• Sonuç bulunamadı

A) ÖLÜM OLGUSU VE DĐNĐ HAYAT

E) ÖLÜM OLGUSUNUN EKONOMĐK BOYUTU

5. ÖLÜ YEMEĞĐ

Cenazenin defninden sonra, bir hafta boyunca cenaze evine vefat eden kişinin akrabaları, dostları, komşuları vs. ölen kişinin ve kendi geçmişlerinin ruhuna değmesi, cenaze sahiplerinin üzüntüsünü hafifletme amacıyla yemek getirmektedirler. Cenaze sahiplerine yemek getirileceği önceden haber verilir. Karı-koca veya evde büyük olan kişiler cenaze evine yemeği götürürler. Yemek, erkek ve kadınlara ayrı olacak şekilde getirenler tarafından ikramda bulunulur. Yemek, cenaze yakınlarına yetecek kadar hazırlanmakta ve

bulaşıklar cenaze evinde yıkanabildiği gibi eve de getirilebilmektedir. Đki, üç aile birleşerek yemek getirdiği de görülmektedir. Yaygın olmamakla birlikte yemek getirenler mevlid okutmaktadır. Bu açıdan cenaze evine verilen yemek, bir yanıyla toplumsal dayanışmanın, bir yanıyla da komşuluk ilişkilerinin güzel bir örneğini göstermektedir. Bununla birlikte, ölen kişinin vasiyeti üzerine kendi parasından yiyecek ve içecek alınarak definden sonra taziyeye gelen kişilere ikram edildiği görülmektedir.

Ölü yemeği içerik olarak, çorba, su böreği, sarma, bamya, tavuklu pilav, tatlı, içecek

şeklinde olmakla birlikte, günümüzde yaygın olarak etli ekmek, börek, içecek ve meyve ikramı şeklinde gerçekleşmektedir. Bazı yerlerde de, cenaze sahipleri tarafından aşçı tutularak taziye için gelenlere yemek verilmektedir. Bunların dışında ölen kişinin; haftasında, mevlid okutulur, helva pişirilerek pide ile birlikte komşulara ve fakirlere dağıtılır. Ayrıca haftasında pişi yapılarak cami çıkışında cemaate dağıtmakta oldukça yaygın bir uygulamadır. Kırkıncı, elli ikinci gününde, senesinde de, farklı uygulamalara rastlamak mümkündür.

Aslında belli sayıların karşıladığı bu tür günler, söz konusu sayılara kazandırılmış olan dinsel, büyüsel ve geleneksel niteliklerden dolayı önemsenmişler, giderek bir takım adetlerin bünyelerine ana öğe olarak yerleşmişlerdir. Hayatın çeşitli dönemlerinin çevresinde kümelenen adetlerin ve inanmaların çoğunun biçimsel ve fonksiyonel özelliğini oluşturan bu tür sayılar, başka halkların folklorlarında da önemli bir yer kapsamakta ve karşıladıkları günleri kutsal ve töresel alanın içine almaktadırlar. Ölünün kırkıncı günüyle ilgili olarak yapılan işlemler şunlardır: Mevlit okutulur, dualar edilir ve ikramlarda bulunulur. Elli ikinci günü yapılan işlemler, ölünün kemiklerinin etinden bugün ayrıldığı tasarımında temellenen yaygın bir inanmaya dayanmaktadır. Halkın yaygın olan inanmasına göre, özellikle burun kemiğinin düşmesi ölüye büyük acı vermektedir. Bundan dolayı elli ikinci gün mevlid okutularak yemek verilir. Bu iki belli günün dışında, ölüm yıl dönümünde, ölünün yakınları ekonomik durumlarına göre camilerde ya da evlerde “ölünün ruhu için” mevlid okutturmakta, şeker dağıtmaktadırlar. Ölünün üçüncü ve yedinci günlerinde de mevlid okutulduğu, dua edildiği, yemek verildiği ve helva dağıtıldığı görülmektedir. (Örnek, 1979: 78-80).

6.VASĐYYET / MĐRAS

Vasiyet lügatta: Bir işin yapılmasını bir kimseye ısmarlamak, sipariş etmek, bağlamak, bitiştirmek manalarına gelmektedir. Mecaz olarak da, yardım ve merhamet dilemek ve emir manalarına kullanılır. Istılahta ise, bir malı veya menfaati, ölümden sonra olmak şartıyla bir şahsa veya bir hayır müessesesine bedelsiz olarak vermektir. Aynı zamanda, miras kelimesi hukukta, vefat eden kimsenin geride bıraktığı mal ve haklarda (terike) belli sıra, usul ve ölçü dâhilinde belli şahıs ve grupların hak sahibi olmasını ifade eden bir terimdir. Bunu konu edinen ilim dalına da miras hukuku denilir. “Miras hukukuna giren mallar: 1)Taşınabilir Mallar ( para, eşya, hayvanlar, ölçülebilen, tartılabilen mallar) 2)Taşınmayan Mallar (Mülkler, Araziler) olmak üzere ikiye ayrılır.” (Tunca, t.y: 157-158).

