• Sonuç bulunamadı

B. Tipiklik (Tipe Uygun Eylem)

4. Fail ve Mağdur

Ceza Hukukunda, fail, tipik hareketi kısmen veya tamamen gerçekleştiren kişidir263. Diğer bir ifadeyle, Kanun’da suç olarak öngörülen bir fiili işleyen kişiye

259 Soyaslan, s.295-296. 260 Erem/Toroslu, s.556.

261 Hareketin bir şeyi yapmak veya yapmamak şeklinde ortaya çıkmasının sonucu olarak hareket şekli

bakımından icrai veya ihmali olmak üzere iki gruba ayrılır. Bir şeyin yapılmasının emredilmesi ve fakat yapılmaması durumunda ihmali, bir şeyin yapılmasının yasaklanması ve fakat yapılması durumunda icrai suç söz konusudur. TCK’da yer alan suçların büyük çoğunluğu yasak norm, diğer bir ifadeyle icrai nitelikte işlenebilen suçlar şeklinde düzenlenmiştir. Örneğin, kasten öldürme, hırsızlık, yağma suçları TCK da düzenlenen icrai suçlardandır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Özbek, Cilt I, s. 130.

262 Hareketin sayısına göre suçlar tek hareketli suçlar ve birden fazla hareketli suçlar olmak üzere iki

gruba ayrılırlar. Suçun oluşması için tek bir hareketin yapılmasının yeterli olduğu suçlara “tek hareketli suçlar” denilir. Örneğin, hırsızlık fiili tek hareketli suçlardandır. Malın bulunduğu yerden alınması ile hırsızlık suçu oluşmuş sayılacaktır. Buna karşılık, suçun oluşması için kanunda belirtilen birden fazla hareketin yapılmasının arandığı suçlara da “birden fazla hareketli suç” adı verilir. Örneğin, TCK’nın 207’nci maddesinde düzenlenen özel belgede sahtecilik suçu birden fazla hareketli suçlar kategorisinde yer almaktadır. Buna göre, bu suçun oluşabilmesi için suça konu belgenin düzenlenmiş veya değiştirilmiş aynı zamanda düzenlenen veya değiştirilen belgenin kullanılmış olması da gerekir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Öztürk/Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku, s.173; Özbek, Cilt I, s. 129; Özgenç, Genel Hükümler, s.173-174.

263 Tanım için bkz. Öztürk/Erdem, s. 114; Hafızoğulları,

suçun faili adı verilmektedir. Türk Ceza Kanunu bakımından hareket ve kusur yeteneğine sadece gerçek kişiler sahip olabileceğinden, suçun faili sadece gerçek kişiler olabilir. Dolayısıyla hareket ve kusur yeteneklerine sahip olmadıkları için tüzel kişiler suçun faili olamazlar264. Ancak tüzel kişiler, bizzat bir suç işlemedikleri halde kendisi için hareket eden gerçek kişiler sayesinde ceza sorumluluğuna sahip olabileceklerdir265. Bu açıklamalardan hareketle, hırsızlık fiilinde suçun faili, malı bulunduğu yerden alan gerçek kişidir266.

TCK’nın 141’inci maddesinin 1’inci fıkrasında suçu işleyen kişi olarak “kimse” sözcüğü kullanıldığından, bu suç fail bakımından herhangi bir özellik göstermemektedir267. Dolayısıyla hırsızlık suçunun faili herhangi bir gerçek kişi olabilir. Ancak Türk Ceza Kanunu’nun 167’nci maddesindeki ortak hükümle düzenlenen şahsi cezasızlık ve hafifletici sebeplerden birinin varlığı halinde ilgili eş veya akraba fail hakkında cezaya hükmolunmamakta veya cezasında indirim yapılmaktadır268.

264 “Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen

güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır”. (TCK m.20/II)

265 Demirbaş, s.202, Kangal, s.54. 266 Noyan, s.48.

267 Gözübüyük, s.581; Centel/Zafer/Çakmut, s.282; Özbek, Cilt II, s.983; Ekinci/Esen, s.12; Esen,

s.10; Arslan/Azizağaoğlu, s.619; Öztürk/Erdem, s.275; Koparan, www.taa.gov. tr/serbestkursu/hirsizlik.doc. (Erişim tarihi: 16.02.2009); Erdem, www.ceza-

bb.adalet.gov.tr/makale/119.doc. (Erişim tarihi: 22.02.2009); Aşık, www.yayin.adalet.gov.tr. (Erişim Tarihi 16.03.2009).

