• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AR STOTELES ET NDE PHRONES S

2.2. Aristoteles’in Mutluluk ve Erdem Anlay

2.2.3. Eylem - Tercih li kisi

Aristoteles erdemi bir huy olarak belirledikten sonra ki i taraf ndan seçilen eylemin neden seçildi i üzerinde durur. Buradaki problem ‘insan nas l erdemli eylemler gerçekle tirir’ sorusunu temellendirmektir. Çünkü aç kt r ki bir eylem ya isteyerek ya da istemeyerek yap r. Kolayca cevaplanabilece i üzere, erdemli bir eylem de isteyerek yap lan eylemdir. Bunu gösterebilmek için Aristoteles önce istemeyerek yap lan eylemler üzerinde durur. Ona göre istemeyerek yap lan eylemler ya zorla ya da bilgisizlik yüzünden yap r (Aristoteles, 1997a:40; 1110a).

Zorla yap lan eylemler “ba lang , yapan n ya da maruz kalan n d nda bulunan, böyle oldu undan dolay da yapan n ya da maruz kalan n hiç pay olmadan yap lan ‘zorla yap lan’d r” (Aristoteles, 1997a:40; 1100a). Aristoteles burada zorla yap lan eylemleri

119

efendisinden emir alan bir kölenin eylemi gerçekle tirmesi gibi dü ünmektedir. Di er taraftan hem isteyerek, hem de istemeyerek yap lan eylemlerden de söz etmek gerekir. Aristoteles bu konuda iki örnek verir. Birincisine göre f rt naya yakalanm bir gemide, geminin denize batmamas için denize bir eyler atmak söz konusudur. kincisinde ise bir tiran n, çocuklar veya ana-babas elinde tuttu u bir ki iye kötü bir ey yapt rmas söz konusudur (Aristoteles, 1997a:40-41; 1110a). Bu gibi durumlarda gerçekle tirilecek eylemlerin isteyerek veya istemeyerek yap ld tart mal olmakla beraber, daha çok isteyerek yap lanlara benzemektedirler. Burada durum istenen, eylem istenmeyen manzaras na sahip oldu u için isteyerek yap lan eylemlere benzemektedirler. Di er bir deyi le Aristoteles’e göre bu eylemler yap ld klar anda tercih edildiklerinden daha çok isteyerek yap lan eylemlere benzemektedirler ve bu soruna cevap verebilmek, eylemin yap ld ana bak larak karar verilebilecek bir durumdur (Aristoteles, 1997a:40-41; 1110a-b). Burada phronesis aç ndan dikkat çekici olan, özellikle f rt naya yakalanm gemi örne inde Aristoteles taraf ndan yap lan belirlemedir. Ona göre böyle bir durumda “denize kimse isteyerek bir ey atmaz, akl ba nda [phronimos] her insan kendisinin ve ba kalar n kurtulmas için atar” (Aristoteles, 1997a:40; 1110a). lk planda böyle bir durumla kar la an ki inin herhangi bir insan yerine mallar denize atmas fevkalade bir bilgelik durumu gerektirmeyecek bir eylemir. Dolay yla phronimos olmak ilk planda zor ve güç bir ya am durumu de ildir. Ancak yüksek mevkilerce kendisine emanet edilmi mallar n ta nmas söz konusu oldu unda –kral için ta nan emanetler oldu unu dü ünelim– karar vermenin çok da kolay olmayaca söyleyebiliriz.

stemeyerek yap lan eylemlerin ikinci grubunu ‘bilgisizlikten’ yap lan eylemler olu turur. Bu eylemler ise eylemin sonucunda failin durumuna göre “istemeyerek yap lan” ve isteyerek yap lmayan” olarak iki grupta toplan r. Buradaki ayr m çok incedir ve eylemi bilgisizlikten gerçekle tiren failin üzüntü ve pi manl k duyup duymamas na ba lanmaktad r. E er fail sonucu kötü olan bir eylemden üzüntü ve pi manl k duyuyorsa eylem ‘bilmeden’ yap lm r ve bu eylem ‘istemeyerek yap lan’ bir eylemdir. Di er taraftan fail eyleminden üzüntü ve pi manl k duymuyor ise o eylem “isteyerek yap lmayan” bir eylemdir ve ‘bilgisizlikten’ dolay yap lm r (Aristoteles, 1997a:42; 1110b). Aristoteles bu eylemler aras ndaki fark u ekilde ifade eder:

