• Sonuç bulunamadı

2. LATİN AMERİKA SOSYAL YAPISININ SORUNLARI 84 

2.1. Sosyal Yapının Temel Sorun Alanları 84 

2.1.1. Yoksulluk 85 

2.1.1.2. Ekonomik Büyüme ile ve Yoksulluğun Birlikteliği: “Yoksul

Ekonomik büyüme ve yoksulluğun ortadan kaldırılması arasında ne kadar güçlü bir ilişki bulunduğu konusu öteden beri araştırılmakta ve ciddi alan çalışmalarına konu olmaktadır. Latin Amerika söz konusu olunca, bu tür bir ilişkinin var olup olmadığı ve eğer varsa, ne kadar güçlü olduğu konusuna olan ilgi daha da artmaktadır. Bilindiği gibi, Latin Amerika hem dünyanın en yüksek yoksulluk ve eşitsizlik oranlarının görüldüğü hem özellikle son 20–25 yıllık dönemde son derece kapsamlı ekonomik reformların hayata geçirildiği ve hem de bazı bölge ülkeleri başta

185 CEPAL,

http://websie.eclac.cl/sisgen/ConsultaIntegrada.asp?idAplicacion=1&idTema=362&idioma=i, Erişim: 28/05/2011;

World Bank, http://data.worldbank.org/indicator/SI.POV.NAHC/countries/BR?display=graph, Erişim: 28/05/2011.

95

olmak üzere, oldukça yüksek büyüme oranlarının yaşandığı bir bölgedir.187 Bu bağlamda, Latin Amerika’ya ilişkin bir çalışma neticesinde ekonomik büyüme- yoksulluk arasındaki ilişkiye dair somut bulgulara ulaşılacağı düşünülebilir.

Büyüme ve yoksulluk arasındaki ilişki konusunda hâlâ tam açıklığa kavuşturulamamış bazı noktalar vardır. İlk olarak, büyümenin yoksulların gelirlerini hangi kanallar aracılığıyla etkilediği meselesi hâlâ tartışmalıdır.188 Bu konuda ileri sürülen bir görüşe göre büyüme, sosyal programları ve pozitif müdahaleleri destekleyen, ancak bunu yaparken özel sektörü ve yatırımları dışlamayan, daha bol kaynağa sahip bir kamu sektörü yaratabilir ve bu sayede yoksullukta bir gerileme meydana gelmesi beklenebilir.189 İkinci olarak, özellikle küreselleşmenin etkilerinin iyiden iyiye arttığı günümüzde ekonomik büyümenin ülkedeki yoksullara doğrudan bir fayda sağlamadan gerçekleşmesinin ihtimal dahilinde olduğu ve dolayısıyla ekonomik büyümenin yoksulluğu azaltma ile doğrudan ilişkili olamayabileceği iddiası ışığında, yoksulluğu azaltma yöntemi olarak ekonomik büyümeye tek başına güvenmenin yeterli olmayabileceği ve yeniden dağıtıcı politikalarla desteklenmesi gerektiği ileri sürülmektedir.190

Bu açıdan bakıldığında, büyümenin yoksulluğu genellikle emek piyasası ve

hükümetin sosyal harcamaları şeklindeki iki temel mekanizma vasıtasıyla etkilediği

ileri sürülebilir. Kesin olan, büyüme sonucunda ekonomik faaliyetlerin arttığı ve bunun da işgücü talebinin artmasına yol açtığıdır. İşgücü talebinin artması da ücretlerde bir yükselme meydana getirir ve sonuç olarak, yoksulların durumlarında bir iyileşme sağlanır. Ne var ki, insanların işgücüne bu aktarım mekanizmasını haklı çıkaracak şekilde dahil olmaları için bazı koşulların gerçekleşmesi gereklidir. Bu koşullar arasında, eğitim ve vasıf düzeyinin yüksek olması ile sağlıklı bir bedene

187 Leonardo Gasparini, Federico Gutierrez ve Leopoldo Tornarolli, “Growth and Income Poverty in

Latin America and the Caribbean: Evidence from Household Surveys”, CEDLAS(Center for Distributional, Labor and Social Studies), No: 30, Aralık 2005, s. 2.

