• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.7. Ekonomik ve Parasal Birliğin Emek Piyasasındaki Etkileri

Önceki bölümde Ekonomik ve Parasal Birliğin ne olduğundan bahsetmiştik.

Özellikle kurallarının ne olduğuna bakarken, gördük ki bu kuralların genel odak noktası

finansal piyasalar ve fiyat istikrarıydı. Ancak tüm hedeflerin başarılı bir şekilde gerçekleştirildiğini söylemek mümkün müdür?

Fiyat, Liberal ekonomilerde en önemli kavramlardan biridir. Şu nettir: Eğer herhangi bir politika piyasadaki fiyatları etkiliyorsa, bu demektir ki bu politika mükemmel bir verimlilik yaratamaz çünkü fiyatları değiştirmek ya da etkilemek piyasada verimsiz sonuçlar yaratmaktadır. Ekonomiler darboğazlardan geçerken politika yapıcıların sorunları çözebilmek için bazı argümanlar kullanmaları gerekebilir ve para politikası da –bazı maliyetlere katlanılarak- bu anlamda önemli bir argüman olabilmektedir. Ancak Birlik içerisinde hiçbir ülke böyle bir şansa sahip değildir.

Örneğin, bu durumu açıklamak için Phillips Eğrisi’ni referans alabiliriz. Phillips Eğrisi, işsizlik ile enflasyon arasında ters ilişkiyi bizlere açıklamaktadır. İşsizliğin ciddi oranda arttığı bir ortamda, hükümetler gerek emisyon –parasal genişleme-, gerekse kamu harcamaları yolu ile enflasyon ve bütçe açığı maliyetini üstlenerek istihdamı yaratabilir, bir başka ifade ile işsizliği azaltabilir ama kurallar buna izin vermemektedir. Ayrıca, Avrupa Komisyonu’nun raporunun genel hatları çoğu iktisatçı tarafından kabul edilmiş olsa da, maliyet unsuru tartışmaya açıktır: Kritik ana akım ekonomistler, APB’nin Optimum Para Birim Alanı’nın olmamasının, zayıf faktör hareketliliği, esnek olmayan işgücü piyasaları ve Avro bölgesinde toplu pazarlık sistemleri nedeniyle, asimetrik dışsal şoklarda büyük ayarlama maliyetleri oluşturduğunu belirtmişlerdir. (Heise, 2014, s.4)

Ekonomik ve Parasal Birlik, resmi olarak ekonomik ve sosyal süreçlerin, yüksek istihdamın, dengeli ve sürdürülebilir büyümenin gerçekleştirilmesinin bir enstrümanı olarak görülmektedir. Dahası, ülkelerin yapısal şartlarındaki farklılıkların daraltılması anlamına gelmektedir, bu nedenle gerçek değişkenlerin benzer performanslarını, geri kalmış ülkelerin de bunu yaşam standardı ve verimlilik gibi konularda başarmasına izin vermektedir. (Marelli ve Signorelli, 2015, s. 8)

Diğer yandan, Friedman’ın ifade ettiği gibi, para politikaları ekonomik büyümeyi hızlandıracak ve işsizlikte azaltmayı meydana getirebilecek bir argüman olamaz. Bu nedenle para politikası zararsızdır, işsizliği ya da büyümeyi doğrudan etkilemez ancak dolaylı olarak beklentilerdeki etkileri ile etkileyebilir. (Schettkat and Sun, 2008, s.2) Çünkü işsizliği azaltmayı ve büyümeyi gerçekleştirmeyi amaçlamak para politikasından ziyada yapısal reformları gerektirmektedir. Yine de, para politikasının gerçekte ekonomiyi etkilemediğini düşünmek hata olacaktır. Mali otoriteler gibi, merkez bankaları para politikalarının ana üssü olan parasal dürtülerin

aktarım mekanizması vasıtasıyla reel ekonomideki gelişmeleri etkiler. (Andries, 2012, s.

111)

Şu açıktır ki, parasal birliğin varlığı herkes tarafından destek görmemektedir ve istihdamı negatif yönde etkileyebilmektedir. Avro Bölgesi Hipotezi’ne göre, Avro bölgesi, üye ülkeleri çok farklı olduğu için, konjonktürel işsizlik sorunlarına karşı parasal araçları kullanma yeteneğine sahip değildir. (Andersson ve diğerleri, 2015, s.

884) Özellikle Avrupa’daki kriz esnasında ve ilerleyen periyotlarda, parasal birliğin olumsuz etkilerini önce istihdam, sonuç olarak da işsizlik üzerinde görebilmekteyiz.