120

“Bilgisizlikten dolay bir ey yapan ve bundan tedirgin olmayan insan yapt bilmedi ine göre– isteyerek yapmam r, ama –üzüntü duymad na göre– istemeyerek de yapmam r. O halde bilgisizlikten dolay bir ey yapanlardan, pi man olan için ‘istemeyerek yapt ’ denebilir, ama pi man olmayan için – ötekinden farkl oldu undan– ‘isteyerek yapmad ’ ifadesini kullanal m (…) Bilgisizlikten dolay bir eyi yapmak ile bilmeden yapmak da birbirinden ayr görünüyor” (Aristoteles, 1997a:42; 1110b).

Aristoteles bilgisizlikten yap lan eylemleri iki grupta ele almakta ve iki eylemi birbirinden ay rt etmektedir. Bunlardan birincisine göre sonucun kendisiyle ilgili eyi bilmemek, ikincisine göre ise bizzat o sonuca sebep olan eylemin bilgisizli inden dolay eylemi gerçekle tirmek söz konusudur. Birinci durum için öyle bir örnek verilebilir: Birisi bir hedef tahtas na kur un atmak istemekte, ama hedef tahtas olarak kom usunun dire ine ate etmektedir. Birincide eylemi gerçekle tiren yapmay istemekte, ama o ekilde olmas istememektedir. kincisi elinde silah olan birisi yanl kla teti e basmaktad r. Birincide sonuç, ikincide sebep bilinmemektedir. Her iki eylemin ortak paydas ise bilgisizlikten yap lmas r; ancak bilmeden yap lan eylem bir dereceye kadar mazur görülebilir.

Aristoteles’e göre ahlaki olarak de erlendirilmesi mümkün olan eylemler ‘isteyerek yap lanlar’d r. Bu eylemler phronesis ve phronimos ba lam nda dü ünüldü ünde geçerli olan eylem biçimidir. O halde, phronimos, erdem ve mutluluk için eylemi isteyerek yapar.

steyerek yap lan eylemler “ba lang eylemin tek tek ko ullar bilen ki ide oldu u zaman yap land r (Aristoteles, 1997a:45; 1111b). O halde bu tür eylemin neden dolay yap ld üzerinde durulmal r. steyerek yap lan eylemler, zorla veya bilgisizlikten yap lan eylemlerden farkl olarak ‘tercih’ edilmektedir. Aristoteles’e göre “tercih, isteyerek yap lan bir ey gibi görünüyor, ama ayn ey de il; ‘isteyerek yap lan’ daha kapsaml ” (Aristoteles, 1997a:44; 1111b) ifadesi, isteyerek yap lan eylemlerin genel bir ad oldu unu ve bu genelli in, yani –cins–in çe itli türleri oldu unu, bu türlerden birinin de tercih oldu unu göstermektedir. Öyleyse tercihi, Aristoteles’in belirtti i üzere di er tercihi di er isteyerek yap lan eylemlerden, arzu ( ), tutku ( ), isteme

