• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Feminist Pedagoji ve Postyapısalcı Feminist Yaklaşım Eleştirel/feminist pedagoji okul ve toplum arasındaki ilişki ve

Habitus 1 =oluşturucu ilke

2. Benin (self) yapılanması (habitus ya da öznellik): Öğretmenlerin ve öğrencilerin pedagoji içindeki hizmetleri /görevleri ile biçimlendirilmesi.

2.10. Eğitim Alanında Feminist Yaklaşımlar

2.10.3. Eleştirel Feminist Pedagoji ve Postyapısalcı Feminist Yaklaşım Eleştirel/feminist pedagoji okul ve toplum arasındaki ilişki ve

öğrenme/öğretme durumlarındaki hiyerarşik toplumsal ilişkiler hakkında farklı bir düşünme biçimidir. Okulun egemen ideolojilerin ve değerlerin gücüne hizmet ettiğini savunan eleştirel ve feminist kuramcılara göre eşitsiz toplumsal, kültürel, politik ve ekonomik gerçekliklerin üretilmesinde okulun rolü merkezi önemdedir (3). Bireysellik etosu, okuldaki ataerkil yapının etkileriyle ve de ekonomik yönelimle birleşir ve böylece okul, teknokratik yaklaşımlar yoluyla toplumdaki ekonomik rollere uyumu, kontrolü ve uygunluğu vurgular (96). Teknik kontrol, standart öğretim programları ve ölçüm yöntemleri aracılığıyla sınıf içinde devam etmektedir (96). Öğretmenler, uygulama ve kuramın yaratıcıları olarak değil de önceden belirlenmiş bilgiyi aktaran teknik bir eleman ya da yönetici haline gelmişlerdir.

Eleştirel pedagoji, okulun ve toplumun ataerkil karakterini göstermekte ve pedegojik etkinliklerdeki toplumsal ilişkilerdeki bilgi ve anlamların düzenlenmesinde ve belirlenmesinde ataerkilliğin gücünü ortaya koymakta başarısız kalmıştır (96, 153). Feminist pedagoji, ataerkilliğin okul içinde ve dışındaki etkisini ortaya koymaktadır.

Postyapısalcı Feminist Yaklaşım

Postyapısalcı feminist yaklaşım bazı argümanları nedeniyle eleştirel feminist pedagoji içerisinde görülse de dayandığı temel yaklaşım (postyapısalcılık) ve kullandığı kuramsal araçlar (söylem, söylem analizi) nedeniyle ayrı bir yeri haketmektedir.

Bir çok feminist araştırma, kızların toplumsal cinsiyet rollerini çok farklı ve karşıt yollarla öğrenmekle birlikte bir direnmenin de mevcut olduğunu ortaya koymaktadır (155, 210). Davies (57) de benliğin toplumsallaşma sürecinde edilgen bir alıcı olmadığını, etkin olarak dünyayı anlamlandırdığını, yapılandırdığını ileri sürmektedir. Postyapısalcılığın feminizme ve eğitime katkıları bu bağlamda –özne ve öznellik algısı- olmaktadır.

Postyapısalcı kuram, hümanist kuramın bireyinin yerine özneyi koymuştur. Birey, kendi yaşamı hakkında rasyonel seçimleri yapmada özgür iken, özne sadece önceden varolan söylemlere kendisini konumlandırabilir. Yani, hümanist bireyin özgürlüğü bir ilizyondur. Bilgi ve iktidar söylemlerde birarada bulunurlar ve birbirlerine bağımlıdırlar -her biri bir ötekinin üreticisidir. Hümanizm ise halihazırda varolan toplumsallaşmış bir bireyin varlığını hesaba katar, postyapısalcılık ise süreç içerisinde karşıtlıklarla var olan, her düşündüğümüzde ve her konuştuğumuzda söylem içinde yeniden oluşan bir öznelliğin valığını ileri sürer (244).

