• Sonuç bulunamadı

2.2. Dördüncü Sanayi Devrimi Ekonomisi

2.2.1. Büyüme ve Üretkenlik

2.3.2.3. Eğitim Sisteminin Girişimcilik Yeterlik Üzerindeki Yan Etkileri

Sosyal bir perspektiften bakıldığında hem girişimcilik hem de eğitimin toplumsal birer unsur olarak ekonomik büyümede önemli olduğu; özellikle deneysel çalışmalarda eğitimin büyümenin bir fonksiyonu olarak tanımlandığı bilinmektedir. Bu bağlamda eğitimin de gençlerden başlayıp okulda daha girişimci bir kültür yaratılmasına büyük ölçüde katkıda bulunduğu kabul edilmektedir (European Commission, 2004). Son zamanlarda girişimcilikle ilgili yayınlanmış çok sayıda çerçeve raporda (Curth vd., 2015; SEECEL, 2014a; The Aspen Institute, 2008; Verheul, Wennekers, Audretsch, & Thurik, 2001) eğitimin toplum içinde aktif girişimci etkinliklerin düzeyini belirleyici faktörlerden birisi olarak tanımlanmış olması son derece dikkat çekicidir.

Gelecek nesilleri yeni iş gücü becerileriyle yeni çalışma ortamlarına hazırlayabilmemiz için eğitim sisteminin bireyler üzerindeki yan etkileri ve iş oluşturma zihniyetine geçiş zorluklarının üstesinde gelebilmemiz gerekmektedir. Bunun için toplum, okul ve iş dünyası arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine, iş süreçlerinde fiziksel ve dijital sınırların erimesiyle ortaya çıkan yeni iş yapma biçimlerinin değerli kıldığı bilgi ve becerilerin sınıfa taşınmasına ihtiyaç vardır. Mevcut çalışma sonuçları ve stratejik raporlar göstermektedir ki; girişimcilik okullarından girişimci okuryazarlığı olan bir topluma doğru yol alabilmemizi sağlayacak kilit ajanlar eğitim kurumlarıdır (SEECEL, 2013). Geleceğin girişimcilerinin bugünün okullardaki öğrenciler olduğu bilindiğine göre (SEECEL, 2014a) girişimci zihinleri destekleme ve her bir bireye girişimcilik okuryazarlığı kazanma fırsatı sağlayan girişimcilik öğretimi üretim kapasitesi yüksek, yenilikçi ve esnek bireyleri yetiştirmenin yeni bir yolunu temsil etmektedir. Başka bir ifadeyle gençlerde girişim ruhunu cesaretlendirme arzusu, en

azından daha uzun vadede istihdam, büyüme, rekabet gücü ve yenilik alanında ilerleme kaydetmenin bir ön şartıdır ve bu ön şartı sağlama konusunda eğitim katkıda bulunabilir (European Commission, 2004).

Lakin gelecekte girişimci bir iş gücü oluşturabilmek istiyorsak öncelikle bugünkü eğitim sistemimizin gerçek problemleriyle yüzleşmemiz ve bu iş gücünü oluşturabilecek yegâne araçlardan birisi olan eğitim sistemimizi bu sinyaller doğrultusunda yeniden şekillendirmemiz gereklidir. Günümüz ekonomisinde iyi bir ücret kazanmak isteyen çoğu öğrenci en azından yüksek lisans eğitimine ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Nitekim mevcut işlerin yaklaşık yüzde 85'i ve en hızlı büyüyen ve en çok para kazanan işlerin neredeyse yüzde 90’ı artık orta öğretim sonrası eğitim gerektirmekte hatta imalat işleri bile yüksek lisans sonrası eğitim ve becerileri büyük oranda gerektirir hale gelmiştir (Wagner, 2008). İster düşük ister yüksek vasıflı olsun artık tüm çalışanlar için eğitim yeni ekonomiye uygum sağlayabilmede oldukça önemli bir faktördür.

