• Sonuç bulunamadı

ARASINDAKİ İLİŞKİ Ezgi KABACAL

EKONOMİK BELİRSİZLİK

Sandal, karabulut, gürbüz 2003 yılındaki çalışmasında 1935 ve 2000 yılları arasındaki nüfus sayım yılları ele alınmıştır. ABD nüfus dairesi tarafından yapılan ANM hesaplama yönteminin Türkiye içinde kullanılabilir bir uygulama olduğu sonucuna varılmıştır.

Selim, Üçdoğruk 2005 yılındaki çalışmalarında Türkiye’deki doğurganlık davranışını etkileyen faktörleri inceleyerek en küçük kareler yöntemi ve poisson quasi tahmin yöntemi kullanılmıştır. Anne ve babanın eğitiminin çocuğun eğitim düzeyinde güçlü ve pozitif etkisi olduğunu ortaya koymuşlardır.

Güneş 2005 yılındaki çalışmasında Türkiye’de nüfus ile ekonomik gelişme arasında uzun veya kısa dönemli uyum ilişkisinin olup olmadığı analiz edilmiştir. Çalışmada ulaşılan sonuç nüfus artışının ekonomik büyüme üzerine etkisi kısa dönemlidir. Uzun dönemde bile nüfus artışı olumsuz yönde etkilediği sonucunun Türkiye için geçerli olmadığını belirtilmiştir. Çalışmada koentegrasyon ve vektör hata düzeltme modeli kullanılmıştır.

Eryurt 2005 yılındaki çalışmasında Türkiye’deki 1998-2003 yılları arasındaki doğurganlık hızı düşüşü araştırılmıştır. Bongaars ara değişkenler modeli. Türkiye genelinde gebeliği önleyici yöntem kullanımının katkısının değişmediği, istemli düşük ve geçici kısırlık endekslerinin katkılarının azaldığı, katkısı artan tek endeksin evlenme endeksi olduğu sonucuna varılmıştır.

Başel, 2007 yılındaki çalışmasında makroekonomik göstergeler kullanılarak, Türkiye’de kentlerin nüfus artış hızının genel nüfustan fazla olması kırsal göçe bağlanmıştır. Göçlerin önlenebilmesi bölgesel dengesizlikleri azaltıcı politikalar yapılmasına bağlanmıştır.

Şahin, 2008 yılındaki çalışmasında 2008 verileri kullanılarak Avrupa birliği ve Türkiye nüfusu değerlendirilmesi yapılmıştır. Türkiye genç nüfus oranı AB için önemli bir avantaj olarak kabul edilmiştir.

Deliktaş,Usta, Bozkurt, Helvacı, 2008 yılındaki çalışmasında 2001 yılı verileri kullanılarak Türkiye’deki doğum hızı path yaklaşımına göre incelenmiştir. Analiz sonuçları illerin doğurganlık hızı üzerinde sanayileşme düzeyi kentleşme oranı ve kişi başına gelir düzeyinin anlamlı etkileri olduğunu ortaya koymaktadır.

Teletar, Terzi, 2010 yılındaki çalışmalarında Ekonomik büyüme nüfus ve eğitim arasındaki 1968-2006 yılları arasındaki ilişki incelenerek VAR analizi kullanılmıştır. Analiz sonucunda eğitim ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin olumlu olduğu sonucuna varılmıştır. Kişi başına gelir sayısının artmasının yükseköğretim mezunu sayısını arttırdığı görülmüştür.

Demirgil, 2011 yılındaki çalışmasında 1970 ve 2006 yılları arasındaki veriler incelenerek GARCH ve EGARCH modelleri kullanılarak, Türkiye’deki politik istikrarsızlık, belirsizlik ve makroekonomik göstergelerin ilişkisi incelenmiştir. Politik istikrarsızlığın ekonomik büyüme üzerinde negatif ve enflasyon üzerinde pozitif etkisi olduğu, buna karşın döviz kurları üzerinde etkisinin çok güçlü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Akça, Ela, 2012 yılındaki çalışmalarında makroekonomik göstergeler kullanılarak Eğitimim doğurganlığı ve nüfus artışını etkilemesi incelenmiştir. Kadınların iş gücüne katılımı ile doğurganlığın ve nüfus artış hızının azalacağı sonucuna varılmıştır.

