• Sonuç bulunamadı

2.2. Dördüncü Sanayi Devrimi Ekonomisi

2.2.1. Büyüme ve Üretkenlik

2.3.2.4. Eğitimin Merkezine İş Oluşturma Anlayışını Yerleştirme İhtiyacı

Küresel işsizlik sorununun çözümünde kısa vadeli ekonomi politikaları ve ticari düzenlemeleri de dâhil olmak üzere çok çeşitli yaklaşımlar benimsenebilir. Ancak uzun vadede, küreselleşme ve teknolojik değişikliklerin yenilikçiliği demokratikleştirmesiyle iş yaratmak için mümkün hale gelen avantajlardan yararlanmak isteyen daha fazla girişimci insana ihtiyacımız vardır. Neredeyse tüm dünyanın bir istihdam kriziyle karşı karşıya olduğu şu sıralar gelecekte ortaya çıkacak muhtemel ihtiyaçlarımızı karşılamak ve yeni işler yaratmak için uzun vadede sadece birkaç kişinin değil, herkesin bir girişimci gibi düşünüp hareket edebilmesi oldukça önemlidir. Auerswald (2012) bu durumun nedenini şu cümlelerle açıklamaktadır:

“Bir XV. yüzyıl köylüsünün bakış açısından bakarsak… bu köylünün XX. yüzyıl ekonomisinde yer bulabilmek için kendini işçi sınıfına dönüştürmek zorunda bırakıldığı gibi, fabrika işçileri de XXI. yüzyıl ekonomisinde potansiyellerini gerçekleştirebilmek için kendilerini birer girişimciye dönüştürmek zorundadırlar”.

Bunun en temel nedeni, XXI. yüzyılda ekonomik devrimi yönlendirecek itici güçlerden birisinin girişimci bireylerin yarattığı yeni ürün ve hizmetler olmasıdır. Yenilikçilik, istihdam yaratma ve sosyal güçlenmeyi artırarak büyüme, iyileşme ve toplumsal ilerlemede büyük bir etkiye sahip, büyük bir güç olan girişimcilik, hiçbir zaman bugün dünyanın küresel ekonominin çok ötesine geçen büyük zorluklarla karşı karşıya olduğu kadar önemli olmamıştır.

Friedman (2012)’a göre küresel dünyadaki teknolojik yeniliklerle birlikte yapılan işlerin teknoloji tarafından metalaştırılma, taşerona verilme veya bilgisayarlar tarafından yapılabilme riskleri arttıkça tüm bireyler de yeri doldurulamayan işleri yapabilmenin bir yolunu bulmak zorunda kalacaklardır. Giderek uzmanlaşan pazar içinde yeniliğin önemi artarken bireylerin ayakta kalabilmesi için bir nevi yeni talepleri değerlendirecek girişimlere imza atmaları zorunlu hale gelecektir. Gardner (2006a), çocuklarımızın bundan sonra ‘Makinelerin yapamadığı’ işleri yapabilecek bilgi ve beceri ile donatılması gerektiğini işaret ederken aslında kolayca dijital ortama aktarılıp transfer edilemeyen ve gelecekte dokunulmaz olabilmelerini sağlayacak girişimci aktivitelere yönelmeleri gerektiğinin altını

çizmektedir. Davidson (2012) günümüzdeki ilkokul öğrencilerinin yaklaşık %65’inin gelecekte henüz var olmamış mesleklerde çalışmak zorunda olacaklarını iddia etmiştir. Rifkin (2014)’e göre, iki bin kuşağı ve onların çocukları hem sanayide hem de iş birliğine dayalı ekonomide yaşamak ve çalışmak üzere eğitilmek zorundayken onların çocukları git gide yatay hareket edebilecekleri, girişimciliğin ön plana çıktığı bir ekonomide istihdam edileceklerdir.

