• Sonuç bulunamadı

C. AsayiĢ

2. Eyüp‟te Ġskân

Bizans döneminde metruk bir görünüm arz eden Eyüp, fetihten sonra Eyüp Camii ve Türbesi‟nin inĢasıyla birlikte iskâna açılmıĢtı. Bölgeye en önce Bursa‟dan getirilen aileler yerleĢtirilmiĢti25

. Dursun Bey, Eyüp‟te cami, türbe, medrese, hamam ve imaretten müteĢekkil bir külliyenin yapımıyla birlikte halkın bölgeye ilgisinin arttığını; külliyenin etrafına konutlar inĢa edildiğini ve buranın zamanla pek çok kimsenin ziyaret ettiği güzel bir kasaba haline geldiğini nakleder. Ayrıca Eyüp‟e sohbet ve ziyaret etmek amacıyla gelenlerin deniz veya kara yoluyla geldiğini de ekler26.

Temelleri Osmanlı döneminde atılan Eyüp Ģehrinde, Fatih Sultan Mehmed devri sonlarına doğru nüfus 4000 civarına yükselmiĢti27. Kentin fiziksel büyümesi

XVI. yüzyılda hız kazanan imar faaliyetleriyle birlikte devam etmiĢti. Bu yüzyıl içerisinde devlet adamları ve Ģehrin ileri gelenleri tarafından Eyüp‟te cami, medrese, mektep, çeĢme gibi dinî, sosyal ve kültürel binalar ile çok iĢlevli yapılar topluluğu olan külliyeler inĢa edilmiĢ; toplumun ihtiyaçlarına cevap veren bu yapıların etrafında yeni yerleĢim birimleri vücut bulmuĢtu. Önceki bölümlerde de izah edildiği üzere, kentte özellikle de sahil kesiminde saray ve devlet erkânına mahsus gösteriĢli binalar yükselmeye baĢlamıĢtı. 17. yüzyıl yazarı Evliya Çelebi, Ģehir merkezinden kara surlarına kadar olan arazinin neredeyse tamamen dolduğunu, Eyüp‟te bağ ve bahçeli 9.800 kadar köĢk ve baĢka evler olduğunu bildirmektedir28. Böylece Ģehir,

zaman içerisinde Haliç kıyı Ģeridinden iç kesimlere ve sur kapılarına doğru geniĢleme ve geliĢme göstermiĢtir. Bilhassa yerleĢimin seyrek olduğu sur kapıları dıĢındaki araziler, bazı tarikat mensupları için uygun yerleĢim alanları olarak seçilmiĢ ve buralarda tarikat yapıları ortaya çıkmıĢtı. Böylece bu yapıların konumlandığı kırsal alanlar zamanla mahalle birimlerine dönüĢmüĢtü.

Tekkeler ibadet, eğitim, ziyaret, barınma, beslenme ve temizlenme gibi gereksinimleri karĢılayan birimleri bünyelerinde barındıran kompleks yapılardır. Bu

25 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 45.

26 Tursun Bey, Târîh-i Ebü‟l-Feth, haz. Mertol Tulum, Baha Matbaası, Ġstanbul 1977, s. 75. 27 Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, s. 82.

28

yüzden bu gibi yapıların teĢkilinde geniĢ arazilere ihtiyaç duyulmaktaydı29

. Bu doğrultuda, Yenikapı haricinde Mevlevîhane, Topkapı haricinde Merkez Efendi Tekkesi ve Edirnekapı haricinde NakĢibendî tarikatına bağlı bazı tekkeler kurulmuĢ ve bu durum tarikat Ģeyhlerine intisap edenleri Eyüp‟e çekmiĢtir. Dolayısıyla surların dıĢındaki mevkilerde tesis edilen tekkeler ve tekkelerde faaliyet gösteren tarikat ehli, bölgenin iskân edilmesi ve Ģenlendirilmesinde aktif rol üstlenmiĢtir30

.

