• Sonuç bulunamadı

2. ÖNCÜL ENERJİ KAYNAKLARI ve AB-RUSYA ENERJİ POLİTİKALAR

2.7. Rusya Federasyonu Enerji Politikaları Gelişim Süreçleri

2.7.2. Rus Enerji Sektörünün Tarihsel Gelişimi

2.7.2.1. Putin Dönemine Kadar Rus Enerji Politikalarının Gelişimi

Rusya’nın enerji politikalarını anlayabilmek, yarının portresini çizerken fayda sağlayacaktır. Goodrich (2013)’e göre Rus enerji sektörünün gelişimi şu şekilde aktarılabilir. 1800’lerin sonunda enerjinin öneminin farkına varan monarşi enerjiyi çıkartıp işletebilecek güce sahip olmadığı için ülkesine Avrupalı ve Amerikalı yatırımcıları davet etmiştir. Yüzyılın sonuna kadar dünya petrol ihtiyacının %31’ini karşılamaya başlayan Rusya, enerji piyasasında daha ilk baştan söz sahibi olmuştur. Böyle belirleyici bir role sahip olması, ülkenin istikrarını sadece Rusya için değil küresel pazar için de önemli hale gelmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında enerji üzerine

102

etkin politikalar oluşturmaya başlayan Rusya, küresel enerji piyasalarında baskın hale gelirken büyük engellerle karşılaşmamıştır. Bunun neticesinde, özellikle 1950 ve 1960’larda petrol üretimi katlanmış ve devlet gelirinin neredeyse yarıya yakını petrol kaynaklı hale gelmiştir. Doğu ve Batı Avrupa’nın temel petrol tedarikçisi konumuna yükselen dünyanın ikinci en büyük petrol üreticisi Rusya, toplu petrol üretimi ve düşük işçi maliyetiyle petrolü Orta Doğu’dan neredeyse %50 daha ucuza üretmiştir. Böylelikle önce Sovyet Bloğu akabinde Batı için düşük fiyatlı enerji ithal ederek, Batı rejimleri içinde yerini sağlamlaştırırken, kendi periferisi içinde pozisyonunu güçlendirmiştir. Açıkça anlaşılabilir ki Rusya, doğal kaynaklarından elde ettiği zenginliğini ederi fiyata satmayarak büyük kâr amacı gütmemiş ancak kendisinden vazgeçemeyecek bir Batı oluşturmayı başarmanın bu dönemde büyük adımlarını atmıştır.

Tarihsel gelişim sürecinin devamında Goodrich (2013)’e göre birçok farklı gelişme yaşanmıştır ve bu gelişmeler şu şekilde anlatılabilir. 1970’lerde yaşanan petrol krizleri sonucu artan petrol fiyatlarıyla oluşan gergin atmosfer, Rusya için de geçerli olmuştur. Leonid Brezhnev rejimi yönetiminde gerçekleşen bu petrol krizi döneminde, Rusya bir ayrımın eşiğine gelmiştir. Ya Rusya dünya piyasalarında artan petrol fiyatlarına binaen fiyat artışına gidecek ya da enerji fiyatlarını düşük tutarak Moskova’ya bağlı Batı Bloğu ile bağlarını kuvvetlendirerek onların alternatif enerji güzergahları aramalarına engel olacaktır. Rusya bu iki seçenekten ilkini seçerek Sovyet ekonomisinin gelirlerini arttırmayı hedeflemiş ve 1976 yılında fiyatlar neredeyse iki katına ulaşmıştır. 1980’lerde de Sovyetlerin petrol üzerine kurulu ekonomisinin gelirleri artmaya devam etmiştir. Ancak Sovyetleri bu dönemde bekleyen iki büyük sorun vardır. Bunlardan ilki, dünya petrol fiyatlarındaki düşüşle Rus ekonomisindeki gelir kaybı, ikincisi, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı ambargodur ve bu Rusya’yı sıkıntıya düşürmüştür. Özellikle Batı tarafından Rusya’nın enerji kozunu kırmak amacıyla uygulanan bu politikayla, Suudi petrollerinin Batı enerji pazarında hâkim hale gelmesi hedeflenmiştir. Rusya’nın petrolden elde ettiği büyük gelirlere rağmen zirai ve teknolojik gelişmelerde Batı’ya göre bir yoksunluğu mevcuttur. Rusya karşılaştığı bu problemlere çözüm olması amacıyla Batı Bloğuna sağladığı düşük fiyatlı enerjiden vazgeçerek, 1985 yılından itibaren pazar tabanlı enerji ekonomisini benimsemiş ve pazardaki petrol fiyatlarına göre fiyatlandırma yoluna giderek gelirlerindeki düşüşü telafi etmeyi amaçlamıştır. Aynı dönemde aldığı tedbirler arasında enerji üretimine ilk