188 Charalambos G. Tsangarides, Dhaneshwar Ghura ve Carlos A. Leite, “Is Growth Enough?

Macroeconomic Policy and Poverty Reduction”, IMF Working Paper No. 02/118, 2000, s. 2.

189 Ecuador Poverty Report: Volume I, Componenets of a Poverty Reduction Strategy, Document of

the World Bank, Report No: 14533-EC, Washington DC, November 27, 1995, s. iii.

190 De Janvry and Sadoulet, a.g.m., s. 268; Tsangarides, Ghura and Leite, a.g.m., 2; Gasparini,

96

sahip olunması öncelikle sayılabilir.191 Dolayısıyla ekonomik büyümenin mutlaka, istihdam artışını mümkün kılan beşeri sermaye birikimini arttıracak sistematik sosyal politikalarla desteklenmesi gerekmektedir.

Burada kritik olan, yoksullukla mücadelede büyümenin istihdam arttırıcı düzenlemelerle desteklenmesi politikasının önemli olmakla birlikte, sosyal programların tamamı için bir ikame olamayacağıdır. Daha açık bir ifadeyle, büyümenin yanı sıra sadece istihdam ilişkilerine odaklanmak, diğer sosyal programlara olan ihtiyacı kesinlikle ortadan kaldırmamakta ya da bunları önemsiz veya gereksiz kılmamaktadır.192 Çünkü bu programlar mutlak yoksulların sağlıkları ve beslenmeleri için hayati öneme sahiptir ve bunun da ötesinde, yeni fırsatlardan yararlanma ihtimali en düşük olan grupların eğitim, vasıf ve mobilite kapasitelerini arttırmaları açısından da önemlidir.

Bu açıklamalar ışığında konu Latin Amerika açısından değerlendirildiğinde, son 20 yıldaki ekonomik performansın, nüfusun tamamının refah düzeyini arttırmaya yetmediği anlaşılmaktadır. Zaman zaman yüksek büyüme oranları yakalanmış olmasına rağmen, yoksulluk bölge genelinde hâlâ yüksek düzeylerde seyretmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, büyümenin ve elde edilen kazanımların sürekli olamamasıdır. Diğer bir ifadeyle, büyümenin ücret gelirleri ve dolayısıyla yoksulluk ve eşitsizlik üzerindeki olumlu etkileri kalıcı değildir.193 Halbuki başlangıçta, makroekonomik istikrar politikalarının ve yapısal uyum programlarının ticari sektörlerde sağlayacağı büyümenin daha az rekabetçi sektörlerdeki iş kayıplarını ve ücretlerdeki azalmayı telafi edeceği ve bu istihdam fırsatlarının da, artan verimlilikle birlikte, sonuç olarak daha yüksek ücretler doğuracağı savunulmuştur.194

Ne var ki gerçekte bunun tam tersi yaşanmış; söz konusu liberal politikalar neticesinde ulaşılan yetersiz ve istikrarlı olmayan büyüme oranları, sosyal

191 Mauricio Olavarria-Gambi, “Poverty Reduction in Chile: Has Economic Growth Been Enough?”,

Journal of Human Development, Vol. 4, No. 1, 2003, s. 104; John Sheahan, “Effects of Liberalization Programs on Poverty and Inequality: Chile, Mexico, and Peru”, Latin American Research Review, Vol. 32, No. 3, 1997, s.9.

192 Sheahan, a.g.m., s. 10.

193 De Janvry and Sadoulet, a.g.m., s. 269. 194 Korzeniewicz and Smith, a.g.m., s. 17.

97

bütünleşmeyi geliştirmede ve yoksullukla mücadele etmede en etkili mekanizma olan

“ekonomide yeni kayıtlı iş yaratma yeteneğini” zayıflatmıştır. Tatmin edici

performans sergileyemeyen bölge ekonomileri, kamu harcamalarında tam bir istikrar sağlayamamış; böylece sosyal politikalar kendilerinden beklenen etkileri sergileyememiş ve bireylerin sosyoekonomik açıdan kendilerini güvende hissetmeleri sağlanamamıştır.195 Tüm bunlar Latin Amerika’da bugün neden yetersiz bir sosyal içerme düzeyi bulunduğunu da kısmen açıklamaktadır.