Başkaya, Özkılıç, 2017 yılındaki çalışmalarında Türkiye’de doğurganlıkta iller ve bölgeler arasında meydana gelen değişimler ve bunları etkileyen sosyal, ekonomik ve kültürel faktörler makroekonomik göstergelerden yararlanılarak incelenmiştir. Türkiye’de doğurganlık hızında bölgesel farklılıklar olduğu, doğurganlık oranının gittikçe düştüğü sonuçlarına varılmıştır. Doğurganlık seviyesinin batıda düşük doğuda çok yüksek olduğu sonuçlarına varılmıştır.

EKONOMİK BELİRSİZLİK

Ekonomide bir durum hakkında karar alınırken durumun koşulları önceden bilindiği ve karar sonucunda da bir değişiklik olmayan durumlarda belirlilik söz konusudur. Belirsizlikte, sonuçların getirecekleri belirlenmemiştir ve

117 sonuçla ilgili bir tahmin yürütülmemiştir. Ekonomide belirsizliği artıran birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlere örnek politikadaki gelişmeler, ülkedeki sosyo-ekonomik problemler gibi durumlardır. Ekonomik belirsizlikleri oluşturan faktörler önceden kendini belli etmeye başlarlar ve bu durumlar için önlemler alınmalıdır. Örneğin bir ekonomide kriz sinyalleri başladığında şirketler küçülmeye giderler. Küçülme, şirket için o sektörde uzmanlaşmasını kar etmesini sağlayabilir. Ancak istihdam için olumsuz bir durumdur. Küçülen şirketler işsizlik seviyesinin artmasına neden olurlar.

Ekonominin belirsiz olduğu ülkelerde bireyler kararsızlıklar yaşarlar. Yatırım yapmaktan kaçınırlar, yeni kararlar almakta zorlanırlar. Belirsiz bir ekonomide her an her şey meydana gelebilir. Bireyler kendi hayatları hakkında plan yaparken bile tedirginlik yaşarlar. Nüfus artışının sürekli olduğu bir ülke ekonomik belirsizliğin oluşmasına neden olabilecek faktörlerdendir. Gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı sürekli görülmektedir. İş imkânı, üretim konusunda yeterli olan bir toplum daha çok çalışır ve kalkınmaya yardımcı olmaktadır. Kalabalık bir nüfus istihdam sağlanamadığı takdirde işe yaramamaktadır. Ülke kalkınması için fayda sağlayabilecek toplum ekonomik açıdan yararlı bir toplumdur.

Nüfus yoğunluğunun ekonomik büyüme üzerine etkisi oldukça yoğundur. Nüfus yoğunluğu olan ülkelerde istihdam alanı sağlanamıyorsa bu o devlet için negatif bir durum haline gelmektedir. Nüfus çok, üretim az ve çalışma alanı kısıtlı ülkelerde yoksullaşma meydana geldiği görülmüştür. Hızlı nüfus artışı yaşanan ekonomilerde büyümede negatif durumlar meydana gelmektedir. Doğal kaynaklar tükenir, aile içindeki barınma, sağlık, eğitim masrafları azaltılmaya çalışılır. Hızlı nüfus artışının meydana geldiği ülkelerde ekonomik belirsizlikler açısından önlemler alınmalıdır (Terzi, Teletar, 2010). Türkiye’deki nüfus artış oranı ve büyüme rakamları tablo.1de görülmektedir.

Tablo.1 Türkiye’nin 2000 ve 2018 Yılları Arasındaki Nüfus Ve Büyüme Oranları.

Yıllar Nüfus(milyon) Büyüme Oranı

2000 64,3 6,6 2001 65,2 -6,0 2002 66 6,4 2003 66,8 5,6 2004 67,6 9,6 2005 68,4 9,07 2006 69,3 7,1 2007 70,2 5 2008 71,1 0,8 2009 72 -4,7 2010 73,1 8,5 2011 74,2 11,1 2012 75,2 4,8 2013 76,1 8,5 2014 77,2 5,2 2015 78,2 6,1 2016 79,3 3,2 2017 80,3 7,4 2018 81,3 2,5 Kaynak: https://biruni.tuik.gov.tr/secilmisgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.dohttps://data.worldbank.org/indicato r/NY.GDP.MKTP.KD.ZG?end=2018&locations=TR&start=2001&view=chart

118 Tablo.1’de Yıllara göre verilere bakıldığında nüfustaki artışa göre büyüme rakamlarımızda artış görülmediği gözlenmiştir. Nüfus yoğunluğu az iken ekonomik büyüme oranı rakamı daha yüksek çıkmıştır. Ekonomik büyüme rakamı etkileyen tek faktör nüfus değildir. Birçok faktörün büyüme üzerinde etkisi bulunmaktadır. 2001 bankacılık krizi ve 2008 global krizde büyüme oranında negatif durum meydana gelmiştir. Nüfusta oranında artış değişmemiştir.

