• Sonuç bulunamadı

Bir ülkenin kendi içsel dinamiklerinin dışında kalan ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel faktörlerin bağımlı yada bağımsız olarak ülke ekonomilerini etkilemesine dışsal faktörler denmektedir.

1. Dışsal Ekonomik Faktörler

Gelişmekte olan ülkeler genellikle dışa bağımlı bir yapı ortaya koymaktadırlar. Bu tip ülkelerin cari işlemler dengesi ve dış ticaret dengesi genellikle açık vermektedir. Bu ülkeler 1970’li yıllarda yoğun olarak ithal ikameci politikalar izlemiş ancak uygulanan süre içersinde dünya ekonomisinden soyutlanma, teknolojik düzeyin geri olması gibi nedenlerle başarısız olmuşlardır.

İhracata dönük sanayileşmeye geçişle birlikte dışa açıklık artmıştır. Ticari ve finansal liberalizasyon ile ticaret hacmi gelişmiştir. Bu durumda ülkeler dünya ekonomisinin gidişatından daha çok etkilenir hale gelmişlerdir. Dünya ekonomisindeki dalgalanmalar ülkelerin ithalat ve ihracat hacimlerini önemli ölçüde değiştirmektedir.

Küreselleşme olgusu dünyayı büyük bir pazar haline getirmiştir. Yerel ve ulusal koşulların ülke içindeki tüketim mallarının, iş gücünün, tahvil ve bono gibi mali değerlerin, kısaca iç dinamiklerin fiyatlar üzerindeki belirleyiciliği gittikçe azalmıştır. Çünkü, bunların hepsi, küresel pazar fiyatlarıyla beraber dalgalanmaktadır. Dolaylısıyla, küreselleşmeye hazır olmayan yerel olguların filansal kırılganlıkları daha da artmakta, gelir dağılımı gelişmiş ülkeler lehine gelişmektedir. Küreselleşme sebebiyle kazançlı çıkanlar olduğu gibi, büyük bir bölümünü kaybedenlerin oluşturduğu kalabalık bir kitle vardır. Küreselleşme süresince, etkileri büyüyen finanssal krizler, eşitsizlik ve belirsizlik oluşturmuş, dünyada bir güvensizlik ortamı yaratmıştır.

Küreselleşmenin neden olduğu güvensizliği arttıran en çarpıcı gelişmelerden birisi de Asya krizidir. Küreselleşmenin en uç düzeyde yaşandığı mali piyasalardaki çöküş, beraberinde sosyal bunalım ve maliyetler getirmiştir. İnsani kalkınma raporuna göre bu kriz, 1998-2000 yılları arasında küresel ekonomide yaklaşık iki trilyon dolarlık bir gerilemeye yol açmıştır.43

Gelişmekte olan ülkelerin para ve sermaye piyasalarındaki yüksek getiri oranları, uluslararası sermayenin bu ülkelere doğru hızla akmasına neden olmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkeler yüksek getirinin yanı sıra yüksek risk ile de karşı karşıyadırlar. Dolayısıyla, oluşabilecek herhangi bir kriz anında, uluslararası sermaye bu ülkelerin finansal piyasalarından hızla çekilebilmekte ve bu noktalarda ciddi krizler gündeme gelmektedir. Yakın tarihte ve günümüzde bu olgu devam etmektedir. Rakamlarla örnek vermek gerekirse, son yıllarda gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı yüz milyar dolarlarla ifade edilmektedir.

Sonuçta, gerek küçük krizler olsun, gerekse 1997-98 Güney Doğu Asya Krizi’nde Malezya’da yaşananlar ve daha sonraki süreç finanssal kırılganlıkların küreselleşmeyle doğrudan ilgisi olduğunu göstermektedir. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin her türlü spekülasyona açık hale geldiği açıktır.

Böyle bir ortamda oluşan krizler, sermayenin çok hızlı hareket etmesine, mali ve finansal yapıları zayıf olan şirketlerin kapanmasına, bu şirketlerde çalışanların işlerini kaybetmesine, birçok şirket yerine, güçlü ve uluslararası şirketin oluşmasına neden olmuştur. Dünyanın herhangi bir noktasında patlak veren bir finanssal kriz durumunda bütün piyasaların anında haberi olmuş, bundan dolayı olumlu veya olumsuz etkilenmişlerdir. Bu da finanssal krizlerin çok hızlı yayılmasına yol açmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, uluslararası sermayenin denetlenmesinde hala güçlükler yaşanmakta, birçok toplumda ve iş gücünde ciddi problemler baş göstermektedir.44

43 Veysel Bozkurt, Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2000, s.175. 44 Zeynep Erdinç, “Küreselleşmenin İstihdama Etkisi”, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler

2. Dışsal Politik Faktörler

Ülkeler, kendilerini çeşitli yönleri ile bağlayan anlaşmalar, kriterler, birlikler, üyelikler gibi uluslararası organizasyonlara katmaktadırlar. Bu organizasyonların vermiş olduğu ek yetki ve sorumluluklar ülkelerin ekonomik çıkarlarına uymasa da yerine getirilmesi zorunludur. Bazen bu durum ülkeleri ekonomik açıdan zor duruma düşürebilmektedir.45 Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerin barış ve istikrarın sağlanması için diğer ülkelere asker göndermesi buna örnek olarak gösterilebilir.

Ayrıca dünyanın bir yerinde uygulanan ekonomik, politik ambargolar bu durumla karşı karşıya gelen ülkelerin ekonomilerinde hasara yol açabilmektedir.

Dünya politikasında meydana gelen siyasi gerginlikler üretimde kullanılan bazı hammaddelerin girdi fiyatlarında önemli artışa neden olabilir. Buna en bariz örnek olarak petrol fiyatları gösterilebilir. İran ve ABD arasında yaşanan siyasi gerginlikler petrol fiyatlarındaki artışa neden olmuştur. Bu durum ülkemizdeki girdi fiyatlarının artması ile sonuçlanmıştır.

3. Dışsal Sosyo- Kültürel Faktörler

Küreselleşme ile birlikte dünyadaki insanların yaşam alışkanlıkları hızla değişmektedir. Bu değişim ile birlikte yükselen yeni değerler ortaya çıkmaktadır. Özellikle eğitim, toplum kalkınması gibi kavramlar daha fazla önemli hale gelmiştir. Araştırma-geliştirme yatırımları önceki yıllara göre oldukça artmıştır. Toplumlar artık sanayi toplumu olarak değil, bilgi toplumu olarak anılmaya başlanmıştır.46

Dünyada bu hızlı gelişim ve değişim olurken bu değişime ayak uyduramayan toplumlar diğer toplumlara göre gerilemekte ve kültürel sancılar

45 Aydın, a.g.e. s.57. 46 Erkan, a.g.e. s.18.

çekmektedir. Bu süreç ekonomiye de yansımakta ve toplumsal etkileşimleri olumsuz kılarak ekonomik krizlere neden olabilmektedirler.

Özetle bir ekonominin kriz haline girmesi içsel ve dışsal olarak bir çok faktöre bağlıdır. Günümüzde bu etkiler iyice karışık hale gelmiştir. Bu etkileri dikkate alan, çağın gereklerini yerine getiren ülkeler bu krizlerden en az hasarla çıkmayı başarabilecekledir.

İKİNCİ BÖLÜM

BANKACILIKTA KONSOLİDASYON VE KRİZLERİN ROLÜ