Aslında asıl sorulması gereken soru borç krizinin asıl sebeplerinin ne olduğudur. Eğer kriz dönemindeki finansal durumları açıklarsak, bu, bizlere işsizlik ile parasal birlik arasında nasıl bir ilişki olduğunu daha net gösterecektir.

Kriz ortaya çıkmadan evvel, ülkeler bol ve ucuz sermayeye düşük faiz oranları aracılığıyla, Avro’nun ortak bir para birimi olması sayesinde ulaşabilmekteydi.

Maastricht Anlaşması’nın kriterlerine göre, ülkelerin uymak zorunda oldukları kriterler bulunmasına rağmen, bu kriterler göz ardı edilmekteydi. Sonuç olarak da, hükümetler yatırımları artırarak daha yüksek bir vergi gelirine sahip oluyordu. Ancak sonuçlarının bu denli büyük olacağı tahmin edil(e)meyen bir durum vardı ki, Avrupa Tarihi’nin en büyük borç krizi yaklaşmaktaydı.

Krizin ortaya çıkışından sonra, hükümetler yatırımlarında (harcamalarında) bir düşüş trendi oluşturmaya çalıştılar. Ancak krizin sonucu olarak, yatırımcılar kendilerine daha güvenli limanlar aramaya başladılar ve kriz bölgesinde bankaları yalnız bıraktılar.

Oluşan bu şartlar nedeniyle hükümetler ciddi harcamalar yaparak borç krizi sürecinden ciddi oranda etkilenen bankaları korumaya girişmiş ve istihdam konusu geri planda kalmıştır. Dahası, Avronun ekonomik yönetiminin dizaynı ve entegrasyon sürecinin derinleşmesi işlemi bölgenin makroekonomik senaryolarını, piyasaların faaliyet gösterdiği ekonomik ortamdaki değişiklikler nedeniyle de Avrupa işgücü piyasalarının organizasyonu ve işleyişini etkilemiştir. Döviz kuru dalgalanmalarının ortadan kaldırılması, ürün pazarındaki entegrasyonun daha da artmasına ve rekabetin ve düzenlemenin yoğunlaşmasına yol açmıştır. Buna ek olarak, ortak para birimi fiyat şeffaflığını artırmış ve ulusal firmaları daha yüksek bir rekabet seviyesine maruz bırakmıştır. Bütün bu faktörler nominal ücret ve fiyat ayarlarını kesinlikle etkilemiştir.

(Ghoshray ve diğerleri, 2016, s. 444) AB'de son dönemde yaşanan kriz sırasında, maliye politikalarının eşgüdümü, iş gücü piyasası reformlarına ağırlık veren ve ürün pazarı reformlarında pek fazla yer almayan bir şartlılık fikrine dayanmaktaydı. İşlevsel

olmayan işgücü piyasalarının teşhisi doğruyken bile, işgücü piyasası reformlarının uluslararası tecrübesinden edindiği temel dersler çeviri sırasında kaybolmuş ve uyum programları zayıf işgücü piyasası performansının ana belirleyicilerine doğrudan değinmemiştir. (Boeri ve Jimeno, 2016, s. 42) Buradan da anlaşılacağı üzere uyum anlamında bu denli aksaklıkların olduğu bir ortamda tek bir para biriminin, istihdam üzerine ne denli bir etkide bulunabileceğini anlamak zor değildir.

Sonuç olarak, diyebiliriz ki parasal birlik fiyat istikrarı ve diğer hedeflerin gerçekleştirilmesinde bir gereklilik olabilir ancak değindiğimiz üzere, emek piyasasına etkileri bu kadar iyimser olmayabilir. Bu durum, yüksek verimlilik ve teknoloji ile gelişmiş endüstrilere sahip ülkeler için önemli olmayabilir lakin aynı şartlara sahip olmayan diğer ülkeler için büyük bir belirsizliktir. Aşağıda, borç krizi ve parasal birliğin etkileri ile ilgili olarak gerçekleştirilen çalışmaları göreceğiz.

- Marelli, E. ve Signorelli, M. (2015): Avrupa Birliği ülkeleri üzerinde gerçekleştirilen bu çalışmada, 1999-2007 ve 2008-2012 verileri yıllık olarak referans alınmış ve çalışmanın amacı 3 nokta üzerine yoğunlaşmıştır. Sonuç olarak da, tüm veri ve sonuçlar göstermektedir ki EPB birçok yönü ile değiştirilmelidir, örneğin; yapısı ve makroekonomik politikaları. İlaveten, çalışma işaret ediyor ki, birçok yenilikçi politikalar, işsizliğe karşı hayata geçirilmeli ve uygulanmalıdır, özellikle genç işsizliğe karşı.

