• Sonuç bulunamadı

ÖLÜM OLGUSUNA BAĞLI OLARAK SOSYAL ĐÇERĐK KAZANAN

A) ÖLÜM OLGUSU VE DĐNĐ HAYAT

C) ÖLÜM OLGUSUNA BAĞLI OLARAK SOSYAL ĐÇERĐK KAZANAN

KAVRAMLAR

1. YAS TUTMA (MATEM TUTMA)

“Yas, toplum tarafından bizim için “önemli” olarak tanımlanmış insanların ve yakınlarımızdan birinin kaybıyla duyulan acı ve üzüntüyü toplumsal kalıplar içinde ifade etmektir.” (Ayşe Emel Akalın, s.23). “Üzüntüyle Baş Etmek ve Üzüntü Terapisi” adlı kitabında William Worden, yas tutmanın dört işlevini şöyle tanımlamıştır:

• Kayıp gerçeğini kabullenmek.

• Üzüntünün verdiği acıyla başa çıkmak.

• Ölen kişinin yokluğunun hissedildiği çevreye alışmak.

• Duygusal olarak ölen kişinin yerini doldurmak ve hayata devam etmek.

“Hz. Peygamber, ölenin hatırasına hürmeten yakın akraba için üç gün, koca için dört ay on gün bir nevi yas tutmayı meşru kılmıştır. Bunlardan birincisi kocanın iznine bağlı olarak uygun görülürken, ikincisi de gerekli görülmektedir. Yas esnasında kadın süslenmeyi, makyajı, saç yaptırmayı, renkli ve yeni elbiseler giymeyi, esans sürmeyi terk eder.” (Hayrettin Karaman, 1996: 10).

Ölüm olgusuyla ilgili geliştirilmiş en eski ve en yaygın tutumlardan birisi olan “yas tutma” olayının, aynı zamanda törensel yönü de bulunmaktadır. Yas tutma törenleri, kültürden kültüre değişmekle birlikte, gerek ilkel gerekse medeniyet oluşturmuş yüksek kültürlerde olmasıyla evrensel bir özellik taşır. Bu törenler, toplumun dini inançları ile örf ve adetlerinin birlikte şekillendirdiği ritüellerdir. Cenaze ve yas törenleri, ölen kişiye saygıyı ve dini bir görevi yerine getirmeyi içermekle birlikte, ölen kişinin geride kalan yakınlarının

acısını paylaşmayı, bu üzüntülü durumunda onlara destek vererek yalnız olmadıklarını hissettirmeyi ve oluşan yeni duruma onları hazırlamayı da içermektedir.

Yas, özellikle ölümden dolayı, ölenle ilişkinin kesilmesi suretiyle ortaya çıkan normal psikolojik ve fizyolojik bir tepkidir. “Ölüme karşı normal yas tepkisi genelde üç safha halinde gerçekleşir: Başlangıç, orta ve normal duruma dönme. Başlangıç safhası, ölümle başlar ve genellikle üç-altı hafta sürer. Ölümü takip eden ilk birkaç gün geride kalanlar şok etkisi altında olurlar ve kişinin öldüğüne inanamazlar. Bu safhada, donukluk, uyuşmuşluk, hayret, korku, afallama, boşluk, anlamsızlık, şaşkınlık duyguları yaşanabilir. Bu şok periyodunu, zaman zaman şiddetli ağlama fasılları takip eder. Takip eden orta safha, ölen kişi olmaksızın yaşayarak gerçeğe yönelme safhasıdır. Genellikle yaklaşık bir yıl sürer, bu safha süresince yas tutanlar, ölen kişiye bağlılık, özellikle beklenilmediği anda meydana gelen ölüm türünde daha güçlüdür. Doğal hale dönme safhası, geride kalan kişiyi kaybetme duygusunun tedricen azalmaya başladığı ve yas tutan bireyin diğer insanlarla ilgi kurmaya çabaladığı ikinci yılda başlar.” (Yıldız, 2006: 43-44). Böylelikle ölüme bir tepki olan “yas” olayının üç safhası da tamamlanmış olur. Toplumsal bir varlık olan insanın hayatını devam ettirmesi ve ihtiyaçlarının birçoğunu karşılayabilmesi için diğer insanlarla ilişkiler kurması gerekmektedir. Bu nedenle “ölenle ölünmez” sözü toplum arasında yaygın olarak kullanılmakta ve böylece insanın sosyal bir varlık olduğuna dikkatler çekilmek istenmektedir.