Aslına bakılacak olursa, Latin Amerika’daki sorun, sosyal harcamaların hiç arttırılmamış olması değildir. Asıl sorun, bunların koordineli ve etkin bir biçimde yönlendirilmemiş olmasıdır. Örneğin, 1990 ve 1995 yılları arasında Latin Amerika genelinde sosyal harcamaların %27 oranında artmasına karşın, bunun çok azı yoksulların doğrudan faydalandıkları sektörlere ya da programlara aktarılabilmiştir.196 Dolayısıyla sosyal harcamaları arttırarak insanların yoksulluktan kurtulmaları ve büyümenin yoksulluğun azaltılması sürecine katkı sağlaması isteniyorsa, hükümetler mutlaka yoksulları doğrudan hedeflemelidir.

Öte yandan ekonomik büyüme, her ne oranda gerçekleşirse gerçekleşsin, gelir dağılımı eşitsizliğinin Latin Amerika gibi başlangıçta yüksek olduğu ülkelerde, büyümeye daha adil bir gelir dağılımı düzeyinden başlayan ülkelere nazaran, yoksulluk üzerinde daha az etkili olmaktadır. Bu nedenle de yoksulluğu azaltmak için Latin Amerika’nın ya çok yüksek büyüme oranlarına ya da büyümeden oransal olarak en çok yoksulların faydalandırılmasına ihtiyacı vardır. Nitekim 1990’lı yıllardaki büyüme yoksulluk üzerinde sadece çok küçük bir fark yaratmıştır. Çünkü bu büyüme yoksulluğu gidermeye başlama anlamında çok yetersiz kalmıştır ve bu büyümeden yoksullar sadece paylarına düşen küçük miktarlarda faydalanabilmişlerdir; özel bir dağıtım programı uygulanmamıştır.197 Bunun sonucunda da, bölgede zaten son derece bozuk olan gelir dağılımı daha da bozulmuş

195 ECLAC (a), “Social Cohesion: Inclusion And A Sense Of Belonging In Latin America And The

Caribbean”, http://www.eclac.cl/publicaciones/xml/0/29030/Chapter1_SocialCohesion.pdf, s. 20, Erişim: 04/02/2008.

196 Mauricio Olivarria-Gambi, “Poverty Reduction in Chile: Has Economic Growth Been Enough?”,

Journal of Human Development, 2003, Vol. 4, No. 1, s. 104.

98

ve bölge dünyanın en eşitsiz gelir dağılımına sahip bölgelerinden biri durumuna gelmiştir.

Bu yüksek eşitsizlik düzeyinin Latin Amerika’da, büyümenin yoksulluğun azaltılmasına yönelik faydalarını azaltıcı etkisi büyüktür. Çünkü gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu yerlerde yoksullar toplam gelirden nispeten küçük paylar alır. Ravallion bir çalışmasında, yüksek eşitsizliğin yoksulluğun gelir esnekliğini düşürdüğü sonucuna varmıştır. Yüksek eşitsizlik nedeniyle yoksullar sadece toplam gelirden daha az pay almakla kalmaz, büyüme yoluyla oluşan gelir artışları da daha az olur.198 Birdsall ve Londono ise daha net olarak, toprak ve eğitim eşitsizliğinin yoksulların gelirlerinin düşmesine yol açan asıl faktörler olduğunu bulmuştur.199

Bu çerçevede, gelir dağılımı eşitsizliğinin bugünkü yüksek düzeyini sürdürmesi halinde, Latin Amerika’da 2015 yılına kadar yoksulluğun yarı yarıya azaltılması şeklindeki Binyıl Kalkınma Hedefinin gerçekleşmesi için, yıllık ortalama %4’lük bir büyüme hızına ulaşılması gerektiği hesaplanmaktadır. Bu oranda bir büyüme ise bölgenin 1990’lı yıllar boyunca ulaştığı büyüme ortalamasının iki katından yüksektir. Üstelik daha yüksek yoksulluk oranına sahip olan ülkelerin daha yüksek bir büyüme hızına ulaşması gerekmektedir. Dolayısıyla gelir eşitsizliğinin azaltılmasının, ekonomik büyümenin yoksulluğu azaltıcı etkilerini güçlendirdiği kesindir. Hatta Gini katsayısındaki %2’lik ya da 3’lük küçük gerilemeler, kişi başı gelirdeki %60 ya da %70’lik artışların yoksulluk üzerinde neden olduğu azalmaya denk bir etki yapmaktadır.200