XVIII. yüzyılda kent kuzeybatıya doğru bir geniĢleme göstermiĢtir. Bu tarihte Eyüp ve Bahariye kıyılarında saray ve köĢk tarzı yapılar çoğaldı. Birinci bölümde de belirtildiği üzere, Kâğıthane‟de Sadâbâd Kasrı‟nın yapımıyla birlikte bölge imara açılmıĢ ve bu civarda çok sayıda köĢk inĢa edilmiĢti. Böylece yılın belirli aylarında, saraylı, idarî ve askerî zümre bu yapılarda konaklamayı tercih etmiĢtir. Diğer taraftan Kâğıthane etrafına nüfus çekmek amacıyla 1729‟da çıkarılan bir emirde köylülere arazi verilmesi gündeme gelmiĢti. Buna göre köylülerin, bütün vergilerden muaf tutuldukları, sadece vakfa vergi ödemekle mükellef oldukları belirtilmiĢti31.

Eyüp kenti tarımsal alanda sunduğu istihdam imkânları açısından, iĢ bulmak ve geçimini temin etmek amacıyla Ġstanbul‟a gelen göçmenler için de cazip yerleĢim birimlerinden biriydi. Bilindiği üzere, Eyüp su kaynakları açısından oldukça zengin bir kazaydı ve Ġstanbul‟u besleyen su kaynaklarının geçiĢ güzergâhında yer alan kent sınırları içersinde çok sayıda bağ, bahçe ve bostan gibi tarımsal alanlar bulunuyordu. Bostanlar hususunda ilerleyen bölümlerde tafsilatlı bilgi verilecektir. Burada Ģu kadarını belirtmek gerekir ki, bostanları kiralayan veya buralarda ücretli çalıĢanlar çoğunlukla Rumeli‟den gelen göçmenlerdi. 1733 yılında sur haricinde Yedikule,

29 Bkz. M. Baha Tanman, “Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları/ Tekkeler”, Osmanlı Toplumunda

Tasavvuf ve Sufiler: Kaynaklar, Doktrin, Ayin ve Erkan, Tarikatlar, Edebiyat, Mimari, İkonografi, Modernizm, haz. Ahmet YaĢar Ocak, TTK, Ankara 2014, s. 363-424; M. Baha Tanman, “Osmanlı

ġehrinde ve Mahallesinde Tekkelerin Yeri: Ġstanbul Örneği”, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve

Sufiler: Kaynaklar, Doktrin, Ayin ve Erkan, Tarikatlar, Edebiyat, Mimari, İkonografi, Modernizm,

haz. Ahmet YaĢar Ocak, TTK, Ankara 2014, s. 425-509.

30 Örneğin NakĢibendî tarikatı mensuplarından Ebu Said Belhi (ö. 1681), bir müddet Mekke‟de ikamet

etmiĢ daha sonra kendisine çok sayıda mürit topladığı Eyüp‟te hayatını sürdürmüĢtür. Hace Ubeydullah Ahrar‟ın halifesi olan Baba Haydar Semerkandi de bir müddet Mekke‟de ikamet etmiĢti. Kanûnî Sultan Süleyman tarafından adına Eyüp‟te bir cami yaptırıldıktan sonra kendisi de Eyüp‟e yerleĢmiĢtir. Dina Legall, Bir Sȗfi Kültürü Olarak Osmanlı‟da Nakşibendilik (1450-1700), Litera Yay., Ġstanbul 2016, s. 47, 48, 54.