Tablo.1 deki oranların grafiksel gösterimi grafik.1 de görülmektedir.

Grafik.1 Türkiye’nin 2000 ve 2018 Yılları Arasındaki Nüfus Ve Büyüme Oranları. DOĞUM HIZI ORANI

Türkiye’de doğum hızı oranının gittikçe azaldığı görülmektedir. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum doğurganlık hızını etkilemektedir. Doğurganlık oranı ülkenin ekonomik ve sosyal faktörlerine bağlıdır. Sosyal ve ekonomik faktörler doğurganlık oranında azalma meydana getirmektedir. (Başkaya, Özkılıç, 2017).

Türkiye’de doğurganlığı etkileyen en önemli faktör eğitimdir. Eğitim diğer faktörleri de etkilemektedir. Doğurganlığı etkileyen faktörleri birbirinden ayırmak olanaksızdır. Doğurganlık hızını etkileyen faktörler eğitim düzeyi, sanayileşme, kentleşme, göç, işsizlik ve gelir düzeyi gibi faktörlerdir (Akça, Ela, 2012). Bunların yanında ayrıca Kadınların doğurganlık oranlarını etkileyen birçok durum bulunmaktadır. Kadının günlük çalışma saati, kreş desteği, çocuk yardımı, ücretli annelik izni, daha uzun emzirme izni gibi faktörlerin kadının çocuk sahibi olmasında etkilidir.

SANAYİLEŞME

Sanayileşmede doğum hızı oranında azalış meydana getirmektedir. Sanayileşme ve doğurganlık oranı arasında negatif bir ilişki bulunmaktadır. Çünkü çalışan kadın bireyler bulundukları mevkide çocuk sayısına, aile büyüklüğüne karar vermede önemli bir görev üstlenmektedirler. (Akça, Ela, 2012). Türkiye’de sanayileşme 1960 yılından itibaren gelişim göstermiştir. Sanayileşmenin genellikle kıyı bölgelerde meydana geldiği görülmektedir. Kıyı bölgelerde sanayileşmenin etkisiyle doğurganlık azalmış, doğu bölgelerinde tarımla ve hayvancılıkla geçimini sağlayan toplumlarda doğurganlık oranında bir azalma meydana geldiği görülmemiştir(Başkaya, Özkılıç, 2017).

Çocuğun maliyeti ve ekonomik getirisi aile bireyleri için oldukça önemlidir. Sanayileşme doğurganlık oranını önemli oranda etkilemektedir. Sanayileşmenin ilk aşamalarında çocuk sahibi olmanın maliyeti azdır. Bu evrede sanayileşme yeni ortaya çıktığı için gelirde bir artış görülmektedir. Gelirdeki artış erken evlenmeyi meydana getirmektedir. Bu durumda sanayinin ilk evrelerinde doğurganlık oranında artışlar görülmektedir. Sanayileşmenin gelişim gösterdiği dönemlerde kadının iş gücüne artış göstermesi, gelişen bölgelere göç yaşanması, istihdam olanaklarının artması çocuğun maliyetinin artışına sebep olmaktadır. Bu hane halkı gelirini azaltmaktadır ve doğum hızı oranında düşüler yaşanmaktadır (Başkaya, Özkılıç, 2017).

Tablo.2 Türkiye’nin 2000 ve 2018 Yılları Arasındaki Ekonomik Faaliyetlere Göre İstihdamın Dağılımı (%) : Sanayi, Tarım Sektöründe Çalışan Kadın Oranları Ve Doğurganlık Oranı Verilmiştir.

-20 -10 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 Nüfus(milyon) Büyüme Oranı

119

Yıllar Ekonomik Faaliyetlere

Göre İstihdamın Dağılımı (%) : Sanayi sektöründe çalışan kadın oranı

Ekonomik Faaliyetlere Göre İstihdamın Dağılımı (%) : Tarım sektöründe çalışan kadın oranı Doğurganlık Oranı, Toplam (Kadın başına doğum sayısı) 2000 13,2 60,5 2,69 2001 12,1 63,3 2,66 2002 13,7 60 2,64 2003 13,4 58,5 2,62 2004 16,1 50,8 2,60 2005 16,6 46,3 2,58 2006 16,3 43,6 2,57 2007 16,1 42,7 2,56 2008 15,7 42,1 2,55 2009 15,3 41,6 2,53 2010 15,9 42,4 2,51 2011 15,2 42,2 2,49 2012 14,9 39,3 2,48 2013 15,3 37 2,47 2014 17,1 32,9 2,46 2015 16,1 31,4 2,45 2016 15,9 28,7 2,44 2017 15,6 28,3 2,43 2018 16 26,1 --- Kaynak: https://biruni.tuik.gov.tr/secilmisgostergeler/anaSayfa.do https://data.worldbank.org/indicator

