• Sonuç bulunamadı

31 etmek mümkündür Dolayısıyla, küresel tek bir kültürden

bahsedilemeyeceği gibi, küreselleşen birçok kültürün varlığının yanında Amerikan küresel kültürünün ağır bastığı bir sürecin içinden geçtiğimiz gerçeği yadsınamaz.

Robertson’un ‘evrenselleşen tikellik’ ve ‘tikelleşen evrensellik’ kavramlarından hareketle dünyanın tek bir küresel kültürün hakimiyetinde olduğunu veya buna doğru evrildiğini reddettiğine yukarda işaret etmiştik. Bu kavramların açılımını, bireysel, yerel ve ulusal düzlemde tecrübe edilen herhangi bir bilginin, ticari ürünün, iletişim aracının vb.nin küresel çapta dolaşıma ve kullanıma açık olması sonrasında yeniden üretilmesi, bunun aksi olarak küresel bir değerin, ürünün, bilginin vb.nin bireysel, yerel veya ulusal düzlemde kullanılıp yeniden anlam bulması şeklinde yapabiliriz. Zira, küresellik yerinden etmeyi içerirken, yerellik yereli yeniden konumlandırma olarak anlamlandırılır. Böylece, küresel ve yerel kültür öğelerin hangi düzlemde olursa olsun kullanımında yeniden üretildiği yorumu yapılabilir. Robertson bu sebeple ‘glocalization20’( küyerelleşme) kavramını geliştirme ihtiyacı hissetmiştir. Bauman da herkesin küreselleşemediğini, bazılarının yerel kaldığını ifade etmesi, yerel kültür ve etnik kimliklerin küresel alanda daha fazla görünür olduğunu ileri sürerek ulus devletin zayıfladığına işaret etmesidir. Onun da tek bir küresel kültürün varlığına dair işaretlerin zayıf olduğuna ilişkin savlar ileri sürdüğü söylenebilir. Zira, küresel belirsizlik kavramını çokça vurgulayan ve küyerelleşme kavramını anlamlı bulan kendisidir.

Bu iki bilim insanına ek olarak, Tomlinson da küresel tek bir kültürün olmadığını düşünenlerdendir. Diğer ikisinin delillerine ek olarak bazı antropologların ileri sürdüğü özcü kültür yaklaşımını eleştirerek yeryüzünde şimdiye kadar özcü kültürden, başka bir ifadeyle katışıksız bir kültürden bahsedilemeyeceğini dile getirmiştir21. Böylece küresel tek bir kültürün olamayacağını, bir kültüre ait olduğu farz edilen unsurun her bir kültürde farklı yorumlandığına, yani görecelileştiğine vurgu yapmaktadır. Öte yandan, küresel kültürün tek olduğu yargısına ulaşıp buna karşı tepki geliştirmenin havada kaldığını söylemek istemektedir. Küreselleşmenin homojenleştirici özelliğinin olmasının yanında heterojenleştirici niteliğinin bulunduğunu söyleyerek Tomlimson böylece küyerelleşme tanımlamasını destekleyen bir tarafta yer alır.

Buraya kadar küresel tek bir kültürün olup olmadığına ilişkin görüşleri ele almaya çalıştık. Bu görüşlerin bir birilerini tamamladığını söyleyebiliriz. Küresel kültürün öğelerinin günlük yaşamımızda iletişim araçlarından tutun da, yiyecek ve kıyafetlere, kullandığımız İngilizce kavramlara, tartıştığımız insan hakları, demokrasi gibi değer yüklü ifadelere kadar geniş yelpazedeki kültürel öğelerin birçoğunun Batı kökenli olduğunu -özcü kültür anlayışına

20

KüreselleĢme: Toplum Kuramı ve Küresel Kültür, 187.