Oysa 1995 yılında Latin Amerika’da Gini katsayısı, bölgenin kişi başı gelir düzeyine göre olması beklenenden 25 kat daha yüksek çıkmıştır. Latin Amerika’da gelişmişlik düzeyiyle uyumlu bir gelir dağılımı bulunması halinde, yoksulluğun bugünkü düzeyinin yarısı kadar olacağı ileri sürülmektedir.201 1990’lı yıllar boyunca

198 Martin Ravallion, “Can High-Inequality Developing Countries Escape Absolute Poverty”, World

Bank Policy Research Working Paper 1775, June 1997, s. 4.

199 Nancy Birdsall ve Juan Luis Londono, “Asset Inequality Dose Matter: Lessons from Latin

America”, Inter American Development Bank, OCE Working Paper, March 1997, s. 25.

200 Bouillon ve Buvinic, a.g.m. s. 5.

201 Juan Luis Londono ve Miguel Székely, “Persistent Poverty and Excess Inequality: Latin America,

99

yüksek eşitsizlik ve sosyal dışlanma, büyümenin yoksulluğun azaltılmasına yönelik faydalarını sınırlandırmıştır. Hatta bazı bölge ülkelerinde, normal şartlarda gelir artışının yoksullukta neden olması gereken gerilemeler, gelir eşitsizliğindeki artışların yol açtığı yoksulluk artışlarıyla etkisiz hale getirilmiştir.202

Dolayısıyla ekonomik büyümenin yoksulluğu azaltmada çok önemli bir yeri olmasına karşın, bu konuda izlenmesi gereken en az onun kadar önemli ve gerekli başka politikaların da bulunduğu kesindir. Çünkü ekonomik büyüme yoksulluğun azaltılmasında temel olmakla birlikte yeterli değildir; hatta o ülkede yüksek bir eşitsizlik düzeyi de bulunuyorsa, beşeri sermayeye (okul eğitimi, işyerinde eğitim ya da diğer mesleki eğitimler ve sağlık) de yatırımlarda bulunmak kesinlikle gereklidir. Ayrıca buna ek olarak, toprak reformu aracılığıyla yoksulların mülkiyetini arttırmak, konut edindirme programları geliştirmek, ayrımcı politikaları ortadan kaldırmak ve yoksulları gerektiğinde tersine döngülü sosyal programlar uygulayarak krizlerin ters etkilerine karşı korumak yoksulluğu azaltmada ekonomik büyümeyi destekleyici diğer politikalardır.203 Çünkü ekonomik büyüme tek başına ancak başlangıçtaki yoksulluk oranının çok yüksek olmadığı, buna karşılık okula kayıtlılık oranının ise yüksek olduğu durumlarda yeterli olabilmektedir; eşitsizlik, büyümenin tüm olumlu etkilerini ortadan kaldırabilecek bir güce sahiptir.

Bir başka ilginç nokta da son dönemlerde yapılan bazı çalışmalarda, üretim yapısındaki geniş kapsamlı dönüşümlerin büyümenin eşitsizliği azaltma potansiyelini engelleyebileceği, yani ters etki yapabileceği sonucuna ulaşılmış olmasıdır. Örneğin ECLAC bir çalışmasında, piyasa reformlarının ve ticari liberalizasyonun en fazla istihdam fırsatını, düşük verimliliğe sahip sektörlerde yarattığını ve dolayısıyla da kazananlar -vasıflı ve eğitimli işçiler- ile kaybedenler -vasıfsız ve kayıtdışı çalışan

işçiler- arasındaki mevcut ücret farklılığını daha da derinleştirdiğini bulmuştur. Bu

yaklaşıma göre, bölge ekonomilerinin küresel güçlere açılması yüksek eğitimli çalışanlar için daha fazla getiri sağlarken, daha az eğitimlileri ise

202 Bouillon ve Buvinic, a.g.m. s. 5.

203 Gert Rosenthal, “On Poverty and Inewuality in Latin America”, Journal of Interamerican

Studies and World Affairs, Vol. 38, No. 2/3, Special Double, Summer – Autumn, 1996, s. 27; De Janvry and Sadoulet, a.g.m., s. 268; Korzeniewicz and Smith, a.g.m., s. 27.