31 BOA, MAD, nr. 8490, s. 220; Zekai Mete, “Sur DıĢı Ġstanbul‟unda Ġskânın Tarihî Seyri (XV.-XVIII.

Eyüp, Ayvansaray ve Hasköy‟e kadar mevcut olan bostanlardaki Rum nüfusun sayımı yapılmıĢ ve bu bölgedeki bostanlarda çalıĢanlar kayıt altına alınmıĢtı. Bu deftere göre, sur dıĢında Yedikule‟de, Süleyman sahrasında (Silivrikapı) ve Topkapı‟daki bostanlarda Müslüman ve gayrimüslim toplam 309; Eyüp kent merkezinde ve merkeze yakın alanlardaki bostanlarda toplam 277 Müslüman ve gayrimüslim bostancı bulunmaktaydı. Hasköy‟e gelindiğinde ise, buradaki bostanlarda istihdam edilen kiĢi sayısı 51 idi. Söz konusu tarımsal alanlarda üretim faaliyetinde bulunan göçmenler, yukarıda belirtildiği üzere çoğunlukla Rumeli kökenli olup Ģu yerleĢim birimlerinden gelmiĢlerdi: Avlonya, Belgrad/Arnavud Belgradı, Ohri, Ġlbasan, Depedelen, Premedi, Koniçe, Mora, Selanik, Ġstarova, Ostrova, Görice, Vodina, Borlu, Manastır, Sarıgöl, Göllükesri, Pirlepe, Derbend, Kostorova, GerbeniĢ, Lofça, Plevne, ZiĢtovi, Rusçuk, Eski Cuma, Çalı Kavak, Samakov, Kalavrita, Tırnovi, Ahyolu, Filibe, Zağra-i Cedid, Eski Zağra, Malkara, Osman Pazarı, Edirne, Uzunköprü, Kırkkilise, ġarköy. Öte taraftan bostancılardan bazıları Ġstanbul içindendi ve bu kiĢiler “İstanbullu”, “Eyüplü”, “Edirnekapılı”, “Eğrikapılı” olarak belirtilmiĢti32. Bunların dıĢında Niğde, Konya, Aksaray gibi

yerleĢim yerlerinden gelen Rum göçmenler de tarımsal üretim amacıyla Eyüp‟e yerleĢmiĢti. Görüldüğü üzere, Eyüp‟te tarımsal alanda istihdam edilen göçmenlerin büyük bir kısmı bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Trakya‟dan gelmiĢ olup bilhassa Arnavutlar sayıca diğerlerine göre daha fazlaydı. MenĢei itibarıyla bostancılardan % 44‟ünü Arnavutlar ve % 55‟lik bir oranını ise diğer etnik unsurlar oluĢturmaktaydı33

.

Bostanlar sadece üretim birimleri değildi, aynı zamanda ikamet alanlarıydı. Söz gelimi Ġstarova kazasından Soytan (?) adlı zimmî, Eyüp‟te Ali PaĢa Mahallesi‟nde Çeran (?) adlı zimmînin bostanında sakindi34. Diğer bir örnekte ise,

HorĢa (?) adlı Hristiyan kadın, Ġstanbul Topkapı haricinde Emânî Çelebi Mahallesi‟ndeki Debbağzâde bostanında ikamet ediyordu35. Rumeli‟de Sarıgöl

kazasından Cuma nahiyesine bağlı Langa adlı köyden gelen Yorgo ve Petro adlı

32 BOA, NFS.d, nr. 1, s. 16, 26, 32, 38, 25 ġevval 1145. 33 BOA, NFS.d, nr. 1, s. 43. 34 HRŞS, nr. 129, s. 26, 27, Receb 1122. 35 HRŞS, nr. 124, s. 32.

zimmîler, ġah Sultan Mahallesi‟nde merhum Mustafa PaĢa bostanında sakindi36

. Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus da Rumeli‟den gelen bazı kiĢilerin bahçe ve bostanlarda “misafir” olarak konaklamasıdır37. Bu kiĢiler iĢ bulma, ziyaret amacıyla yahut “mevsimlik/misafir iĢçi” olarak hemĢerilerinin iĢlettiği bostanlarda bir süreliğine ikamet etmiĢ olmalıdır. Ayrıca ifade edilmelidir ki, tarımsal amaçlarla Eyüp‟e yerleĢen göçmenlerden bazıları bireysel olarak göç etmiĢ ve yakınlarını geride bırakmıĢtı38. Haneleriyle birlikte Eyüp‟e yerleĢmeyen bostancılar,

muhtemelen bir süre sonra ailelerini yanlarına getirecek yahut belirli bir kazanç temin ettikten sonra tekrar memleketlerine geri döneceklerdi. Dolayısıyla tarımsal faaliyetlerin yürütüldüğü alanlarda istihdam edilen bostancılardan bazılarının Eyüp‟e daimi olarak yerleĢme düĢüncesinde olmadıkları söylenebilir. Ancak XVIII. yüzyılda Ġstanbul‟a ev göçü ile gelinmesi yasaklanmıĢ ve bu Ģekilde göçenleri engellemek için bir takım tedbirler alınmıĢtı39

. Bu dönemde alınan kararlara istinaden bazı göçmenlerin zorunlu olarak yakınlarını geride bıraktığı ve Ģartların kendi lehlerine döndüğü bir zaman diliminde evlerini taĢıyabilecekleri not edilmelidir.