Postyapısalcı kuramda “özne” ve öznellik” kavramları merkezde yer almaktadır. Öznellik insanı niyetli özneler (intentional subjects) olarak ele alır – dünyadaki aktörler- aynı zamanda da kendi bilinçli kontrolünün ötesindeki kuvvetlere maruz kalan özne olarak da düşünür (56). Chris Weedon (244) dediği gibi bu hümanist yaklaşımın birey kavramı ile ayrımını belirtmektedir:

“Öznellik, bilinçli ve bilinçsiz düşüncelerin ve duyguların -benlik kavramımızı, biz algısını, dünya ile ilişkimizi ve dünyada eylem yapabilme yeteneğimizi- bir birleşimi olarak tanımlanabilir.”

Aşağıda Tablo 2.2.’de eleştirel hümanist ve postyapısalcı yaklaşımların iktidar ve öznellik anlayışları arasındaki farklılıklar sunulmuştur. Görüldüğü gibi, postyapısalcı yaklaşımda iktidar, öznelliklerin yer aldığı karmaşık ilişki ağları içinde çeşitli söylemler tarafından işe koyulurlar. Bu çalışma için de önemli olan nokta, bir alandaki iktidar ilişkilerinin açığa çıkarılmasında alanda

egemen olan söylemlerin öznelliklerin yapılanmasında ve konumların belirlenmesinde önemli olduğudur.

Tablo 2.2. Eleştirel-hümanist ve postyapısalcı yaklaşımların iktidar ve öznellik anlayışları

Kavram Eleştirel-hümanist Postyapısalcı

İktidar İktidara bireyler, gruplar, sınıflar ve kurumlar sahip olur. İktidar sahip olan bireyler, gruplar, sınıflar ve kurumlar tarafından yukarıdan aşağıya doğru uygulanır.

İktidar sahip olunmaz, söylemler aracılığıyla işe koyulurlar. İktidar karmaşık ilişki ağları içinde işler ve en iyi mikro düzeyde gözlenebilir. Örn: Okul

Öznellik Birey, toplumun normlarını ve değerlerini içselleştirmek için toplumsallaşan ayrı bir rasyonel varlıktır. Bilinç, rasyonel, dil süreçleri birey tarafından gerçeğe ulaşmak, karar vermek ve harekete geçmek için

kullanılırlar.

Özne olasılıklara sahiptir ve bunlar onun bu söylemlerde konumlanmasını sağlar. Bu konumlanma her zaman gönüllü olmaz. Söylemler ve konumlar görünür olmadığında sınırlı tercihler vardır.

Postyapısalcılık, yapısalcılığı eleştirerek ve dönüştürerek ortaya çıkmıştır. Yapısalcı analiz, azınlığın elindeki ayrıcalık ile iktidarın birleşmesine odaklanmıştır. Ataerkil yapının kamusal ve özel alan ayrımını belirginleştirdiğini, toplumsal cinsiyet farklılık kuramı gibi özel alana ait özelliklerin değerli hale getirilmesinin özle alanın kamusal alan hizmetinin görmezden gelineceğini söylemektedirler.

Postyapısalcılık, yapısalcılığın görüşlerini eleştirel olarak devam ettirir (230). Yapısalcılıkta anlam, dil içerisinde sabit ve zaman içinde niteliğini koruyan, değişime uğramayan bir unsur olarak ele alınmaktadır. Postyapısalcılıkta ise anlam, çoklu, değişken ve yoruma açık hale gelmektedir. Postyapısalcılar, anlama, içinde bulunduğu toplumsal, siyasal ve tarihsel çerçeve içinde bakmakta ve evrensel doğrular ileri süren büyük anlatıları terk etme eğilimindedirler. Postyapısalcılık ve yapısalcılık arasındaki ilişkinin modernizm ve postmodernizm arasındaki ilişkiyi anımsatır bir biçimde kullanıldığını söylemek mümkündür.

