• Sonuç bulunamadı

Bourdieu’nun Yaklaşımına Feminist Eleştiriler

Habitus 1 =oluşturucu ilke

2. Benin (self) yapılanması (habitus ya da öznellik): Öğretmenlerin ve öğrencilerin pedagoji içindeki hizmetleri /görevleri ile biçimlendirilmesi.

2.8. Bourdieu ve Toplumsal Cinsiyet

2.8.2. Bourdieu’nun Yaklaşımına Feminist Eleştiriler

Mottier (187)’e göre Bourdieu’nun çalışmaları toplumsal cinsiyet alanında entellektüel rakibi Foucault’dan daha etkili olmamasına rağmen, onun kuramsal çerçevesi bir çok feminist yazar için ilham kaynağı olmuştur. Bourdieu’nun kavramsal çerçevesi feminist kuram için kullanışlı olabilecek araçlar sağlamaktadır; özellikle iktidarın sembolik yönleri, eyleyici ve eyleyicilerin egemenlik altındaki karmaşıklığı arasındaki diyalektik ilişkiler ve eyleyicilerin bedenleşmesi hakkındaki anahtar düşünceler (187). Örneğin, Krais (139), McCall (170), McNay (176, 177) ve Moi (184) Bourdieu’nun habitus, alan ve sembolik iktidar kavramlarını toplumsal cinsiyet analizine entegre edebilmişlerdir. Fakat feminist kuram açısından bakıldığında Bourdieunun kuramının zayıflığı, öznelliğin toplumsal cinsiyetlendirilmiş doğasının ihmali ve toplumsal cinsiyetlendirilmiş habitus hakkında yeterince düşünülmemesidir (187).

Bourdieu’nun yapı ve eyleyici arasındaki bağlantılara yönelik kavramlaştırması, güçlü bir öznellik kavramından yoksunluğundan dolayı problemli olduğu için eleştirilmektedir. Bourdieu’nun yaklaşımına göre özne, habitusun algıları, sınıflandırmaları ve yatkınlıkları tarafından oluşturulmaktadır. Fakat bu oluşma sürecinde habitusun yapısal sınırlılıklarının fazla vurgulanması sonucunda, öznenin iktidar yapılarına direnmesi ihmal edilmiştir. Calhoun (37) Bourdieu’nun eylem kuramının aktörlerin oluşumuna yeterince dikkat etmediğini belirtirken, McNay (177) de Bourdieu’nun çalışmasının kadın öznelliğini hatta genelde öznelliği ihmal ettiğini ileri sürmektedir.

Bourdieu, Eril Egemenlik adlı çalışmasında Kabil toplumundaki kadın erkek ilişkilerini analiz etmektedir. Bourdeiu’ye göre eril egemenlik üç temel tema etrafında şekillenmektedir: eril erkin doğallaştırılması, eril erkin yanlış tanınması ve erkin toplumsal yeniden üretim mekanizmaları. Çağdaş batı toplumundaki toplumsal cinsiyet düzenine bir bakış sağlamada Kabil toplumundaki toplumsal cinsiyet ayrımının ideal bir tip olduğunu söyleyen feminist yazarlar da bulunmaktadır (187, 139). Fakat Mottier (187)’e göre Bourdieu, bu çalışmasında toplumsal cinsiyeti temel olarak cinsiyet farklılığı olarak kavramlaştırır ve bu görüş onun toplumsal cinsiyet analizindeki en problemli yönüdür. Bu çalışmasında sözünü ettiği toplumsal cinsiyet modelinde kadınlık ve erkekliği ikili terimler ve durağan kavramlar olarak ele alır.

Erkekliği homojen bir kimlik olarak ele alırken erkekliğin geleneksel olduğu kadar farklı biçimlerini –hegemonik erkekliği- ve toplumsal cinsiyet düzeninde ortaya çıkan tarihsel değişimleri ihmal eder.

Eril Egemenlik adlı kitabında Bourdieu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sürekliliği için güzel açıklamalar getirmektedir fakat, kadınların maruz kaldıkları sembolik egemenliğe nasıl karşı duracakları ya da bu toplumsal cinsiyet düzeninin nasıl değişeceğine yönelik önemli sorulara cevap vermemektedir (187). Bir çok yazar Bourdieu’nun toplumsal yaşamın üretimi ve yeniden üretimi analizinin toplumsal değişimden yoksun olduğunu ileri sürmektedir (37, 149).

Bourdieu’nun toplumsal kuramına yönelik bir eleştiri de Madeline Arnot’tan gelmektedir. Arnot, Bourdieu’nun kuramının toplumsal ve kültürel yeniden üretime yönelik çok sağlam katkıları olduğunu belirtse de özellikle toplumsal cinsiyetin yeniden üretimi ve eğitim konusundaki yazılarında Bourdieu’ye yönelik bazı eleştirlerde bulunmaktadır. Arnot (6), Bourdieu’nun toplumal sınıf ve cinsel kimliklerin kültürel yeniden üretimini maddi olarak belirlenmiş olsalar bile çok derin ve kırılması zor bir bilinçdışı süreç olarak ele aldığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla Bourdieu’nun analizi kültürel arenada bir toplumsal değişimi hesaba katmamaktadır. Yani kişinin ekonomik ve cinsel işbölümünü yeniden yapılandırmaktan ziyade kırmaya yönelik bir radikal programa yönlendirme potansiyeli taşıyan kendi düşünme, algılama ve eylem alışkanlıklarını tanıma potansiyelini ihmal etmektedir.