Bugün okula başlayan çocukların birçoğunun gelecekte dijitalleşmeyle birlikte ortaya çıkan büyük veri, yazılım ve tasarıma dayalı yeni iş kollarında ya da henüz icat edilmemiş işlerde çalışmak zorunda kalma ihtimali oldukça yüksektir. Nitekim önümüzdeki tabloda gittikçe sonsuzlaşan ihtiyaçlarımıza, bollaşan kaynak ve imkânlara, teknolojik araçların hiç olmadığı kadar hazır olmasına ve hatta geleneksel işlerin dahi en az girişimcilik kadar riskli hale gelmiş olmasına rağmen tüm dünyada toplumlardaki girişimcilik oranları halen çok düşük seviyelerde seyretmektedir. Girişimciliğe şiddetle ihtiyaç duyulduğu ve devletler tarafından desteklendiği, kullanıma hazır kişisel üretim araçları ve kolayca erişilebilen küresel müşteri tabanıyla potansiyellerin arttığı, geleneksel olarak tabir edilen rutin işlerin yerini otomasyona bırakarak en az girişimcilik kadar riskli hale geldiği Endüstri 4.0’a hazırlık dönemde neden daha fazla insan girişimciliği tercih etmemektedir? Girişimcilik niyetine ilişkin son çalışmalar bize, toplumların ortak bir sorunu olarak girişimci ruh eksikliğini göstermektedir.

Avrupa’ya bakıldığında eğitim ve öğretim sistemlerinin istihdam edilebilirlik için doğru becerileri sağlamada yetersiz kaldığı görülmektedir. 2006 yılında hem Avrupa Parlamentosu hem de Konseyinin istihdam ve sosyalleşme açısından kritik olan temel ve yatay yeterliklerin geliştirilmesi tavsiyelerine rağmen bugün elde edilen sonuçlar hayal kırıklığı oluşturmaktadır. Avrupa eğitim ve öğretim sistemleri istihdam edilebilirlik için doğru girişimci yeterlikleri sağlamada yetersiz kalmaktadır (European Commission, 2013). 2012’de Avrupa Komisyonu için Eurobarometer tarafından 42 binin üzerinde katılımcıyla gerçekleştirilen bir anketin sonuçları AB katılımcılarının %58’inin bir çalışan olarak çalışmayı tercih ettiğini, %55’inin kendi işinde çalışmayı gerçekleştirilemez bulduğunu ve %50’sinin okul eğitiminin kendilerine inisiyatif veya girişimci bir tutum geliştirmelerinde yardımcı olmadığını düşündüklerini sadece %28’inin okul eğitimi sayesinde girişimciliğe ilgi duymaya başladığını ortaya çıkartmıştır (European Commission, 2015, January).

Günümüzde ‘X Kuşağı’ olarak bilinmesine rağmen Tulgan (1999)’a göre çok yakın zamanda ‘G Kuşağı’ olarak isimlendirilecek yeni nesilde yetişen her bir çocuk gelecekte kariyer

olarak girişimciliği seçmede özgürdür. Ancak iş yaratmaya değil, iş bulmaya odaklanan mevcut eğitim sistemimiz içerisinde öğrencilerin girişimcilik zihniyetleri baskılanmaktadır. G Kuşağının bireylerinin kariyer olarak girişimciliğe yönelmesinde etkili olan girişimci zihniyet eksikliğine içsel faktörler kadar çevresel faktörlere bakarak yorumlamada bulunabilmek mümkündür. Bu faktörlerden birisi de girişimci zihniyetin şekillenmesinde etkili olan okul sistemi ve onun bağlı olduğu toplumsal yapıdır.

Girişimciler tarih boyunca hep var olmalarına rağmen genellikle sayı bakımından toplum içinde azınlıkta kalmıştır (Landes, Mokyr, & Baumol, 2010). Zira sosyal statüleri, zamana ve mekâna göre değişim göstermesine rağmen, kendi işini kurmanın çok fazla sermaye ve kaynak gerektirmesi ve her şeyden önce girişimciliğin toplum tarafından riskli bir iş olarak görülmesi hiçbir zaman değişmemiştir. Tercihen büyük bir şirkette başkalarının emri altında istihdam edilmenin daima kendi işini başlatmaktan daha güvenilir olduğun kabullenilmesiyle birlikte toplumda eğitim al ve iş bul anlayışına sabitlenmiş geleneksel bir zihniyet benimsenmiştir. Özellikle önceki sanayi devirlerinde orta sınıfın oluşmasında etkili olan bu zihniyet aynı zamanda eğitim sisteminin şekillenmesine de çok fazla etki etmiştir. Gelenekselleşmiş zihniyetin en karakteristik özelliklerinden birisi bireylere sunduğu yaşam boyu istihdam ve iş güvenliği sayesinde onları hareketsizleştirmesidir. Dolayısıyla çalışma yaşamlarında bu anlayışla hareket eden bireylerin tezat bir durum oluşmadıkça ilk başladıkları iş yerinde on yıllarca çalıştıktan sonra emekli olabilmeleri mümkün olabilmiştir. Tahminen bir nesil öncesine kadar endüstriyel devrimin baskın iş modeli – iyi maaş ve düşük nitelik gerektiren, yerini daha maliyet odaklı ve küresel rekabetçi bir iş ortamına bırakmaktadır. Yaşanan değişimler, düşük nitelikli işleri yok ederken yüksek nitelikli ve BİT genel ve uzmanlık becerisi gerektirenleri daha değerli hale getirmektedir. Bu da beşikten mezara kadar aynı becerilerle aynı işi yapmaya dayanan iş güvencesi anlayışında olası bir temel kaymanın göstergesidir. Brenda Kowske ve arkadaşlarının farklı nesillerden binlerce bireyler yaptığı araştırma sonucu bu kaymayı doğrulamaktadır. Araştırmaya göre günümüz gençleri anne ve babalarının aksine istihdamda yaşanacak bir sonraki küçülme turuna kadar pozisyonlarını sürdürebildikleri sürece memnun olmaktadırlar (Kowske, Rasch, & Wiley, 2010).