21 John Tomlinson, KüreselleĢme ve Kültür, trc. Arzu Eker, Ġkinci Baskı (Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları,

32

dair tartışmaları bir kenara bırakırsak- müşahade edebiliriz. Küresel bir kültür dilinin varlığı -lingua franca22- yani eğitim ve iletişim dili olarak İngilizce, uluslararası müsabakalar, olimpiyatlar, uluslararası sanat sergileri, uluslararası ödüller gibi unsurları küresel bir kültürün birer örnekleri olarak sayabiliriz. Bunun yanında yerel veya ulusal anlamda üretilmiş olan sinema yapımları ve dizilerin küresel alanda ilgi görmesi ve özellikle Batı dışı, söz gelimi Brezilya pembe dizileri ve Türkiye’de üretilen Osmanlı tarihi temalı diziler gibi, tersine kültürel emperyalizm diye tesmiye edilen küreselleşme ürünü süreçler, Robertson, Tomlinson ve Bauman’ın görüşlerini destekleyen misallerdir. Bu durumda küyerelleşme tanımlamasının yerinde olduğunu, ancak küreselleşme bir eylem ve küresel kültür bu dizilimde nesne ise öznelerinin çoğunun Batılı güçler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kültürel anlamda küreselleşme sürecinde homojenlik ve heterojenliğin iç içe geçtiği bir ortamda çokkültürlülüğün bir gerçeklik olarak karşımızda durduğunu ifade edebiliriz. Ancak bu gerçekliğin ulusal ve yerel anlamda göreceli olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Çokkültürlü toplumlarda ister küresel ister yerel alanda olsun her bir kültürün eşit şartlarda yer bulduğunu söylemek bu gerçeğe aykırı düşmektedir diyebiliriz. Özetle küresel arenada ekonomik, politik, askeri ve teknolojik olarak güçlü olanların (devlet, sermaye güçleri, toplumlar) kendi kültürlerinin ya da hedeflerine uygun diğerlerinin kültür öğelerinin küresel iletişim köprülerinden geçmesine müsaade ettikleri ifade edilebilir.

3. Küreselleşme ve Kimlik

Kimlik üzerine konuşmadan önce kimlik kavramının ne olduğu ortaya konmalıdır. Kimlik, “Toplumsal bir varlık olarak insanın nasıl bir kimse olduğunu gösteren belirti, nitelik ve özelliklerin bütünü” olarak tanımlanmaktadır23. Bu ifadenin ‘ben kimim, nasıl birisiyim, ötekilerden farkım ne’ sorularının cevabı olduğu anlaşılmaktadır. Kendimizin kim olduğunu açıklarken zorunlu olarak ötekilere atıfta bulunmamız kimliğin Türkçe etimolojik kökeninden dolayıdır. Zira kimliğin bir tarafı benzerliğe işaret ederken diğer tarafı farklılığa işaret eder. Karşıt ve anlamsız gibi duran bu hal esasen birbirini tamamlayan bir içeriğe sahiptir24. Çünkü bir öznenin özdeşlik alanını belirlemek ancak onu öyle olmayanlarla, yani ötekilerle mukayese etmekle mümkün olabilir. Kimlik kavramının bileşenlerinin iki kritik terimden oluştuğunu görebiliriz: özdeşim ve farklılık. Özdeşim aynı, ortak veya benzer özellikler barındıran manasına gelebilmekteyken, farklılık tam tersi anlamda kullanılmaktadır. Zira, kimlik kültürün alanı içinde kendine yer bulabilir ve oradan doğabilir. Kimlik kavramı sosyolojide benlik kavramı ise psikolojide daha çok

22 Kılıçbay, “Kültür Çoğunluğu Sona Ererken”, 117. 23

“Kimlik”, Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük, eriĢim: 20 Kasım 2019, https://sozluk.gov.tr/.

24 Mehmet Ali Kılıçbay, “Kimlikler Okyanusu”, Doğu Batı DüĢünce Dergisi, Kimlikler/6/23 (2013):

33