268 “(1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,

Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir”. (TCK m.167).

Suçun icra hareketlerini gerçekleştiren kişi ile eylem neticesinde suçtan yarar elde eden kişinin suçun oluşması açısından aynı kişi olması gerekmez269. Nitekim bu durum, hırsızlık TCK’nın 141’inci maddesinde, “kendisine veya başkasına bir yarar

sağlamak maksadıyla” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

Ceza kanunları “her kim”, “bir kimse” ifadelerini kullanmak suretiyle bir suçun failinin, diğer bir ifadeyle, hareket yeteneği olan kişinin, gerçek kişi olacağını açıkça benimsemiştir270. Dolayısıyla ancak gerçek kişiler suçun faili olabilir ve ancak gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bununla birlikte TCK’da tüzel kişilere güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımların uygulanabileceği kabul edilmiştir271. Bu anlamda, tüzel kişilerin suç işlemeleri gibi bir durum söz konusu olamayacağından, hırsızlık suçunun faili olmaları da mümkün değildir. Bununla birlikte, hırsızlık suçunun işlenmesi suretiyle lehine haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (TCK. m.169).

b. Mağdur

Hırsızlık suçunun mağduru, sahip veya zilyet olduğu taşınır malın rızası dışında alınması sebebiyle haksızlığa uğrayan kişidir272. Hırsızlık suçunun mağduru herhangi bir gerçek veya tüzel kişi olabilir273. Dolayısıyla bu suç, mağdur

269 Esen, s.10; Ekinci/Esen, s.12.

270 Özbek, Cilt I, s.268; Hafızoğulları, www.abchukuk.com/makale/makale308.html (Erişim tarihi:

11.12.2009).

271Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri

(1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet hâlinde, iznin iptaline karar verilir.

(2) Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır.

(3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hâkim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.

(4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hâllerde uygulanır”. (TCK m.60).

272 Noyan, s.66.

273 “Malın zilyedi tüzel kişi ise, o tüzel kişi hırsızlık suçunun mağduru değil, daha geniş bir kavram

bakımından herhangi bir özellik göstermemektedir274. Bununla birlikte, suçun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak (TCK m.142/2 a) ve beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı (TCK m.142/2 son) işlenmesi suçun nitelikli halleri arasında düzenlenmiştir. Kişinin ölmesiyle birlikte malları üzerindeki zilyetliği sona erdiğinden, işlenen hırsızlık suçunun mağduru, alınan mal üzerinde miras yoluyla hak sahibi olan kişilerdir275.

Hırsızlık suçunun oluşması için öncelikle malın bir başkasının zilyetliği altında bulunması gerekir. Buradaki “başkası” ndan ifadesiyle sadece malın maliki değil, aynı zamanda mala zilyet sıfatıyla sahip olan kişi de kastedilmektedir. Hırsızlık suçunda ihlâl edilen menfaat sadece mülkiyet hakkı değil aynı zamanda “zilyetlik” tir. Nitekim bu husus, TCK’nın 141’inci maddesinin 1’inci fıkrasında, “zilyedinin rızası olmaksızın…” şeklinde açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla hırsızlık, zilyetliği ortadan kaldıran bir fiil olduğuna göre, suçun mağduru “zilyetliği” ihlal edilen kişi de olabilir276. Hırsızlık suçuna konu olan mal, malikin hâkimiyeti altındayken alınabileceği gibi, zilyedinin hâkimiyeti altındayken de alınabilir. Bu açıdan, suçun mağduru bakımından aranılan temel kıstas, o malın maliki ya da zilyedi olmaktır.

Zilyetlik, Medeni Kanun’un 973 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. TMK’nın 973’üncü maddesine göre, “Bir eşya üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun

zilyedidir”. Medeni Kanun hükümlerine göre, bir eşyanın zilyedi olabilmek için iki

unsurun gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu unsurlardan birincisi, fiili hâkimiyet277, ikincisi de zilyetlik iradesidir278. Buna göre, medeni hukukta zilyetlik,

274 ; Centel/Zafer/Çakmut, s.282; Özbek, Cilt II, s.983; Arslan/Azizağaoğlu, s.619; Esen, s.10; Ekinci/Esen, s.12.

275 Centel/Zafer/Çakmut, s.282; Özbek, Cilt II, s.983; Noyan, s.66. 276 Erem/Toroslu, s.551; Ekinci/Esen, s.12; Esen, s.10; Noyan, s.66.