Yapısalcı analiz belirli iktidar yapılarının az ya da çok devamlı olduğunu ileri sürerken, postyapısalcı analiz ise bu sabit kategorileri şüpheyle karşılar. Toplumsal cinsiyet, toplumsal olarak yapılanmış, değiştirilebilir farklılıklardır. Postyapısalcılar, bu kategorilere alternatif metinler ve yorumlamalar getirmekte ve toplumsal cinsiyet farklılığı kuramında yer alan kadınlık ve bakım ile de mücadele etmektedir.

Dil, postyapısalcı çözümlemenin odak noktasını oluşturmaktadır. Yapısalcılığın dil üzerindeki çalışmaları, dil teriminin sadece gramatik bir çerçevesi olan kelimeler olarak değil, anlam kuran bir sistem olduğunu ortaya koymaktadır. Postyapısalcılara göre fikirler birer temsil değil, maddi ilişkilerin hem nedeni hem de bir sonucudur. Toplumsal ilişkilerin nasıl kavrandığının anlaşılması için dilin çözümlenmesi önemlidir. Postyapısalcılar sözlerin ve metinlerin değişmez, sabit anlamları olmadığını ileri sürmektedirler. Belirli bir bağlamda belirli bir topluluğun anlamları nasıl ürettiğine yönelik sorulara cevap bulmak önemlidir: Anlamların üretilmesi sürecinde iktidarın rolü nedir?. Bu bağlamda, postyapısalcı araştırmacıların kullandıkları en temel teknik söylem analizidir. Söylemler toplumsal yapılar ve uygulamalar tarafından üretilir ve sürdürülürler (82). Yani kurumsallaşmış söylemler yoluyla, bireylerin var olma yolları, pratikleri ve görünüşleri toplumda üretilir ve empoze edilir (244).

Jones (123)’a göre, eğitim sosyolojisinde son zamanlara kadar, dilin ya da bilinçten ziyade maddi dünyanın belirleyici özelliğini vurgulayan Marksizm egemendi. Benzer olarak, eğitimdeki bir çok feminist araştırmacı kızların düşünceleri, inançları ve pratikleri üzerinde etkili olabilecek rol modeli, öğretmen dikkati, program seçimi, dezavantaj, kalıpyargılar, ayrımcılık ve taciz konularının üzerinde daha çok durmuşlardır (124).

Postyapısalcı araştırma paradigmasının en güçlü yanı, hem söylemin oluşturucu etkilerini ve belirli söylemsel pratikleri hem de insanların bu pratiklerle ilişkili olarak seçim yapabilme yetisini tanımasıdır (58).

Yapıbozum, ikili yapılanma yoluyla iktidarın nasıl çalıştığıyla ilgilenir. Anlamın ikili organizasyonu ikilikteki iki kelimeden birinin kıyısallaştırılmasını ve birinin de merkezileştirilmesi sürecini içermektedir. Toplumsal cinsiyetin postyapısalcı okuması, erkekliği birinci terim olarak kadınlığı da birinci terime göre tanımlanan ikinci terim olarak okur.

Postyapısalcı Kuramın Feminizm Açısından Yararları:

Foucault (83) benliğin sabit olmadığını, toplumsal ve kültürel olarak üretilen dilin farklı söylemlerinde farklı konumlandığını ileri sürmektedir. Bu yaklaşım, toplumsal öğrenme ya da cinsiyet rolü kuramının tam bir çözüm getiremediği çatışma ve direnme kavramlarına bir açıklama getirmektedir. Postyapısalcılık aydınlanmanın bilimsel söylemini eleştirmektedir; dünyayı rasyonel anlama, analitik nesnellik vurgusu, akıl ve zihin ayrılığı. Bu söylemlerin toplumsal olarak yapılanan yapılar olduğunu ileri sürmektedir. Postyapısalcılık, feminizmin mücadele ettiği farklı ezilme biçimlerine de vurgu yapmaktadır: siyah, işçi sınıfı, eşcinsel… Ayrıca, toplumsal cinsiyetin sabit olmadığını, benliğin farklı toplumsal cinsiyet söylemlerinde konumlandıklarını da söylemektedir. Özcü feministlerin kadınlığın homojen bir grup olduğu söylemini reddetmektedirler. Postyapısalcı kuram, kadınlık/erkeklik ikiliğini bırakır ve temel bir kadınlığın olmadığını ileri sürer.

