• Sonuç bulunamadı

ÇALIŞMANIN KAPSAMI, METODU VE KAVRAMSAL ÇERÇEVESĐ

B) ÇALIŞMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESĐ

3. GELĐŞĐM DÖNEMLERĐNE GÖRE ÖLÜM

3.2. GENÇLĐK DÖNEMĐ

“Ölümü kavramlaştırma düzeyinin yaştan çok genel zihinsel olgunlaşma düzeyine sıkıca bağlı olduğu ortaya konmuştur. Sürekli hastalığı olan çocukların gözlemlenmesi, yaşam deneyimlerinin yaş ve gelişim düzeyinden daha etkili olduğunu göstermiştir. Kimi hasta çocuklarda ölüm kavramı daha sistemli bir biçimde gelişmektedir. Genel olarak zihin gelişimi ve özel olarak ölüm kavramı gelişimi araştırmaları dikkate alındığında, ölümün son, kaçınılmaz ve tamamlayıcı olduğu gerçeğini bunları anlamayacak kadar küçük olanlar tarafından bile kavrandığı görülmektedir. Bu çocuklar, kendi durumlarının değişiminden, ana baba, doktor ve hemşirelerin tepkilerinden ve tepkisizliklerinden öğreniyorlar her şeyi. Ama en önemlisi kötü durumunu gözlemledikleri diğer hasta çocukların yaşantılarından öğrendikleridir. Yaşa bakılmaksızın bu çocuklar için ölüm ve ölme, yoksun bırakan, ayrılma ve kimlik yitimi getiren yaşantılardır. Ölüm bu çocuklar için hastalık ve yaşam döngüsünün bir parçasıdır.” (Onur, 2004: 382-383).

“Gelişim dönemleri açısından ölümle ilgili olarak önemli bir husus, genellikle ölüm korkusunun ilk olarak ergenlikte açığa vurabilen bir korku olmasıdır. Ölüm, oluşum halinde bulunan bir insanın önüne bir engel olarak çıkmaktadır. Ancak ergen için ölüm, anlamsız bir görünüm arz etse bile, kendi benliğinde uzak zaman diliminde, zihinsel olarak zayıf bir

şekilde de olsa yapılanmıştır.” (Karaca, 2000: 208).

Ergenlik çağında ölüm düşüncesi çok sık görülür. Ancak ergen ölümü bir çeşit kayıtsızlıkla görür. Ölüme duyulan ilgi ile ölüme meydan okuma birlikte ortaya çıkar. Ergen için korkunç görülen şey, ölmek değil ihtiyarlamaktır. Ayrıca bu dönemde dini yönelimlerde yavaş yavaş akli bir zemine oturmaya başlamaktadır. Zira çocukluktan getirilen inançlar, bir tenkide tabi tutularak, bazı şüpheler ortaya çıkmakta, bu şüphelerle dini inanç sorgulanmaya başlanmaktadır. Bu cihetle kararsızlık ve şaşkınlık içerisinde içgüdüsel olarak Allah’a yönelen ergen, dini inanç ve değerleri önemsemeye başlamakta, bunların ifade ettikleri manaları, ölümü, cennet ve cehennemi, kaderi, insanlar arası eşitsizlikleri, ilk olarak derinlemesine düşünmeye girişmektedir. (Hökelekli, 1998: 269).

“Dindar olsun veya olmasın ergenlerin kendi veya başkalarının ölümüyle ilgili düşüncelerinde pek fazla farklılık yoktur. Onlara göre ölüm ve uyku çoğu zaman eşit sayılmaktadır. Bu konuda aralarında fazla bir fark olmamakla birlikte, yine de dindar gençler, ergenliğin son yıllarında kendi ölümlerini daha sık düşünmekte, kişisel ölümle bilinçli olarak daha fazla ilgilenmekte ve hastalandıkları zaman dindar olmayanlara nazaran ölümü daha çok düşünmektedirler. Dindar olmayan gençler ise, daha çok ölümü bir kaza neticesi olarak düşünürken, aynı zamanda onu daha korkunç bir şekilde düşünme eğilimi göstermektedirler. Yine dindar gençler inandıkları öte hayatın olmama ihtimaliyle ve varsa da kendilerinin buraya ulaşamama olasılıklarıyla kaygılanırken, dindar olmayanlar ise, hayatlarının önemli hiçbir şey başaramadan biteceğinden kaygılanmaktadırlar. Ergenler, hararetli bir şekilde günü birlik yaşamaktadırlar. Geçmiş ve geleceğin, her ikisi de onlara bir nevi soluk gözükmektedir. Gerçek olmakla birlikte, her şey onların hayatında bir öneme ve değere sahiptir. Onlar doğrudan doğruya şimdiki hayat veya oldukça müphem bir gelecek içinde kendilerini hissederler.” (Karaca, 2000: 209-210).