277 Kişi ile eşya arasındaki ilişki, çok sıkı fiziki bir temas şeklinde olabileceği gibi, ilişki çok sıkı

olmasa da, hayat tecrübelerine göre, o kişinin o eşya üzerinde fiili hâkimiyete sahip olduğu sonucu çıkarılabilir. Örneğin, bir çantanın elde taşınması, eşya ile kişi arasında çok sıkı ilişki olduğunu gösterir. Yine, bir park yerinde duran otomobil üzerinde, kişinin fiili hâkimiyeti devam etmektedir. Fiili hâkimiyetten söz edebilmek için, zilyetliğin az veya çok, belirli bir ölçüde devamlılık taşıması gerekmektedir. Bu hâkimiyet çok kısa bir süre için söz konusu olmuşsa, zilyetlikten söz edilemez.

bir eşyayı zilyet olma iradesi ile fiili hakimiyet altında bulundurma olarak

tanımlanabilir279. Ceza hukuku anlamında zilyetlik ise, mal üzerindeki fiili egemenliğin başkasının denetimine tabi olmadan bağımsız bir şekilde kullanılmasıdır280. Dolayısıyla egemenlik iradesine dayanan fiili egemenlik ilişkisi sözkonudur281. Ceza hukukunda zilyetlik, biri objektif biri sübjektif olmak üzere iki koşul içerir. Objektif açıdan zilyetlik, eşya üzerinde doğrudan etki edebilme yönündeki iradenin gerçekleştirilmesine herhangi bir engelin ortaya çıkmaması anlamına gelir. Sübjektif açıdan zilyetlik, eşya üzerindeki egemenlik iradesine sahip olmak şeklinde tanımlanabilir. Bunun için, mülkiyet iradesine sahip olmak gerekmediği gibi, hukuki açıdan iradeyi açıklama yetkisine sahip olmak da gerekmez. Bu yüzden, sarhoşlar, akıl hastaları veya küçükler zilyetliğe sahip olabilirler. Bununla birlikte tüzel kişilerde, tüzel kişi adına o mal üzerinde fiili egemenliği kullanan yasal temsilciler veya görevliler o malın zilyedi kabul edilirler282. Bu anlamda, Ceza Hukukunda zilyetlik, bir kişinin mal üzerinde fiili ve maddi bir hâkimiyet kurması şeklinde tanımlanabilir. Dolayısıyla, hırsız başkasının zilyetliğindeki eşyaya el atmak suretiyle eşya üzerinde fiili ve maddi bir hâkimiyet tesis etmiş olmakla o şeyin zilyedi olacaktır283.

Örneğin, (A), telefon rehberinden bir numarayı aramak için postahanede eline aldığı rehberin zilyetliğine sahip olamaz. Ayrıntılı bilgi için bkz. Öztan, Medeni Hukuk, s.613; Ertaş, s.75; Kısagün, s.992.

278 Zilyetlik iradesi, bir eşya üzerinde devamlı bir hâkimiyet kurma iradesidir. Örneğin, (A) nın cebine

konulan esrara ilişkin olarak zilyetlik iradesi olmadığından (A) esrarın zilyedi değildir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Öztan, Medeni Hukuk, s.614; Ertaş, s.75-76; Kısagün, s.992.

279 Kısagün, s.990; Palmer, s.31; Hafızoğulları, www.baskent.edu.tr (Erişim tarihi: 30.10.2009). 280 Tanım için bkz. Şensoy, s.2; Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, s.349; Soyaslan, s.294; Noyan, s.33; Öztürk/Erdem, s.278-279; Tezcan/Erdem/Önok, s.391; Erdem, www.ceza-

bb.adalet.gov.tr/makale/119.doc. (Erişim tarihi: 22.02.2009); Kısagün, s.1011.

281 Öztürk/Erdem, s.278-279; Tezcan/Erdem/Önok, s.391; Esen, s.10; Ekinci/Esen, s.12; Erdem,

www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/119.doc. (Erişim tarihi: 22.02.2009); Kısagün, s.1014.

282 Öztürk/Erdem, s.279; Tezcan/Erdem/Önok, s.391-392; Özbek, Cilt II; s.984; Esen, s.10; Ekinci/Esen, s.12; Erdem, www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/119.doc. (Erişim tarihi: 22.02.2009). 283 Kısagün, s.1015.

