• Sonuç bulunamadı

Günümüzde Yaşanmakta Olan Politik İstikrarsızlıklar

TÜKETİCİ SATIN ALMA SÜRECİ

2.5. Politik İstikrarsızlıklar

2.5.4. Günümüzde Yaşanmakta Olan Politik İstikrarsızlıklar

Yukarıda yer alan örnekler eşliğinde geçmişte yaşanan bir takım politik istikrarsızlıkların turizm sektörüne yansımaları incelendi. Günümüze gelindiğinde ise bazı ülkelerde baş gösteren politik istikrarsızlıklara tüm dünya internet ve medya aracılığı ile canlı bir şekilde tanıklık etmektedir. Tunus, halkın çoğunun Müslüman olduğu, İtalya’nın güneyinde bulunan Akdeniz’e kıyısı olan 10 milyon kadar nüfusa sahip bir ülkedir. Halk zor şartlar altında yaşamaya çalışırken devlet başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ve ailesinin, aldıkları maaşla sürülemeyecek lüks bir hayat sürmesi Tunusluları rahatsız etmekteydi. 17 Aralık 2010 tarihinde Sidi Buzid kentinde başlayan

“İşsizler Ayaklanması”nda üniversite mezunu Muhammed Bouazizi adındaki seyyar manavın, tezgâhının polisler tarafından elinden alınması üzerine kendisini yakarak başlattığı hareket, bu gencin 5 Ocak 2011 tarihinde ölmesi üzerine tüm ülkeye yayılmıştır. Gencin ölümü özellikle işsiz, umutsuz ve baskı altında bulunan genç kesim üzerinde büyük bir etki meydana getirmiştir. Ülke çapında gerçekleştirilen ve başkent Tunus'a da yansıyan bu gösterilerde güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması halkı galeyana getirmiş ve hareket tam bir halk ayaklanmasına dönüşmüştür. Yasemin Devrimi olarak da anılan olaylar esnasında çıkan çatışmalarda 50'den fazla Tunuslu sivil hayatını kaybetmiştir. Halkın dükkânları, marketleri, devlet binalarını yağmaladığı, okulların kapandığı ve güvenlik güçlerinin bir kısmının dahi isyancılara katıldığı ülkede sendikalar ile muhalefet partilerinin de destek verdiği halk hareketi genel grev ile de birleşince, Tunus Ordusu dahi halka karşı mücadele etmeyi bırakmıştır. Zeynel Abidin Bin Ali, ülkede olağanüstü hal ilan ettikten hemen sonra Tunus'u terk etmiş ve 23 yıllık iktidarı bir devrim ile son bulmuştur. Yaşanan bu olaylar sonucunda seçilmiş bir hükümet kurulana ve politik istikrarsızlık düzelene kadar Tunus’a turist gönderen tur operatörlerinin satışlarının azalmasına dayanması gerekecektir. Düşük sezon olan Ocak – Şubat aylarında bile satışlar %10 azalma göstermiştir. Burada Tunus hükümetinin yapması gereken ise turizm sektörünü destekleyici yöntemler geliştirmesi ve gelecek turistlerin bölgeye gelirken endişeye kapılmalarının önüne geçmesidir (http://www.yacout.info).

Yasemin Devriminin öncülüğünde Mısır’da halk arasında Öfke Günü ya da İsyan Günü olarak anılan 25 Ocak 2011’de başlayan isyanda halk Tahrir Meydanında, mevcut yönetime karşı protestolarda ve sivil itaatsizlikte bulunmuştur. Polis şiddeti, işsizlik, asgari ücretlerin azlığı, yolsuzluklar, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, kötü hayat şartlarının protesto edildiği gösterilerde işsizliği protesto eden Mısırlı bir gencin Tunus’taki gibi kendini yakarak öldürmek istemesi isyan ateşini iyice körüklemiştir. Mısır’da çok sayıda kentte çıkan olaylar sırasında 300’den fazla kişinin hayatını kaybetti. 6 Ekim 1981’de Enver Sedat’ ın öldürülmesi sonucu başa geçen Hüsnü Mübarek, 10 Şubat 2011'de yetkilerinin çoğunu yardımcısı Ömer Süleyman'a, 11 Şubat 2011'de ise görevini orduya ve anayasa mahkemesine devrederek istifa etti. Mısır’da yaşanan isyan, Mısır turizminin en yüksek olduğu dönem olan kış sezonunda patlak verdi ve turistler olayların başladığı zamanlarda ülkeyi terk etti. İlk veriler sonucunda turizm sektörünün 1 milyar dolarlık kayıp yaşadığını ortaya koymuştur. Credit Agricole

Bankasının yetkililerince yapılan açıklamada isyan sonucunda Mısır ekonomisinde 3.1 milyar dolarlık gerileme olduğu kaydedildi (http://www.ameinfo.com).