Jones (122) postyapısalcı yaklaşımın toplumsal cinsiyet eğitim çalışmalarında ele alınması gerektiğini ve bir çok feministin ‘kız olmak’ ve kızlar arasındaki farklılık arasındaki karmaşıklığı anlamakta başarısız olduklarını ileri sürmektedir.

Francis (85) feminist projenin çağdaş bir proje olduğunu ve bu yüzden postyapısalcı kuramla uyuşmaz olduğunu ileri sürmektedir. Fakat aynı zamanda bir çok feminist araştırmacının toplumsal cinsiyet söylemlerinin ve kimliklerin hangi yollarla yeniden üretildiğini açıklamak amacıyla çok başarılı bir şekilde postyapısalcı kuram ve teknikleri eğitim araştırmalarına uyguladıklarını da belirtmektedir. Bronwyn Davies’in çalışmaları buna çok güzel örnektir. Okul öncesi ve ilkokul dönemindeki toplumsal cinsiyet etkileşimi ve toplumsal cinsiyet söylemlerini incelediği çalışmasında Davies (57), toplumsal cinsiyet söylemlerinin toplumsal dünyayı eril/dişil ikiliğine bölerek sunduğunu söylemektedir.

Francis (85)’in postyapısalcılığa yönelik en önemli eleştirilerinden birisi söylemsel pratiklerin yapıçözüm ile analiz edilmesine rağmen, bunların yerine herhangi bir şey önermemesidir. Bu yönüyle bu tür araştırmaların kurtuluşçu olup olmadığı sorgulanmalıdır. Posatyapısalcılar, kadınlığı da bozarlar. Bir çok feminist bu yaklaşımın kadınlar arasındaki farklılığın açıklanmasında kullanışlı buluyor olsalar da, Bordo (18) ve Hartsock (112) kadınlığın feminizm için vazgeçilmez olduğunu, bunun feminist düşünce için çok temel olduğunu ve bu olmazsa

feminizmin de olmayacağını ileri sürmektedirler. Ayrıca, feminist araştırmalar kurtuluş hedefleri ile beslenmektedir (229, 104) ve postyapısalcılık kurtuluş hareketlerini de büyük anlatılar, büyük yapılar olarak görmektedir. Feminist proje başlıbaşına bir çağdaş projedir ve bu yüzden postyapısalcı kuramla çatışmaktadır (85).

Postyapısalcı Yaklaşım ve Eğitim Araştırmaları

Eğitim araştırmaları büyük ölçüde de eğitim psikolojisi alanında yapılan araştırmalar, davranışçılık yaklaşımından etkilenmiştir (73). Lee (155) de eğitim araştırmalarının eski paradigmalara sıkışmış olduğunu ve daha çok ortodoks kuramsal yaklaşımlarda yer bulan psikoloji ve felsefe modellerinin etkisi altında kaldığını belirtmiştir. Psikolojideki davranışçı eğilim ile pozitivizmin etkisinin çok fazla olduğu eğitim alanındaki bilimsel araştırma yönelimleri indirgemeci özelliği ve yöntemsel ortodoksluğa düşme tehlikesi bakımından çok büyük eleştiriler almıştır (150) bu eleştiriler sonrasında da yorumlayıcı ve eleştirel paradigmalar ortaya çıkmıştır (39, 203).