İnsan kaynaklarını bir sermaye biçimi olarak gören bu bakış açısı yeni değildir. Bu anlamda eğitim de uzun zamandır insan kaynaklarının geliştirilmesinde önemli bir araç olarak kabul edilmektedir. Kökleri sanayi devrimine dayanan bu sistemin, iyi organize edilmiş sıkı denetlemelere tabii yapısıyla önceden tanımlanan içeriklerin öğretilmesinde oldukça etkili olduğu bilinmektedir. Kourilsky (1980) eğitim sisteminin odağının yaratıcı düşünmeyi değil, analitik düşünme üzerine yapılandırıldığını belirtmiştir. Yaratıcı düşünme, yeni olanaklara açık olmayı işaret ederken, analitik düşünme sabit cevaplar yol açan gerçeklerin açıklanmasını hedeflemektedir (Kuip ve Verheul, 2003). Geleneksel okul sistemi Gardner (2006b)’ın tek tip okul anlayışı adını verdiği, öğrencilerin birbirine benzemesine neden olan ve yüksek düzeyde güven üzerine kurgulanmış bir anlayışa dayanmaktadır. Tam aksine girişimcilik ise, farklı ilgi alanları, fikirleri ve niteliklere sahip bireylerin oluşturduğu çeşitlilik ve belirsizliğin hâkim olduğu şartlar altında fırsatlar üretmeyle problemlere yaratıcı çözümler sunmayla ilişkilendirilmektedir.

Kim (2011) tarafından yapılan bir tarama araştırmasına ait sonuçlar okula devam eden çocukların ve yetişkinlerin son 20 yılda yaratıcılık becerilerinde önemli bir düşüş olduğunu ortaya koymaktadır. Land ve Jarman (1992) tarafından yapılan bir araştırmaya göre 5 yaşında %98’i yaratıcı olan çocuklardan 5 yıl sonra %32’sinin, ikinci 5 yıl sonra ise sadece %10’unun yaratıcı olduğu tespit edilmiştir. Aynı test iki yüz binden fazla yetişkine uygulandığında ise yalnızca %2’si yaratıcı bulunmuştur. Araştırma sonucunda okul süresince gözlemlenen bu düşüşün toplumsal ve ailesel sebeplere bağlı olabileceği fakat en

önemli nedenin eğitim sistemi olduğu belirtilmiştir. Başka bir araştırmada Kourilsky (1980)’nin ilkokul öğrencileriyle yaptığı bir çalışmada; okula başladığında %25 olan risk alma ve inisiyatif gösterme gibi önemli girişimcilik niteliklerini gösterme oranının ortaokulda %3’e kadar düşmesi bu durumu kanıtlar niteliktedir. The Aspen Institute (2008) raporuna göre öğrencilerle yapılan kapsamlı anket sonuçları Amerika’da nispeten yüksek olan okul bırakma oranlarında eğitim sisteminden kaynaklanan önemli faktörlerin rol oynadığını göstermektedir. Rapora göre bu faktörlerin büyük bir çoğunluğu okulda öğrenilenlerle gelecek yaşamdaki başarı arasındaki ilişkinin gösterilmiyor olmasıyla alakalıdır.

Daniel Pink (2005), günümüz küresel ekonomisinin yaratıcılığı gittikçe artan bir şekilde bilginden daha fazla ödüllendireceğini iddia etmektedir. Ona göre ekonomide çalışanlardan beklenti, adım adım prosedürler ve bilgi detaylarından bilgiyi sentezleyerek karmaşık problemlere yenilikçi çözümler geliştirme yeteneğine geçiş yapmaktadır ki son yıllarda ortaya çıkan yeni işlerin büyük çoğunluğu çalışanların bilgi ve yargılarıyla kararlar almak zorunda oldukları karmaşık ve buluşsal işlerdir (Bradford, Manyika, & Yee, 2005). Bu tür işler, genellikle alınan karardan sonra sorgulama ve gerektiğinde yeniden karar almayı gerektiren yaratıcı bir sürece dayanmaktadır. Ancak sınıflar ise karmaşık ve yaratıcı problem çözmeyi teşvik etmek yerine, adım adım bir süreç izleyen rutin görevleri öğretme eğilimi göstererek bunun tam tersi yönde hareket etmektedir. Yaratıcılık gibi üst düzey bilişsel becerileri sırf standartlaştırılmış bir başarı testinde ölçemiyor olmamız onu göz ardı etmemiz gerektiği anlamına gelmemektedir(Pink, 2005; Robinson, 2011).