Tunus ve Mısır’da yaşanan gelişmelerin ardından Suriye’ye de sıçrayan gösteriler her geçen gün ivme kazanmaktadır. 2011 Şubat ayından beri Suriye’nin Der’a şehrinde ortaya çıkan ve Mart ayında ülke geneline yayılmaya başlayan, Suriye’deki olayların diğer Arap ülkelerindeki halk hareketlerinden farklı olduğu söylenebilir (Semin, 2011).

Suriye olaylarının özelliği mezhep çekişmesinin hakim olduğu bir politik düzenin sarsılmasıdır. Suriye halkının büyük bir çoğunluğu (%80’den fazlası) Sünni’dir. Devletin idaresi ise Alevi olan Nuseyriler’in (%5-7) elinde bulunmaktadır. Ordu üst kademeleri büyük bir çoğunlukla Alevilerin elindedir ve iktidara geldikleri sırada özellikle Hama ve Humus ve civarında çok büyük katliamlar gerçekleştirmişlerdir. Devlet, halkı büyük bir baskı altında tutarak idare etmektedir. Beşar Esad’in babası 1970’den itibaren idareyi ele geçirmiş ve amcası da sözü geçen katliamlarda büyük rol oynamıştır ve o tarihten beri ülkede Esad ailesi iktidarda kalmıştır (Akgönenç, 2011).

Sünni gruplar büyük baskılardan bunalmış durumdadırlar. Diğer Arap ülkelerinde olan halk ayaklanmalarının kendilerine verdiği cesaret ve yaptığı öncülükle, yıllardır bekledikleri “reformları” elde etmek ümidi ile protestoları ve halk hareketlerini başlatmışlardır. Suriye’deki göstericilerin belli başlı istekleri şunlardır; 8 Mart 1963 tarihinden beri ülkede uygulanan olağanüstü halin kaldırılması, içişleri bakanlığı başta olmak üzere, çeşitli hükümet kurumlarının sivilleştirilmesi, güvenlik birimlerinin görev alanlarının yeniden tanımlanması, yasama, yürütme ve yargı organlarının yapılandırılması, yargının bağımsızlaştırılması ve bireysel hakların tanımlanmasını içeren reformların hayata geçirilmesidir (Akgönenç, 2011).

Esad yönetimine bağlı güvenlik güçlerinin protestocuları bastırmak için ateş açmaları sonucunda, onlarca gösterici yaralanmış ve hayatını kaybetmiştir. Bu durum göstericilerin tepkisini artırmış ve gösterilerin Suriye’nin diğer bölgelerine de (Halep, Der’a ve Humus gibi) yayılmasına yol açmıştır (Semin, 2011). Halk tarafından istenen reformlardan birisi olan olağanüstü hal, Beşar Esad tarafından 19 Nisan 2011’de

kaldırılmış bulunmakla birlikte yapılan gösteriler halen devam etmektedir. Yaşanan çatışmalarda 1300 civarında insan hayatını kaybetmiş, 10 bin kadar insan da gözaltına alınmıştır. Bu karışıklıktan kaçan Suriyeliler, Türkiye sınırına akın etmekte olup 11 bin dolayında Suriyeli, Türkiye’ye giriş yapmış bulunmaktadır. Suriye’de meydana gelen olaylar da turistlerin ülkeyi tercihlerini etkilemiştir. Yaşanan çatışmalar sonucunda ülkede meydana gelen rezervasyon iptallerinin % 40’lara vardığı belirtiliyor. Bunun yanı sıra çatışmalardan sadece Suriye değil, komşusu olan Lübnan da nasibini almış durumdadır. Ekonomisinin % 8-10’unun turizme dayandığı Lübnan’da ise rezervasyon iptalleri % 13 seviyelerine ulaşmıştır. Meydana gelen politik istikrarsızlıkların ardından Suriye ve Lübnan’ı ziyaret etme niyetinde olan turistlerin, alternatif destinasyonlar olan Türkiye ve diğer ülkelere yönelmişlerdir (http://www.executive-magazine.com).

İstikrarsızlıkların altında sadece politik nedenlerin yatmadığının bir örneği ise Yunanistan’dır. 2001 yılında euro bölgesine katılan Yunanistan'a aşırı harcamalarıyla ilgili ilk uyarı 2004 yılında Avrupa Komisyonu tarafından yapılmıştı. Ülkenin yaşadığı sıkıntılar 2008 yılında euro bölgesinin resesyona girmesiyle derinleşmeye başladı. Yapılan yanlış uygulamaların zincirleme etkisiyle ülkenin bütçe açığının, gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) oranı, AB’nin belirlediği yüzde 3 düzeyinin dört katına çıktı (www.hurriyet.com) Ekim'de iktidara gelen sosyalist PASOK hükümeti, eski yönetimi mali sıkıntıları gizlemekle suçlarken, yapılacak kesintilerle üç ya da dört sene içinde açığın istenen düzeye çekileceğini belirtti.