103

başladığı dönemlerde yaptığı yabancı yatırımcıya kapılarını açmak da vardır. Ancak alınan bu tedbirler Sovyetlerin çöküşünü engelleyemeyecektir.

Goodrich (2013)’e göre, 1990’larda Sovyetlerin çöküşü Rus enerji piyasasında düzen problemine sebep olmuştur. Bu dönem içerisinde önemli petrol tedarik sahalarının bir kısmı kendi siyasi sınırlarının dışında kalmış ve siyasi olarak belirsiz bir süreç içerisine girilmiştir. 1980’li yıllarda Mikhail Gorbachev ile başlayan enerji piyasalarında liberalleşme çalışmaları, 1990’lı yıllarda Boris Yeltsin ile büyük ölçüde artmıştır. 1990’lı yılların bu siyasi çalkantısı enerji üretiminde yarı yarıya düşüşlere sebep olmuştur. Bu dönemde artan liberalleşme ile Rus enerji sektörü yabancı yatırımcılarla Rus Oligarşisi arasında pay edilmiş ve enerjide sektörel sıkıntıların artması daha da olası hale dönüşmüştür.

2.7.2.2. Putin Dönemi’nde Rus Enerji Politikalarının Gelişimi

Efendioğlu (2015)’na göre Putin’in iktidarı dönemindeki ilk politikası ekonomik kırılganlıkların tekrarının yaşanmasını önlemek amacıyla, yıllar içerisinde sermayeyi belirli merkezlerde toplayan Oligarklar’ın etkisini kırarak ülkenin ekonomik kaderinin belirli bir zümre tarafından yönlendirilmesini engellemekti. Bunu yaparken Slovikiler, Putin döneminin başlangıcında tam olarak etkin olamasalar bile Oligarklar’ın yerini almışlardır.

Goodrich (2013)’e göre özellikle yabancı gruplar ve Rus Oligarşisi arasında sıkışan Rus enerji sektörünün probleminin çözümü için 2000’li yılların beklemesi gerekiyordu. Vladimir Putin döneminin başlamasıyla birlikte enerjinin sektörel anlamda büyük değişimler yaşayacağının ilk sinyalleri verildi. Putin’e göre enerji sektörünün tekrar canlandırılabilmesi için devlet kontrolüne alınması gerekiyordu ve bu Putin yönetiminin ilk gündem maddelerinden bir tanesiydi. Savchina ve arkadaşları (2017)’na göre Rusya Federasyonu ekonomik herhangi bir konuda olduğu gibi, enerjinin sektörel gelişim görevini devletin kendisine vermek zorundaydı. AB ile ABD tarafından uygulanan ambargolar ve petrol fiyatlarındaki düşüşler Rus ekonomik gelirlerini düşürmüş, enflasyon ve işsizlikte ciddi artışların gözlemlenmesine sebep olmuştur. Rus ekonomik gelişmişliği diğer ekonomik araçlardan ziyade yakıt ve enerji komplekslerine bağlı olduğu için makro ekonomik göstergeler enerji sektöründe devlet katılımını gerekli kılmıştır. Ekonominin dayandığı bir enerji ve bunu destekleyerek devamlılığı sağlamak zorunda olan bir devlet ve enerji konusunda çoğunluğunu ezeli olarak çekişme içinde

104

olduğu bir devletten temin etmek zorunda kalan bir birlik arasında sürekli politikalar üretilmesi kaçınılmazdır ve Putin enerjiyi devletin kontrolü altına alarak ilk hamlesini gerçekleştirmiştir.