2. TA’ZĐYE (BAŞ SAĞLIĞI DĐLEME)

“Ta’ziye kelimesinin lügat manası, sabrettirmek, sabra teşvik ettirmektir. Cenaze sahiplerine sabretmesini, Allah’ın sabrına karşı ecir vereceğini, hepimizin Allah’a ait olduğumuzu ve tekrar ona döneceğimizi söylemekle bu vazife yerine getirilmiş olur. Aynı yerde bulunanlar için ta’ziye müddeti üç gün olarak belirlenirken, üç günden sonra ta’ziye yapılmaması gerekmektedir. Çünkü bu, acının tazelenmesine yol açmaktadır. Başka yerde oturanlar ise, üç gün tahdidine tabi değildirler.” (Hayrettin Karaman, 1996: 10).

Ta’ziyenin en iyi yolu, cenazenin defninden sonra cenaze yakınlarıyla yüzyüze görüşmektir. Uzakta oturup da seyahat imkânı bulamayanlar; telefon, telgraf, mektup ve gazete ilanı vasıtasıyla başsağlığı dileklerini iletirler. Baş sağlığı ziyaretine gelenler uzun süre oturmazlar. Şu sözlerden birini veya birkaçını söylerler:

• Başınız sağolsun.

• Allah başka acı, keder göstermesin.

• Mekânı cennet olsun.

• Nur içinde yatsın.

• Emir Allah’ın.

• Allah taksiratını affetsin.

• Hüküm Allah’tan, başınız sağolsun.

• Geride kalanlara Allah uzun ömür versin.

• Allah ölüye rahmet etsin, size sabır ve sağlık versin.

• Allah verir, Allah alır, Allah size ecir ve sabır versin.

Ölülerin ardından kusurları, büyük kötülükleri olsa bile, daima iyi sözler söylenir. “Ölünün ardından konuşulmaz” denir ve kimsenin kötü söz söylemesine izin verilmez. Akraba ve komşular, baş sağlığı ziyaretiyle ölünün yakınlarının acılarını paylaştıkları gibi 3- 7 gün ölü evine yemek götürürler, bulaşıkları yıkarlar, diğer ev işlerine yardım ederler. (Nezihe Araz, t.y: 194). Böylelikle, toplumsal dayanışmanın yoğun olarak yaşandığı bu dönemde insanlar, daha sık sosyal ilişkilerde bulunarak ölüm gerçeğiyle yüzleşmeye çalışırlar.

3. AĞIT

Ağıt, ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada bıraktıklarının acılarını veya büyük felaketlerin acılı etkilerini dile getiren söz veya okunan ezgi, yazılan yazı olarak tanımlanmakla birlikte, gelin olan bir kızın arkasından meziyetlerini sayıp dökerek ağlama şeklinde belirtilmektedir. (Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, 1998: 37).

Genel anlamda ölen insanın ardından veya kişiyi ve toplumu derinden etkileyen olayların ardından, bu olayla ilgili kişilerin başlarına gelenlere, kişiliklerine vb. yanlarına değinen, belli geleneksel eylemlere uyularak belirli bir ezgiyle söylenen kendine özgü dizelenme ve uyaklanma usulü bulunan bir türkü çeşidi (Ayşe Emel Akalın, s.25) olan ağıt, hem ölüye üzülen kişinin ağlama sırasındaki ruh durumunu, hem de ölünün yakın ya da uzak geçmişini içermektedir. Ağıt yakma olayı, toplumumuzda genel olarak yaygın olmamakla birlikte, ölen kişiye yönelik olarak duyulan acının ifadesini, hem fiili olarak hem de sözlü olarak ortaya çıkarmaktadır.