Eğitim araştırmalarında postyapısalcı yaklaşımı uygulamanın en temel yararı, postyapısalcılığın insan varoluşu ile birlikte-ona karşı değil- üretici olarak çalışmasıdır. Özel olarak, iktidarın kuramsallaştırılmasını önerirken, postyapısalcı araştırma yöntemleri çok fazla –net iktidar analizi izleniminden ya da hikaye doğru olmak için çok güzel izleniminden kaçınmaya çalışırlar (83).

Toplumsal cinsiyetlendirme (gendering) kavramı, öğrencilerin ve öğretmenlerin gündelik pratikler içinde ve yoluyla toplumsal cinsiyet kimliklerini ve toplumsal cinsiyet ilişkilerini yapılandırdıkları ve görüştükleri devam eden bir süreci anlatmaktadır. Bu tanım doğrultusunda, cinsiyetlendirme kavramının bir süreç olarak anlaşılması gerektiği önemlidir. Toplumsal farklılığın ve iktidar ilişkilerinin küresel yapısının yeniden üretildiği, fakat yerelle çok özel ilişkilerinin de yer aldığı bir süreçtir. Dahası, cinsiyetlendirme birey ve toplumsal arasındaki karmaşık ilişki yoluyla anlaşılmak zorundadır, çünkü toplumsal cinsiyet hem toplumsal düzenleme biçimidir hem de bir “kimliktir”. Postyapısalcı kuramlar ve yöntemler bu ilişkinin günlük pratikler içinde araştırmanın çeşitli yollarını önermektedir.

Sınıf, çok çeşitli söylemlerin işlediği bir toplumsal alandır ve bu alanda kız ve erkek öğrenciler, kendi anlam yapma süreçleri, hayata verdikleri anlamlar yoluyla farklı konumlar alırlar. Bu yaklaşım postyapısalcı yaklaşım ile tutarlıdır; insan tek bir bütün değildir, toplumsal etkinlikleri düzenleyen söylemler ile ayrılan, çeşitli söylemlerde oluşan ve farklı yollarla konumlanan bir öznedir.

Lee (155)’ye göre postyapısalcılık aşağıdaki üç nedenden dolayı eğitim araştırmalarında değerlidir:

1. Toplumsal karmaşıklığı ciddi olarak ele alır ve pratikleri göstererek onu yeniden üretmek ve de kıyısallaştırmaktan öte onunla çalışır.

2. Toplumsal ve birey arasındaki karşıtlığı azaltır ve ikisi arasındaki ilişkiyi araştırmanın yollarına sahiptir.

3. İktidarı kuramsallaştırır ve araştırma pratiğini politik olarak bilgilendirir.

Postyapısalcılık ve Beden Eğitimi Araştırmaları

Beden eğitimi alanında öğrencilerin öznellikleri ve bu öznelliklerin yapılanması son zamanlarda ilgi çeken konuların başında gelmektedir (152, 156, 219, 255). Örneğin, Louisa Webb, Nate McCaughtry ve Doune Macdonald (243) beden eğitimi kültürü ile ilişkili olarak bazı iktidar tekniklerinin öğretmenlerin öznelliklerine etkisini incelemişler. Beden eğitiminde toplumsal cinsiyetlendirilmiş kimliğin formasyonuyla ilişkili olan söylemleri ortaya çıkarabilmek için postyapısal feminizm yaklaşımını kullanmışlardır. Farklı bir boyutta yapılan yakın tarihli çalışmalarında Azzarito ve Solmon (10), okulların bireylerin fiziksel olarak etkin bir yaşama ayak atmalarının sağlanmasında birincil sorumluluğa sahip olduklarını hatırlatarak, Amerikan spor-temelli beden eğitimi programını eleştirerek var olan pratiklerin yeniden kavramlaştırılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu yeniden kavramlaştırma sürecinin ilk aşamasında toplumsal cinsiyetin tek bir kategori olarak değil de toplumsal sınıf ve ırk ile dinamik ve ilişkisel bir analizini yapmışlardır. Feminizm/postyapısalcılığı kuramsal çatı olarak kullandıkları çalışmalarında, spor ve beden eğitimi alanında beden etrafındaki tarihsel olarak baskın olan toplumsal cinsiyet, ırk ve toplumsal sınıf söylemlerinin yapısını bozarak bu kategorilerin sabit olmayan doğalarını göstermeyi amaçlamışlardır.

