• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: ALANYAZIN/ İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2. Young’ın Şema Terapi Modeli

2.2.3. Erken Dönem Uyumsuz Şemaların Ortaya Çıkmasındaki Etkenler

Young, Erken Dönem Uyumsuz Şemaların gelişmesinde en önemli nedenin toksik çocuk deneyimleri olduğunu savunur. Pek çok araştırma Erken Dönem Uyumsuz Şemaların, çocukluk çağındaki ihmal ve tacizleri ile ilişkili olduğunu göstermiştir (Cecero, Nelson ve Gillie, 2004). Erken dönemde gelişen şemalar genellikle çekirdek aile ortamı içerisinde gelişirler. Çocukluk çağında ailenin dinamikleri aynı zamanda çocuğun kendi dünyasının dinamikleridir (Young, Klosko ve Weishaar, 2009). Çocuk büyüdükçe okul, arkadaş çevresi ve kültür gibi faktörler de şemaların oluşumunda etkili olmaktadır. Young’a göre erken dönemde gelişen şemalar oldukça güçlü iken, daha sonraki dönemlerde gelişen şemalar erken dönem şemaları kadar güçlü ya da yaygın değildirler (Dobson, 2010). Erken dönem yaşam deneyimlerinin dört türünü şemaların oluşumunu beslemektedir. Bu deneyimlerin ilki temel ihtiyaçların karşılanmaması ya da engellenmesidir. Bu durumda çocuk çok az “iyi” şey deneyimlerken; sevgi, anlayış ve

istikrar gibi önemli değerler çocuk tarafından deneyimlenemez. Erken dönemde ihtiyaçların engellenmesi Duygusal Yoksunluk ya da Terk Edilme ve Tutarsızlık gibi şemaların gelişmesine neden olabilmektedir. İkinci tür deneyimler ise travmalardır. Erken dönem travmaları, Kuşkuculuk ve Kötüye Kullanılma, Kusurluluk/ Utanma ya da Hastalık ve Tehditlere Karşı Dayanıksızlık şemalarının gelişmesinde etkili olabilmektedir. Üçüncü türde ise, ebeveynler çocuğa, sağlıklı bir çocuğun yetişmesi için gerekenlerden çok daha fazlasını sağlar. Böyle bir durumda ise Bağımlılık/ Yetersizlik ya da Haklılık/Büyüklenmecilik gibi şemalar ortaya çıkabilmektedir. Şemaların oluşmasında etkili olan dördüncü yaşam deneyimi ise seçici “içselleştirme” ya da önem verdiği kişilerle “özdeşleşme”dir. Böyle bir yaşantıda çocuk, ailesindekilerin ve çevresinde yer alan diğer önemli kişilerin davranışlarını içselleştirir ya da kendini bu kişilerle özdeşleştirir. Şema Modeli, çocuğun “seçici” bir şekilde önem verdiği kişilerin belirli yönlerini içselleştirdiğini ve özdeşim kurduğunu savunur (Young, Klosko ve Weishaar, 2009).

Young’a göre, şemaların ortaya çıkmasındaki bir başka unsur çocuğun duygusal mizacıdır. Her çocuk benzersiz bir mizaca sahiptir. Mizaç, çocukluk dönemi olayları ile etkileşim halinde olarak, günlük olayların algılanış şekillerini de etkiler ve şemaların gelişimini sağlar. Literatürün önemli bir kısmı, şemaların gelişimi konusunda biyolojik temellerin, bebeklik döneminin, mizaç özelliklerinin ve kişiliğin etkinliğini destekler (ör: Kagan, Reznick ve Snidman, 1998). Bazı, doğuştan ve sadece psikoterapi ile değiştirilemeyen emosyonel mizacın boyutları şunlardır: gevşek/ tepkisiz (albile- nondireactive); depresif/ iyimser (dysthimic- optimistic); endişeli/ sakin (anxious- calm); takıntılı/ dağınık dikkatli (obsessive- distractible); pasif/ agresif (passive- agressive); sinirli/ neşeli (irritable- cheerful) ve utangaç/ girişken (shy-sociable) (Dobson, 2010). Özellikle şemalarla baş etme biçimleri mizaca göre değişiklik gösterebilir. Örneğin: pasif bir birey boyun eğicilik şemasına hemen teslim olurken, agresif bir birey şemayı aşırı telafi ederek herkese karşı gelerek tam tersi davranışlar sergileyebilir (Young, Klosko ve Weishaar, 2009).