Ergenlerin şekillenmekte olan bakış açıları, hayat ve ölüme göre olan perspektifleri, büyük ölçüde kültürel temelden etkilenmektedir. Kültürel unsurların, şahsi inançların da birleşmesiyle oluşan son şekilleri, büyük ölçüde onların gelecek deneyimlerini de etkileyecektir. Zira gelecek reel olarak belirsizdir. Umutlar, büyük ölçüde istek ve korkularla biçimlendirilen gelecekte, tecrübelerinin bir nevi yönünü tayin etmektedir. Ergenlerin, ölümden korkarak ondan kendilerini sakındırmak istedikleri söylenebilir. Ayrıca onların baskın kültürel tutumlar çerçevesinde, ruhi hayatlarının organize edilmesinde ölümün de etkisinde olduklarını söylemek mümkündür. Đlkokul çağındaki çocuk ve sonraki yıllarda ergen için ölüm, gelişmekte olan ilişkilerini ve kimliğini engelleyecek bir darbe manası taşımaktadır. Bu manada onlar için ölüm, sağlıklı bedeni yitirme, geleceğe yönelik tasarılarını gerçekleştirememe, hayatın zevklerinden mahrum olma ve kendilerini gerçekleştirememe kaygılarını içermektedir. (Geçtan, 1989: 124-125). “Genç için önemli olan, önünde bulunan uzun geleceği, kendi hayat değerlerinin aktüelleştirilmesi için kullanmak ve bu yolda fiziki ve zihni enerjisini harcamaktır. Bu konuda o, yetişkin dünyasının eşiğindedir. Neden ölümü düşünsün ki? Yaygın kanaate göre ergenler, çocukluğun değişken dünyasıyla, yetişkinliğin değişmezliği arasında tereddütte kalan bir geçiş dönemindedir. Bu geçiş döneminde, bütün fonksiyonların dışa yansıyan görünümlerinin hemen hemen hepsinde, birtakım değişiklikler vuku bulmaktadır. O kendisi, geçmiş ve geleceği hesaba katarak duygusal ve zihinsel olarak belli bir şekle sokmaya uğraşmakta, toplumun bir üyesi olarak yeni bir mevkiye ulaşmaya gayret etmektedir. Bu cihetle hayattan büyük bir zevk alan ergenlik çağı genci, hastalık, kaza ve ölüm gibi olayları hatırladıkça, kendi hayatının geleceğine ve kendi kaderine tam manasıyla hâkim olamadığını düşünerek, tasalanmaktan kendini alamamaktadır. Hâlbuki ergen, bütün zamanını geleceğini

şekillendirmek için kullanmak istemektedir.” (Jersild, 1983: 194). Bu manada son çocukluk döneminde bulunan çocuklar ile ergenlerin ölüm karşısındaki tutumları arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır. (Karaca, 2000: 211-212). Ancak ergenlik dönemine girildiğinde, çocukluktan farklı olarak ergenin kendi ölümü, merkezi ilgi ve kaygı konusu haline gelmektedir. (Hökelekli, 1991: 155). Yaş ilerleyip yetişkinliğe yaklaştıkça, ölümle ilgili kaygıların azalmaya başladığı sonucu çıkarılabilir.

Netice olarak ergenlerin ölüme karşı genel tutumları, baskın olan bir hayat görüşünün yapılanmasından ziyade, ikincil bir fiziki organizasyon şeklinde görülmektedir. Ergen için önemli olan şimdiki zamandır. Geçmiş ve gelecek nispeten gerçek dışıdır. Ergen için sadece ölüm değil, uzak gelecek de genelde belli bir pozitif değerden mahrumdur. Hatta mazi de

bulanık ve belirsiz bir şey olarak karşılanmaktadır. Zira bu dönemde ergen şahsi kimliğinden çok emin değildir. (Karaca, 2000: 214-215).