Girişimcilik bugün bile riskli görünebilmektedir, ancak buraya kadar tartışılan teknolojiye dayalı ilerleyişler kitle girişimciliği için kusursuz bir fırtına oluşturmuş ve girişimciliği ekonomik yaşamın yalnızca gerekli değil aynı zamanda uygulanabilir bir alternatifi haline gelmiştir (Zhao, 2012). Gel gör ki bu anlayış değişikliği teknolojinin değişimi kadar hızlı

gerçekleştiği için geleneksel işlerle ilgili algılanan istikrar ve fayda da kademeli olarak düşmektedir. Çocukların gelecek kariyerleri ve istihdamlarını garantiye alma gibi bir durum bundan sonra söz konusu olmayabileceği için iş ortamların geleneksel zihniyet beklentisi de değişmektedir. Çünkü büyük firmalarda hayat boyu istihdamın getirdiği faydalar neredeyse kaybolmak üzeredir.

Kısacası istemsiz olarak sürekli değişen işler hareketsizlik yerine yeni standart haline gelmekte, girişimci etkinlik ve davranışlar daha değerli hale gelmektedir (Singer vd., 2015). Ancak bireylerin toplum içindeki davranışları bu yeni standardın aksine hareket ettiklerini göstermektedir. Küresel girişimcilik endeksi 2014 raporuna göre, gelişmiş ülkelerde yaşayan 18-64 yaş aralığındaki bireylerin önümüzdeki üç yıl içinde girişimcilik faaliyetlerinde bulunma hedeflerini kapsayan girişimcilik niyetleri %12 iken, gelişmemiş ülkelerde bu oran %40’tır. Başka bir araştırmada, üniversiteyi bitirdikten sonra kendi işini kurmayı düşünenlerin oranı %44 olarak bulunmuştur. Araştırma sonucunda kendisini girişimci bir kişiliğe sahip olarak görmeyen, aile ve yakın çevresinde girişimci kişiler olmayan, ailede alınan kararlara aktif katılmayan bireylerin girişimci niyetlerinin daha düşük olduğu görülmüştür (Çelik, İnce, & S., 2014).

Küresel Girişimcilik Araştırmaları Derneği (GERA)’nin 1999’dan beri yayınladığı Küresel Girişimcilik Monitörü (GEM) 2010 yılı raporu dünya nüfusunun %50’sini ve dünya GSYİH’sının %84'ünü kapsayan yaklaşık 60 ekonomiye ait veriler yer almaktadır. Rapora göre çalışmaya dâhil edilen 22 gelişmiş ülkede 18-64 yaş arasındaki bireylerin yalnızca %5,6’sı aktif olarak iş kurma girişimlerinde bulunmuştur (Kelley vd., 2011). 83 ülkenin katıldığı 2011 yılı kamuoyu anketine göre nüfusun ortalama %8’i 12 ay içinde bir iş başlatmayı planlamaktadır. Bu oran Kuzey Amerika ‘da %7; AB’de %4; Asya’da %8; Sahra altı Afrika ülkelerinde %20’dir (Badal & Srinivasan, 2011).