Şekil 2.1. Erken Dönem Uyumsuz Şemaların Kaynakları(van Vreeswijk, Broarsen ve Nadort, 2012, s.28).

Şemalar aslında bilişsel-duygusal boyutlu kişisel özelliklerdir: her birinin yaygınlığı ve ağırlığı/ciddiyeti farklıdır. Şemalar ağırlaştıkça daha kolay aktive edilebilir hale gelmekte ve sonuçları daha ağır olmaktadır. Örneğin bir kişi belirgin bir terk edilme deneyimlemiş ise ya da özellikle her iki ebeveyn tarafından sıklıkla ve ağır şekilde hükümsüz kılınıyorsa, Terk Edilme ve Tutarsızlık ve Duygusal Yoksunluk şemaları pek çok durumda tetiklenebilmektedir. Sonuç olarak, bu kişiler, neredeyse reddedilme ile ilgili hiçbir kanıt bulunmasa da, pek çok durumda reddedilmeyi beklerler ve böyle durumlarda çok kuvvetli gösterirler çünkü bu durum içlerinde çok yoğun ve kalıcı acı yaratır. Buna karşılık, aynı deneyimler daha orta şiddette, daha geç bir yaşta ve sadece bir ebeveyn ya da bazı arkadaşlar (hepsi değil) tarafından yaşatılıyor ise ilgili şemalar o kadar kolay tetiklenmez ve tepkiler daha orta dereceli olurlar. Sonuç olarak sadece önemli derecede ilgili olan olaylar (hükümsüz kılan ebeveynle aynı cinsten bir otorite figüründen gelen eleştiri, saygısızlık gibi) şemaları tetikleyebilirler.

Şemalar öngörülebilir bir dünya ve bilişsel tutarlılık hissiyatı oluştururlar. Ve insanların böyle bir öngörülebilirlik için verdikleri mücadele şemaların oldukça dayanıklı yapıda olduklarını doğrular niteliktedir. Bir anlamda şemalar hayatta kalabilmek için kendi mücadelelerini vermektedirler. Şemalar bizim “bildik”lerimizdir, bize acı da çektirseler bunu bize bir anlamda tanıdık olan ve rahatlatıcı bir şekilde yapmaktadırlar. Şemalar bize “doğru”luğu hissettirirler. Bilişsel olarak şemalar, dikkatimizi şemamızın kendisi ile örtüşen bilgilere çekerler ve olayları şemamıza “uygun” bir şekilde hatırlamamızı sağlarlar. Sonuç olarak, şemalar davranışsal olarak bizi bazı benzer olaylara sürüklerler.

Bu bilişsel ve davranışsal süreçler, şemaların sürdürülmesinden sorumludurlar. Kendi kendine varlığını sürdürebilir bir şekilde, köklü şemalar nasıl düşündüğümüzü, hissettiğimizi ve davrandığımızı ve başkaları ile nasıl ilişki kurduğumuzu etkilemekte ve çelişkili bir şekilde çocukluğumuzda bize en çok zarar veren koşulları yetişkin yaşantımızda kaçınılmaz bir şekilde yeniden yaratmamıza neden olmaktadırlar.

Bundan sonraki bölümde Erken Dönem Uyumsuz Şemaların ne gibi davranışlara yol açtığı irdelenerek, davranışlarımızı nasıl etkilediği üzerinde durulacaktır.