Esasen yaratıcılık insanidir, bizim içimizde var olduğu için insan tabiatının ve deneyimlerinin bir parçasıdır Zhao (2012). İnsanlar mevcut durumu sorgulama ve geliştirmek için oluşturma ve yenilik yapma arzusu ve potansiyeliyle doğarlar. Okullardaki standart test akımı ise bu potansiyelin eğitim hayatı boyunca yaşanan tecrübelerle güçlendirilmesi yerine baskı altına alınmasına neden olmaktadır. Çocuklar bir kez okula başladıktan sonra yaratıcılıkları (Gardner, 1982) ve merakları (Wagner, 2008) zaman içinde azalmaktadır. Bir yandan doğuştan girişimci bireyleri baskılayarak diğer yandan kullanılan yöntem ve yaklaşımlarla girişimci becerilerin düzeyini azaltan mevcut eğitim sistemi, bireyler üzerinde oluşturduğu bir takım yan etkiler nedeniyle toplumdaki girişimcilik etkinliklerinin düzeyini de doğrudan etkilemektedir.

Zhao (2012) gerçekleştirdiği bir deneysel çalışmada 2010 ve 2011 yıllarına ait Küresel Girişimcilik İzleme (Global Entrepreneurship Monitor) raporları ile PISA 2009’a katılan

ülkelerin verilerini eşleştirilerek analiz etmiştir. Araştırma sonucunda üç farklı alandaki PISA sonuçları ile girişimcilik aktivitesi göstergelerini içeren her bir GEM faktörü arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde negatif bir ilişki bulunmuştur. Bu sonuç araştırmacı tarafından PISA’da iyi performans gösteren ülkelerdeki bireylerin, girişimci bir aktiviteye niyetlenme veya girişimci aktivite yürütme düzeylerinin düşük olduğu, yüksek PISA puanları üreten gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerinin hata yapmaktan daha çok korkan bireyler yetiştirdiği şeklinde yorumlanmıştır. Başka bir deyişle, eğitimsel kaliteyi ölçmede yaygın olarak kullanılan test ölçüm sonuçları ile var olan girişimcilik aktiviteleri arasındaki negatif yönlü ilişki mevcut eğitim sisteminin girişimcilik üzerindeki yan etkilerini küresel ölçekte ispatlamaktadır.

Analizin devamında PISA puanları ile girişimci aktiviteler arasındaki ters ilişkinin daha mantıksal bir şekilde yorumlanabilmesi için bireylerin girişimcilik potansiyellerini gösteren bireysel faktörler ile PISA puanları eşleştirilerek ikinci bir korelasyonel analiz yapılmıştır. Analiz sonucunda, girişimcilik fırsatlarından yoksunluk ve girişimciliğin iyi bir kariyer olmadığı algısının bireyleri akademik başarı elde etmeye yönelten faktörler olduğu bulunmuştur. Bu süreçte akademik başarı elde etmek için gösterilen çaba ise, girişimci nitelikleri kaybetme pahasına gerçekleştiği için bireylerin gelecekteki girişim fırsatlarına inanmama ve kendilerinde girişimci kapasite olmadığına inanmalarına yol açtığı tespit edilmiştir. Nitekim Zhao (2012) tarafından yapılan korelasyonel analizde, yüksek PISA puanları üreten gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerinin girişimcilik algısı düşük ve hata yapmaktan daha çok korkan bireyler yetiştirdiği ortaya koyulmuştur.

