• Sonuç bulunamadı

151 başka bir şeyin yüklemi haline getirilemeyen ve (ii) kendisine “bu” diye

işaret edilebilen, ayrılabilen varlık ve varolan her şeyin şekli ve formu şeklinde belirlenir (Aristoteles, 2018, s. 78). O, De Anima’da da nefsin tanımını işlerken cevherin üç anlamda kullanıldığını söyler. Buna göre, cevher bazen “madde/heyûlâ (ὕλη)” bazen “sûret/form (είδος)” bazen de bu ikisinin birleşimi anlamında kullanılmaktadır. Eğer ruh bir madde olarak tanımlanacaksa bu anlamlardan hangisine karşılık gelmektedir? Aristoteles bunların bir değerlendirmesini yapmaz. O, bize maddenin bir güç, formun ise bir yetkinlik (ἐντελέχεια) olduğunu söyleyerek devam eder (Aristotle, 1907). Biz ruhun madde – form bileşimindeki maddeye karşılık gelmesinin mümkün olmadığını kolayca anlarız. Bu noktada Aristoteles’in ruh anlayışının bir diğer yönü karşımıza çıkar. Bu, bizi ruh ve beden ilişkisini Aristoteles fiziği ile ilişkilendirmeye götürür. Aristoteles fiziği temelde madde – sûret teorisine dayanır. Buna göre varolanların hepsi en nihayetinde madde ve sûrettin birleşmesiyle meydana gelmiştir. Maddenin sûretten ayrı olarak varlığı bulunmamaktadır; o, daima sûretle birlikte bulunur. Sûret ise fiziksel olamayan şeylerde bazen saf bir sûret olarak bulunabilir; Tanrı, kürelerin hareket ettiricisi olan akıl ve insan aklı gibi (Ross, 2002). Bu durumda Aristoteles’e göre ruhun madde anlamındaki bir cevher olması mümkün değildir. Ruh, madde ve sûretten bileşik fiziksel bir varlık da olmayacağına göre öyleyse o ancak sûret anlamında bir cevher olabilir. Sûretin temel özelliği bir maddeyi belli bir madde yapmasıdır. Ona göre, madde bilkuvvelikken sûret ise yetkinliktir/bilfiillik. Bu anlamda sûret maddede bilkuvve olanı bilfiil haline getirmektedir. Aristoteles yetkinliğin/bilfiilleşme iki temel anlamda kullanıldığını söyler: (i) bilim ve (ii) bilimin uygulanması (Aristoteles, 1907, s. 51). Buna göre, bir şeyin hem ne ise o olması hem de o şeyin kullanılmasının her ikisi de yetkinleşme demektir. Kalemin kalem olması bir bilfiilleşme olduğu gibi kalemin kullanılması da bir bilfiilleşmedir. Aristoteles ruhun bunların ilk anlamıyla yetkinlik olduğunu söyler. Çünkü bilge bir kişi uyurken de bilgedir. Bu konu üzerinde biraz daha duralım.

Ruhun form anlamındaki cevher olması aslında ruhun bir şeye o şey her ne ise o şey olma özelliğini kazandıran bir cevher olması anlamına gelmektedir. Bir heykeldeki gözle bilfiil gören bir insandaki göz arasındaki fark bize ruhun ne olduğuna işaret edecektir. Ruh, doğal bir cisim olan gözün fiilini yerine getirebilme özelliği ile ortaya çıkmasıdır, yani onun bilfiil gören olduğu ilk aşamadır. Bu anlamda ruh, belirli özelliklere sahip bir şeye neliğini kazandıran bir cevher olmaktadır. İşte doğal cismin bu neliği onun biçimsel cevheri yani ruhu olmaktadır. Göz, bu ruh yani görme olmaksızın

152

sadece maddedir/heyûlâ. Bu örneği bedene uyguladığımızda ruh, beslenme, büyüme, hareket etme vs. özelliklere sahip olan bedenin bu özelliklerini bilfiileştiren yani onu yetkinleştiren şeydir. Bu itibarla ruh aynı zamanda girdiği bedenin bireyselleşmesinin de ilkesidir. Ancak ruh girdiği bedeni diğerlerinden farklılaştırarak onu bireyselleştiren bir yetkinlik değil, o bedende var olan farklılığı açığa çıkararak ona bireyselliğini kazandıran bir yetkinlik olmaktadır.

Aristoteles yukarıda değindiğimiz cevhere verilen üç anlamın yanında bir de ona genel kullanımda verilen anlamı gündeme alır ve ruhun bilgi anlamında bir yetkinleşme olmasını bu cevher anlayışına uygular. Ortak kanıya göre, cevherler cisimlerdir ancak her cisim değil de doğal cisimlerdir. Yani, bir ağaç, bir taş, bir kuş ya da bir çiçek cevher olarak kabul edilirken doğal bir cisim olmayan bir kılıç cevher değildir. Doğal cisimlere baktığımızda ise bunlardan bir kısmının canlı olarak nitelendirildiğini bir kısmının ise cansız olduğunu görürüz. “Canlı” olarak nitelendirilen doğal cisimlerin temel özelliği “hayat”, “beslenme”, “büyüme”, “yaşlanma” vs. olgulara sahip olmasıdır. Canlı cisimlerin canlı olmayanlardan bir cevherle ayrıldığını kabul ettiğimizde ruh, cisimdeki cisimlikten ayrı olarak ondaki canlılığın ilkesi haline gelecektir. Bu noktada ruhun her cisimde ortaya çıkmayıp bilakis sadece doğal cisimlerde ortaya çıktığını; her doğal cisimde de ortaya çıkmayıp belli bir niteliğe sahip yani, bilkuvve olarak ruhun gelişine, bir diğer ifadeyle hayata sahip olma özelliğine sahip olan doğal cisimlerde ortaya çıktığını görürüz. Burada bu doğal cismin belli niteliklere sahip olması aynı zamanda onun organlara sahip olması anlamına da gelmektedir. Bunlardan hareketle de ruhu tanımladığımızda “ruh, bilkuvve hayata sahip doğal cismin sûreti” olarak karşımıza çıkacaktır. Sûretin kendisinin de yetkinlik olduğunu söylemiştik. Yani o, maddeyi/heyûlâ belli bir madde yapan şeydi. Bu durumda, “ruh, bilkuvve hayata sahip doğal cismin yani organlara sahip doğal cismin yetkinliği” olmaktadır. Yetkinlik ise ilk yetkinlik olabildiği gibi ikinci ve daha ileri düzeydeki bir yetkinlik de olabilmektedir. Bu noktada ruh ilk yetkinlik olarak kabul edilir. Çünkü ileri yetkinliğe ulaşmamış olan varlıklar da ruh sahibi olarak kabul edilmektedir. Bu aşamada tanımı yeniden ifade ettiğimiz de “ruh, bilkuvve hayata sahip doğal cismin ilk yetkinliğidir” şeklinde olacaktır.

Bu tanım ve tanımın temellendirilmesi bize Aristoteles’in ruhu öncelikle cevher kategorisinde değerlendirdiğini, bu noktada da cisimsel cevherler üzerinden hareketle bu tanımı temellendirmeye çalıştığını göstermektedir. Bu da bize nefsin bu tanımda kendi doğası itibariyle değil de fiziki âlemdeki etkileri bakımından dikkate alındığını göstermektedir. Ruhun cisim

153