Tablo.2’e göre 2000 ve 2017 yıllarına göre türkiye’de sanayi sektöründe çalışan kadın oranı sürekli artış göstermiştir. Tarım sektöründe kadın çalışan oranında azalma mevcuttur. Bu iki göstergenin yanında doğurganlık oranı rakamlarına bakıldığında azalış meydana geldiği görülmektedir. Sanayi sektörünün gelişmesi ile birlikte kadınlar, tarım sektöründen sanayi sektörüne yönelmişlerdir. Yaşam şartlarının zorluğu, kadınları maddi açıdan sanayide çalışmaya yöneltmiştir. Sanayideki gelişim tarım sektöründe çalışan sayısını azaltmıştır.

KENTLEŞME

Kentleşme durumu da sanayiyle benzer özelliktedir. Kentlerde çocuk büyütmek kır kesimine göre daha maliyetlidir. Kırda çocuğun üretime etki sağlama ek iş gücüdür. Ancak kentlerde böyle bir durum söz konusu değildir. Kentlerde yaşam kalitesi yüksek olduğundan bebek ölüm oranları azalmaktadır. Bu durum doğurganlık oranında da azalış meydana getirir (Başkaya, Özkılıç, 2017). Kentsel alanlarda yaşayan kadınların eğitim olanakları daha fazladır. Eğitim erken evlenmeyi zorlaştırırken, iyi eğitimli bireylerin geç evlenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle doğurganlık hızında bir düşüş yaşanmaktadır. Türkiye’de kentlerde yaşayan kadınların iş gücüne katılımı doğurganlık oranının azaltır (Akça, Ela, 2012).

Kentlerde yaşam kalitesinin yükselmesi ile birlikte sağlık hizmetlerinin ve sosyal yaşamın kalitesinin artması çocuk ölümlerinde azalma meydana gelmektedir. Bu azalma doğurganlık seviye sinide azaltmaktadır. Kentleşme ile birlikte geleneksel değer yargıları değişmektedir. Modern aile yapısı evliliğin çekiciliğine yitirmesine sebep olmaktadır. Evlilik yaşı gecikmektedir. Kentlerde doğumun kontrol altına alınmasının daha kolay olması

120 doğurganlık oranını azaltmaktadır. Kırdan kente göç aşamasında, alışma sürecindeki doğum hızında artış yaşanması kent nüfusunu artırmaktadır. İç göç kentlerde doğurganlığı önemli derecede etkilemektedir. İç göç kentlerde doğurganlık oranını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. (Başkaya, Özkılıç, 2017).

Yıllara göre kaba doğum ve ölüm hızı oranları tablo.3 de görülmektedir.

Tablo.3 Türkiye’nin 2000 ve 2018 Yılları Arasındaki Kaba Doğum Hızı ve Kaba Ölüm Hızı Oranları.

Yıllar Kaba Ölüm Hızı (Her 1000

Nüfus)

Kaba Doğum Hızı (Her 1000 Nüfus) 2000 7,3 21,6 2001 6,9 20,3 2002 6,6 18,6 2003 6,3 17,9 2004 6,1 18,1 2005 5,9 18,2 2006 5,7 18,1 2007 5,6 18,4 2008 5,5 18,2 2009 5,1 17,6 2010 5 17,2 2011 5,1 16,9 2012 5 17,2 2013 4,9 17 2014 5,1 17,5 2015 5,2 17,1 2016 5,3 16,5 2017 5,3 16,1 2018 5,4 16,2 Kaynak: https://biruni.tuik.gov.tr/secilmisgostergeler/anaSayfa.do

Tablo.3’de 2000-2018 yıllarına göre Türkiye verilerine bakıldığında yaşam kalitesinin artmasıyla birlikte ölüm hızı oranında bir azalış meydana gelmiştir. Gelişmiş ülkelere göre doğum hızı oranımız artış göstermektedir. Ancak genel itibariyle doğum hızı oranı rakamları azdır.