Girişimcilik; bir ekonominin beşeri sermayesi, düzenleyici koruması ve karmaşıklığıdır (Bowen & De Clercq, 2008). Pek çok politika yapıcı, girişimcilerin ve kurdukları yeni işletmelerin toplumlarının gelişiminde ve refahında kritik bir rol oynadığına katılmaktadır (Bosma, Wennekers, & Amorós, 2012; Kelley, Bosma, & Amorós, 2011; Singer vd., 2015; Xavier vd., 2012). Dolayısıyla bu durum bireyler için girişimci niteliklere sahip olabilmeyi test puanı sonuçlarından çok daha güçlü bir eğitsel hedef haline getirmektedir. Fakat benzer beceri ve bilgilere sahip insanlar gerektiren, bilginin kolay erişilemediği ve becerilerin birkaç uzmanın tekelinde olduğu bir toplumda iyi çalışmış olan bu sistem, artık modası geçmiş metotlarla XXI. yüzyıl ekonomisinin gerektirdiği yenilikçi düşünme ve girişimcilik yeteneklerine sahip bireyleri yetiştirmede yetersiz kalmaktadır (The Aspen Institute, 2008). Rabbior (1990), mevcut eğitim sisteminin girişimcilik açısından en dikkat çekici

uygulamaları ile bu uygulamaların sonuçlarının doğurduğu yetersizlikleri aşağıda maddeler halinde sıralamıştır:

 Eğitim sistemi bir seçim mekanizması olarak hizmet ettiği için, test çözmede yetenekli olanlar eğitimde ilerlerken, akademik oyunu oynamaya isteksiz olan girişimci bireyler sistem dışına itilerek başarısız sayılmaktadır. Sonuçta düşük seviyeli okullara yerleşmekte ya da okulu bırakmak zorunda kalmaktadırlar.

 Değerli olan içerik genellikle test edilen konularla sınırlı tutulduğundan, tüm zamanlarını test çözerek geçiren öğrenciler girişimci kimliğini şekillendirmede asıl etkili olan yanlış yaparak öğrenme deneyimlerinden mahrum kalmaktadır.

 Öğrenen soru sormak yerine sorulan sorulara cevap verdiğinde ödüllendirildiği için inisiyatif alma ve riske girme gibi girişimcilik özellikleri yerine sadece hatırlama yeteneği gelişmektedir. Dolayısıyla eğitim çoğu zaman, merakı yok edici, yaratıcılığı tıkayıcı ve girişimcilik sinyallerini baskılayıcı şekilde çalışmaktadır.

 Önceden planlanmış öğrenme yollarını takip etmeleri beklenen öğrenenlerin dolambaçlı yollardan gitmelerine izin verilmediği için eğitim sonucunda asıl öğretilen öğrenenin kendi ilgi alanlarını ve tutkuların görmezden gelerek başkaları için çalışması olmaktadır. Eğitim sistemi iş yaratmayı değil, iş bulmayı öğretmektedir.

 Öğrenciler sürekli olarak ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyesini belirlediği varsayılan birkaç ölçütte dayalı ulusal test puanlarına göre yaşıtlarıyla karşılaştırılmaktadır. Ödül ve ceza bu karşılaştırmalardaki sıralandırmaya göre belirlendiği için başarısız öğrenciler, aşağılık duygusunu zaman içinde içselleştirerek girişimciliğin en önemli niteliklerinden birisi olan kendine güveni kaybedebilmektedir.

Girişimcilik açısından iyi sonuçlar vermediği halde bir gereklilik olarak görülen geleneksel eğitim sistemi maalesef girişimci bireyleri bilinçli bir şekilde yetiştiremediğinden (Wagner, 2008), ancak sıkı sıkıya yapılandırılmış bu sistemden sıyrılarak şans eseri ayakta kalabilenler bu unvana erişebilmektedirler (Zhao, 2012). Okulu bırakma oranları, iş gücü hazır bulunuşluğu ve ekonomik rekabetçilik gibi ulusların refahını ilgilendiren birçok baskın problemi çözülebileceği düşünen girişimci bireylerin sayısını arttırmak için eğitim sisteminin girişimci zihinle ilişkilendirilebilecek nitelik, özellik ve becerilere verebileceği zararları önleyecek ve girişimci niteliklerin geliştirilmesine yardımcı olacak bir yaklaşım değişikliğine, süratle ihtiyaç vardır. İhtiyacımız olan yetenekleri yetiştirmek için bundan

sora yan etkilere veya şans faktörüne güvenmeyiz. Dolayısıyla eğitim sistemimizin artık var olmayan bir dünya için çocuklar yetiştirmeyi acilen bırakması gerekmektedir. Uzun bir süredir devam eden bu soruna hızlıca bir çözüm bulmak imkânsız gözüktüğünden atılacak her adım büyük önem taşımaktadır.

