• Sonuç bulunamadı

BANKACILIKTA KONSOLİDASYON VE KRİZLERİN ROLÜ I BANKACILIKTA KONSOLİDASYON

B. Finansal Krizlerin Bankacılık Sektörü Üzerine Etkiler

Bankacılık sektörünün dışsallık etkisi vardır. Yani bankacılıkta kriz önce tek tek bankalar üzerinde başlar. Daha sonra bütün sektör üzerinde etkili olur. Ancak bu sektör yapısı itibariyle bütün ekonomik birimlerle ilişki halindedir. Dolayısıyla bu dışsallık etkisiyle buradaki kriz ekonomideki diğer kesimleri ve büyüklükleri de etki altına alır.

Bankacılık sektöründe oluşan krizlerin ilk etkisi bankalara doğru oluşan hücumdur. Bankalar mevduatları alıp, fon ihtiyaçları olanlara kredi olarak yönlendirirler. Krizin oluşması sebebiyle bankalara olan hücum (run) bankaları zor duruma sokar. Çünkü banka mevduatlara güvenerek kullandırmış olduğu kredileri hemen geri çağıramayacaktır. Bu durumda mevduatların karşılanması için bankalar zararına satışlar yapacaklardır. Böyle durumlarda mevduatın sigortalanmış olması böyle bir durumu doğmadan önleyebilir. Mevduat sigortası sisteminde kamusal bir birimin kurulması örneğin bir mevduat sigortası fonunun kurulması gerekir. Bu fon mevduatların güvenirliliğini sağlayacaktır. Böylece mevduat sahipleri bankalara yatırmış oldukları fonları geri alabileceklerdir.94

Bankacılık sistemine olan güven sarsılmış ise banaklardan blok halde pek çok fon çıkısı olacaktır. Bu durumda bir çok banka iflas edecek, kapanacak yada konsolidasyonlara gidecektir. Kredi portföyünün kalitesi azalacak, faiz oranlarının yükselmesiyle gelir-gider dengesi bozulacaktır. Finansal krizlerin bankacılık sektörüne olan etkilerini beş başlık altında toplayabiliriz. Bunlar:

1. Banka Hücumu (Bank Run)

Kriz sonucunda bir yada daha fazla bankaya güvenin sarsılmasıyla halkın birden bire ve yaygın bir şekilde mevduatlarını geri çekmek için hücum etmesi durumuna banka paniği (bank panic) yada hücumu (bank run) denir.95 Banka panikleri yalnızca sağlam olmayan bankalarla kısıtlı kalmayan banka iflaslarıyla sonuçlanabilir. Hücum durumunun oluşmasındaki temel mantık halk tarafından mevcut rezervlerin talepleri karşılamayacağı düşüncesidir. Bu durumda “önce gelene önce hizmet verilir” düşüncesiyle halk geride kalmamaya çalışır. Çok sayıda mevduat sahibi bankalar önünde uzun kuyruklar oluşturur. Bu hücum tek bankayla sınırlı kalmasa sistematik risk oluşacaktır.

2. Zararına Satışlar ( Fire Sale Losses)

Bankalar, ellerindeki nakit rezervlerini aşan mevduat geri çekişlerini ya ellerindeki kazanç getiren varlıkları satarak (aktif yönetimi) veya mevduat çekişlerini karşılayacak yeni fonlar çekerek (pasif yönetimi) karşılayabilirler. Banakların mali yapılarını güçlendirmeleri ve güven sağlamaları açısından aktif pasif yönetimi büyük bir öneme sahiptir.96

Bankalar ciddi bir panik sonucunda ellerindeki mevduatları tutamaz hale gelirlerse bu kaçışları genelde mevcut mal varlıklarını satarak karşılamaya çalışırlar. Zor durumdaki banka satışları çabuk gerçekleştirmek zorunda olduğu için mevcut piyasa fiyatının altında fiyatlar oluşur. Eğer bu fiyatlar ellerindeki mal varlığının çok altında ise likidite krizi baş gösterebilir. Bankalar öz kaynaklarından bu mevduatları karşıladıkça iflas doğru sürüklenir.