Yukarıda, bostanlarda üretim faaliyetinde bulunan göçmenlerin kendi istekleriyle Eyüp‟e göç ettiğinden bahsedildi. Buna mukabil Eyüp‟ün civar köylerinde yerleĢim durumuna bakıldığında kırsal/tarımsal sahada sürgün ve iskân devlet müdahalesiyle gerçekleĢmiĢti. II. Mehmed, fethin akabinde sur dıĢındaki köylerde de iskân ve imar giriĢiminde bulunmuĢ, harp esnasında esir alınan kiĢileri köylere yerleĢtirmiĢti. Ortakçı kullar denilen bu kiĢiler, toprağa yerleĢtirilmiĢ köle statüsünde olup tohum, levazımı devletten alarak yarıcılık üzere çalıĢırdı40. Ömer Lütfi Barkan, Eyüp kazasına bağlı 163 köyün 110‟unda 2000 has ortakçı kul

36

HRŞS, nr. 127, s. 11, 8 Safer 1122.

37 HRŞS, nr. 125, s. 87; nr. 128, s. 45 (5 Cemaziyelevvel 1120/ 2 Safer 1124).

38 HRŞS, 128, s. 87, 101, 6 Cemaziyelâhir 1124. Robert Mantran, bu konuda, Haliç Boğaz kıyılarında

yer alan meyve bahçeleri ve bostanlarda çalıĢan bahçıvanların Ġstanbul‟a yeni gelen, iyi bir meslek dalında iĢ bulamayan, kökenlerinden kopmuĢ köylüler olabileceğini ileri sürmektedir. (Mantran,

17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, C. II, s. 106). Ancak sicil kayıtlarından tespit edilebildiği

kadarıyla bostanlarda istihdam edilen Rumeli kökenli kiĢilerin memleketleriyle olan bağlarının kısmî de olsa devam ettiği anlaĢılır. Özellikle bu kiĢilerin, köylerinde menzil ve bağ gibi gayrimenkullerinin olması ve öldüklerinde miraslarının memleketlerinde bulunan yakınlarına intikal etmesi memleketleriyle bağlarını sürdürdüklerinin bir göstergesidir.

39 Yücel Özkaya, “Osmanlı Ġmparatorluğunda XVIII. Yüzyılda Göç Sorunu”, AÜDTCF Tarih

Araştırmaları Dergisi, C. 14, S. 25, Ankara 1981, s. 175-192.

40

olduğunu belirtir41

. Yerasimos ise, 1498 Haslar kazası tahrir defteri üzerinde yaptığı incelemede deftere kayıtlı 179 köy ve cemaatin olduğunu42 ve bunlar içerisinde 112 Hıristiyan köy bulunduğunu ifade eder43

.

XV. yüzyılda Ġstanbul civarındaki kırsallara yerleĢtirilen nüfusun kaynağını savaĢta ele geçirilen esirler oluĢturduğu ifade edilmiĢti. Örneğin 1454 Sırbistan seferinden sonra Sırbistan esiri 4000 civarında aile sur dıĢındaki köylere yerleĢtirilmiĢ olup 1458-1460 Mora seferleri sırasında ele geçirilen esirler ile Zenta, Kefalonya ve Aya Mavra adalarından getirilen esirler de bölgede iskân edilmiĢti44

. 1466 Arnavutluk seferinden getirilen esirlerin de bu köylerde iskân edildiği düĢünülmektedir45

.