Arnot (6), Bourdieu ve Passeron (30) ’nun “Eğitim, Toplum ve Kültürde Yeniden Üretim” (Reproduction in Education, Society and Culture) adlı kitaplarındaki deneye ve gözleme dayalı araştırmaya yönelik kültürel sermaye bakımından bazı eleştirilerde bulunmaktadır. Arnot’a göre kültürel sermaye babanın mesleği ve eğitimi tarafından ele alınarak kadının sınıf kültürünün olmadığı ya da kadının kültürünün aile pedagojisi açısından önemli bir özelliği olmadığı yolunda bir izlenim uyandırmaktadır. Bu izlenim ya da bakış ev içi pedagojideki cinsiyete dayalı işbölümünün erkeğin kültürü yoluyla iletildiği yaklaşımının bir ürünüdür. Arnot bir diğer önemli husus olarak da dilsel sermayenin cinsler arasında eşit dağılımı, dolayısıyla da eşit kültürel sermaye varsayımını ele alır. Arnot’a göre kadınların sahip oldukları kültürel sermaye erkeklerden farklıdır. Nesnel olasılıklar değerlendirildiğinde kadınların eğitim alanında erkeklere nazaran daha düşük

kültürel ve ekonomik yatırımlardan etkilenmektedirler, piyasada daha düşük değerdeki işlere layık görülmektedirler, yeterlikleri eşit derecede değer görmemektedir, cinsiyete dayalı işbölümünden dolayı daha düşük kültürel ve ekonomik değere sahip meslek alanlarına kabul görmektedirler ve dolayısıyla erkeklerden daha farklı ve daha düşük/sınırlı gelecek beklentilerine sahiptirler. Bu yüzden Bourdieu ve Passeron’un yeniden üretim kuramında kültürel sermayenin doğası ve yaratılmasında toplumsal cinsiyete dayalı işbölümünün işleyişi hesaba katılmamaktadır (6).

Sonuç olarak, Bourdieu (29) erkek egemenliğinin doğasının az ya da çok bütün toplumsal alanlarda sorgulanabileceğine inanmaktadır. Ayrıca, toplumsal düzenin sağlanmasının en önemli ulusal proje olduğu, toplumsal kurumlardan biri olarak okullarda erkek egemenliğinin çok daha etkili olduğunu belirtmekte ve özellikle eğitimin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesinde en merkezi ideolojik alan olduğunun da altını çizmektedir. Bu bağlamda, Bourdieu’nun yapısal analizi eğitim kurumundaki toplumsal cinsiyetin yeniden üretilmesinde önemli katkıları olabilecek bir ilişkisel analiz yaklaşımıdır.

Bourdieu’nun yaklaşımına özellikle kültürel sermaye ve eğitim boyutunda ciddi eleştiriler getirmesine rağmen Arnot (6) da Bourdieu’nun yapısal analizinin cinsiyete göre işbölümünün kültürel yeniden üretim sürecinin üç temel yönünü vurgulaması bakımında önemli katkıları olduğunu da belirtmektedir:

1. Aile ve okul ortamlarının aracılık ettiği görevlerin, nesnelerin, işlevin, zaman ve mekanın simgesel sınıflandırmaları ile birlikte cinsiyete göre işbölümünün içselleştirilmesi (cisimleşmesi).

2. Okullardaki öğretmenlerin otoritelerinin cinsel doğası ve farklı pedagoji biçimlerinin tanınması yoluyla eril egemenliğin ve erkek/kadın hiyerarşisinin yapısal yeniden üretimi.

3. Araçsal/dışavurumsal beceriler, kamu/özel, disiplin/kendiliğinden yaratıcılık gibi ikiliklerin içerlendiği farklı eğitimler yoluyla toplumsal cinsiyet kimliklerinin yeniden üretimi.

Bourdieu’nun toplumsal kuramının merkezinde yer alan habitus öncelikle, toplumdaki egemen grupların egemenliklerini ve ikincilleştirilen grupların baskı

altına alınmalarının analizinde kullanılmaktadır. Katherine McClelland’ın da söylediği gibi, habitus, toplumsal cinsiyet, ırk ve etnisite dezavantajlarının analizinde uygulanabilir (171).

Toplumsal cinsiyetin yapılanmasında bedenin merkezi önemde yer alması ve habitusun bedende cisimleşmesi boyutu da habitusun toplumsal cinsiyetin yapılanma sürecinin anlaşılmasında kullanışlı bir kavram olabileceğini göstermektedir. Light ve Kirk (157) de Bourdieu’nun habitus kavramının, bedensellik ile toplumsal cinsiyetin nasıl birbirlerine bağımlı olduklarının anlaşılmasında çok güçlü bir araç olduğunu ileri sürmektedirler. Habitus ve toplumsal yapıların bedensel pratik yoluyla karşılıklı olarak oluştuklarını kabul etmek bize, okul dayanaklı beden eğitimine ve spora katılım deneyiminin genç erkek ve kadınların toplumsal cinsiyetlerinin yapılanmasında nasıl önemli olabileceğini tahmin etme olanağı verir (157).