100

cezalandırmaktadır.204 Bu da doğal olarak, bölgede zaten yoğun olan ayrımcılığı ve eşitsizliği daha da arttırmaktadır.

Ekonomik büyümenin yoksulluğu ve eşitsizliği kendiliğinden ortadan kaldıramayacağına en güzel iki örnek Arjantin ve Şili’dir. Nitekim Arjantin’de, 1990’lı yıllarda yıllık ortalama %7’nin üzerindeki hızlı ekonomik büyümeye karşın, 1990 yılında %6,3 olan kent işsizlik oranı, 1995 yılında %18,4’e yükselmiştir. Meksika finansal krizinin ardından büyümeye kaldığı yerden devam edilmiş olsa da, işsizlik ancak aşama aşama gerileyebilmiş ve 1998 yılında %13,2 olabilmiştir.205 Hızlı büyüme ile yüksek işsizlik oranının bu alışılmadık birlikteliği, kaçınılmaz olarak yoksulluk oranını da etkilemiştir. Buenos Aires bölgesinde yoksulluk oranları 1989 – 1990 hiperenflasyon döneminde hızla yükselmiş; ancak istikrar çabalarının ilk dönemlerinde çok sınırlı bir gerileme göstermiştir.206

Öte yandan, bölgenin bir başka önemli ekonomisi olan Şili ise, Kosta Rika ve Uruguay’la birlikte bugün için en başarılı sosyal kalkınma istatistiklerine sahip Latin Amerika ülkesidir. Nitekim Şili’nin bu başarısı CEPAL ve Birleşmiş Milletler tarafından da sıklıkla vurgulanmaktadır. Bu anlamda Şili, hem İnsani Gelişim Endeksinde hem de İnsani Yoksulluk Endeksinde Latin Amerika ülkeleri içinde en üst sıralarda yer almaktadır.207

Halbuki Şili, XX. yüzyılın tamamına bakıldığında, aslında %3,3’lük çok da abartılmaması gereken bir büyüme performansı sergilemiştir. Ancak bu düzeyde bir büyüme oranına karşın Şili, yukarıda da ifade edildiği gibi, sosyal göstergeler açısından bölgenin en başarılı ülkelerinden biridir. Bunun en önemli sebebi, kuşkusuz, eğitime ve sağlığa yatırım yapmaya yönelik güçlü bir geleneğinin olması, benzer gelişmişlik düzeyine sahip ülkelere kıyasla bu politikaları daha erken tarihlerde başlatması ve sonuç olarak Latin Amerika’nın geri kalanına kıyasla daha

204 ECLAC (d), a.g.e., s. 56.

205 Economic Report, MESOP(Ministerio de Economia Y Obras Y Servicos Publicos), First

Quarter, 1998, Buenos Aires, s. 55.

206 Nora Lustig ve Ruthanne Deutsch, “The Inter-American Development Bank and Poverty

Reduction: An Overview”, Inter American Development Bank, May 1998, No. POV–101-R, s. 2.

101

başarılı ve yüksek bir beşeri sermaye birikimine sahip olmasıdır.208 Kısaca, Şili’de hem ekonomik büyüme hem de yüksek bir beşeri sermaye birikimi birlikte gerçekleşmiştir.

Arjantin ve Şili örnekleri, ekonomik büyümenin sosyal gelişme için gerekli, ancak tek başına yetersiz olduğunu; bu nedenle, güçlü bir sosyal politika programıyla mutlaka desteklenmesi gerektiğini ve asıl önemlisi, sosyal politikanın da yoksullukta ve diğer sosyal göstergelerde gelişmenin sağlanması açısından en az ekonomik büyüme kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, hızlı bir ekonomik büyüme performansının ve yüksek bir beşeri sermaye birikiminin, yoksulluğun ortadan kaldırılması çabalarının en önemli iki ayağı olduğu açıktır. Çünkü ekonomik büyüme yoksulluğun azaltılmasında yeni fırsatlar yaratmakta ve bu fırsatlardan ancak yüksek ve yeterli bir beşeri sermaye birikiminin mevcut olması durumunda faydalanılabilmektedir.