Diğer taraftan Haslar kazasına bağlı kırsal alanlara, zimmî statüdeki hür Hıristiyan reayanın yanı sıra bazı Müslüman gruplar da “sürgün46” olarak

yerleĢtirilmiĢtir47. Hıristiyan sürgünlerin geldikleri yerler Alasonya, Angelikasrı,

Ġzdin, Kalkandelen, Kosova, Mora ve Prespa bölgeleridir48. Yine aynı defterde, 179

köyün 67‟sinin Müslüman köyü olduğu tespit edilmiĢtir. Bu köylerde Hıristiyan unsurlar yer almamaktadır; ancak Hıristiyan köylerinde az sayıda olmakla birlikte Müslümanlar bulunmaktaydı. Söz konusu deftere kaydedilen Müslüman reaya ve sürgün sayısı 5.590, Hıristiyan sayısı ise 8.532 olup bölgedeki toplam nüfusun 14.191 civarında olduğu tahmin edilmiĢtir49

.

XV. yüzyıl ve XVI. yüzyılın ilk yarısına kadar Ġstanbul‟a yönelik nüfus hareketinin sevk ve idaresi genelde devletin kontrolünde gerçekleĢmiĢti. Ancak bu tarihten sonra siyasî ve ekonomik nedenlerle toprağını terk eden binlerce kiĢi Ġstanbul‟a yönelmiĢti. Anadolu ve Rumeli‟den kendiliğinden gelen göçmenler için en

41 Barkan, “Toprak ĠĢçiliğinin Organizasyonu ġekilleri I”, s. 595.

42 Stefan Yerasimos, “15. Yüzyılın Sonunda Haslar Kazası”, 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp‟te

Sosyal Yaşam, ed. Tülay Artan, TVY Yay., Ġstanbul 1998, s. 82.

43 Yerasimos, “15. Yüzyılın Sonunda Haslar Kazası”, s. 88.

44 Ġnalcık, “Fatih Sultan Mehmet Tarafından Ġstanbul‟un Yeniden ĠnĢası”, s. 217. 45 Yerasimos, “15. Yüzyılın Sonunda Haslar Kazası”, s. 84.

46 Sürgünler, hukukî olarak hür olan, ancak göçe zorlanan kitlelerdir. Ortakçı kullar ise köle

statüsünde olup seferler sırasında esir alınanlardan oluĢmaktadır. Mete, “Sur DıĢı Ġstanbul‟unda Ġskânın Tarihî Seyri”, s. 60-61.

47 Mete, “Sur DıĢı Ġstanbul‟unda Ġskânın Tarihî Seyri”, s. 59 48 Yerasimos, “15. Yüzyılın Sonunda Haslar Kazası”, s. 85. 49

uygun yerleĢim alanları sur dıĢındaki bölgelerdi. Kanûnî Sultan Süleyman‟ın saltanatı sonunda yarım milyona yaklaĢtığı tahmin edilen Ġstanbul nüfusunun % 30- 40 oranında bir kısmı surlar dıĢında yerleĢmiĢti. Galata bir kenara bırakılırsa Eyüp, sur dıĢında en yoğun yerleĢim alanlarından biri haline gelmiĢti50. Daha öncede

bahsedildiği üzere, Ġstanbul‟daki nüfus artıĢı; geçim sıkıntısı, iĢsizlik ve asayiĢ gibi problemleri beraberinde getirmiĢti. Devlet, Ġstanbul‟a yönelik nüfus akıĢını önlemek için bazı tedbirler almıĢ ve askerî, siyasî, ekonomik nedenlerle Ġstanbul‟a göç edenlerin geri gönderilmesi için emirler vermiĢti51

. Nitekim 1716‟da Galata, Üsküdar ve Haslar kadılarına yazılan emirde, Mora istila edildiğinde Mora ahalisinden periĢan olup çoluk çocuğuyla Ġstanbul‟a gelip yerleĢenlerin Mora‟ya nakledilmeleri, istila zamanında etrafa dağılan Mora ahalisinin eskiden sahip oldukları emlak ve haneleri tespit edilip ellerine hüccet verilerek geri iskân edilmeleri istenmiĢti. Ahaliden bir kısmı Mora‟ya varıp iskân edilmiĢ; ancak bazıları firar etmiĢti. Ġstanbul Ģehrine ve köylerine dağılan bu kiĢilerin araĢtırılıp Mora‟ya nakledilmesi emredilmiĢti52

.

B. Eyüp’te Gayrimüslimler (Yahudiler, Ermeniler, Rumlar) ve