3. Diğer Bankalara Mevduat Kaçışı

Mevduat sahipleri hücuma uğramış bankalardan mevduatlarını çektiklerinde ellerindeki aktifi yeniden değerlendirmek isterler. Eğer sistemde

95 Parasız, Modern Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, s.53. 96 Ural, a.g.e, s.92.

krizde olan bir tane banka varsa ve bankacılık sistemine halen güven duyuluyorsa aktifler sistemdeki diğer bankalara kayar. Böylece finansal sistemden para çıkışı olmamış olur ve kriz büyümeden önlenebilir. Ancak her zaman mevduatlar diğer bankalara gitmeyebilir. Ekonomik ortam tamamen güvenilmez bir duruma girmiş ise bu durumda eldeki nakitler dövize kayabilir. Böylece kurlar yükselişe geçer. Dövize çevrilen yerel para hem bankacılık sisteminden çıkmış olur, hem de döviz kıtlığı yaratabilir. Bu duruma sistematik risk söz konusu olacaktır. Öte yandan çekilen mevduatlar yurt dışına da kayabilecektir. Ülke ekonomisi böyle bir durumda yaratmış olduğu katma değeri yatırıma yönlendiremeyerek, atıl bir tasarruf miktarı ile karşı karşıya kalacak ve kriz derinleşecektir. Bir diğer seçenek olarak bankacılık sisteminden çıkan mevduatlar devlet tahvili ve hazine bonosuna kayacak olursa bu işlemlerin alım-satımının bankalar tarafından yapılıyor olması nedeniyle, mevduat sistemde kalmış kabul edilecektir.

4. Kaliteye Yöneliş

Mevduatlarını nakit olarak çeken mudiler nispi olarak daha güvenli gördükleri devlet tahvili ve hazine bonosu aldıklarında bu menkul kıymetlerin fiyatlarını yükselteceklerdir. Faiz oranı ile fiyat arasındaki ilişkinin ters işlemesi nedeniyle, faiz getirisi azalacaktır. Bu durumda diğer riskli kabul edilen menkul kıymetlerin fiyatları düşeceği için faiz getirileri artacaktır. Böylece banka mevduatı ile risksiz kabul edilen kamu menkul kıymetlerinin faizleri arasındaki fark artacaktır. Bankalar bu durumda kredi açmada isteksiz davranacaklar, ilave rezervleri arttıracaklardır. Çünkü bankalarda kredi yerine bu menkul kıymetleri tercih edebileceklerdir. Bu da toplam mevduat/rezerv çarpanını azaltmakta ve zararına satışlarla kredi ve mevduatlar daralmaktadır.97 Böylece sistem çalışmaz hale gelecektir.

5. Nakite Yöneliş

Bankacılık sistemine güven duyulmaması nedeniyle bankacılık sisteminden çıkan mevduatlar nakit para olarak da elde tutulabilir. Bu durum sistemden sürekli bir mevduat azalması anlamına gelmektedir. Nakit para çıkışı diğer bankalar da sıçrar ise daha önce sağlıklı bir yapısı olan bankalar da zora girebileceklerdir. Tetikleyici etki başladıktan sonra sürekli nakit çıkışı yatırımların finansmanını zora sokacak ve bu para arzında bir azalma yaratacaktır. Bu durum ekonominin tümüne yansıyacak olup enflasyon, işsizlik oranındaki artışlarla sonuçlanacaktır. Nakit tutuşlar diğer ülke paralarına doğru olursa döviz kuru yükselişe geçecek, cari işlemler açığı hızla artacaktır. Eğer enflasyon ekonomide söz konusu ise bu noktada kriz derinleşecek ve reel sektörü de işlemez hale sokabilecektir.

Finansal krizler nedeniyle bankacılık sistemi üzerinde oluşan olumsuz etkileri önlemeye yönelik ekonomi politikaları mevcuttur. Bunlardan ilki daha önce de bahsedilen mevduat sigortası uygulamasıdır. Ancak bu sistem ülkemizde de olduğu gibi kamu maliyesini çok fazla zorlamakta, ekonomik birimlere yeni vergiler olarak dönmektedir. Borç veren son mercii olan merkez bankası politikası da diğer bir önlem olarak bilinmektedir. Kriz anında merkez bankası para talebini karşılayabilmek için borç veren ve ekonomiye fon pompalayan konuma gelmektedir. Böylece mevcut panik büyümeden önlenebilecektir. Ancak bu sistemde de merkez bankasının rezervlerinin durumu önemli rol oynamaktadır. Eğer talebi karşılayacak bir rezerv söz konusu değilse merkez bankası ülke hazinesine başvurabilecektir. Bu noktada yine piyasa koşullarında işlemeyen bir ekonomik çark oluşacak ve zarar söz konusu olabilecektir. Bu zararın halka yansıtılması ekonomik krizi derinleştirebilecektir. Dolayısıyla daha kriz başlamadan önleme sistemleri tercih edilmelidir. Söz konusu seçeneklere başvurulmasını engelleyecek erken uyarı sistemleri ve denetim kurumları sağlam olarak oluşturulmalıdır. Böylece krizin hem ekonomiye hem de bankacılık sektörüne olan maliyetleri daha az olacaktır.

Bankacılık krizinin derinleşmesi ve yayılması sonucunda konsolidasyonlar karşımıza çıkan bir sonuç olacaktır. Bankacılık sektörünü birleşmelere iten bir çok sebep bulunmaktadır. Ancak yaşanan konsolidasyonların en önemli nedeni ekonomik krizlerdir.