Postyapısalcı feminizm bağlamında söylem analizinin yapıldığı bu çalışmaların sonunda spor temelli beden eğitiminin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesinde önemli bir rolü olduğu ortaya konmuştur. Toplumsal cinsiyet, ırk ve toplumsal sınıf konularının incelenmesinde, araştırmacılar beden eğitiminde en yaygın program olan spor-temelli beden eğitimi programını yeniden kavramlaştırmalıdırlar (76). Ennis (76)’e göre, beden eğitimi alanındaki hiç bir program, kızların yabancılaşmasında ve sınırlandırılmasında karma ve çoklu- etkinlikli spor sınıflarındaki kadar etkili olmamıştır. İngiliz araştırmacılar da geleneksel spor-temelli beden eğitimi programlarında reformlar yapılması gerekliliğini ileri sürmüşlerdir (99). Vertinsky (240) de eşitsiz toplumsal cinsiyet ilişkilerini inceleyerek ve spor-temelli beden eğitimi programının ataerkil doğasını ortaya çıkararak, beden eğitimi alanındaki toplumsal cinsiyet konularını gündeme getirmiştir. Ataerkil beden eğitimi sınıflarında kızlar, spor-temelli beden eğitimi etkinliklerindeki yarışmacı ve saldırgan davranışları nedeniyle erkekler tarafından baskılanmaktadırlar (219).

Çağdaş eğitim programı kuramcıları, karma sınıflarda kızların yaşantılarına yönelik anlayışımızı genişletmek için, toplumsal cinsiyetin ırk ve toplumsal sınıfla ilişkili olarak dinamik, akıcı bir kategori olarak araştırılmasının bu eşitsizliklerin anlaşılmasında daha doğru bir yol olduğunu söylemişlerdir (200). Bu doğrultuda araştırmacılar da beden eğitimi sınıflarında kız ve erkeklerin spor/bedensel etkinlik ilişkilerinin karmaşık yapısını anlamada ırk/toplumsal sınıf/toplumsal cinsiyet ve yetenek etkileşimini içeren güçlü bir kuramsal çerçeve kullanmaya başlamışlardır (10). Örneğin, bazı araştırmacılar toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dinamik doğasını, erkeklik ve kadınlığın ırk ve toplumsal sınıf kategorileri ile kesişen bakış açısı ile ele almışlardır (200, 256).

Sonuç olarak, son yıllarda beden eğitimi alanında postyapısalcı feminizm yaklaşımını kullanan araştırmaların artmaya başladığını görmekteyiz. Fakat beden eğitiminin toplumsal bir alan olarak bütüncül ele alan ve bu bütünlük içerisinde toplumsal cinsiyet ideolojisini ortaya çıkarmaya çalışan çalışmalar sınırlı sayıdadır. Beden eğitimi alanını bir toplumsal pratik olarak ele almamızı sağlayan Pierre Bourdieu’nun yaklaşımı aynı zamanda habitus kavramı ile nesnelliğe karşı öznelliği de vurgulamaktadır. Fakat toplumsal cinsiyetin kurgusunda postyapısalcı feminizm

daha kullanışlı görünmektedir. Feminizm/postyapısalcılık karmaşık toplumsallaşma süreçlerine özellikle de beden eğitimi sınıflarında ırk/toplumsal cinsiyet/toplumsal sınıf iktidar ilişkilerinin etkileşimi ve direnmenin analizinde yakın bir bakış sağlar (10). Dolayısıyla bu çalışmada her iki yaklaşımın bir arada kullanılmasına ihtiyaç duyulmuştur.