Goodrich (2013)’in fikirleri üzerinden devam edildiğinde, bu politika 20 yıllık liberalleşme süreçlerinin tersyüz edilmesi anlamını taşımaktaydı. Bu dönemde devlet, enerji sektöründe üç büyük şirket oluşturarak enerjiye yön vermeye karar vermiştir. Ortaya çıkan şirketler Gazprom, Rosneft ve Transneft olmuştur. Özellikle Putin dönemiyle Kremlin, önceki Sovyet ülkeleri ve Avrupa’yla yapılan arz sözleşmelerinde agresif tavırlar takınmaya başlamıştır. Tüketici ülkelerin alternatif enerji tedarikçilerinin olmadığının farkında olan Putin, büyük enerji sevkiyatları da dahil olmak üzere büyük ölçekli yüksek fiyatlar oluşturmuştur. Aynı zamanda Putin dönemiyle Rusya, enerjiyi etkin ekonomik silah olarak kullanmasının yanında politika aracı olarak da etkin biçimde kullanmaya başlamıştır. Kremlin politik görüşmeleri şekillendirmek için bazı pazarlara enerji akışını kesmiş ve bu problemin kaynağını da Ukrayna gibi enerji geçiş ülkelerine mâl etmiştir. Her ne kadar Moskova enerji politikaları Putin’le birlikte agresif bir hâl alsa da bu daha güçlü ve istikrarlı Rusya’nın oluşmasında katkı sağlamıştır. Zenginleşen Rus hazineleri sosyal, politik, ekonomik ve askeri alanlara aktarılarak bu alanlarda Batı ile açılan fark kapatılmaya çalışılmıştır. Enerjide baskıya dayalı politik değişim eski Sovyet ülkelerinde ve Batı’da etkisini göstermiş ve bu ülkeler geri adım atmak zorunda kalmıştır. Elbette 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz, Rusya’nın da ekonomik istikrarını koruyabilmesi için enerji fiyat ve talebinde istikrara ihtiyaç duyduğunu ispatlamıştır ancak enerjisini Rusya’dan tedarik eden Batı ya da enerjilerini satmak için zaman zaman Rusya’yı kullanan Türki Cumhuriyetler için Rusya mecburi istikrar kaynağı konumunu korumayı başarmıştır.

Goodrich (2003)’in de değindiği üzere Rusya’nın mevcut en büyük problemi enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik dar boğazlardır. Gelirinin yarısını enerjiden elde eden Rusya, Putin’in ilk dönemlerinde; bu gelirlerin %80’ini petrolden %20’sini doğal gazdan elde etmekteydi. Bugün de hala gelirlerinde enerjinin katkısının yadsınamadığı ekonomiye sahip olan Rusya, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalara engel olmalıdır ve enerji gelirlerini arttırmalıdır. Bu amaçla petrol üretimini azaltma yoluna bile gitmiştir. Rusya için diğer bir sorun kaynağı doğalgazda en büyük alıcısı konumundaki Avrupa Birliği’nin sürekli alternatif enerji