Ceza Hukukunda zilyetlik kavramı ile Medeni Hukuktaki zilyetlik kavramı birbirinden farklı kavramları ifade etmektedir284. Medeni hukukta, zilyetlik kavramı, malikin veya ayni hak sahibi diğer bir kimsenin hâkimiyetine benzer olarak eşyaya fiilen hâkim olmak yanında, ayrıca, malikin veya ayni hak sahibi diğer bir kimsenin iradesinin aynısı bir iradeye sahip olmak şeklinde ifade edilmektedir. Dolayısıyla, belirtilen nitelikte bir irade olmadan, eşyayı hâkimiyet altında tutmak, elinde bulundurmak zilyetlik sayılmamaktadır. Bu durum, sadece eşyayı elinde bulundurmak şeklinde ifade edilmektedir. Burada, eşya üzerinde her türlü fiili hâkimiyeti ifade eden elde tutmanın anlamı çok genişken, zilyetliğin anlamı oldukça dardır. Oysa ceza hukukunda zilyetlik, özel hukuktaki zilyetlik kavramından oldukça farklıdır. Ceza hukukunda, daha üstün hâkimiyete sahip olan kimsenin gözetimi olmaksızın, eşya üzerinde fiili hâkimiyetin kullanıldığı tüm haller, zilyetlik olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, eşya üzerinde, kimseye bağlı olmadan, fiili hâkimiyet kullanan kimseler, yani, eşya üzerinde bağımsız tasarrufta bulunabilecek herkes, ceza hukukunda zilyettir. Buna karşılık, zilyedin gözetim ve denetim alanı içinde, şey üzerinde fiili hâkimiyeti kullanan kimse, zilyet olmayıp, sadece eşyayı elinde tutan kişidir. Kısaca ifade etmek gerekirse, ceza hukukunda zilyetlik, kişiye eşya üzerinde bağımsız tasarruf etme imkânı veren bir ilişkidir.

Mağdurun zilyetliğinin, hukuka uygun biçimde gerçekleşmiş olup olmaması önemli değildir. Ahlâka, kanuna aykırı veya cezalandırılabilir bir eylemle elde edilen mallar üzerindeki zilyetlik de hırsızlık suçuna karşı koruma altına alınmıştır. Bu nedenle, zilyedin malı nasıl elde ettiğine bakılmaksızın, her zilyet hırsızlık suçunun mağduru olabilir285.

Zilyedin denetimi ve bilgisi dâhilinde olarak malı elinde bulunduranlar zilyet olmayıp, bu kişiler malı fiilen elinde bulunduranlar veya zilyet yardımcılarıdır286.

284 Ceza hukukundaki zilyetlik ile Medeni hukuktaki zilyetlik kavramları ile ilgili bkz. Kısagün, s.1020

vd.; Hafızoğulları, www.baskent.edu.tr. (Erişim tarihi: 30.10.2009).

285 Centel/Zafer/Çakmut, s.282; Özbek, Cilt II, s.983.

286 Bir kimse, bir eşyayı zilyet olma iradesiyle değil de, başkasına bir hizmet ifa etmek amacıyla

elinde bulunduruyorsa, bu şahsa zilyet değil, zilyet yardımcısı denir. Örneğin, işçinin, iş aletleri üzerindeki, hizmetçinin evde ev işlerini görmek için kullandığı ev eşyaları üzerindeki fiili hâkimiyeti, zilyetlik değil, bir zilyet yardımcılığı, hizmet zilyetliğidir. (Ertaş, s.77).

Zilyet yardımcısının, kendisine teslim edilen malı alıp gitmesi halinde, suçun mağduru, zilyet yardımcısı olmayıp, malın asıl zilyedidir. Mal, zilyedinin rızası dışında alınmış sayılacak;bu halde suç, güveni kötüye kullanma değil, hırsızlık olarak nitelendirilecektir287. Örneğin, kadın hizmetçinin, ev sahibinin dolaba bıraktığı gerdanlığı alması, işçinin kullandığı iş aletini fabrika veya şantiyeden alıp evine götürmesi ya da kullanması için ev sahibinin misafire bıraktığı çatal kaşık takımını misafirin alması gibi. Tüm bu örnekler incelendiğinde suçun mağduru gerdanlığın alınması olayında ev sahibi, iş aletlerinin alınmasında iş aletlerinin sahibi, çatal kaşıkların alınması durumunda ev sahibidir. Hizmetçi, işçi ve misafir suça konu olan malın zilyedi olmayıp, zilyet yardımcılarıdır. Bütün bu durumlarda malı elinde bulunduran kişiler malın zilyedi (mağduru) olmadıklarından hırsızlık suçundan dolayı sorumlu olacaklardır288.