Ülkemize ise bundan çok farklı bir durumun gözüktüğü söylenemez. KOSGEB öncülüğünde ilk defa gerçekleştirilen bir araştırmada katılımcıların %32’si girişimci niyetleri olduğunu belirtirken, başarısızlık korkusu nedeniyle girişimcilikten uzak duranların oranı 67%’tir (KOSGEB, 2014). Hata yapma korkusu çoğu zaman girişimcilik niyetlerini girişimcilik aktivitelerine dönüştürme boyutunda engelleyici bir faktör olabilmektedir (Singer vd., 2015). Küresel Girişimcilik Endeksi Türkiye 2010 sonuçlarına göre ülkemizdeki bireylerin girişimcilikten çekinmelerinin en önemli nedenlerinden birisi eğitim düzeyidir. Rapora göre ülkemizde eğitim düzeyi arttıkça bireylerin gösterdiği girişimci etkinlikleri de ters orantılı olarak azalmaktadır (Karadeniz, 2010). 2014 yılı verileri lisans ve lisan üstü eğitime sahip

olan girişimcilerin oranının %52’den %34’e düşerek eğitimli kişilerin girişimcilik faaliyetlerine katılımında ciddi azalma yaşanmaya devam ettiğini göstermektedir (Karadeniz, 2014).

Girişimcilik niyeti, bireyin gelecekte girişim etkinlikleri başlatmasına yönelik en önemli göstergelerden birisidir (Arab & Sofiyabadi, 2013). Girişimcilik niyetindeki bu eksikliğin kapatılabilmesi bireylerin girişimciliği riskli bir hayat tarzı olarak değil, bir yaşam biçimi olarak görmelerine bağlıdır. Eğitim sistemimiz girişimcilerin ekonomiye yeni istihdam alanları açarak yaptığı katkıyı kutlayabildiğinde öğrencilerin girişimciliği gelecekte kendi kendine yetebilmeleri için bir kariyer seçeneği olarak görmelerinin de önü açılacaktır (The Aspen Institute, 2008). Çünkü girişimci ruh eksikliği iş arama ve emir beklemenin öğretildiği çalışanlar yetiştirmeye odaklanmış bir eğitim geleneğinin sonucudur (Zhao, 2012).

XXI. yüzyıl ekonomisi sadece okuma, yazma ya da matematik gibi geleneksel becerilerin değil, aynı zamanda teknolojik açıdan yetkinliğin ve öz yönlendirmenin de geliştirilmesini gerektirmektedir. Yeniliğin hızıyla birlikte, çocuklarımızın yapacağı işlerin birçoğu henüz hiç var olmamış durumda. Diğer yandan geleneksel olarak tabir edilen mevcut sistemi genç bireylere söyleneni yapmayı, gerçekleri yeniden üretmeyi ve alt mesaj olarak eğitimlerini bitirdikten sonra ücretli bir işte çalışmayı öğreterek girişimci niteliklerinin gelişimini bastırmaktadır. Okuldan ayrıldığında hangi işlerin var olacağının bilinmediği bir ekonomide bundan sonra ‘hazır iş’ zihniyetine bel bağlamanın pek de akıl karı gözükmediği düşünüldüğünde değişim süresince doğan bu çocukların eğitim süresince girişimcilik niyetlerini attırmayı sağlayabilecek bir anlayışla yetiştirilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır. Girişimcilik yenilikle, risk almakla, hatalar yapmak ve onlardan öğrenmekle ve en önemlisi kendi işi oluşturmayla ilgilidir. Dolayısıyla girişimcilik öğretiminin ulusal refah ve küresel rekabet gücünü üzerindeki etkilerinin ortaya çıkabilmesinde daha fazla bireyin yeterli bilgi ve becerilerle donatılmış olarak yetiştirilmesi önem kazanırken, çocuklarımızı her zamankinden daha fazla süregelen girişimciler olarak eğitme ihtiyacımız giderek artmaktadır (The Aspen Institute, 2008).

Eğitim anlayışımızın odak noktasına iş oluşturma zihniyetini yerleştirilebilme konusunda atılacak adımlardan ilki, yetkinliğe dayalı öğrenme ve öğretimi (European Commission, 2017) geliştirme amacıyla öğretim programına dâhil edilecek girişimcilik öğretimidir. Avrupa Birliği, Europe 2020 ve South East Europe 2020 stratejik hedeflerinde yer verdiği sürdürülebilir 21.yy ekonomisini yaratabilmek için herkesin bir girişimci gibi düşünmesi ve

davranmasını sağlayacak ön şartın girişimcilik öğretimiyle şekilleneceğini savunmaktadır. Bu durumun nedeni, bugün okullardaki öğrencilerin geleceğin girişimcileri olacağı şeklinde açıklanmıştır (SEECEL, 2014a). Bu stratejik hedeflerde yaratıcılık, yenilikçilik ve girişimciliğin öğretim programına yerleştirilmesi ihtiyacına vurgu yapılmaktadır.