Yeni hükümet, resmi verilerde ve bütçe hedeflerindeki sorunları gündeme getirerek, özellikle bütçede çok ciddi revizyonlara gitmek durumunda kaldı. Yunanistan hükümeti, İstikrar ve Büyüme Paktı kuralları çerçevesinde sunması gereken ve aynı zamanda içinde bulunduğu krizden çıkış önlemlerini içeren İstikrar Programını 15 Ocak 2010’da Avrupa Komisyonu’na sundu. Bütçe açığının GSYİH’ya oranının 2010’da 4 puan düşüşle yüzde 8,7’ye, 2011’de %2,8’e, 2012’de %2 ve 2013’te %2’ye düşürme planı çerçevesinde, harcamalarda kısıntı ve vergi gelirlerini artıracak önlemler belirlendi. Önlemler paketinde akaryakıt vergi oranının arttırılması, emeklilik yaş sınırının yükseltilmesi, kamu harcamalarında kesinti, Başbakan ve Milletvekilleri de dahil olmak üzere kamu kesiminde 2010 yılında zam yapılmaması ve işe alımların askıya alınması, tüm maaşlarda tavan sınırının getirilmesi gibi ciddi önlemler öngörüldü. Bu bağlamda kamu yönetiminin etkinliğinin artırılmasına yönelik olarak

kapsamlı yapısal reformların gerçekleştirilmesi, sosyal güvenlik ve sağlık reformu, işgücü piyasasının iyileştirilmesi, bankacılık ve finans piyasalarının istikrara kavuşturulması gibi önlemler İstikrar Programında öngörüldü. Ancak 2011’e gelindiğinde Yunanistan tarafından yürürlüğe konan bu uygulamalar etkilerini göstermediği için halk sürekli olarak sokaklarda protesto gösterilerinde bulunmaya başladı. 4 Mayıs 2011 tarihinde Kamu Çalışanları Konfederasyonu'nun (ADEDY) başlattığı 48 saatlik greve, Yunanistan İşçi Sendikaları Federasyonu'nun 24 saatlik grevle katılmasıyla birlikte ülkede yaşanan gerginlik büyüyor. Parlamento binasına girmeye çalışan 50 kadar göstericiye ise polis göz yaşartıcı gaz ile müdahale etti. Olaylar sırasında bir banka binasını ateşe veren göstericiler, binada bulunan 3 kişinin ölümüne neden oldu. İş bırakma eylemi nedeniyle devlet daireleri, kamu hizmetleri ve okullar kapalı kaldı, hava ve demiryolu ulaşımı tıkandı. Hava sahasının kapatılmasıyla iç ve dış istikametlere yapılması programlı onlarca sefer iptal edildi. Ekonomik bir kriz olarak başlayan Yunanistan’daki olaylar politik bir istikrarsızlık olma yolunda ilerleme kaydetmektedir (http://www.ikv.org.tr). Ekonomik krizlerle uğraşan Yunanistan’da turizm sektörü milli hasılanın % 17’sini oluşturmaktadır. Olayların sonucunda Yunanistan’da bir belirsizlik havası meydana gelmiş turistler bölgeye gelmeye çekinmeye başlamışlardır. Gösterilerin ardından ülkede 20000’den fazla gecelemenin iptal edildiği bildirilmiştir (http://www.smh.com.au).

Son bir yıl içerisinde yukarıda bahsedilen ülkelerde meydana gelen bu politik istikrarsızlıklar, onların ülke imajlarına şüphesiz olumsuz bir şekilde yansıma yapacaktır. Ancak burada değişik bir bakış açısına da ihtiyaç vardır. Politik istikrarsızlıkların yaşandığı bu ülkeler turizm konusunda Türkiye’nin rakipleri konumunda olan ülkelerdir. Oralarda yaşanan tüm bu olumsuzluklar Türkiye için önemli bir avantaj anlamına gelebilir. Daha önce de bahsedildiği gibi turistler kendilerini güvende hissettikleri zamanlarda seyahat etmeye niyetli ve isteklidirler. Söz konusu destinasyonların sahip olduğu olumsuz imaj neticesinde buralara gitmeyi planlayan turistler daha güvenli destinasyonları tercih edeceklerdir. Bu ülkeler yerine daha güvenli ülkelere gidecek olan turistler sebebiyle 2011 yılında Türk turizminde turist sayılarında 2 ila 4 milyonluk bir artış görülmesi muhtemeldir (Ayaydın, 2011).

3. YÖNTEM

Bu bölümde; araştırmanın modeli, evren ve örneklemi, veri toplama ve analiz yöntemine ilişkin bilgiler, ayrı ayrı ele alınmıştır.