- Eroğlu, İ. ve diğerleri (2016): Avrupa Birliği ülkeleri üzerinde 2008-2015 yılları arasındaki yıllık verilerden yararlanılarak gerçekleştirilen çalışmada, sonuç itibariyle, krizi önlemek ve onun yıkıcı etkilerini yok etmek amacıyla politika yapıcıların gerçekleştirdiği politikalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır, ifadesi yer almaktadır. Bu başarısızlığı sonucu olarak, borç krizi, Avro Bölgesi’nde daha yüksek farklılıkların doğmasına neden olmakta ve sonuç olarak krizin etkilerini bitirmek için politikalar ve hedefler yeniden kontrol edilmelidir, ifadesi de bahsedilenler arasındadır.

- Tvrdoň, M. (2016): Vişegrad Grubu üzerinde yapılan çalışmada 2004-2014 yılları arasındaki veriler çeyrekler halinde kullanılmıştır. Çalışma belirtiyor ki, referans alınan ülkelerin son dönemdeki krizden etkilendikleri görülmektedir. İşsizliğin analizi olarak çalışmanın amacı, bu ülkelerdeki işsizliğin yapısal işsizlik olduğu sonucuna varmaktadır. Ek olarak, emek piyasasını referans alarak iddia ediliyor ki, emek piyasaları ekonomik performanstaki çöküşler üzerinde ciddi bir etkiye sahiptir. Bu anlamda daha iyi bir emek piyasası için de bazı öneriler ortaya konulmaktadır.

- Ghoshray, A. ve diğerleri (2016): Avrupa Birliği ülkelerinin 1993-2013 yıllarına ait verilerinin çeyrek olarak ele alındığı çalışmada, sonuç olarak ulaşılanlar, yetişkin ve genç işsizliğin karşılaştırılması üzerinedir. Bunu yaparken de, eğitimin bu anlamdaki etkileri incelenmiştir. İşsizliğin yapısal olup olmadığı ve yapısal kırılmalar bu araştırmanın amaçlarıdır. Açıklamada, şu ana kadar genç işsizlik için yapısal bir hale gelinmediği çalışmanın genel açıklamasıdır.

- Canale, R. ve Liotti, G. (2015): Avro Bölgesi ülkelerinin 2000-2013 yıllık verilerinin ele alındığı çalışmada, oluşturulan fonksiyon yapısal düzenleme ve değişikliklerin işsizlik üzerindeki etkisi üzerine test edilmiştir. Bu çalışma göstermiştir ki, işsizlik ve yapısal denge ve yapısal değişiklik ile işsizlik arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır.

Bu çalışmalardan da gördüğümüz gibi, Avro Bölgesi’ndeki işsizlikten bahsettiğimizde, karşımıza genç işsizlik kavramının çıkması çok muhtemeldir. İşsizliğin yükselişi ve sosyo-demografik gruplar arasındaki artışının dağılımı birbiriyle ilişkili iki olgudur. (Boeri, 2016, s. 33) Aslında Avro Bölgesi’ndeki işsizliği, işsizlik demekten ziyada genç işsizlik olarak ifade etmek daha doğru olabilecek bir durumdur. Çünkü tüm sonuçlar ve tecrübeler bizlere gösteriyor ki, işsiz insanların çoğu genç işsizlerden oluşmakta ve bu durum işsizlik için oluşabilecek en kötü durumlardan biridir. Temelde işsizlik, emek arzının emek talebinden fazla olması anlamına gelse de, emek bir ekonomi için kıt sayılabilecek bir kaynaktır ve onun verimli kullanılmaması daha büyük problemlerin doğmasına neden olabilmektedir. Çünkü insan sermayesi, yıllar geçtikçe yaşlanan, verimliliği düşen bir kaynaktır ve bu kaybolan yılların telafi edilmesi mümkün değildir. Üstelik bu durum genç işsizlik için daha kritik bir anlam taşımaktadır ve genç işsizlik oranının işsizlik oranından daha yüksek olması bölge ve aynı işsizlik türüyle karşı karşıya olan ülkeler için oldukça dramatiktir.

Sonuç olarak, genç işsizliğin ne olduğunu anlamak, işsizlik ile ilgili daha önce gördüğümüz gerçeklerden yola çıkarak, çalışmamızı daha anlaşılır bir hale getirebilecektir. Bu nedenle, bu konunun araştırılmasına girilmeden önce referans yıllar içerisindeki verileri görmek ihtiyacı doğmaktadır.