105

güzergahları üzerine çalışmasıdır. Avrupa’nın tedarikte çeşitliliği sağlayabilmesine engel olunabilmesi için Rusya fiyat indirimlerine giderek, Rus enerjisini cazip hale getirmeye çalışmaktadır. Fiyat dalgalanmaları ve olası alternatif enerji güzergahları sebebiyle, Rus enerji sektörü baskı altındadır. Enerjiyi devlet kontrolünde büyük firmalara vermek Kremlin için büyük avantajlar sunsa da bu uygulamaya geçileli çok zaman olmamasına rağmen dezavantajları da görülmeye başlanmıştır. Rus doğalgazına devlet müdahalesiyle ortaya çıkan rekabetten uzak enerji sektöründe örneğin, Gazprom teknolojik gelişmeleri yeterince takip etmemekte ya da yapılacak dış yatırımları doğru bulmamaktadır. Aynı şekilde Rosneft’te büyük bir tekelleşmeye doğru gitmektedir. Rosneft ’in bu tekelleşme süreci onun da teknoloji ve yatırım açısından aynı hataya düşmesine sebep olabilir. Ancak enerjide teknolojik imkanların işe koşulması ya da yabancı yatırımcının önünün açılması gibi yöntemler bu iki kuruluşun kâr marjını arttırmasında ve güvenilir bir arz kaynağı olarak devam etmesinde önemlidir.

Goodrich (2003)’e göre Rus enerji sektörünün başa çıkması gereken diğer önemli bir problemi enerji gelirlerinin yaklaşık %20 ile %40’ının yolsuzluklar sonucu ortadan kaybolmasıdır. Moskova’nın önceden enerjiden elde ettiği gelirlerin yüksekliği neticesinde her ne kadar bu kayıplar tolere edilebilse de enerji fiyatlarında düşüşler yaşandığında veya enerji sektörünün sürdürülebilirliği ya da enerji yayılımı için gerekli yatırımlar modernize olabilme açısından daha pahalı hale geldiğinde, bu yolsuzlukların tolere edilebilmesi mümkün gözükmemektedir. Özellikle 2006-2009 yılları arasında ortaya çıkan Rus – Ukrayna krizi neticesinde Rus gazına bağımlı olan Avrupa bu bağımlılığın politik çerçeveye olan etkisini tecrübe etmek zorunda kalmıştır. Bu noktada kriz dönemlerinden bugünlere uygulanan politikalarla enerjide Rusya dışı alternatiflerle ya da projelerle bağımlılığın ortadan kaldırılması için adımlar atılmıştır. Özellikle stratejik olarak Moskova ve transit ülkeler arası yaşanan ihtilaflar sonucu çıkan gerilimlerin etkisini azaltmak için projeler tasarlanmıştır. Örneğin sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatının arttırılması, bunun için de Karadeniz’in kullanılması ya da Katar gibi ülkeler yoluyla alternatif yolların oluşturulma çabası oluşturulan yeni stratejilerin bir sonucudur. Özellikle Polonya ve Litvanya gibi ülkeler Rus doğal gazını LNG ile baypas etmenin alternatif stratejisini şekillendirmeye başlamışlardır. Ayrıca ABD’deki kaya gazı rezervleri ve Rusya’nın aracılığı olmaksızın Hazar Denizi gazına erişim çeşitlilik için önemli seçeneklerdir. Elbette bu stratejiler tam olarak hayata geçirilememiştir ve Rus gazına bağımlılık devam etmektedir.

106

Efendioğlu (2015)’na göre bu gelişmeler Rusya’nın ikincil bir politik tavır takınmasına sebep olmaktadır. Rusya bu gelişmeler sonucu “Yakın Çevre” politikası uygulamak zorunda kalmıştır. Rusya tekrardan nüfuz alanını genişletebilmek amacıyla özellikle kendisine yakın olan ülkeler üzerine daha müdahil politikalar izlemeye başlamıştır. Bunu son dönemlerden örneklendirmek gerekirse Gürcistan ve Ukrayna meseleleri örnek olarak gösterilebilir. Bu politikayı benimseyen Rusya’nın aynı şekilde kendi içinde ayrılıkçı tavırları da kontrol altında tutması gerekir ve bunun neticesinde takındığı politik tutumlar anlamlı ve daha tutarlı hale gelir. Kendi yakın çevresini baskı altında tutarak tampon ülkeleri kaybetmemek amacında olan Rusya, AB üyesi özellikle Baltık ülkelerine de Gürcistan ve Ukrayna üzerinden mesajlar iletmeyi ihmal etmemektedir.