121

a) Arzu ile tercihi birbirinden ay ran ilk ay m ki inin kendine egemen olup olmamas r: “Kendine egemen olmayan ki i ( ), tercihle de il arzuyla davran r; oysa kendine egemen olan ki i ( ) tersine, arzuyla de il, tercihle davran r” (Aristoteles, 1997a:44; 1111b). Fakat bu ay m kökten bir ayr m da de ildir. Çünkü tercih, son tahlilde bir tür arzudur: “Tercih edilmi ey, elimizde olan eyleri dü ündükten sonra arzu edilen ey oldu una göre, tercih de kendi elimizde olan eylerin enine boyuna dü ünülmü arzusu olur; enine boyuna dü ünülerek karar verdi imizde, dü ünüp ta nmam za uygun arzu etmi oluruz” (Aristoteles, 1997a:48; 1113a). Buna göre her tercih, istendi i için arzu edilir. Buna kar k her arzunun tercih oldu unu söylemek mümkün görünmemektedir. Yine burada arzu ile tercihi ay rmada ölçüt olarak kullan lan ‘kendine egemen olamama’n n özellikleri üzerinde VII. kitapta tekrar durulur. Kendine egemen olamama, kötülük ve canavarl k ile birlikte kaç lmas gereken al kanl kt r (Aristoteles, 1997a:130; 1145a). Aristoteles bu al kanl kendine egemen olan ki i ile kar la r:

“Kendine egemen olan ki i ak l yürütmede tutarl , kendine egemen olmayan ki i ak l yürütmede tutars zd r. Kendine egemen olmayan ki i kötü oldu unu bile bile tutku nedeniyle eyler, kendine egemen olan ki i arzular n çirkin oldu unu bildi i için ak l yürütmesi sayesinde onlara uymaz (Aristoteles, 1997a:131; 1145b).

Aristoteles’in belirlemesine göre kendine egemen olan ki i ile kendine egemen olmayan ki i aras ndaki fark belirleyen, eylemin kendisine dayand güçtür. Buna göre birincisi ak ldan, ikincisi tutkulardan hareket ederek eyler. Dolay yla sa kl ak l yürütme akl n sadece kendili inde gerçekle tirebilece i bir güç olmaktan ziyade, kendine hâkim olma gibi bir arta ba lanm r. Di er taraftan Aristoteles, “hiçbir insan n bilerek ve isteyerek kötülük yapmayaca na” dair Sokratik görü ü, ‘kendine egemen olma’ art na ba lam görünmektedir.

b) Aristoteles tercih ile kar la rd durumlar aras nda en az ili kinin tutku ile oldu unu savunur: “Tutku tercihle daha da az ilgilidir, çünkü tutku yüzünden yap lanlar tercihle en az ilgili gibi görünüyor” (Aristoteles, 1997a:45; 1111b). Tutkudan kaynaklanan eylemler görece daha dar bir alana i aret eder. Nitekim tutku olmaks n da bir eylemin gerçekle tirilmesi mümkündür. Buna kar k tercih her bir eyleme e lik eder.

122

c) Tercih ve isteme aras ndaki fark ‘olanaks z’ kavram ndan hareketle tesis edilir: “(…) olanaks zlar n tercih edilmesi, biri olanaks z bir eyi tercih etti ini söylerse, aptal oldu u söylenir, oysa olanaks zlar n da istenmesi söz konusudur. Örne in ölümsüzlü ün…” (Aristoteles, 1997a:45; 1111b). Buradan hareketle istemenin ki inin elinde olmayan eylerle ilgili olabilmesi mümkün iken tercih için böyle bir eyden söz edilemez.

d) Tercihi kan dan ay ran, onun kan dan daha özel olmas r. Ayr ca tercih ahlak ile kan ise bilgi ile ilgili bir kavramd r: “Tercih kan da olamaz, çünkü kan her eyle ilgili görünüyor, öncesiz ve sonras z olanlar ve olanaks z eylerle ilgisi elimizde olanlarla ilgisinden hiç de az de il; kan do ru ve yanl diye ayr r, iyi ya da kötü diye de il; tercihse daha çok iyi ve kötüyle ilgili” (Aristoteles, 1997a:45; 1111b).

Tüm bu kar la rmalardan sonra Aristoteles tercihin önceli ini bir kez daha vurgular: “Sonuç olarak tercih; nitekim ad bile ‘ba ka eylerden önce seçilmesi gereklili i’ anlam na geliyor” (Aristoteles, 1997a:46; 1112a). Buna göre Aristoteles için tercihin öncelikli olmas n bir kan da terimin etimolojisinden hareketle tesis edilebilir.