“Đslam hukukunda mirasçılığın iki temel sebebi vardır: Kan hısımlığı ve evlilik bağı. Mirasın mirasçılara intikali için miras bırakanın ölmesi veya öldüğüne mahkemece hükmedilmesinin yanı sıra, ölüm anında mirasçının hayatta bulunması ve mirasçılığa engel bir durumun da bulunmaması gerekir. Ölenin geride bıraktığı mal ve hakları(terike), techiz ve tekfin masrafları çıktıktan, borçları belli bir sıraya göre ödendikten ve vasiyeti de terikenin üçte birini aşmama kaydıyla yerine getirildikten sonra mirasçılarına intikal eder.” (Đlmihal -Đslam ve Toplum-, 2004: 246-247).

Kişilerin mirasçılık payları ile aile içindeki sorumluluklar arasındaki denge de gözetilmiştir. Ailenin geçim yükü, aile bireylerine, bu arada kız kardeşlere, anneye bakım sorumluluğu, ailede koca, baba, oğul, oğlun oğlu, gibi erkeklerin omuzlarında olduğundan, onlara kızlara göre daha fazla (genelde iki kat) pay ayrılmış, buna karşılık onların aile içi ödevleri sadece dini ve ahlaki alanda bırakılmayıp, hukuki yaptırımlarla da kontrol altına alınmıştır. (Đlmihal -Đslam ve Toplum-, 2004: 247-248).

“Vasiyet, resmi senetle veya vasiyet eden kimsenin el yazısı ile yapılabileceği gibi,

şifahen dahi yapılabilir. Resmi vasiyet senedi, iki şahit huzurunda sulh hakimi, noter yahut kanunen bir husus ile tavzif edilen memur tarafından tanzim edilir.” (Kavalalı, 1978: 310). “Türk insanı vasiyetin yerine getirilmesini çok önem verir. Vasiyet eden kişi genellikle

borçlarını, alacaklarını söyler. Nereye, nasıl gömülmek istediğini belirtir. Çocuklarına nasihatlerde bulunur. Đyi geçinmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını, eşi sağ ise, ona iyi bakmalarını ister. Mirasının neler olduğu ve bunun nasıl kullanılması gerektiğini de anlatır.” (Nezihe Araz, t.y: 189). Vasiyet, yardımlaşma esasına dayanan mali bir ibadet olmakla birlikte iki maksatı vardır: Biri vasiyet edenin namı dünyada hayır ile anılmak, diğeri ise, (haklardan kurtularak ve hayır dualar alarak) ahirette yüksek derecelere erişmektir. (Baytan, t.y: 15).

6.1. MAL BÖLÜŞÜMÜ SIRASINDA UYGULANAN KURALLAR

Vefat edenlerin varisleri için bırakmış oldukları para, ev, araba, tarla, bağ, bahçe vb. gibi ekonomik değere sahip olan mallar, Đslami hukuk veya Medeni hukuk kuralları uygulanarak varisler arasında bölüşülmektedir. Đslami hukuk kurallarıyla mal bölüşümünde bulunan ailelerde erkek çocuklar ikişer hisse, kız çocuklar ise, birer hisse alacak şekilde mal bölüşümü gerçekleşir. Medeni hukuk kurallarıyla mal bölüşümün de bulunan ailelerde ise, erkek ve kız çocuklar kalan malı yarı yarıya alırlar. Mal bölüşümü esnasında kişilerini istekleri doğrultusunda bu iki hukuk kuralı da uygulanabilmektedir.

Đslami hukuk kurallarıyla mal bölüşümü yapılacağında, dini yönden bu işi iyi bilen kişiler çağrılarak malın taksimi gerçekleştirildiği gibi, varisler kendileri de mal bölüşümün de bulunabilmektedirler. Medeni hukuk kurallarıyla mal bölüşümün de ise, mahkemenin vermiş olduğu karar uygulamaya konmakta ve varisler erkek, kız fark etmeden kalan malı eşit şekilde almaktadırlar.(Halil Türkmen, 7.Asli Ceza Hâkimi: 56).

6.2. MAL BÖLÜŞÜMÜ VE YAŞANAN OLAYLAR

Kalan malın varisler arasında Đslami hukuk kuralları veya Medeni hukuk kuralları çerçevesinde bölüşülmesinden sonra iyi yer ona düştü, kötü yer bana düştü; mal bana az geldi, ona çok geldi vs. tarzında sözler sarf edilmekte ve varisler arasında kavgalar olmakta hatta birbirlerine küs şekilde yaşamlarını sürdürmektedirler. Buna bağlı olarak da varisler birbirlerine, “hayrını görmesin”, “kullanmasın”, “kıymetlisine yaramasın”, “buz üstünde dursun, erisin gitsin”… gibi sözlerle bedduada bulunabildikleri, yapmış olduğumuz gözlemler ve mülakatlar sonucunda da tespit edilmiştir.

Kimi ailelerde mal bölüşümü esnasında kavgalar yaşanmakta, hakaretlerde bulunulmakta ve bu durum mahkemeye intikal etmektedir. Kimi ailelerde ise, karşılıklı anlayış içerisinde mal bölüşümünde bulunulmakta ve böylelikle daha sağlıklı ilişkiler kurulmaktadır. Bu, kişilerin dünya görüşüne ve hayat tarzlarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

III. BÖLÜM