller, 1996: 5). Bu araştırma, diğerlerinin varlığının sosyal kolaylaştırma ya da engelleme üzerindeki etkisini ele alan sosyal psikolojik araştırmalara öncülük etmiştir. İlk sosyal psikolojik araştırmalar, kalabalık, toplu eylemler gibi büyük örneklemli toplu olaylar üzerine yürütülmüştür. Gustav LeBon'un Fransız Devrimi sırasındaki kalabalıktan yola çıkarak yaptığı çalışmalar, "grup" konusuna ilişkin öncü çalışmalardandır (Hortaçsu, 1998: 16). Bu araştırmaya göre grup içindeki bireyin davranışları içselleştirilmiş olan toplumsal kuralların yokluğunda kendini gösteren oldukça ilkel bir düzeye geriler (Bilgin, 1995: 20). Bu bakış açısı, kalabalığa ilişkin çağdaş sosyal psikolojik yaklaşımlara temel oluşturmaktadır. LeBon'un etkisiyle, Freud, kalabalıkta idin uyanışından söz etmiş ve ardından psikodinamik çözümlemelerini, sosyal gruba, kalabalığa, önyargıya ve ayrımcılığa uyarlamıştır (Arkonaç, 1993: 9).

Bu bakış açısının tersine, McDougall kalabalık ve benzeri koşullar altındayken su yüzüne çıkan derin güdülerden söz etmek yerine, grup zihni kavramını öne sürmüştür (Brown, 1988: 6). McDougall, grup davranışının üyelerininkinden bağımsız ve niteliksel olarak farklı olduğunu, bireylerin etkileşimi ve bütünlüğü sonucunda oluşan bir gerçeklik olan grup zihni ile bireysel davranıştan ayrıldığını ileri sürmektedir. Toplumda bir "zihinsel birlik" olduğunu ve bu birliğin de toplumu oluşturan bireylerin zihinlerinin toplamı olduğunu söyler. Toplumun zihni bireylerin zihni, bireylerin zihni de toplumun zihnidir. Grup zihni, o gruptaki bireylerin zihninden farklı ya da üstün değildir (Arkonaç, 1993: 10). Bu derecede diğerlerinden bağımsız ve fazlasıyla psikolojik bir varlığa ilk defa değinen yaklaşım, psikoloji alanının dışında olduğu yönünde eleştirilmiş ve hatta dışlanmıştır. Ancak, McDougall'ın bu bakış açısı, oldukça önemli sosyal psikolojik çalışmalarda, örneğin Muzaffer Sherif'in toplumsal normlarla ilgili çalışmalarında ve Asch'in sosyal psikolojik yaklaşımlarında kendini göstermiştir (Hogg ve Abrams, 1990: 12; Sherif, 1936: 12). Psikolojinin bireyin zihninde oluştuğunu ilk öne süren Allport’a göre ise yürütülen çalışmalar bireyi ayrıntılı bir şekilde ele almazsa, bireye odaklanmazsa grup psikolojisinden söz edilemeyeceğini ifade eder (Farr, 1996: 105).

Bireyler, grup içindeyken farklı davranırlar, çünkü gruplarda bireysel davranışları etkileyen alışılmadık bireyler arası etmenler varlığını gösterir (Hogg ve Abrams, 1990: 10). Bu davranışlar grup baskısı ve bireyin gruba uyma davranışı olarak ikiye ayrılabilir. Bireyin davranışlarını, grup üyelerinin tamamının veya bir kısmının istek ve bekleyişleri doğrultusunda değiştirmesi olayına uyma davranışı adı verilmektedir. Grup baskısı ise bireyin bazı davranışların yanlış olduğunu bildiği halde grubun istek ve bekleyişlerine uyma durumu olarak adlandırılmaktadır. Bireyin uyma davranışı grubun düşünce ve değerlerinin doğru olduğuna inandığı için oluşmuşsa benimseme davranışı ortaya çıkar. Eğer birey grup dışında kalma ve cezalandırılma korkusu ile grubun fikrine uyuyorsa bu durumda özdeşleşme davranışı ortaya çıkar (Eren, 2000: 101- 102).