Eğitimde standartlaşma yönelimi, bir korku ve riskten kaçınma ortamı üreterek öğrencilerin girişimci ve yenilikçi yönlerini öldürmektedir. Dolayısıyla toplumda girişimci ruhun eksik olmasının en önemli nedenlerinden birisi, Wagner (2008)’in XXI. yüzyılın yeni hayatta kalma becerilerinden birisi olarak tanımladığı inisiyatif kullanma ve girişimciliğin eğitim süresince baskılanıyor olmasıdır. Tüm bireylerin sahip olması gereken bu becerinin şu anki eğitim sisteminde olduğu gibi belirli bir içerikle planlı bir öğretim programıyla ufak da olsa öğretilebilmesi ne yazık ki pek mümkün değildir. bunun en önemli nedenlerinden birisi günümüz eğitim sistemlerinin girişimciliğe dayalı öğrenmeye karşı miyop oluşudur (Washor & Mojkowski, 2013). Bugünün genç insanları iş ve ekonominin gerektirdiği becerilere sahip olmadan mezun olmaktadırlar. İşverenlerin istediğiyle genç bireylerin onlara sundukları arasındaki kopukluk ekonomik rekabet açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır Birçok gözlemciye göre bu kopukluğun en önemli nedenlerinden birisi; girişiminin başarısına odaklı tutumlar, akıllı risk alma, iş birliği ve fırsatları tanımanın hassas bir karşımı olan girişimci zihniyet bileşeninin eksikliğidir (The Aspen Institute, 2008).

Avrupa Birliğinde eğitim ve öğretim sistemlerinin istihdam için doğru becerileri ve çalışanları gerçek çalışma ortamının deneyimlerine yakınlaştıracak deneyimleri sağlama konularında yetersiz kalması bir beceri açmazı oluşturmaktadır. Avrupa’nın endüstriyel rekabet üstünlüğünü kaybetmesine ilişkin kaygıları arttıran bu açmazın önüne geçebilmek için eğitim öğretimle iş gücü piyasası arasındaki bağlantılar güçlendirilmelidir (European Commission, 2012b, 2013). Eğitim ve öğretim sistemlerini modernize etmek beceri düzeylerini yükseltmeye yardımcı olurken ayrıca iş gücü piyasalarının talep ettiği, dijital, dil ve girişimci yeterlilikler gibi çapraz becerileri artıracaktır (The European Parliament and the Council, 2008, April 23).

Sınırları önceden belirlenmiş sabit öğretim programları içerisinde risk alma, inisiyatif kullanma, ısrarcı davranma, belirsizliklerle başa çıkma gibi girişimcilik için temel becerilerin gelişmesine fırsat tanınmaması, birçok öğrenenin girişimci niyetlerinin baskılanmış olarak mezun olmasına yol açmaktadır (Zhao, 2012). Oysaki alanyazındaki deneysel çalışmalara göre bireyin doğasında zaten var olan girişimsel beceri ve zihnin; öğrenme ortamını destekleyen, öğrencileri anlamlı aktivitelere yönlendirip, kendi becerileri

uygun düzeyde zorluk sunan öğrenme ortamlarında yeniden ateşlenebilmesi mümkündür (Honey & Kanter, 2013). XXI. yüzyılın küresel ekonomisinde gençliğimizin toplumun ekonomik olarak üretken üyesi olmaya hazırlanmasına yardımcı olabilme konusunda eğitim ve öğretim ortamlarında radikal değişikliklere ihtiyaç vardır.